24 Haziran 2013

[Game of Thrones S3 Finale.]

Game of thrones allah askina gozume gorunme. Cidden. Savas mavas sahnelerini gecip dogrudan sezonun en heyecanli bolumune bodoslama daliyorum: rain of castamere. 

Starkla telef oldu laaaan!  Ne diyeyim daha starklar oldu! Cus diyorum. Yuh diyorum. Oha diyorum. Lady stark'in bogazini kestiler. Otesi yok. Rob'un karisinin karnini destiler. Behey! Ve hatta behold! Rob stark bile toprak oldu yahu. Pes! Zavalli arya dog'la basbasa kaldi, yine ailecigine kavusmadi yarab zavalli arya. Sana diyecek sozum yok. Ama senin yerinde olsam ben de o adami oldururdum. Adamin kani akarke. Ben bile keyif aldim. Ooohhh daglara taslara. Bunun disinda diger karakterlerin yasadiklarina hic deginmiyorum. Saniyorum ki kayda deger en buyuk diger olay lannister'in kolunun kesilmesiydi ama bu konuyu da geciyorum. Cunku kardesiyle kavustu. Aaah ah lucrezia ve cesare nerdeee, bunlar nerdeee? Neyse. 

Gelelim bir diger onemli kisiye. Bir diger onemli kisi degil, dizinin en onemli ve hatta tek onemlo karakterine. Tabii ki targaryen. Efenim sehirleri trker teker aliyor kiz, accayip mutluyum. Oh canima degsin, bu kiz hakettigi tahta kavusacak arkadas! En korkutugum sey bok yoluna kizin bi sekilde olmesi/oldurulmesi. Ama boyle bir olayin gerceklesmeyecegini umuyorum. Yoksa kan cikar resmen. Neyse efenim dany yardiranzi heryeri takir takir aliyor. Bir de masallah cok hos bir askeri var simdi, accayip mutluyuz. Bu kizin da khal drogo'dan sonra mutlu olmaya hakki yok mu haaanim! Var tabii olma mi, bu hak daario kiliginda geldi. Masallah, heyecanla takip ediyoruz. 

Bu noktada jon snow bran sisman cocuk gibi yan karakterlerin olaylarina girmiyorum. Hem merak etmiyorum, hem de saniyorum ki asla merak etmeyecegim. Evet. Sezonun sonuna gelirken, tahminim su sekilde: RDIM bu diziyi izlemeyi birakacak. Birakmamasi icin targaryen hikayesini biraz kopurtmeleri lazim, yoksa deli olacagim. Son kez soyluyorum: savasan adamlardan ve colum cocuktan biktik. Lutfen taht oyunlarini gosterin, or else. 

Hadi bakiyim. 

[The Borgias - Series Finale.]

gözlerimi kapatıp bölümün bittiği anda hissettiğim duyguları anımsamaya çalışıyorum.

öfke. hüzün. pişmanlık. merak.

Uc yildir izleyip tanik olduumz bu harika hikaye boyle mi bitecekti? Herseyin yarim kaldigi bi oykuyle mi basbasa kalacaktik biz? Cesare lucrezia rodrigo micheletto'nun sonsuz entrikalari, muhtesem diyaloglari boyle mi bitecekti? 

Micheleetto basip gitti. Bu mudur ilk sorum. Bu mudur? Forliye de syle girebilirsin bak cesare uu bybi deyip ortadan kaybolan bir katil. Ona guvenmesi binbir zincirleme ve self inflicted iskenceyi bulduktan sonra sforzanin sag koluna ustelik de lucrezia ile ilgili bir meselede guvenipmis olmasi saka mi? Allah askina bu kadar mi basiyla sonunhn farkinda degilsiniz bu dizinin, yaziklar olsun! 

