04 Haziran 2022

[Scarlet Power of Grief.]

haydi hiç hızımızı kesmeden bir başka diziden bahsedelim. 

nerden başladım, nasıl duydum da bu diziyi izlemeye karar verdim gerçekten anımsayamıyorum. ama sorry for your loss'la yolum ne şekilde kesiştiyse, iyi ki kesişmiş be dostlar. 

first things first: allahım sen böyle acılardan hepimizi koru. tabii dizinin konusu gereği büyük bir kayıp ve ardından gelen yas süreci var, dizinin adı da buradan geliyor zaten. elbette ki böyle bir acıyı yaşamayanın anlayacağını düşünmüyorum. benim bir seyirci olacak naçizane düşüncem ve gözlemim, saf hüznün olduğu gibi aktarıldığına, aktarılabildiğine inandıran dizi ve oyuncu üzerine bir görüş elbette ki. 

sorry for your loss, ekranda izlediğin en etkileyici, en vurucu dizilerden sevgili okurlar. üstelik sadece konusu gereği değil ama yazımı gereği de bu durum böyle. öyle incelikler üzerinden bazı mesajları, alışkanlıkların, güneşin yatağa vuruşunun değişimindeki özlemi böylesine bir gerçeklikte aktarmak, aktarabilmek olağanüstü. üstelik dizinin platformu da facebook watch. tabii bir alıp veremediğim yok facebook watch'la ama genelde böyle çarpıcı diziler showtime, hbo, netflix vari dev platformlardan çıktığı için, bu cephede de oldukça şaşkınım ve dizi underrated kaldığı için biraz hüzünlüyüm. Elizabeth Olsen, dizide müthiş. şimdi böyle demek de belki bir garip olacak ama sanki hüzün yüzüne yakışıyor kendisinin. umarsız, ne yapacağını bilemez, çıldırmanın eşiğinde, pişman, kendine öfkeli, gidene öfkeli bakışları beni derinden etkiledi. kesinlikle izlemenizi öneririm ama hani keyifli bir gününüzde, enerjiniz yüksekken izlemek daha faydalı olabilir, zira karanlık bir dizi, şimdiden söyleyelim. ben normalde çoğu diziyi artık hızlandırarak izliyorum 1.3 tadında ama bu dizi öyle de değil. hayranlık uyandırıcı bir şekilde, herşeyin normal hızdaki akışını görmek, deneyimlemek istiyorsunuz. zira acıyı hızlıca geçirmenin bir yöntemi olamadığından, sanki diziyi hızlandırsanız, özündeki bir parçaya zarar verecek gibi hissediyorsunuz ki kesinlikle kabul edilir bir endişe.

şimdi tam da bu noktada wandavision'a geçiyorum. neden? her ikisinde de Elizabeth Olsen oynuyor. hayır, aslında sebep bu değil. sebep her iki dizide de yas tutmanın farklı ama bir yandan da aynı hislerini gözlemleme fırsatımız oluyor. tabi bu gözlemi aynı oyuncu üzerinden yapınca da, sanki o oyuncunun kendisi hakkında bir keşif yolculuğu yapıyormuş gibi bir hisse kapılıyorsunuz.

efendim wandavision marvel'ın ilk dizi projesi ve dolayısıyla tahmin edeceğiniz üzere çok büyük beklentileri de beraberinde sürüklemiş bir dizi. ben çok çizgi roman insanı değilimdir ama endgame'i ve ona doğru gelirken gerekli filmleri (hepsini izledim desem yalan olur ama gerekli dersem en azından temel yapıları izlediğime dair güzel bir refarans vermiş olurum bence) izledim. tabi vision'ın taşını alan thanos ve ardından wanda'nın korkunç çığlığı kulağımızda ama aslında hikaye devamında daha büyük, daha iddialı konulara ve başıma birşey gelmeyecekse -izlemeyen kalmamıştır ama yine de spoiler olmasın- çok daha popüler şekilde takip edilen karakterlerin sonlarına odaklanıldığı için, wanda'nın dramını çok izleyememiştik. işte bu dizide, olduğu gibi wanda'nın acısına odaklanıyoruz dostlar. üstelik wanda'nın acısına odaklandığımızı hissedemeden.

hele de çizgi roman insanı olmayan biri olarak sürekli "neler kaçırıyorum acaba" hissiyle diziyi izleyip boş gözlerle bakarken, mevzunun ne olduğu, her bölüm değişen yıl temaları altında nasıl bir sebep yattığını çözmeye çalıştığım doğrudur. bu sorunu cevabını verdikleri bölüm ise muhteşemdi. kimse kusura bakmasın şimdi yazacağım spoiler olacak -kadın o kadar acı çekiyor ki, sevdiği adamın ölmediği ve sonsuza dek mutlu yaşadıkları bir evrenin geçtiği kasabayı oluşturmuş! yani bu kadın daha ne yapsın, ölüyorum anne diye firdevs'in ayaklarına mı kapansın? vay anam neler dönmüş derken dahi yavaştan büyünün bozulduğu -hayır kasabanın büyüsü değil, wanda'nın yas sürecini reddettiği aşamadan yavaş yavaş diğer adımlara geçişini kastediyorum- anlarda, parmaklarının ucundan çıkan literal alevlerle bir kayıp olgusu daha ne kadar güzel anlatılabilirdi, bilemiyorum.

bu iki diziden günümüze geldiğimizde aslında doctor strange'in son filminde wanda var ve hikayesini izlemeyi (hatta tamamlanıyorsa, tamamlandığını görmeyi) çok istiyorum ama henüz sinemaya gitmeye cesaretim yok. dedikodulara göre film disney+'a düşecekmiş, onunla birlikte internetlere de düşer diye düşünerekten heyecanla evde izlemeyi bekliyorum. ben mevzuların devamını / sonunu öğreninceye kadar ise sizi bahsettiğim bu harika diziyi ve marvel takipçisi değilseniz bile en azından sorry for your loss'a davet etmiş olayım.