24 Şubat 2014

[Titanic Reloaded.]

Bugun soundtrack'i tekrar dinlerken sunu dusundum. 

Allahim sen herkese yillar once izleyip cok sevdigi filmi bir de yetiskin gozleriyle tekrar sinemada izleme firsati ver. 

Amin. 

[Uyanik Ruyalar.]

Bu da boyle bir oyku kuplesi. Henuz karakter yok. Yildizlar var ama. Daha ne olsun? 

"Gozlerini actiginda karanlik bir odada yatiyordu. Kirpistirarak biraz olsun isiga alismaya calisti. Karanligin icinde, uzak kosede oturan hayaletlerini gormek icin isiga ihtiyaci olmamisti hicbir uyanisinda, ama yine de alismak istedi. O hayaletlerdi ki kimi zaman kosedeki koltukta otururlar, kimi zaman kulakliklarindan yukselen ritim sesleriyle varliklarini hissettirirlerdi. Isiga gerek duymaz, isi vermez, oylece dururlardi hareketli hareketsiz. 

Hayaletlerini dusunurken gecirdigi birkac saniye icerisinde gozleri karanliga alismisti. Etrafini suzdu ve bakislarini kendini uzanirken buldugu yataktan yukariya dogru kaldirdi. Uzun yillardir gormedigi bir gizem karsisinda, onu izliyordu. 

Dusundu. Kendi hayaletleri ona zaten yeterken, uzak galaksilerin gecmis zaman hayaletlerini nasil karsilamaliydi? 

Gulumsedi. Yattigin yerden yildizlari gorebilmek... Ne buyuk lukstu. Tum bu karmasa, kosusturma, gurultu ve acele icerisinde, zenginlestikce donattigimiz bu isiklarin bizi kor ettigini gormek yuregini burktu. 

Umursamadi. Hayaletlerini gormedi o gece. Uzak sesleri duymadi. Yastigina kapanip uykuya gecmedi. 

Izledi. Gozleri yildizlarin isiklariyla kamasincaya kadar karanliga gozlerini dikti. 

Uyandi. 

Ruya miydi?"

19 Şubat 2014

[Ode to Gece Sessizliği.]


tiroid ilacımı uzun süre unutup düzensiz kullandıktan sonra düşük çıkan kan değerleri sebebiyle artık iyice dikkat etmeye başladım, aksatmıyorum. Saat 11 gibi uykum gelmeye başlıyor, 12'de yatağa doğru ilerliyorum.

gece sessizliğini seviyorum, o saatlerin keyfine varmak hakkındaki düşüncelerimi 2 Kasım 2012 günü "Gece Sessizliği"nde yazmışım.

her zaman geceden keyif alan bünyem aslında sağlıksızlığımın mı bir göstergesiydi?

bir hormon, bir hap insan vücudunu bu kadar etkiler mi gerçekten? 

inanılmaz değil mi?

düşünüyorum. anlamaya çalışıyorum. sorularıma cevap bulursam ayrıca yazacağım.

16 Şubat 2014

[Doctor Who Christmas Special 2013: Time of the Doctor.]

efendim öncelikle bölümü izlerken ekranın yanına açtığım notepad'e not aldığım kısımları koyuyorum daha sonrasında elbet bir bölüm yorumu yapacağım tüm karakterleri içeren. muhteşem bir bölüme ve onyüzbinmilyon spoiler'a hazır olun, benden söylemesi.

bölümün başında bir sürü dalek'in ortasında kalan doctor'un handles diye birine seslendirmesi ve o kişinin cyberman kafası çıkması gerçeğiyle tabii ki gülümseyerek başladık bölüme.

cyberman'a dakika belirle ve sonra bana hatırlat. bunu unutmayacağız.

yareppim doctor'un erkek arkadaş deyince çok sevinmesi. ah canım beniiim, paslı kısımlar filan esprisi yaptın ya, canım benim! jenna louise collman'la matt smith o kadar uyumlu ki, peter capaldi ile nasıl bu kadar uyumlu olacaklar düşününce endişeleniyorum aslında.

clara'nın cant you do both demesi bir başka companion olsa tabii ki kabul dahi edilemezdi ama kız bütün doctor'ları tarih boyunca kurtaran companion olaraktan her tür cümleye hakkı var.

ah canım ya, son matt smith jeneriği. impossible girl temasıyla doctor'un clara'nın bahçesine inmesi. ah canım beniiim! acaba peter capaldi'nin yüzünü de görecek miyiz yeni jenerikte.

allahıııım, matt'in çıplak olması! dehşetle şaşkınlık içindeyim. ay yareppim aileyle tanıştı, adam çıplak yahu, gerçi üzerinde kıyafet hologramı. diren oswalds! "sorry, he is swedish"

cyberman'in gallifrey dediğin an matt'in o haunting bakışı. işte bu bakış seni çok sevmemin sebeplerinde biri matt smith.

tasha lem'in doctor'a bakışları! security church. kilisenin papazlarının asker olması. ne güzel bir hayalgücüdür bu, her seferinde bunu söyleyeceğim.

doctor who evreninin hepsine hakim değilim. ama gördüğüm en korkunç şey silence!

ahahahha, içkiyi bardağa geri boşaltan doctor'a kalp kalp!

silence'ın lık lık lık sesini çıkarması! confess demesi! allahım yareppim tavanlardan sarkması!


yine o bakış! allahım bu sefer de weeping angels! ay bak şimdi river'ı anmadan edemeyeceğim. o da bileğini kırmış ve kırmadım demişti, doctor kaderi yenebileceğine inandırmak içindi. aaah ah.

kıyamam ya sana matt. nasıl da korktu weeping angel görünce. tabii amy pond ve rory'e mal olmuştu bu çirkefler.

allahım matt'in kel hali! en azından saçının düzgün ve odd oluşunun gerçek açıklamasını yaptılar. en azından kandırmadılar. aferim.

allahım the meşhur mesajın geldiği kulenin saat kulesi olması bir tesadüf olamaz tabii ki, artık bunu biliyoruz. tick tock, eleventh hour is over filan boşu boşuna anlatmadılar o kadar süre beheeey!