Sforza konusuna gelirsek, bolumun en tasakli sahneleri cok afedersin bu kadin etrafinda dondu. Zaten bolumun baska bi olayi yoktu. Uzunca bir sure sforza kadinina gicik olduktan sonra bu kadinin sonunhn boyle olmasi beni huzunlendirdi. Kendisine zehir alip utancini sonlandirmak istedim o derece. Bu arada ara bir dipnot, kostumler zaten guzel. Ama saclar icin ayrca bir alkis. Oldum olasi lucrezia'nin saclari cok cok guzeldi ama diger guclu kadinlar da muhtesem saclardan nasibini aldi. Neyse efendim, sforzaya donersek, valla kalenin onune top atisi yapip kaleyi cooot diye cokertmek harika bir fikirdi. Ama ondan sonrasindaki cesare'nin herkesleri kurtarip yapmayin leaan temali cikisina popomla guldum. Yazik. Bu sahneden cok zevk alcagimi dusunmustum.

Bir diger konuya gelelim: alfonsito. Yarab bu cocuk ne cekti be? Cok sempatik bi oglan olmakla birlikte malesef cesarenin karizmasina kurban oldu bu cocuk. En nihayetinde cesarenin imparator yaratir nitelikteki karizmatik siyasi hamleleri alfonsito'nun hirs bir yana, miymisik halleri ve her boka susan karakteri ni bogmaya mahkumdur. Oh. Ama bu kadar da boktan bir son, heralde en son sezon arasi verirken steven moffat'in aklina gelmisti. Bir de kayitlara gecsin, zehir sahnesi beklemiyordum. Bir an lucrezia'nin bu mal sona yarasir bi sekilde o zehri ictigini dusunsem de, ben kendisinden zehir icirmesini beklemezdim. Keske yastikla bogsaydi. Abisini oldurmek icin samdanin ipinin altina mum koyup siritarak bekleyen bir kizdan bunu beklerdim. Cok uzgunum. Bir daenerys targaryen olamadi lucrezia borgia. Ustelik ondan cok daha fazla potansiyele sahipti. 

Efendim rodrigo'ya gelirsek. Sonunun ne oldugunu gormedik. Zehirlenecegini biliyoruz. Hatta borgias dairelerinin muhurlenip bu 'dinsizler' yuvasina kimselerin girmedigini de biliyoruz. Ama keske bir epilogue olsaydi. Fena mi olurdu. Gecen bolumun sonunda cesare ve rodrigo'nun baristigi ve hepimizi aglattigi o sahneden sonra, i'll carve you out an empire konusmasindan sonra boylece sessiz sedasiz, cesare'nin lucrezia takintisiyla basbasa kaldigi bir sacma bir son: shame on you. Bu iliskinin on-going olup tarihe gectigini dusunursek, boyle bi tek tarafli zavalliliga crkilmesi tadimizi kacirdi. Bu muydu empire yaraticam diyen adamin sonu? Bu mudur cesare borgia? Yaziklar olsun. 

Evet, malesef huzunlendigim, sonuna isyan ettigim bir sondu bu. keske baslamasaydim demedim bu disi icin, yalan olmasin, ama keske son bolumu izlemeyeydim dedim. Havada kalirdi, son bolumu hayal ederdim. Cok da guzel hayal ederdim ustelik. Yazik. 

Merak her zaman cok onemli. Dizinin yayindan kaldirilmasi muhtemelen ani oldu ve son bolumu cekerlerken bu kadarini tahmin etmiyorlardi. Ama yine de, bence yeterli sure boyunca merak ettigimii biliyorlardi. Keske ucu acik kalsaydi, ucu acik kalacak birsey biraksalardi da, bir parmak bal agzimiza calinaydi. Olmadi. 

Sizi cok sevdik borgias ailesi. Bu ailenin hikayesini anlatmaya karar verenleri cok sevdik. Ozellikle belirtmeliyim: trevor morris'e hasta olduk. Muzik bilgi bankama katilan bu harika adamla tanismak dizinin en guzel yanlarindan biriydi. Yazar bilgi bankama binbir entrika ve zehir eklemek de ayri bir guzellikti. 

Herseye ragmen cok tesekkurler borgias. Daha guzel bir son sana yarasirdi ama yine de, herseye ragmen, cok tesekkurler tum soluksuz bolumler icin. You will be missed and expected for. 

[Once Upon A Time S2 Finale.]

Once upon a time sen ne guzel bir dizisin? 

