30 Eylül 2018

[Avlu: Bölüm 10.]

yıllar önce, aşkı memnu yayınlanırken ben ve bir avuç insan hariç tüm türkiye bu diziyi izledi sanırım. siz ne yapıyordunuz diye sorarsanız cevabım parmaklıklar ardında olurdu. gerçekten de aşkı memnunun yayınlandığı gece, 2 yıl boyunca yayınlanan bu muhteşem dizi türk televizyon tarihinin en underrated dizisi olarak boynu bükük kaldı desem haksızlık etmiş sayılmam bence.

aslında orijinali başka bir ülkede yayınlanan bu dizi, türkiye'ye inanılmaz bir kadroyla uyarlanmıştı. sinop'taki tarihi hapishanede bir kadınlar koğuşunu konu alan dizi, her bölümüyle soluk kesiyordu. her bölüm kadınların hikayelerini öğrendikçe dram üstüne dram hissi, yaşayan bir set olan hapishaneyle birleşince öyle vurucuydu ki, hala anımsıyorum, iç çekip tahtalara vurduğumu. işte kıymetli parmaklıklar ardında'dan yıllar sonra avlu'nun fragmanını ilk gördüğümde o garip hissi özlediğim dank etti önce. sonrasında büyük bir heyecan. en sonunda da büyük bir panik çünkü bilemiyordum nasıl bir yapım olacak, bu kadar beklemişken hayal kırıklığı olacak mı?

efenim avlu başladı ve ben ilk bölümü soluksuz olarak izledim. oyuncuları başarılı seçilmiş ama tabii ki ceren moray (sevgili o hayat benim'in efsunu, beybisi, tüm diziyi soluk soluğa takip ettirip ağlatıp güldüren, finaliyle beni yıkan sevgili ceren moray), demet evgar (komedi türünü sevmesem de komedide yeteneği artık sorgu sual götürmeyecek, son dönemde denk geldiğim oyunlarında 'femme fatale' veya sade ve sadece 'dişilik' üzerinden roller seçtiği için kendi yeteneğini çok fazla gösteremediğini düşündüğüm için biraz üzüldüğüm sevgili demet evgar) ve nursel köse (paramparça'nın görgüsüz, patavatsız, damdan düşer gibi her mevzuya giren, dram düşkünü ama kendi başına incelendiğinde komik bulsak da etrafımızda mutlaka görüp tanıdığımız bir karaktere bürünen nursel köse) dizinin ana güç arterleri. ama sonra ne oldu, hep bir aksilik, program, seyahat derken ben diziyi bir türlü izleyemedim. 9. bölümün sonu geldiğinde sadece 3 bölümü baştan sona yakalayabilmiştim. yakaladığım bölümler ışığında gerçekten de dizinin gidişatından şunu hissetmiştik: demet evgar'ın karakteri deniz karanlık tarafa geçecek. nasıl nasıl nasıl diye bekliyorduk ama olayların gidişatı gösterdi ki,  deniz, çocuğuyla sınanacak. tabi bu benim çok dizi izleyen bünyemin uydurması olabilirdi ama deniz'in kızı ecem'in de tehlikeli sular bölgesine geçince, artık konu kesinleşti gibi.

sonra 10. bölümün fragmanını gördüm.

bölümü izledim.

ne diyeyim ki?

bu bölüm, türk dizi tarihindeki en etkileyici bölümdü bence. ben senaryosuyla, performansıyla, ağırlığıyla ve izleyiciye yaşattığı çöküntüyle daha etkileyici bir bölüm izlemedim. yabancı dizi de izlediğim çoktur, bilenler bilir. yabancı dizi kategorisinde de zirveyi zorlayabilir diye düşünüyorum ama doğru bir karşılaştırma olamayacağından bir benzetme yapmadım. 130 dakikalık bir performans ve yoğunluğu 40 dakikayla karşılaştırmak uygun değil.

bölüme gelirsek...

demet evgar'ın karakteri deniz kızının ölüm haberini hapishane müdüründen aldı, sonrasında tüm film koptu sevgili okuyanlar. o esnada dizinin müziği yükseldi, demet kendine vura vura yıkıldı kaldı. o feryadı duymadık ama içimize işledi, sicim sicim gözyaşı olarak döküldü ve her bir gözyaşının aktığı yer yandı tutuştu. izlerken hep bir hikaye izlediğimizin farkında olarak, hem de bu acıların ne yazık ki gerçek olduğunun farkında olmak istemeyerek izledik. evlerden ırak, kimseyi böyle bir acıyla sınama diye dualarla.

ceren moray beraber üzülürüz derken döktüğüm gözyaşı, nursel köse'nin döktürdüğü lokumlarla öfkeme karışırken, demet evgar'ı aldım, kalbimde apayrı bir yere koyup pamuklara sardım adeta. artık değil kendisi, oynadığı hiç bir karakterde ne bir gözyaşı görmeye takatim var, ne de ayağına taş değmesine. bittim, tükendim.

velhasıl avlu 2. sezonuyla star'da devam ediyor. ben de heyecanla deniz'in yavaş yavaş karanlık tarafa geçişini takip ediyorum. hiç izlememiş olsanız dahi, oyunculuk dersi almak adına, avlu 10. bölüm: izleyin, izlettirin efendim.