öyle bir kasaba düşünün ki adı christmas ve herkes doğruyu söylüyor. arka fonda da impossible girl çalıyor. ay canım benim yaaa!

o sesli mesajı o kadar çok dinledim ki doctor who dediğini duyabiliyorum adeta.

ve işte yeniden o bakış. o haunting mesaj.

a split in the skin of reality. doctor'un en büyük korkusunun bu crack olması çok enteresan değil mi? ve üstelik o hikayenin ucunu da bağlamaları muhteşem değil mi matt smith veda ederken?

clara tardis'e dönerken bir terslik olduğunu bilmeliydim. ah kıyamam sana ben doctor, tek companion'ını da eve, güvenli bir yere gönderiyorsun. ben sana kıyamam ya. planet'ın adı trenzalore. adam resmen mezarına geldi yareppim deli olacağım!

gudubet karı bok vardı böyle tripler atıyorsun. bence var ya, eper time lord'lar gelseydi tüm evrenin ağzına sıçarlardı. ezik ezik yaratıklardan mı korkacaklar? ulen matt tek başına hepsini yendi beee! (durumu kabul edemeyecen RDIM konuştu)

SILENCE WILL FALL diyorlar allahım!

with love from the doctor yazısının tardis blue kalemle yazılmış olmasına iki kalp demeden edemeyeceğim.

you will be upgraded ile exterminate birleşmiş incinerate olmuş!

kendisi için yapılan resimleri duvarlara asan, oyuncakları tamir eden, arası teknolojiyle iyi, güler yüzlü bir adam. dedem...

matt'in makyajı ne kadar güzel yapılmış öyle.

clara ve matt the doctor'ın bu uyumu öyle güzel ki, hiç bozulmasın istiyorum. canım ya, claracığım tardis'e yapışıp gelmiş, donmuş time vortexlerde. aaah ah.

güneş ışığının sadece birkaç dakika bir dünya nasıl olurdu acaba? gün doğumlarını izlerdik, kaçırmak istemezdik en azından.

handles'ın sistemlerinin kapandığı saniye matt'in o hüzünlü hali, boş metal iskeleti sallayıp kendine getirmeye çalışması.

everyone gets stuck somewhere clara.

what about your life? clara seni çok seviyorum ya! adeta river song gibi konuştun. canımsın ya. of doctor get help diyorum başka da birşey demiyorum. clara'nın adeta magic wand ile gelip yardırması da hiç sinirime dokunmuyor. kendisi bilimum doktorları kurtardığı için desteğim tam.

silence'ın da br rahip klanı çıkması nedir yahu. geneticly engineered to forget everything you tell. vay anasını sayın seyirciler. tabi kilisenin bütün mensupları asker olursa, rahipler de silence olur. behey. hay sıçayım kovarian ekibine. işte ne yaparsan yap, ne kadar engellemeye çalışırsan çalış, olacak olan şey oluyor bak görüyor musunuz doctor! kovarian'ın da iyi olduğunu neyin öğrendik ya valla pes yani. binbeşyüz yaşıma daha girdiğimdir.

clara'ya uzanan eller kırılsın!

ay tasha karısıyla da öpüşmeler filan. valla beni benden aldığındır doctor.

doctor ve silence dalek'lere karşı. kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi evet.

clara'nın konuşan anneannesi tam bir rose dawson.

clara'yı öyle kıskanıyorum ki... bir insanın her yüzüne tanık olmak, bir insanın bir yüzünün her yaşına tanık olmak. ne güzel...

eric ritchie junior - thoughts on a clock.

"now it's time for one last bow
like all your other selves
eleven's hour is over now
clock is striking twelve"

off you pop demesi. tıpkı rings of akhaten'de clara'ya dediği gibi.

matt bu yaşlı haliyle ressssmen ilk doctor'a benziyor.

dalekler siz doctor'u öldürecektiniz. bu regeneration tamamlanmadan önce öldürmediğiniz için doctor who tarihi boyunca götümle güleceğim size. böyle de göt olursunuz işteeee! doctor adeta v gibi orkestra yönetircesine yardırıyor oooooh, dağlara taşlara!!!

bir an için o karların titreşmesiyle filan bölüm bitecek sandım, yüreğime iniyordu.

fish fingers and custard var tardis'in konsolunda. simply. heartbreaking.

ve matt smith'in son monologu geliyor. 


Doctor: It all just disappears, doesn't it? Everything you are, gone in a moment, like breath on a mirror. Any moment now, he is a-coming.
Clara: Who is coming?
Doctor: The doctor.
Clara: You. You are the doctor.
Doctor: Yup. And I always will be. But times change and so must I.

**sees little Amelia Pond**
Doctor: Amelia.
Clara: Who is Amelia?
Doctor: The first face this face saw. We all change when you think about it. We are all different people, all through our lives and that's ok. That's good. You gotta keep moving so long as you remember all the people that you used to be. I will not forget one line of this. Not one day. I swear. I will always remember when the doctor was me.

**Amelia Pond walks towards the doctor**

Amelia Pond: Raggedy man. Good night.

**Doctor takes of his bowtie, leaves it to the floor.**

Clara: No no, please don't change!


**We welcome Peter Capaldi as the new doctor.**


yukarıdaki diyaloğu tek tek yazmadan edemedim. çünkü bir noktada bu doctor'un clara'ya vedasından, matt'in seyirciye vedası oldu. ve en sonunda amelia'nın görünmesi ve amy pond'un konuk oyuncu olarak raggedy man, good night demeye gelmesi o kadar güzeldi ki, peter capaldi'nin ilk geldiği sahne şaşıramadım bile. ona zaten bir şekilde o kadar çok alışmışım ki seçildiği günden beri, ben ancak matt'in diziden ayrılışını sindirmeye çalışıyordum. capaldi'nin ilk göründüğü sahneye yorumum şu şekilde:

allahım böbreklerinin rengini beğenmeyen ve tardis'i uçurmayı clara'ya soran bir doctor. ÇOKGÜZELLAAAAAN!!!!

dizinin bu bölümü daha ne kadar enfes, daha ne kadar güzel, daha ne kadar hüzünlü ve daha ne kadar epik olabilirdi bilmiyorum. doctor'un bir kasabadaki insanları korumak için ömrünü o kasabada geçirmesi kahramanca mıydı, yoksa herkes bu cesareti gösterebilir miydi? siz tüm evreni gezseniz, tüm zamanlara tanıklık edebilseniz ve zamanı geçmiş şimdiki zaman ve gelecek zaman olarak zincir halinde görebilecek bir varlık olsanız, bir kasaba halkı için tüm maceralarınızdan vazgeçip bir kasabada kalan ömrünüzün son demlerini burada geçirir miydiniz? geçirebilir miydiniz? doctor'un time lord olmasına rağmen bu alçak gönüllü, çocuklara oyuncak yapan halini gördükçe, kendisinin insan olduğuna inanıyorum neredeyse. tanrım, öyle güzel ki bu metinler, bu hayalgücü. oturduğum koltukta oturduğuma utanıyorum desem yeridir. insanlar ne güzel şeyler üretiyorlar yarab. bana da böyle bir güç ver inşallah!