Ay lav magic. Canlarim benim. Uzun uzadiya dizinin son bolumunu anlatmayacagim ama iksirdi fasulye sirigiydi yok efendim hatirlatma buyusuydu ask iksiriydi derken hele sukur now you are talking! Yarab regina ne cekti be diyerek faslini aciyorum. Kadin kendini feda etmeye karar kildi. Butun o iyiyim harikayim altin kalpliyim karakterlerin siktir olup gottokten sonra regina'nin kendini kurban etmesi cok harikaydi. Simdi bu noktada diyebilirsiniz ki, guc regina'da baska kim durduracak? Esas soru bu degil dostlar. Kim durduracak degil, neden durdursun ki? Miymis emmalar gibi henry'e sarilabilirdi. Ama cagnim regina henry icin ideal bi dunyayi hayal etti. Canim ya. 

Eger ki o miymisik emma basip gitseydi kafasina sicacaktim. Neyse. Gitmedi. Veeeeee uber magic partnership tadinda ohmmmm hareketleriyle dunyayi kurtardilar. Gelelim mutlu mesut oldugum magic konusunaaa! 

BOYUTLARARASI PORTAL ACTILAR LAN! Onu yapmak kolay degil. Ben size diyim. Fasulye de olsa kolay deel. Guldur guldur grmiyel gecmek harikaydi! Agzimin sulari alti o sahnede evet. Ustelik henry'nin babasi adami peter pan sanarken ters kose yapip yakisikli bi cocugun peter pan olarak karsimiza cikmasi baldan tatli oldu. Yey! Merak ediyoruz ve siritiyoruz. Yarab sukur buyulu dizilerime!

Son olarak, sezon biterken rumpel ve lacey olayini da bagladik cok sukur. Belle'in hafizasini geri kazanip rumpel'a gozleri yasli baktigi an, rumpel'in bakisi o kadar guzeldi ki, robert carlisle sana helal olsun! En sevdigim iyi/kotusun. Insallah oglunla da aran duzelir de huzura erersin. Insallah masallah. 

Efenim sezon finalini gorduk ve tatmin olduk. Bakalim basimiza diger sezon neler gelecek? Meanwhile, reca ederim iyiler takimi miymisik hallerinden kurtulsunlar, bu kadar iyilige dayanamiyciim. Hadi snow, senden umitliyim, ha gayret. 

[Post Revolution Season 1.]

efendiiiim, revolution'da nerede kalmıştık? en son bıraktığım noktada miles ve nora'yı yatakta bırakmış, miles ve monroe'nun gençlik aşkının ölümüne tanık olmuştuk gaaliba. o köprünün altından ne sular aktı ne sular, let's dive in.

öncelikle nora'nın arada bir tur kaçırıldığını, işkence gördüğünü filan söyliyelim. ama neyse döndü, gayet iyiydi, ama sezon finalinde kendisini acı br sürpriz beklemiyor değildi. kendisini yine dünyaları kurtarırken yaralı halde bırakıp, çok afedersiniz bok yoluna vurularak başka bir dünyaya yolladık.

valla nora kısmını çok üstün körü geçiyorum çünkü bence esas muhabbet charlie'nin annesi cephesinde. bu ablamız yardırarak tüm heeerşeylerin merkezi olan kuleye canını attı. aaron'la birlikte kulenin içine girip sadece 12. kata inme çileleri kaldı. yareppim ne çile ne çileydi bu süreç! meğersem kulenin işletim sistemi (uu beybi teknolojik kelimeleeer) aaron'ın fi tarihinde tasarladığı bir programmış. meğersem herşeyin kiliti aaron'daymış da mathesonlar kendisine bu vesileyle bilerek ve isteyerek sahip çıkmışlar.

bu arada yine bir zıplayış yaparak monroe'dan bahsetmeliyiz. monroe ve miles'ın arasındaki sexual tension izleyiciyi bitirdi dostlar. ne kadar gereksiz ne kadar boş muhabbetlerdi onlar öyle yarab? herşeyi geçtim seni kurtarmak için ben bu yola baş koydum nedir monroe? koskoca monroe republic'in başısın sen yahu! bu nedir neee? miles da dedi ki, seni neden öldürmeye çalıştığımı değil, neden öldürmediğimi sor, çünkü we are brothers. ay sizin kule'de sırtsırta verip düşmanları filan başınızdan savmanız çok takdire şayandı. en nihayetinde kulenin içinden çıkmamış bir grup sivili püskürtmeyi başaramasaydınız münasip bir yerlerimle gülecektim. neyse.

