26 Ocak 2012

[darkest moments in life vol. 2]

Kalbim acıyor. Ruhum sızlıyor bu gece. Bu sabah çocukluğum bitti benim. Bu sabah,bütün güzel anılar artık yaşanması mümkün olmayacak hayallere dönüştü. Bu sabah, başka bir dünyaya uyandım ben. Ben bugün dedemi kaybettim. Tavla oynadığım, kasetler kaydettiğim, guguklu saati tamir edişini büyük bir merakla izlediğim dedemi kaybettim. Plaklarını mp3 yapan çılgın dedemi kaybettim. Beni sabahları adana’ya geldiğinde anaokuluna bırakan, dönüşte tostla havuç portakal suyu içiren dedemi kaybettim. Anneannemin hastalığını yaşarken, Çardak’taki balkon sefalarını özleyip bu yaz inşallah bir kere daha derken, balkonun bir tam yarısını kaybettim ben bugün. Sabahları erkenden kalkıp çay koyan,çarşafların uçlarını muntazam birleştirip katlayan dedemi kaybettim. Kendisini en son gördüğümde hayatında yapmış olduğu tüm hataların pişmanlığını yaşayan, kız ölcem mi ben niye endişeli bakıyorsun diyen dedem. Beni super mario’yla tanıştıran dedem. Kimi zaman, belki çoğu zaman çevresindekilere aksi dedem.torunlarına zayıf dedem. Evlerini düşündüm bugün. O eve ne olacak dedim kendi kendime. Dedemin eşyaları, bilgisayarı, büyük özenle açtığı facebook hesabı,tarağı, yürürken eline alıp çevirerek oynadığı kahverengi anahtarlığı ne olacak dedim. Cevap bulamadım. Cevabı düşünmekten kaçındım. Gözlerim doldu. Oysa bugün vaktim olamazdı buna. Ben bunlar aklımdan geçerken bugün bir mülakata girdim. Çıkışında birkaç avukatla konuşurken moralini bozma dediler. Moralimi bozmuyorum, sabah çok erken kalktım yol yorgunuyum dedim. Ağzımı açıp ben bugün dedemi kaybettim diyemedim. O kelimelere aklımdan geçse de boğazımdan çıkamadı, ses yaratamadı. Oradan çıkıp havaalanına yetişmeye çalıştım sonra. Uçağı kaçıracağımı düşündüm. Taksici abi beni ne yaptı etti uçağa yetiştirdi. Beni dedemin yarınki cenazesine yetiştirdin abi sağol diyemedim. Kimseye söylemeye mecalim yoktu ya, bir yandan da tüm dünya bilse acaba acım azalır mı diye düşündüm. Havaalanında beklerken internette gezindim, gazete okudum, dönüşte dergi aldım, gülümsedim bile okurken. Ama içimden ne paylaşmak geldi, ne paylaşmamak. Kapattım her şeyi. Gülmeyi başardım belki, hiçbir şey olmamış gibi yapmayı da başardım. Ama ben bugün hıçkıra hıçkıra ağlayamadım. Şu ana kadar akıtamadım gözyaşlarımı. Kulaklığımı taktım Se pieta di me non senti dinliyorum. Tatiana Troyanos ve Natalie Dessay söyledikçe ruhum arınıyor sanki. Belki de akan gözyaşlarım temizliyor içimi. Melekler uçuşuyor mu bilemiyorum, ama dedemin huzur bulduğuna inanıyorum. Yalnız hala bağırıp çağıramıyorum. Annem üzülsün istemiyorum, uyansın istemiyorum. Ama uyumak da istemiyorum. Eve gelişimde dayım ve teyzemle muhabbet ettik. Sonra gece geç oldu yatalım dedik. Saçlarım çok kirli diye banyoya girdim. Ben dedemin cenazesine böyle gidemem diyemedim.  Yakın arkadaşlarımla telefonda konuştum. Neyin var dediler, sesim titremeden söyleyemedim. otobüste gözyaşlarıma hakim olamadım. Ama toparlandım. Dedem der,Allah muvaffak etsin yavrum, sen başarırsın evelallah. Ama ben bugün hayatımın en zor gününü geçirdim. Dün akşam yatarken yarın uçağım var diye dizimi kaçıracağım diye üzülüyordum. İnsanoğlu ne ufak… insan hayatı pamuk ipliğine bağlının ötesinde, insan hayatı pamuk ipliği. Öyle ipin ucunda sarkan bir top değil sanki hayatlarımız. İpin kendisi, ne zaman liflerin kopacağı belli olmuyor. Dün akşam neler düşünerek uyudum, bu sabah nelere uyandığıma bir bakın. Siyah eşarbım yok ki benim. Siyah bir kotum ve spor ayakkabım var. Yarın bunları ayarlamam gerekli. Bunları düşünmek zorunda kalmak ne acı tanrım. Bir kitap okumuştum, ölüm, devam eden bir olay diyordu. Hem beden için, hem geride kalanlar için. Bir başka kitap kayıplarımızla, acılarımızla biz biz oluyoruz diyordu. Şimdi ben dedemin numarasını telefonumdan silecek miyim? Onca eşya, onca anı, o minik iplik kutusu, fotoğraflar, boncuklarını beraber dizdiğimiz simetrik kapı askısı. Durdukları yerde ölmeye devam edecekler…  artık bunu durdurmak mümkün değil sanki. Eskisi gibi değil. Annem mi toplayacak onları? Düşündükçe. Delirecek gibi oluyorum. Kollarım ağrıyor, gözlerim acıyor. Zehir mi gözyaşlarım, deva niyetine mi akıyorlar bilemiyorum. Ama ben bugün iki cümleyi hıçkırıklara boğulmadan kuramayan ben, artık dün akşamki ben olamayacağım biliyorum. Evet hayatın akışı bu, evet devam etmeli hayat, şov. Ama büyümek değil de, anılarının eskimesi, bir daha asla onları yaratmak için fırsatının kalmaması çok çok acı. Vicdanen dedeme karşı çok rahatım. Belki bir kere daha gitseydim yanına, belki on kere daha gitseydim diye düşünüyor insan ister istemez. Ama en son tavladan konuştuk, çık da yen şu annemi, hakkından gelemiyoruz dedim. Hallederiz sen merak etme dedi, gülümsedi. Yeni saatine takıldım. Super mario wii’yi anlattım, vay canına neler yapıyorlar görüyor musunuz dedi. Büyüklerinize iyi olun, küçüklerinize sahip çıkın dedi. Kırmayın birbirinizi dedi. Kırdıysam da affola dedi. Annem öyle şey olur mu baba dedi. O an oradaki herkes bütün kırgınlıkları affetti biliyorum. Her şeyim var kızım merak etmeyin dedi, meyvesuyum da hazır diye ekledi. Elimle öpücük attım, görüşürüz dedim. Ama benim dedem bu sabah saat altı buçukta bu dünyadan ayrıldı. Görüşemedik bir daha.