tabii ki bölümü yan tarafa açıp bölümü izlerken aynı anda aldığım notlardan oluşan bu yazıda bolca clara'dan bahsettiğim gözümden kaçmadı. clara'nın doctor'un her haline tanık olmuş haline hayranım. ne güzeldir bir insanı her yönüyle tanımak. doctor ve clara'nın birbirlerine duyduğu güven ve sevgi aşkın da ötesinde. ve jenna bize bu hissi geçirmekte o kadar başarılı ki, o hüzünlü bakışlarında her seferinde bir kere daha bu ikiliyi çok özleyeceğimi düşünüp kara kara düşünmeye başlıyorum.

matt hakkında da yazmazsam olabilemez. kendisini david tennant'tan sonra geldiği bölümlerde doctor olarak izlemenin dayanılmaz acısı diyorum başka birşey demiyorum. gerçekten de o zaman resmen bir çocuktu. ama bu genç adamın, doctor'un haliyle en yaşlı halini oynaması bir yana, oynarken de hepimizi avcunun içine alıp ağlatması güldürmesi şapka çıkarılacak bir yetenek. yahu biz gerçek hayatta görsek yuh diyeceğimiz bir çifti, doctor ve river diye görünce dövünüp amanıııın diye ağıt filan yakmadık mı? alex kingston'la olan harika uyumları -tabii bu noktada alex kingston'ın da harika oyunculuğu önemli bir faktör- bizi hüzünlendirmedi mi acep river song yeniden gelecek mi diye? şapka çıkarıyorum sana matt smith. ilk geldiğin bölümlerde utanmadan sıkılmadan sana sümsükella dedim ya, valla sözümü geri alıyorum. senin gidişinde çok ağladım. veda ederken bu diziye harcadığım saatlerin hiçbirini boşa harcamadığımı hissettim ve anladım ki, doctor who bir serüvenmiş. her gelen daha çok sevilirmiş. ama bazıları da unutulmazmış işte. dilerim önün açık olur, elini attığın her sektörde her filmde dizide başarılı olursun.

meanwhile, moffat sana da tebriği patlatıyorum. pond'ları zart diye göndererek müthiş öfkemi kazanmıştın. senden nefret nefret nefret etmiştim. ama özel bölüm ve xmas special bölümüyle yeniden tahtına kavuştun. dilerim daha da ilerilerde senin egonun arkasında eilip büzülen bir doctor who hikayeleri silsilesi izlemeyiz. peter capaldi'ye şimdiden çok alışkınım, lütfen onu daha da iyi bir doctor yap ki doctor who'nun 2003 versiyonu tadından da yenmesin, nice 50 yıllar kutlansın. hadi bakiyim.

karen gillan. adamsın ya adamsın! senin bölümün son sahnesine gelişin bence bir gönül borcuydu. en nihayetinde sen de bu diziyle tanındın baya ünlü oldun. ama yine de sana bir teşekkür etmeyi bir borç bilirim, iyi ki geldin! iyi ki raggedy man dedin, iyi ki read the doctor to sleep. öyle mutlu oldum ki seni görünce. gelebileceğini hiç düşünmemiştim. ekranda ellerini görünce öyle geçip gideceksin sanmıştım ama sen yüzünü gösterdin ya, ah öyle mutluyum ki. o sahnede gözyaşı döküyordum ama hüzün mü mutluluk mu öyle karıştı ki, ne diyeyim bilemiyorum daha başka. 

clara, peter, ben şimdiden sizi sevdim. bu güzel başlayan bölümün muhteşem sonundan sonra yeni bölümlerin çekimlerini yaptığınızın haberlerini almaya başladım bile. ekranda birbirinize çok yakışıyorsunuz. tabii efenim yanlış anlaşılma olmasın, yakışma derken sevgili muhabbetleri yapmıyorum da, yine de clara'nın matt'le olan uyumu ve kendisinin matt'in impossible girl'ü olması gerçeği karşısında dilerim gerçekten de uyumlu ötesi bir doctor ve companion olursunuz. ama tabii bu noktada şunu da belirtmek lazım. rose, donna, amy pond her aman belirli bir doctor'a gelen ve beraberinde harika sebepler ve hikayeler getiren companion'lar olmuştu. şimdi clara her ne kadar tüm doctor'lara gelmiş olsa da, aslında matt'e geldi. şimdi soruyorum: peter'ın companion'ı nerde? neden yok? peter'ın günahı ne? allahım peter'a da yeni companion yaparken clara'yı mı göndereceksiniz? allah aşkına hayııır! evet bu şekilde first world problemlerim var, haydi hayırlısı. moffat sıçmasın başka şey istemem. zaten bu kadar güzel yazılıp getirilen hikaye zincirinde hikayenin içine sıçmak ayrı bir efor gerektiriyor yani çocuklar.

efenim yazımın sonuna gelirken bu bölümü ne kadar çok sevdiğimi yeniden vurguluyor, izleyin izlettirin doctor who'yu diye bas bas bağırıyorum oturduğum yerde. bir de ufacık bir dipnot geçiyorum. dizinin bu bölümünün yani time of the doctor'un müzikleri (tabii unreleased version olarak) internetlere (özellikle yutuba) düşmüş. oradan raggedy man, good night diye arayıp son sahnede buraya yazdığım konuşma esnasında duyduğunuz, amelia pond'un gelişine de background olan şarkıyı dinleyebilirsiniz. [sonradan gelen edit:] matt'in son saniyelerine yaklaşırken rings of akhaten esintili melodileri de duymak bir başka keyif. doğrusu o bölümü izlerken matt'in artık doctor'la bütünleştiğini, artık onu yadırgamadığımı, artık o sahnede gitmesini hiç istemediğimi anlamıştım. işte tam o hislerin üzerine bir de o melodileri koymuşlar ki bu şarkıya. aaaah, ah ne hüzünlendim be murray gold, alacağın olsun. [sonradan gelen edit'in sonu.] sonunda müzik hareketlenip coşuyor. tam o kısma gelince aslında kızmanız çok doğal ne oluyor lan burası çok duygusaldı içine sıçtınız diye. ama tam orası doctor'un değiştiği ve peter capaldi'nin geldiği yer, cherish it. 

yazımı ne şekilde bitireyim diye düşünüyor düşünüyor düşünüyorum çünkülüm yazdıkça yazasım geliyor a dostlar. ama bölümü izledikten sonra ne şekilde tepki verdiğimi yazayım da o da kapanış cümlem olsun. hem clara'ya selam ederim, hem de matt'e farewell dileklerimle gelsin efendim:

oh my stars!

15 Şubat 2014

[Epiphany: Anne Hathaway.]

Muzikaller her zaman daha lirik, daha epik olmustur gozumde. Gercek hayattan kopuk ama temelini ondan alan bir sahne ile onlarca enstrumanin eskizledigi bu harika filmler, beni her zaman kanatlarina almis, bambaska yerlere goturmustur. Normalde bile film muziklerine dikkat eden, onlar olmasa filmlerin anlamsizlasacagini dusunen bir insan olarak -ki bazen biletek muzik eklenmemis bir sahne de muzigin ne kadar etkili kullanildigini gosterir bizlere- herhalde her tur bir yana en cok soundtrack albumum vardir. O muzikleri dinledikce filmi bir kere daha izlemis olur, bir kere daha duygulanir bir kere daha neselenirim.