yeniden zıplıyorum bir başka karaktere. tom neville. cibiliyetsizliğin doruk noktası, insanlığın muhtaç düştüğü kumandan. ya sabır diyorum başka birşey demiyorum. yok kuleye inip milleti öldürmeye kalkmalar, yok monroe'ya darbe planları filan. bi git allaasen bis en eksiksin bu karmaşada. bi de o zehrinle oğlunu da etkiledin, sıkıntılar bastı bana yeminlen. o ezik çocuk da hala diyor ki charlie ölmezse I'm in. behey diyorum. behey ki ne behey.

efendim uzun süre sonra oturduğum klavye başında heryerleri zıplayıp doğrudan sezon finaline bodoslama giriş yaptığım bir noktadayım. en son sahnede bilmemneler tuşlarına basıp bilmemneler kodlarını girip en sonunda elekriği geri getirdiler. derken bir diğer baş kötü adam aka teknolojik amca füzeleri ateşledi ve baş düşmanları oynayan iki federasyonu patlattı. daha doğrusu füzeler giderken I'm a patriot deyip intihar etti. bu durumda kaldığımız noktada daha youuuv diyemeden küba'da bir binaya döndük ve tüm bu süreç içerisinde 15 yıldır saklanan amerika başkanının -evet küba'da saklanan kaderin cilvelerine geel- varolduğunu gördük. başkanım it is time dediler bıraktık diziyi. ne yalan söyliyeyim, ben bu dizi ikinci sezonu görmez diyordum ama son dakikada güzel bir merak unsuru ile birlikte bağladınız konuyu, hadi yine iyisiniz.

ikinci sezonda görüşmek üzere revolution. uykularımızı kaçırıp, insanlığımızı her zaman sorgulaman dileğiyle.

14 Haziran 2013

[The Borgias S3E1-9.]

Borgias. bu diziye bayılıyorum. böyle güzel bir diziyi hayatımda görmedim, o kadarını söyleyeyim. olay entrika hiç bitmiyor. bu diziyi daha da gzüel yapan şey, bitmeyen entrikaların gerçekten de yaşanmış olması. senaristlerin böyle bir hikayeyi alıp diziye dönüştürmeleri dünyanın en genius hareketi olmuş, o kadarını söyleyeyim. en sonra bıraktığımız yerde rodrigo'yu -rodrigo dediğime bakmayın koskoca papa kendisi- zehirlenmiş ve yere düşüp kalmıştı. cesare çığlık çığlığa bağırıyordu. yeni sezon tam da bu sahneden açıldı, doğrusu damağımda da kaldı. koskoca papa zehirlenince tabii doktoru moktoru herkesler başına toplandı. ancak çaresizlik içerisinde izleyen herkesi bir kişi şoka soktu: lucrezia. lucrezia tam bir florance nightingale çıktı bu nedir? kız bir hışımla salona girdi, yanan meşalemsi şeyleri suyla söndürdü, kömürleri ezmeye başlayıp papa'ya tıka basa oluncaya kadar içirdi. aman tanrım dedim yahu! tamam biliyoruz, kömürle mide yıkandığı doğrudur, ama o an ben bile panikken senin nasıl aklına geldi yahu lucrezia? hayretler içerisindeyim. neyse efendim, uzun lafın kısası, papa 2 gün filan yattıktan sonra -ki kardinaller filan adamın başına toplandı tam leş kargaları gibi, baya korkunçtu bence- papa kurtuldu kurtuldu! adam kömürle birlikte bir kısım zehri kustuktan sonra -nedense illa böyle bir çekim yapıyorlar ve son derece gereksiz, neden, öteki sahne daha güzeldi- kanında kalan zehri de kan aldırarak temizledi. youuv dedim. orası baya enteresandı. adamın damarını deldiler, an eb an, gümüş bir kaseye kanını akıttılar. işte enteresan sahne diye buna derim ben. youuuv. neyse efendim papa kurtulduktan sonra bu bölümü olduğu yerde bıraktık ve papayla birlikte intikam yeminleri ettik efendim.

