Mandy Moore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mandy Moore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

05 Haziran 2022

[Post This is Us.]

hazır geçen zamanda izlediğim dizilere başlamışken hemen sonraki gelsin efendim:

en son yazdığım yazılardan biri de post this is us season 2 olmuş. heyhat, geçtiğimiz günlerde this is us 6. sezonuyla birlikte final yaptı a dostlar. sonradan izlemeye başladığım ve hayranı olduğum bu dizi, harika bir son yaparak öyle bir final yaptı ki, ne yürek kaldı, ne akacak gözyaşı.

herkesin hikayesi mükemmel şekilde tamamlandı. kardeşlerin bağları, aslında final bölümünü olağan bir bölüm gibi çekip ince dokunuşlarla geleceğe umutla göz kırpan havayla jeneriğin akışı beni mahvetti.

tabi bu noktada her oyuncuyu tebrik etmek gerekir ama special thanks bölümünü tabiki de mandy moore'a adamak gerekiyor. zaten eskileri oynarken yanında milo'muz gibi bir partnerle oynamasının çok da zor olduğunu düşünmüyorum açıkçası. ama yaşlılık dönemini oynarken hali, tavrı, yürüyüşü, bir yandan da ilerleyen hastalığıyla soru işareti dolu ifadelerle bakan gözleri ve hemen ardından gelen o net ifadeleriyle muhteşem bir rebecca oldu mandy. 

özellikle küçük jack'in kaybolduğu bölümde anneanne gücünü gösterirken içimin yağları eridi. bu arada bu bölüme ekstra bir selam olsun. zira dizinin en sevdiğim çiftlerinden olan toby ve kate'in nasıl bittiğini anlatan harika bir bölüm oldu. derken nişan bölümüyle de öyle hızlı ve yerinde bir geçiş yaptılar ki, sanki herşey olması gerektiği şekilde olmuşçasına bir hisle, hiç yadırgamadan diziyi izlemeye devam ettik.

doğrusunu söylemek gerekirse madison'dan tut sophie'ye, nick'ten toby'e, tüm kardeşler ve çocuklukları, queen'imiz beth, miguel (ah miguel beni mahvettin) herkes herkes harikaydı dizide. ama oyunculuklar ve öykü bir yana, sondan bir önceki bölüm olan tren bölümünde kalbimi bıraktım a dostlar. o nasıl güzel bir fikirdi öyle? hayatın vagonlarında ilerleyiş, vagon içerisindeki anonslar, bize eşlik edenler...

yakın zamanda birini yitirmiş biri olarak, tam da yaşananları o trendeki gibi hayal etmenin gönlüme verdiği hafiflik... tarif edilemez.

william'ın vagondan vagona eşlik eden hali, rebecca'nın bekleyişi, miguel'in son hazırladığı kokteyl, tüm bunların bir kaç bölüm öncesindeki caboose'a bağlanması. yani her anıyla mı mükemmel olabilirdi bir dizi? çıtayı bu kadar yükseltmek şart mıydı gerçekten? gibi gibi sorular soruyor insan ister istemez.

geriye dönüp baktığımda this is us'ı ılık bir aile hikayesi olarak tanımlasam, acaba nasıl olur? evet, çok mutlu çok özel anların yaşandığı kadar, gerek çocukluklarda, gerek yetişkinlikte insanın kalbini tuzla buz eden buz gibi dramlarıyla, karakterlerin anne babalarının hikayelerinden çocuklarına kadar süzülen bir evrende, one perfect circle bir dizi. aslında hakkında yazmaya başlasam sayfalarca yazılabilecek, çocukluk ve yetişkinlikle kurulan paralelleri yazsam tek okuyuşta birçok insanı kendine bağlayabilecek bu dizi hakkında kendimi spoiler vermeden durduruyor ve sizi davet ediyorum.

this is us dünyasına mutlaka gelin, pişman olmayacaksınız.

30 Eylül 2018

[This is Us: Post Season 2.]