Bir de bazi sarkilar vardir filmlerde yer alan, her seferinde bogazinizda dugumlenir. O sarkiyi duydugunuzda bambaska bir yere gittiginizi animsarsiniz. Sarkida duydugunuz o boguk ciglik, ne yaparsaniz yapin aklinizdan cikmaz. O ilk duydugunuz ani dusundukce icinizde sizlar, kulaginizda cinlar. Kulaklarinizi kapamak degil, kosup o karakteri o girdaptan cikarmak istersiniz. Aklinizda baska hicbirsey yoktur ve anlarsiniz ki aslinda siz o gittiginiz yerden hic donmemissiniz. Bir parcaniz orada kalmistir. Iste o sarkilar oyledir ki, kulaginizda ilk duydugunuz o an, o sahne, o oyuncu, o yonetmen, o yazar gonlunuze kazinir. Uzerinden ne kadar sure gecse de, takdirle, sevgiyle yeniden dinler, yeniden parcanizla bulusursunuz.

Iste o sarkilardan biri de "I dreamed a dream"

Anne hathaway, aldigin o oscar helal olsun sana.

[Çalıkuşu: Bölüm 19.]

Calikusu kadar sevdigim bir roman daha az bulunur. Icinde ask oldugu icin, ask acisi oldugu icin degildir yalnizca benim bu sevgim. Calikusu, kendi basina ayaklari uzerinde durabilen genc bir kadinin hikayesidir. Hemen her aciya gogus germis, pes etmemis, acliktan bayilip da hava degisiminden dolayi bayildigini dusunen, kendisini citkirildim sanan insanlara minnetle bakan genc bir kadinin hikayesidir. Kitapta gecen hersey, bu temel uzerinde yukselir. Yukseldikce daha da sevdirir kendini feride. Artik kamran, sizin icin kitabin ana karakteri degildir, feride'nin hakettigi mutlulugunun gorunen ucudur. Iste bu saydigim sebeplerden dolayi calikusu dizisinin daha reklamlari donerken heyecandan uykularim kacmaya baslamisti. Ama ne oldu? Beklentileri karşıladı mı çalıkuşu, bir sormak lazım. işte dostlar sizler için üşenmemiş hep sorgulamıştım bunları bundan önceki birkaç yazıda. ama artık 12 Şubat 2014 günü yayınlanan 19. bölümüyle takatimin sonuna geldim!

yahu bu nedir? feride sizin tüm entrikalarınızın merkezindeki pişmiş tavuk mu? elin sapığı, tecavüzcüsü, psikopatı bu kıza neden dadanıyor? bu kız kendini neden iplerde buluyor? biz bu kızı yarı baygın iki büklüm yürürken görmek zorunda mıyız? hatta arttırıyorum, bu kız teyzesinden kızım bize söyleyecek birşeyin kaldı mı cümlesini filan duymak zorunda mı? teyze sana da yazıklar olsun bak buraya yazıyorum. kız daha senin ne sorduğunu anlayamıyor, sen hala kamran'a eee kız iki gün elin adamıyla kayboldu. kaçırıldı filan anlamaz komşular konuşur dedin ya feride de duyacak şekilde, pes! yahu pes! bıktım ki ne bıktım!

haydi bir de nişan anında o kaltak neriman karısı geldi haimleyim diye ortalara düştü. tamam, burası senaryoya konulan bir entrika unsuru ama yine de o kadar bunaldım ki diğer mevzulardan bu kısmı dahi kaldıramayacağım. sahi, eskiden dna filan keşfedilmemişken insanlar dertlerini nasıl anlatıyor, nasıl ikna ediyorlardı? tam bir salem witch trials değil midir bu? yazarken daraldım, yazarken bunaldım o derece.

bir yandan da düşünüyorum yani. bunlar evlilik arifesinde feride'nin kamran'ın başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenmesi üzerine konağı terk etmesiyle ayrılacak. ama acaba o zaman kadar bir arada kalabilecekler mi? bence evlilik arifesine kadar bu dizi dayanamayacak! gerçi hemen öncesinde yayınlanan küçük ağa baya reyting canavarıymış. aman allah tututklarını altın etsin de feride'nin hayatını biraz daha izleyelim ne olursunuz. öteki bölümlerde ilgili spekülasyon yapmayacağım ama içime yer eden o cümleyi yazmadan da bu yazıyı bitiremem. feride müjgan abla'ya dedi ki (ki müjgan abla'yı kitapta sevdiğim kadar dizide de sevdim. bravo müjgan abla, aslan müjgan abla! ressmen bir tek sen korudun bu kızın arkasını! senin de bir izdivaç yapmanı diliyor, mutluluklar yaşa inşallah diye temennilerimin sonuna geliyorum.) "ben haddimi biliyorum, asla çocukları gibi olamam müjgan abla. teyzeme sorsan etle tırnak gibiyiz ama ben tırnağım aslında. uzadıkça kesilirim."

canımsın feride. okuduğum kitaplardaki en sevdiğim karaktersin. fahriye evcen de bu rolün altından öyle güzel kalkıyor ki, dilerim hikayenin sonuna kadar tanık olma şansımız olur. çünkü televizyondaki her diziden çok bu dizi hakediyor hikayesinin tamamlanmasını. cidden. yeter ki toparlanın, yeter ki gereksiz koridorlara sapmayın da seyircinin ilgisini alakasını kaybetmeyin. zaten gecenin bir vakti başlatıyorlar diziyi, bir de kanal değiştirtmeyin lütfen. şahsım adına ben değiştirmiyorum, değiştirmeyeceğim ama insanları zorlamanın da alemi yok, öyle değil mi?

[Revolution S2E13.]

Efendim vahsetmek istedigim diger dizilere gelince, en yakin zamanda izledigim diziden en uzaga dogru gitmeye karar vwrdigimdir. Revolution.