ikinci bölüm geldiğinde -daha doğrusu ikinci bölüm mü tam olarak hatırlamasam da bu olayların devamında- kendisine kumpas kuran, başında leş kargaları gibi bekleyen tüm kardinalleri görevlerinden aldı, mallarına el koydu ve ailelerini romadan sürdü. youuv! yine zevkten hırstan ağzımın suları aktı desem yeridir. bu olayı öyle bir kurdular ki, ressmen crucible'ı tekrar çektiler desem yeridir. bir kardinal seçip onun gözünü korkuttular, zindanlara attılar filan filan, adam da kardinaller meclisinde şu şu şu şu kardinaller şu şu şu şu suçları işledi demesin mi kardinal amca? inanılmazdı, takır takır el koydular valla maşşallah!

şimdi efendim bıraktığım yerde maalesef bazı bölümlerin ayrıntıları hafızamdan uçup gitti. ama bu aklımda kalanları buraya dökmeme engel olmayacak. üçüncü bölüm dördüncü bölüm sonuyla başlayalım. üç sezondur beklenen -valla bekliyorduk artık kimse kusura bakmasın- lucrezia ve cesare buluşması yaşandı yareppim o alfonsito'nun mıymışık halleri beni benden alıyor doğrusu. çok çok çok sıkıcı bir çocuk. lucrezia için çok naive mi desek, şapşal mı bilemiyorum. ama paolo'dan sonra çok zor lucrezia'nın gönlünde bir cesare kadar yer tutması. hele de suya sabuna dokunmayan -bebişin napoli'ye gelmesini savunmayan- o halleriyle iyi bu kız bu çocuğu boğuvermiyor. bu noktada alfonso'nun çirkefler çirkefi kuzeninden de bahsetmek lazım. kendisini geçen bölümlerde etçil balıklara kurban ettiğimiz için artık gönül rahatlığıyla yazıyorum: ettiğini buldun lan! sen git bir oda hazırlat, yok efendim evliliğin 'tamamlanması'nı (evet tamamlanması) görmeden şurdan şuraya gitmem de. normal değilsiniz yemin ederim. pes. pes ki pes. there's a precedent'mış. peh! evet, hala hızımı alamamışım bu konuda. devam edelim.

tabii ki banquet of chestnuts'a değinmeden olmaz. ben böyle birşey görmedim! konu ve sahneyi kast etmiyorum hayır, hiç tanık olmadığım şey böyle birşeyin tarihte gerçekten yaşanması VE kayıtlara geçmesi. aman tanrım! bölüm sonrasında wikipedia'dan baktığımda ve bu durumun ayırdına vardığımda dedim anacığım madeni buldunuz, vurun kazmayı vurun kazmayı. 50 kardinal, 50 fahişe, 50 rahibe cübbesi diyorum başka da birşey demiyorum. izleyin görün uleeen!

şu sıralar maşallah napoli'ye kafayı taktık. cesare'nin fransa ile olan kankalığı sayesinde ordumuz da oldu. yardıranzi milan'a doğru koyulduk, milan'ı da fransızlara verdik. lucrezia arada gıcık kuzeni öldürmeye kalktı ama çok şükür bu işi micheletto çözdü filan derken napoli'de veliahtlardan biri zehirlendi. ya sabır, her zehri aynı sanan nightingale -seviyoruz kendisini de her boku da kömürler çözemiyorsun tabiiy- yardırdı filan. neyse efendim bir şekilde oğlanı kurtardık, diğer eziği de biryerlere biryerlere gönderdik, huzura erdik. 

bize kalan micheletto'cuğumun karşı cinse kaptırıldığı şu dakikalar sonrasında, o adamın sforza'nın adamı çıkması karşısında, yumruk sıkıp beklemek. seni ben boğucam lan ezik çocuk! yeminlen ben boğucam böööyle koştur koştur kurtulmaya çalışacaksın da, beyin üstü çakılacaksın uçurumlardan inşallah. son  üç bölüme girerken heyecanla bekliyoruz, bakalım canım dizim the borgias beni nereye götürecek.

