03 Haziran 2022

[Aranağme 19.]

neredeyse 4 yıl geçmiş son yazımı yayınladığımdan beri. gözlerimi kapattım, açtım ki tam şu andayım gibi zamanın hızla geçişine vurgu yapan bir yorumla bu yazıyı taçlandıramayacağım çünkü gerçekten de çok uzun bir dört yıl oldu. neler yaşanmadı ki... pandemi girdi bir kere araya, hayatlarımız belirsizliğin pençesinde askıda kalakaldı. evlere kapandık, bir çözüme dair umut olmadan önce. sonraları aşının heyecanıyla, havaların güzelleşmesiyle biraz daha rahatladık da dünyaya normal gözlerle bakmaya başladık. ya da bu sözlerim en azından bu şekilde bakmaya başlayabilenler için. 

mesela ben, halen kalabalıklara girmekten çekinen, tutkum olarak nitelendirebileceğim sinema ve tiyatro salonlarından uzak duran bir garip huzursuzlukta asılı kaldım. neyse ki bu huzursuzluğu bahar ve yaz aylarında az biraz aşıp (en azından dost meclislerinde yemeklere koşarken), sonbahar kışlarda yeniden kapanmayı seçtim.  neyse efendim, çok da detaya girmeyeyim, bu yazının konusu başlıkta da yazdığım gibi aranağme. 

tekrar klavyenin başına, harflerin bir dokunuş uzağına oturdum. geri döndüm. belki de takip edenler -if at all varsa tabii- diyecek ki, hani yazmak senin için bir varoluş biçimiydi, 4 yıl yazmadın da yok olmadın, biraz abartmışsın diyebilir miyiz RDIM?

geçen hafta, yazmak üzerine, daha doğrusu hayatıma yazıların, hikayelerin nasıl girdiği üzerine bir sohbet içerisindeyken, tüm varlığımla özlemini çektiğimi hissettim bu klavyenin başında olma hissinin. evet, doğru, yazmadım. ama dün geçtiğimiz yılları temize çekercesine tüm  yazılarımı gözden geçirirken, zihnimin bir köşesinde farkında olmadan yazdığımı fark ettiğim binbir konuyla karşılaştım, kavuştum. 

bu geçtiğimiz 4 yılın olaylarından biri olan kırmızı oda dizisindeki doktorumuzun tabiriyle, "meğer ne çok şey sığdırmışım" ben zihnimin benden sakladığı ve tam da vakti gelince önüme döktüğü o yazı çekmecesine. 

derleyip toparlamaya çalışarak, belli bir akış -ya da belirsiz bir akmayış- içerisinde yayınlayacağım. ta ki zihnimdeki o çekmecenin yüklerinden ya da hadi yük demeyelim de, eserlerinden kurtulduğumu hissedinceye kadar. en azından günün geri kalan tüm saatleri boyunca.

allons-y!