Revolution bu sezln heyecanli bir baslangic yapip aslinda ilk sezonun sonunda biter bu dizi dedigim noktadan bambaska bir noktaya dogru ilerlemeye basladi. Dogrusu sasirmistim. Ancak sezon ilerledikce yine bitmek tukenmek bilmeyen sikici yolculuklar, ne idugu belirsiz hikayelerle oyalanmaya basladik, sikintilardayim dogrusu. Mesela miles'in elinin kolunun hastaligi, charlie'nin dedesinin gereksiz macera arayislari, monroe'nun kendini bi bok sanan oglunun meksikalin cetesi. Yani kardesim bir durun bir sakin olun allah askina. Hele de o ezikler ezigi komutan adamin oglu karisi ve genelkurmay baskaninin yasadigi macera silsilesine artik bir dur diyin yahu. Dayanamayacagim. Izliyorum ama artik bu noktaya geldim birakmak zor diye cidden. Aaron hakkinda da iki kelam edeyim devre tamamlansin. Sezon arasindan once guzel bir baglanti yaptilar, neyin ne oldugunu, neden garip gucleri oldugunu ogrendik mutluyum. Ama karisiyla karsilasmasini geciyorum cunku bir noktada bulusacaklarini biliyorduk ama diger arkadaslarinin peder olmasi ve ucuslara gecmesi filan tek kelimeyle cheesy. Bu bitmek bilmeyen donguyu kirip artik bir revolution -ehem, dizinin adi malum- yaparsaniz cok sevinicez. Monroe'nun oglunun charlie ile sevismelerini gormek icin izlemiyoruz bu diziyi. Hele de charlie'nin anasi ile miles'in arasindaki liseli ergen bakislarina tahammulum kalmadi. Kendinize gelin. Hadi bakiyim.

[The Walking Dead: S4E9.]

The walking dead'e ara vermis, en sonunda herkesi hapishaneden cikarmistik a dostlar. Sezonun devaminda ilk bolumu izledik, kisacik bir izlenim yazisi yazayim da walking dead chapter'i da tamamlansin.

Efendim walking dead'de benim en gicik oldugum sey, karakterlerin bir cati altinda boooyle yasayip gittikleri, ekin filan bictikleri olay kurgusuydu. Bir ciftlik tutturdular once. Sonra iki koldan hem kasaba gorduk, hem de hapishanede ciftcilige basladik. Oyle daraliyordum ki! Hicbirsey olmamis gibi yasamalar beni acayip darliyordu. Ama en sonunda istegime kavustum, gozum aydin!

Toplu tufekli bir savasin ardindan en sonunda hapishane yandi bitti kul oldu, herkes kendi yoluna gitti. Oh be! Booyle yayildiklari ve kendilerini guvende hissettikleri hikayeler silsilesi icin izlemiyorum ki ben bu diziyi! Her an diken uzerinde olmak bu diziyi korkulu yapan tek unsur bence. Oyle zombiydi makyajdi filan, hep yan unsurlar. Telin otesindeki zombi beni neden gersin ki? Uykularimi kacirip duzenimi bozan esas kurgu, bir eve girip uyumak ama gercekten guvende oldugunu da bilmemek. Sukur, ilk sezondaki o sikintili havaya donduk.

Peki ya donduk de ne oldu? Carl'la gecen bayik bolum diyorum baska birsey demiyorum. Rick'un uyuyan guzel oldugu bu bolum, carl'in babasiyla hesaplasmasini gorduk. Ama rick reyiz grubu olmadan hicbirsey oldugu icin carl'in bagirip cagirmalari bosa savrulan tehdit gibi oldu. Bu arada tum kursunlarini harcayan carl, cok malsin. Baska birsey yazmaya gucum yok valla.

Ama uzerine saatlerce yazabilecegim bir mevzu gectigi icin, bu bolumu sevmedim desem yalan olur. Michonne. Michonne seni hint salvarinla gordum ya, bu dizide beni baska bisiy sasirtmaz gibime geliyor. Onun hep vahsi yonunu on planda tutan senaristler bu sefer ters kose yapti a dostlar. Anne michonne. Sevgili michonne. Dost michonne. Such a survivor! Bir kapi esigine cokup gozyaslarina bogulmani da, rick ve carl'i gordugun an doktugun sevinc gozyaslarini da asla unutmayacagim.

Haftaya olan bolumde beth'ten beklenmeyecek olgunluklar ve hatta cool'luklar silsilesine yeni seyler eklemeyi heyecanla bekleyecegim. Meanwhile, michonne yapacagini yapti, hershel reyizi ebedi huzura kavusturdu. Bakalim otobustekilerin kaci huzura kavusmus, kaci dehset icinde. Ve aslinda benim icin hic onem teskil etmeyen (bkz: zombi kiyametinde cocuk yapmak bkz: ne bekliyordunuz ki baska?) ve dizinin adeta en onemli meselesi gibi gosterilen bir baska sorunun cevabini da bulmayi umit ediyoruz. Judith yasiyor mu yoksa zombi mi oldu ne oldu yani? Gorecegiz, gorusecegiz a dostlar.

[Post American Horror Story: Coven.]

american horror story ilk sezonunu dehşet içinde izlediğim, ikinci sezonunda dehasına tekrar tekrar hayran olduğum ve artık üçüncü sezonuyla başımın tacı olan bir dizi. evet, yıllar süren doğaüstü dizilere olan ilgim, hayranlığım ve hatta karaladığım birkaç doğaüstü senaryo sayesinde mi desem ne desem, üçüncü sezonun temasının coven olduğunu duyunca sevinçten bayılmış olabilirim. sezona konuk olan muhteşem isimler bir yana, supreme ve the seven wonders konseptini de bana tanıttığı için ayrıca yazarlara bir teşekkürü borç biliyorum.

şimdi gelelim, yazmadığım haftalarda yaşanan gelişmelere, tabii aklımda kalan gelişmelere.

nan'i öldürmeleri gerçeği! yareppim kendisinin komşu çocukla ve oğlanın annesiyle mücadele biçiminden çok güçlü olduğuna inanmıştım nedense, üzüldüğümdür. efenim bahsi geçmişken, o komşu çocuk ve annesinin de hikayesini yardırarak bağlamaları bir hikaye salkımını daha bağlayan yazar ekibine selam çakmama sebep oldu.

geliyorum the sezonun olayı olan şeye: cordelia! cordelia'nın gözlerinin kör olması yeterince kötü diyordum. sonra her biri bir başka cadıdan alınan iki gözle buluştuklarını görünce what the fuck is this shit dedim. sonra cordelia vision gücünü kaybetti. hüzünlenmedim aslında, tabii kadıncağız görebildiği için mutluydum. ama cordelia kalktı gözlerini çıkardı coven'ı korumak için! what the fuck is this laaaan! demek suretiyle bir başka boyuta geçtim. cordelia yeminle çılgınsın! ah fiona'cığıma kulak versen keşke, güç her zaman senin içindeydi halbuki. velhasıl cordelia'nın sonu: kadın resssmen supreme oldu yahu! inanamıyorum! tüm diğer kızların da girdiği testten kazık kadar kadının çıkıp da coven ldieri olması beni üzdü gibi anlaşılacak olsa da bu kelimeler, aslında hemen hemen benim yaşıtım bu kızların böyle güçlerle kraliçeliğini ilan etmemiş olmasına sanıyorum ki içten içe bir mutluluk duygusuyla tanıklık ediyorum. yalnız söylemeden edemeyeceğim. yahu o mıymış kızın ölümünün kapının üzerindeki demirlerde olması şaka gibiydi. ne yani o kadar atar o kadar trip filan bunun için miydi? oysa ben sizin kyle için diğer kızla kapıştığınız sahnede orta yerimden çatlamıştım meraktan. vay anasını demiştim. bu ikili bakalım daha ne kadar kapışacak. youuv.