efeniim gerekli update'leri yapmak için geri döndüm. sekizinci ve dokuzuncu bölümle başbaşayız. açıkçası söyleyecek birşey yok. lucrezia'nın faka basması karşısında benim dahi soluğum kesildi. vay anasını diyorum öncelikle. federico, seni kendi ellerimle kan içinde boğacağım, o derece gıcığım sana. pes. gelelim cesare'ye. 

valla cesare artık aklının ucu bucağı olmayan sınırlarıyla beni benden almakla meşgul. fransa kralını bağladı, kendine bir ordu ayarladı filan derken, bir de son bölümde rodrigo'nun afffına nail olmasın mı? yareppim ağla ağla öldüm, canımsın cesare. hatta o sahneden sonra artık onuncu bölümün son bölüm olduğunu öğrendiğim an ne kadar üzüldüm ne kadar üzüldüm tahmin bile edemezsiniz. durun! dayanamayacağım, yine lucrezia'ya dönüyorum.

kızım sen ne menem birşey çıktın valla düşündükçe aklıma geliyor, geri dönüp dönüp seni yazıyorum! milleti uyuttun yahu! ben senden heeerkesleri öldürmeni beklediydim şahsen ama sen tosun gibi uyutup kaçtın ya, seni bir kere daha sevdim. diziyle ilgili en büyük mesele wikipedia okumak bu arada bence. kim kimle, ne nasıl olacak merakından izlemeyi bitirir bitirmez bilgisayarı kapatıyorum daha ne diyeyim! federico ile seni düşündüydüm ama -çok afedersiniz- o pezevenk, karakteriyle beni benden aldı, lucrezia sen onun hakkından gelsen iyi olurdu ama dur bakalım neler olucak the final'de.

şimdi gelelim son birkaç bölümün en acıklı olayına. micheletto.

bunu micheletto'ya nasıl yaparsınız laaaağn?!?!? diye sorayım en önce. hırsımı almam mümkün değil. ya adam katil, adam görev adamı, ama adamın bir kalbi var. lucrezia ile konuşurken kalbinin ufak ufak ipuçlarını dahi verdiniz. nasssıl bu adamın kalbiyle oynarsınız?? bu dizideki en karizmatik en cool adamın nasıl kalbini kırarsınız soruyorum size? sforza karısı, seni ben bizatihi ellerimle boğacağım. aaah micheletto ah. o çocuk sana göz koyarken anlamalıydııım! ama ne oldu? bölümün sonunda anladım. anlamaz olaydım. o andan itibaren çocuğun açığını yakalayacağın anı beklemeye başladım ve biliyordum o anın yakın olduğunu. ne oldu? yakaladın. zaten sen uyurken odanın içine birisinin girip mektup bırakmasını senin duymamış olman ihtimal dahilinde değildi benim gözümde. çirkefler çirkefi bir de kitaptan şifreli mifreli yazmış ki, dostlar başına! cesare'ciğimle kafa kafaya verdiler de keşfettiler. micheletto'ya kalbim parçalandı. bir gece önce sevgilisinden:

"Odi et amo. Quare id faciam, fortasse requires. Nescio. Sed fieri sentio et excrucior."

sözlerini dinlerken, bir gece sonra onu öldürmeye gitmek zorunda olması içimi parçaladı valla. yazık! çok yazık! seni nasıl öldüreyim sorusuna kollarında ölmek istiyorum cevabını alması da ayrı bir yangın oldu doğrusu. [bu arada görseller konusunda 100 puan, güzel bir bilek kesme sahnesiydi. gerçekte nasıl görünür bilemiyorum tabii ama, gerçekçi göründüğü kesindi. gözlerimi kaçırdım, o derece.] en nihayetinde çocuğun micheletto'nun kollarında kan içinde ölmesi, micheletto'nun yüzüne bulaşan kanı için tears of blood demesi çok kalbimizi kırdı yahu. nitekim micheletto'yu da öylesine kırdı ki, ortadan kayboldu, ötesi var mı? canım benim, dilerim kalp kırıklığın düzelir bir an önce de, seni the final'de bol bol görürüz.

as for other borgias, cümlenize hayırlı olur inşallah bu final. son bir defa görüşmek üzere.