üçüncü sezonun başladığı bu günlerde, this is us'ın ilk iki sezonundan bahsetmek apayrı bir keyif olacak benim için.

bu diziyi ilk keşfim bir emmy töreni sonrasında tüm ödülleri toplamasıyla oldu. herkesin bahsettiği, izlediği, ağladığı, dövündüğü, aşkla dolduğu bu dizi nasıl birşeydi ki herkesi bu kadar fethetmişti diye soruyordum ama diğer dizilerimden de pek vakit bulamıyordum. sonra efenim, super bowl bölümü geldi. tabii burada yazdıklarım dev spoiler olacağı için neler olduğunu yazmayacağım ama izleyenler neden bahsettiğimi çok iyi biliyorlar. super bowl bölümünün son 10 dakikasını izledikten sonra dizilerimin bitişini beklemeye başladım. bu dramatik diziye başlamazsam olmayacağdı artık.

derken ilk sezona bodoslama bir giriş, 1.3 ile ilk sezonun sonuna varış, derken 2. sezonun sonu. 3 kardeş, birçok aile, çocukluk, ilk gençlik ve yetişkinlik dertleri. aşk, kayıp, bağımlılık, bağlılık, şöhret, yaratılan hapishaneler, hastalıklar, dostluk. hepsi bu dizide. üstelik mutsuzluk veren demeyelim de hüzün aşılayan sahneleri mutluluk veren sahnelerine oranla bence daha ağır. dolayısıyla izlerken hep içten içe bir "ah" sesi yükseliyor seyirciden. ama o mutlu sahneler o kadar güzel ki, içinize ılık bir his yayıyor, sanki kış gününe baharı müjdeliyor, yaz günlerine serin bir sonbahar yağmuruyla huzur veriyor. sevmemek, takip etmemek ve merak etmemek mümkün değil. mutlaka izleyin efenim.

tüm oyuncuları severek takip etsem de bazılarından bahsetmeden edemeyeceğim. bence ilk iki sezonun yıldızı tabii ki sterling k. brown. onun o yetişkinlik dertlerinde sıkışmış halinden aile babası minnoşluklarına, sanki oyuncuyu değil de yaşananları izledim gibi bir hissiyata kapıldım. beth randall çiftinin güzelliği insanı daha güzel bir geleceğe inandırıyor. dilerim başlarına birşey gelmez!

mandy moore'un kendisini çok takip ettiğim söylenemez. doğrusu bir zamanlar popüler olduğu şarkılar ve diziler hiç ilgi alanıma girmedi. ama this is us çok başka. daha önce yaptığı işlerin çok başka bir boyutuna geçmiş, hayatının en güzel rolünü kapmış diye düşünüyorum. yaşlılık makyajı kısmı beni çok sarmasa da, rebecca'yı mandy moore'suz düşünemiyorum. özellikle jack becca sahnelerinde milo ile uyumu tartışılmaz. kendisini izlerken hem bir haset var içimde, hem de bir kalp sızısı ve tahtalara vurma hali. bu aşk hikayesi hakkında daha fazla öğrenmek için sabırsızlıkla takipteyim.

son sözü tabi ki milo hakkında söyleyecektim, başka türlüsü düşünülebilir miydi? yıllar önce gilmore girls'de kalbimi çalan jess'in yüzü, heroes'a sayesinde başladığım canım peter petrelli. seni çok seviyorum gerçekten. hani çocukluğunu, ilk gençliğini bildiğiniz bir kişi büyür, yuva kurar, aile babası olur da siz uzaktan uzağa hayranlık, gurur ve kadın/erkek aşkı değil ama yaşam aşkı ile izlerken bulursunuz ya kendinizi, işte this is us'ın jack'i bende böyle hisler uyandırıyor. sevgili jess büyümüş, çoluk çocuğa karışmış ve dünyanın en kusurlu mükemmeli olmuş. canım benim, her sahne ayrı bir keyif, bu rol hakkında tartışılabilecek tek konu bıyıkları yakışıyor mu yakışmıyor mu konusu.

izleyin, izlettirin efendim. this is us.