bir diğer yorum: misty'nin diğer alemden dönememiş olması nedir? çok üzüldüm. senaryo-wise sormuyorum bu arada yanlış anlaşılmasın. sadece çok üzüldüm. en nihayetinde kendisi ölüleri uyandırabiliyor. başka bir boyuta uyuyarak geçip de kendi cehenneminde sıkışıp kalmasını yediremedim galiba. üstelik ne cehennem allahım! çok korkunçtu! o sonsuzluk nasıl yaşanır, nasıl katlanılır, allah yardımcısı olsun diyorum.

madison'ın sonunun da kyle'ın elinden olması ayrı bir ironiydi. ama sanıyorum ki hepimiz bunu bekliyorduk. sonuçta madison dizinin başından beri insanın asabını bozan bir karakterdi. ve kyle kadar unstable birinin asabını bozmaya gelmez madison. yazık. çok yazık.

precious'çığım ve zoe mıymışı (evet bu kızın adını anımsamak için internetlere baktım) cordelia'nın sağ kolu oldular. bu noktadan sonra benim için cordelia'nın ne bok yediği pek önemli değildi. ama cordelia'nın canlı yayına çıkıp da biz cadıyız, bu allah vergisi temalı konuşmasını hiç gerçekçi bulmadım. genelde filmlerde dizilerde bu tip alternatif senaryolar her zaman insanların cadıları taşlamasıyla filan sonuçlanır. belki ben bu senaryolara çok maruz kaldım o yüzden biraz eğreti oldu gözümde ama yine de, enteresan yani böyle bir twist vermeleri. heralde aman laf olsun okul dolsun dediler. desinler. yine de kabulüm.

şimdi geliyorum dizinin son sahnelerine. tabii ki fiona'nın geri dönüşünden bahsediyorum a dostlar. iki sezondur jessica lange'ı miserable halde gösteriyor olmaları oldukça can sıkıcı. üzülüyorum. ama jessica son anlarında bile öyle bir etkiyle insanı avcuna alıyor ki, bir yandan ağlamak istiyorsunuz, bir yandan mutlu olmak. bir yandan merhamet etmek istiyorsunuz, bir yandan da umursamamak. işte bu sezonun sonunda beni hüzünlendirdin jessica. merhamet etmek istedim sana. üstelik seni yine kendi cehenneminde o balık kokan evde sana zarar vermeye meyilli adamlar görmek. of. hiç olmadı. ama hikayeyi yine perfect cycle olarak tamamladılar. yine kabulum. yine kabulüm.

son sahne demişken bir de son söze yer vermek isterim. ben bir cadıya zarar verdim, ölümü hakediyorum doğrusu neyse onu yap diyen cadı teyze. cordelia'nın ağlaya ağlaya doğru olduğunu kabul ettiği bu beyan karşısında ikinci kez kazıkta yerini aldın. yahu sen neden balenciaga dedin?!?! gerçekten bu bir foreshadowing mi? doğru mu yani şu balenciaga modeli kızın babasının nazi subayı olması filan? jessica lange bu yüzden mi alman aksanı çalışıyor?

en yakın zamanda ryan murphy'den dördüncü sezonun temasını açıklamasını bekliyoruz a dostlar. o zamana kadar, american horror story'siz kalmayın, siz de bir ucundan yakalayıp başlayın. pişman olmayacaksınız. sevgiler.

[Once Upon a Time: Post S3E11.]

Once upon a time, canimsin cicimsin diyerek soze basliyorum a dostlar. Ilk sezonun sonuna yaklasirken yahu bu diziyi nasil devam ettirecekler diye kendime soruyordum arasira. Ikinci sezon geldi, bir baktik ki dunyamiza sihir gelmis, hayal dunyasinda geziyormusuz. Ne oldu ne olacak derken ucuncu sezonda da gozumuzu neverland'de actik, mutlu mesut ucustuk semalarda. Soruyorum size daha ne kadar guzel bir sekilde beklentilerin de ustunu verebilir bu dizi? Muhtesemsiniz ouat ekibi! Yazarindan oyuncuauna hepinizi ayri ayri cok seviyorum.

Oncelikle tabii ki regina. Regina sen ilk bolumdeki oglu icin herseyi yapacak olan kotu kraliceden nasil oldu da oglu icin oglunu gercek annesine verip kotu lanetlere bas kaldiran bir kralice oldun yahu? Muhtesemsin regina muhtesem! Iste kralice dedigin boyle olur! An gelip kotu olacaksin, an gelip iyiligin dibine vuracaksin. Bak o snow'un miymisikligiyla siz hayatta henry'i bulamazdiniz ben size diyim yani. O shadow'u yelkenlere filan atmalar olaganustuydu. Iki ara bir derede de denizkizi masalina baglamaniz cok sampiyon oldu, tebrik ediyorum.

Henry cephesine gelirsek, efenim bu peter'in henry'nin icine girmesi mevzusu cabucak cozuldugu icin cok mutluyum. Sezonun geri kalaninda bu olayla ugrassaydiniz gercekten catlardim, elleriniz dert gormesin.

Rumpel'la soze devam edecegim tabii ki bu noktada. Yahu rumpel, sen olmasan charming ve snow'un hali ne olacagdi? Her buyuyu bozabilen bey amca rolundeki karakterin hayranlik uyandirici! Ustelim senaristlerin uber genius fikriyle aslinda peter pan'in oglu cikman da beni soklardan soklara soktu. Kendimi bir o duvara bir bu duvara vurdum yeminle. Vay anasini sayin seyirciler, vay anasini yazarlar, vay anasini fan fiction dunyasi ulaaan dedirttiniz ya, helal olsun!

Snow ve charming'e hic deginmeyecegim cunku kendileri bahsetmeye deger bir basari saglayamadilar. Ama herkesin bir sirrini paylastigi bolumde paylasilan sirlar cok guzeldi. Her karakter hakkinda bize yeni gercekler sunan o dev sirlari yazanlara tekrar selam ederim.

Simdi gelelim kaldigimiz yereeee. Aslinda cok ironik bir yerde kalakaldik a dostlar. Ilk sezon boyunca ve hatta devaminda emma su buyulu dunyaya inansin diye popomuzu yirtmistik cok afedersin yine donduk mu en basa. Ulen emma bu sefer hicbir seyi bilmiyor, hook da ona dert anlatip onu masal dunyasina goturmeye gelmis. Aman aman, kolay gelsin sana hook, valla zor zanaat seninkisi.