[Diş Kontrolü.]

aklımdakiler aklımdakiler aklımdakiler. hangi birini anlatmaya başlasam bilemiyorum, öyle geri kaldım ki yazı yazmaktan, düşünmek dahi mutsuz ediyor beni. ama biraz olsun zihnim hafiflesin diye ucundan köşesinde yazmaya başlayacağım. evet. çünkü öteki türlü nefes alamıyorum.

öncelikle bugünden başlayalım. yıllar sonra ilk kez ağzımın içinde kan tadı var. yok yok, önemli birşey yok. sadece diş doktoruna gittim. evet, kayıtlara geçsin, artık bulunduğum, yıllardır yaşadığım şehirde bir diş doktorum var. oysa bir sıkıntım olunca bu zamana kadar hep evime gitmiş, oradaki doktorumla halletmiştim her sıkıntımı. bir devir kapandı desem, yalan olmaz bence.

neyse efendim, kontrol montrol yapılırken düşünürken buldum kendimi. bu arada kayıtlara geçsin, kolay kolay diş doktorlarından korkmam. yıllar önce tel takarken çok badire atlattım çünkü. artık çürüktü yok bakımdı filan, benim gözümü korkutmuyor. hatta itiraf edeyim, o koltuğu baya rahat buluyorum yahu! keşke evime alıp üzerinde tv izleyebilsem. şööyle bir düğmeye dokunum istediğim pozisyonu alsam! ne diyordum? evet, düşünürken buldum kendimi. yıllaaaaar öncesinde tel takarken, ne çekmiştim ben o koltuktan, dili olsa da anlatsa? ters gildebilecek herşeyin ters gittiği bir tedavi desem yalan olmaz. dişetlerim filan. of. valla şimdi bile sıkıntı bastı. ayda bir bayılırdım o koltukta, o kadar çok kanamam olurdu ki... insanın diş doktorundan eve gelince üzerindeki gömlekte kan lekesi görmesi çok garip bir his doğrusu. amanın kimseler yaşamasın. işte o zamandan beridir ilk kez bu kadar keskin bir şekilde kan tadını ağzımda hissettim. bana hayat veren kanın akıp giderken beni geçmişe götürmesi ne enteresan heyhat. insanoğlunun zihni çözülemeye bir labirent dedikleri kadar var. yoksa onu ben mi diyorum? yok yok, sadece ben olamam. genel bir söylem bence bu.

neyse. bu da böyle bir anımdır a dostlar.

11 Haziran 2013

[Martilar.]

Merak ediyorum. Martilarin mart ayi ne zaman? Tum bu ciglik bagisma kahkaha ve kavga sesleri en cok hangi ayda cosuyor? Martilar ne zaman birbirine kavusuyor kopuklerde? Martilar ne zaman asik oluyor?

Yoksa martilar her zaman mi asik oluyor? Yoksa asik olmuyorlar mi? 

Martilar. Her ay mart ayi mi sizin icin? 

Martilar, gulmeyi birakmaz misiniz bir an icin? 

[bunlari yayinladigjm saniyelerde polis Taksim'e gaz bombalariyla giris yapti.] 

06 Haziran 2013

[Dunya Duzeni v. Hayat Akisi: Ultimate Vicdan.]

Hersey ayni anda oluyor cok ilginc bir kafa bu. tipki james cameron'un dedigi gibi. Titanic'in neden bu kadar sevildigini soyle acikliyor cameron: dunya, kocaman bir titanic'ten ibaret. Her ne kadar kaldigimiz katlar arasinda arada kilitli kapilar olmasa da maalesef bu dunyada birinci siniflarin dunyanin felaketlerinden en az zararla kurtulduunu, en buyuk zarari ucuncu sinif yolcularin aldigini biliyoruz. Ustelik tum buzdagi uyarilari birinci sinif yolcularin hakim oldugu gruba gelip, onlar unursamadan yerlerinde otururken buyuk kiyimda en cok gidisattan haberdar dahi olmayan ucuncu siniflar etkileniyor. Iste dunya duzeni boyle olmaya devam ettikce, insanlar titanic'i sevecek, cunku hayatin ta kendisini onda bulacaklar.