Sezonun devam etmesine birkac hafta kala temennim karakteri bastan asagi degisen regina'cigimin olmeden filan diziye devam etmesi. Wicked is back hashtag'leri donuyor piyasalarda, haydi hayirlisi. Bu noktada ne kadar heyecanli oldugumu hala hissedememis dostlara son sozum de sudur: once upon a time: izleyin izlettirin efenim.

[Homeland: Post Season 3 Finale.]

Homeland ile ilgili bir yazi yazmistim amma daha kaydedemeden kayboldu gitti a dostlar. Saniyorum ki ilahi gucler dizinin uyduruk otesi sezonu hakkinda yazdiklarim bile fazla deyip yazimi tamamen ortadan kaldirmayi tercih etti.

Kisa bir ozet gecmem gerekirse, ilk sezonu izledikten sonra baslamadiysaniz bu ise hic girismeyin demistim. Amanin ikinci sezon oyle bir heyecanla baslayip oyle olaylarla bitti ki, sozumu yuttum, yardirin cocuklar homeland izleyin dedim. Beni o noktadan boyle bir noktaya getiren bu dizinin, beni heyecanlandiran bolumlerle baslayip bir felakete suruklenmesi beni cok uzdu. Bir dizi dusunun, ilk iki sezonu tum odulleri silip supursun, ama ucuncu sezonu degil odul almak, bir tane odule bile aday gosterilmesin. Olacak sey mi?

Carrie'cigim, seni bir de cia'in istanbul bolumune aktardilar. Beybi sen bu isleri birak tavukculuk filan yap bak soyluyorum. Bu kadar sikinti stresten sonra hic tekrar cia ile kavusma bence. Degmez. Miymisik saul kendi yuruttugu macerali operasyonu cenevre gorusmelerine bagladi ya, yani sozun bittigi yerdeyim. Ikilemim soyle a dostlar: simdi bir dizinin 2. bolumu olay dongusu 1. bolumu yazildiktan sonra yazilmaz. O ancak turk isi dizilerde oyle olabiler. Bir diziyi yazarken kurguyu daha birinci bolumu dahi yazmadan yaparsiniz. Hatta ilerideki sezonlari da bir dusunur tasinirsiniz. Bunun en guzel ornegi buffy'de gorulur. Uc sezon oncesinden joss whedon bircok hikayenin ucunu citlasmistir bize. Daha bir guzel ornegi de doctor who'da gorulur efendim. Ilk bolumle son bolumu baglayacak kadar dusunup, uc sezonun her bolumunu birbirine harmanlayacak kadar guzel yazip cizerler senaryoyu. Simdi tum bunlari dusununce cenevre gorusmeleri olmasaydi ne olacakti homeland'de dogrusu merak ediyorum. Son dakika degisiklerine tamam da, bu kadari da normal karsilanmali mi karsilanmamali mi diye dusunuyorum. Zannimca abarttilar ve normal degil.

Simdi biraz da saul'dan bahsedeyim. Saul, bence sen o tasindigin tipitos yunan kasabasinda kal, daha da geri donme. Icimizi kiydin, carrie'yi darladin, him him konustun ruhumuzu bogdun, reca ederim bir daha geri gelme! Sana cok gicigim. Mandy patinkin'in de bu kadar meshur olmasini anlayamiyorum. Elbette tiyatroda iyidir filan, ben ona karismam. Ama tv ekranina hic yakismiyor, uzgunum.

Brody, sana diyecek birseyim yok. Dana dana dedin, olaylara giristin miristin, en sonunda seni bekleyen sona vardin, ne diyeyim. Carrie'nin o halini unutamayacagim. Sadece bu.

Bu sezonun tek havali karakteri dana'ydi. Efenim kendisi brody'nin kizi oluyor. Kiz bir durusa sahipti ve sonuna kadar da bunu korudu. Neyse ne dedi, evini ocagini birakti soyadini degistirdi hayatini kurdu. Gerci dana ve psikopat sevgilisinin yollara dusmeleri filan bayaaaa bayik sahneler yaratmis olsa da, yine de, bir tek kendisini sevdim koca sezon boyunca, geriye donup bakinca boyle hissettigimdir. Aferim.

Dur simdi haksizlik etmiyim. Bu sezon kendisine cok yer vermeseler de, quinn reyiz de baya iyiydi. Canim benim, carrie illa vurulacaksa ben yaparim havalari cok karizmatikti. Seni seviyoruz quinn. Ama bil ki cia'de harcanip gidiyorsun. Degmez valla, bak gordun yasadin yani.

Bombos gecen bir koca sezonun ardindan soyleyeceklerim bu kadar gibi. Dilerim cia saul miymisindan kurtulur da oteki sezon heyecanli olayli molayli bur sezona yelken acar. Bak istanbul filan dediniz, ben yokken gelmeyin rica ediciim. Claire danes'i romeo ve juliet'ten beri takip edip, temple grandin'le ayaklarda alkislayan, homeland'e de sadece onun adi icin baslayan bir insan olarak, kendisini istanbul'da bir goreyim, bir tanisalim evet, vaktidir yani. O zamana kadar, selam olsun efenim.

[The Sleepy Hollow: Post Season 1 Finale.]

The sleepy hollow sen neymissin be abi aaa? Once en bastan soyluyorum. Bu yazinin devaminda cok buyuk spoiler var, sezon finalini izlemediyseniz katiyen okumayin, valla tum sezon izleyerek yaptiginiz yatirim cope gider, benden soylemesi!

Bu diziyi tabii ki dogaustu unsurlar tasidigi icin izlemeye basladim. Yalan olmasin, basrol gencimizin de cok hos bir insan olmasi onemli bir sebep olmadi degil. Dizi baslangicinda cok guzel bir olay orgusu kurdu. Ancak daha sonrasinda tum olaylari tek bolumde kapatip, sezonluk bir oyku yaratmamaya basladi. Neyseki bu durum cok uzun surmesi ve yeniden moloch'a bagladilar esas donguyu. Bazen sikilarak bazen keyifle izledigim bu dizi sezon finalinde oyle bir ters kose yapti ki a dostlar, yeniden hic birsey hakkinda onyargili bir tutum icine girmememiz gerektigini animsadim. Sezon finalinde birkac bolumdur muthis ruhaniligiyle bize yol gosteren bey amca esas kotu cikmasin mi? Esas kotu ayni zamanda bu bizim ciftin oglu olmasin mi? Aman allah boyle heyecan entrikayi hic beklemezdim valla diziye harcadigim tum dakikalari helal ettim. Ustelik dizinin iki saatlik sezon finalini oyle bir hazirlamislar ki, ilk saat olaylar normal bir heyecan akisinda devam ediyor. Ama sonrasinda ortalik bir karisiyor ki, oooo artik izleyen kendinden gecebilir mesaji sleepy hollow'la bu yolculuga cikan her evde hissedilmistur, bravo bravo!