Daha ne kadar guzel anlatilabilir ki?

Doctor'un dedigi, dun de yazdigim gibi there's something wrong about time. Her zaman olmasini bekledigimiz seylerin ne kadar ufak oldugunu fark etmek apayri. Elbet ki takip ettigim dizilerin yayindan kaldirilmasi beni oldurmez. Ama bekledigin seylerin onem teskil etmedigi, bir konu haric herseyin vicdan azabi yarattigi su gunlerde, hayat devam ediyor. Nasil insanlar islerinden cikip parka gidiyorsa, diziler yuklenmeye, sevdigim oyuncular yerini baskalarkna birakmaya, beni aglatan o meshur film televizyonda oynamaya devam ediyor. Bense izlemekle izlememem arasinda, merakla vicdanin yolumu kestigi bir kavsakta, bagira cagira evin icinde humeyra sarkilari soyleyip kendi kendime doctor'un gittigine inanamiyorum diye fisildiyorum. Vicdanim diken ustu, yazacagim kelimeler bloga yonlendirilmis, twitter'dan uzak.

Zamanin sorunu ne peki? Doctor'un aciklamasina gore there are fixed points in time. They must happen. They must. They. Must. And if you prevent those points from happening at all, then all the time starts to happen at the same time. The time stops at a certain point but moves forward to a future. A future with dinasours, roman soldiers, flying cars and winston churchill where the clock shows the exact moment that a fixed point should've occurred. Bu halde bizim fixed point'imiz ne? Gezi olaylari -evet hukumet boyle tanimladi- nereye kadar gidecek? Hukumet geri adim atacak mi? Yoksa hukumet dusecek mi? Ya da kisin karinda yine gaz haberleri mi alacagiz? Ne olacagi bilinmez, ama bence geri adim atmadikca, o yesil alan rant sahipleri tarafindan rahat birakilmadikca, so called gezi olaylarina devam.

Peki ayni anda hayat yasanirken vicdanimizla nasil yasamaya devam edecegiz? Kendimizden gizli hurrem izleyerek mi? Edip akbayram'i bir sureligine degistirerek mi? Nedir?

Bilmem. Hic dusunmedim. Aklimda cimenlere yayilip kitap okumak var bu hafta sonu. Insallah ve bu geceki huzurlu duruma masallah.

05 Haziran 2013

[Wish.]

There's something wrong with time. Uzun uzun gezi parki hakkinda yazacagim, ama once olaylari takip etmekten vakit bulmam gerekiyor. Bugun kisaca sunu yazmak istedim. There's something wrong with time.

Uyuyamiyordum. Simdi ise yeni olayim surekli uykumun gelmesi. Hayir, sadece bir suredir tiroid ilacimi aksattigim icin olamaz bu. Aksam dokuzda sizmam normal degil. Hele de dun gece beni bogan oksuruk ve enteresan ruyalar... Basima agrilar girdi tum gun. Deli olacagim. Ulkemde ortalik karisik evet, saniyorum ki tum bu karisiklik zihnimi de vurdu beni deli etmeye calisiyor. Tanrim sen beni benzer bir geceden koru. Hayatimda marketten aldigim plastik bardak kiymetinde olan insanlar -evet boyle bir kategorim var. bu insanlar ki kalbimi kirip nefretimi kazananlar, bu insanlar ki zamanla nefretimi de kaybedip siradan bir esyayla ayni konuma dusenler- ruyalarima girmesin lutfen. Onlarin yonlendirmesinden tut da duasina bile ihtiyacim yok. En nihayetinde plastik bir bardak onlar. Ne eksik ne fazla. 

Bir de lutfen bu basagrisi bitsin. Deli olacagim. Gecmiyor. Ince ince sizliyor yokluyor ve kati surette gecmiyor. Ya sabir. Ofisin arkasindaki insaat gurultusunden kaynaklaniyor sanmistim ama degil, hep orada sessizligin icinde dahi cinliyor bu agri. Lutfen git artik... 

Bu arada buffy'nin kulagi cinlasin. Yazisinin basligi ayni zamanda bir buffy bolumudur. 

Bunlar disinda iyilik saglik kismet. I'll be back with more. Insallah.