Artik ikinci sezonda basrol polis kizimizin nasil olup da araflardan kurtulacagini heyecanla bekleyecegim. Ama ne vardi yani iki dakika ichabod'la katrina'nin kavusmasinin mutlulugunu yasayaydik. Hemen katrina kacirildi, ichabod da oooyle ortalarda kaldi. Bas polis amca da kendini ele vermelere kalkti ki, artik kim ichabod'a inanir bilinmez. Haydi hayirlisi! Gelecek sezonda gorusmek dilegiyle der, sizleri selamlarim a dostlar.

[Post The Breaking Bad.]

Efendim sira geldi uzun suredir yazmayi beklediggm yaziya: the breaking bad.

Breaking bad hayranlari kusura bakmasin ama soze su sekilde baslamayi bir borc bilirim: ben hayatimda bu kadar overrated bir dizi gormedim. Oh be! En basindan sonuna her bolumunu izledikten sonra artik gonlumce yorum yapma hakkina sahibim, cok sukur!
 

Dizinin konusunun enteresan oldugunu kabul edeyim. Gercekten de walter white kendini caresiz hissetmenin nasil birsey oldugunu bize geciriyor ve en baslarda onun hamlelerini anliyoruz. Onun o dehsete kapilsa da adam olduren hallerini seviyoruz desem yalan olmaz. Ama sonrasinda o tavukcu bey amcayla girdigi isler misler o kadar baydi ki beni size anlatamam. Oyle her hafta heyecandan olup bayilip beklenecek birsey gormedim, her bolumu de ha geldi ha gelecek diye izledim milletin bayildigi bolumler bunlar mi acep diye. Dizi cok yavas. Cidden cok yavas. Onun o karanlik adama gecisini anlamak cok zor degil ancak esas sikinti karanlik adama gecerken yaptigi aptalliklar. Har har har araba sur oraya, har har har buraya git derken boyle gotun basin havaya gelir iste walter.

Bir de tabi skyler'dan bahsedeyim. Skyler bu dizinin kahramani bence. Ben olsam ben de onun verdigi tepkiyi verir, onun yaptiklarini yapardim. Ne cektin be skyler ne cektin, vallahi hayret yani. Sonlara dogru o guclu durusu ve ana ogul walter'in gonderdigi paralari reddeden o halini bir kere daha bin takdir points yolluyorum.

Bu kadar yazmisken jesse hakkinda yorumlarimi da yapayim efenim. Kendisi cok zayif bir adam. Yanindakine bagli yasamak zorunda olan ufak capli suclulardan. The closer'da vardi boyle bir karakterler. Philip stroh zayif karakterli adamlari suca tesvik edip kendisi de istirak edip hicbir iz birakmadan ortadan kayboluyor, sonra o zayif adamlarin avukati olarak tum olayin ustunu kapatip beraat ettiriyordu herkesi. Brenda az ugrasmadiydi kendisiyle. Iste efenim su birkac satirda anlattigim stroh bile walter'dan on kat daha basarili bir kotu. Walter onun tirnagi olamaz. Ama jesse o ezik zayif adam olmaya aday. Yes bitchaz temali repligi filan da onu kurtaramadi gordugunuz uzere dustugu bok durumlardan. Evinde parti alem bilmemne derken, yok efenim bagimli kiz arkadasi, yok efenim walter'in kizi kurtarmamasi filan... Cidden baydin beni jesse.
 

Simdi geliyorum bu dizide karizmatik kotu unvanini hak eden tek insana: tavukcu amca. Adini animsayamayacagim, simdilerde revolution'da arziendam eyleyen bu amca baya basariliydi. Meksikalilarin hakkindan geldigi sahnelere bin puan veriyorum. Ama bu adamcagzin da tum foyasinin ortaya cikmasiyla yikildim. Kotu dedigin dexter gibi ortaya cikmamakla, ifsa olmamakla namini yurutur. Bakin, dexter'in uyduruk final sezonuna ragmen kendisi hala bir efsane benim gozumde.

Gelelim dizide favori karakterime. Tabii ki better call saul! Adam cok guzel bir touch olmus. Hani bazi filmlerde accayip karanlik adamlar vardir avukat rolunde. Iste saul o stereotype'i yikan adam. Isi biliyor ama o bizden biri! Hem komik, hem ihtiyatli, kendisine bayiliyorum. Dedikodulara gore bir spin-off geliyormus hatta. Adi da better call saul. Ben ayrica oturup izlemem ama kendisine destegim tam evet.

Son olarak zavalli hank'cigimden bahsedeyim. Ulen ne cektin be hank. Esin ayri bir alem, isin ayri bir alem. Sagligin da seni zorladi malum, ne cektin be. Sen cukurlara atilacak adam miydin be hank? Gonlum istedi ki sen walter'i tutup surukleye surukleye merkeze getir. Ah, kismet olmadi. Yazik...

Son bolumler hakkinda kisa bir not daha yazayim de gudubet breaking bad hakkindaki bu yaziyi tamamlamis olayim. Walter'in herkesle olan yarim kalmis hikayesini bitirmesi guzeldi. Hakkini yemiyorum. Hani su arkadaslarina gidip para olaylarini cozmesi guzeldi, cocugunun hayati kaymadi. Amaci da buydu aslinda. Yaptigi tek anlamli sey o oldu. Jesse'yi kurtarmasi da anlam disinda birseydi bence. Gonul borcu diyebiliriz. Seviyor ama aslinda borclu gibilerinden. O yaptigi mekanik silaha da gotumle guldum cok afedersin. Adam en nihayetinde kafasi fene mekanige filan basan bir adam. Bir silahla tum dusmanlari aradan cikarip laboratuarinda olmesi manidar oldu. Hatta gunumuzun meshur soylemiyle: zamanlama manidar. Ama tabii ki baska turlusunu beklemiyorduk. Ne yani, walter mutlu mesut yasayip uyusturucu baronu mu olacakti? Buna gercekten inanan var mi? Hic sanmiyorum. Yani en azindan beni inandiramadi, anlasamadik walter'la.

En nihayetinde bu kadar yavas bir dizinin bu kadar takdir gormesine cok sasiriyorum. Kendisini hemen hemen iki kat hizli izleyerek ancak bitirebildim, eger boyle bir teknolojik imkan olmasaydi katiyen bitirmezdim diziyi. Ama sabrettim ve seyrettim sayin seyirciler. O yuzden bagira cagira da soyluyorum oooh: breaking bad hayatimda izledigim en overrated dizi olarak tarihe gecti. Saygilar.