Desperate Housewives etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Desperate Housewives etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Haziran 2012

[Desperate Housewives Finale: Farewell.]

desperate housewives hakkında yazmak istiyorum. benim için çok çok farklı yeri olan bir dizidir bu dizi. resmen onunla büyüdüm desem yalan olmaz. dile kolay tam sekiz yılımı beraber geçirdiğim bir dizi bu. buffy'den de uzun bir zaman dilimi bu farkında mısınız? asla hayal kırılığı yaratmayan bir dizi bu. tamam kabul ediyorum, yıkıldığım, üzüldüğüm, sinirden delirdiğim bölümler oldu. hele ki mike'ın ölümü beni çok üzdü daha önceden de yazmıştım. ama geriye dönüp baktığımda hemen her bölümünden inanılmaz bir keyif aldığımı hatırlıyorum. tüm o pürüzler silinmiş, geride ışık dolu bir enerji topu kalmış gibi hissediyorum. böyle hissetmemde finalin - yok hayır, büyük final demeliyim- etkisi çok büyük. öyle güzel, öyle harika bir bölümdü ki... herşeyin sonlandığı, herşeyin tekrar başladığı böyle bir finali daha önce hiç görmemiştim.
part 1 daha çok bree'nin davası üzerindeydi. gabriel'in kürsüye çıkıp benim delicesini cesur bulduğum bir hareketle ifade vermesini beklerken bölümün başında bu şövalyelik görevini karen'ın üstleneceğini anladım. onun bakışları, o esprili üslübu her zamanki gibi keyif verdi. kızların yüzündeki sevinç ve şaşkınlık ifadesi ise tek kelimeyle muhteşemdi. aaa tabi bu noktada tom'un öküzlüğüne değinmek lazım. boşanalım dediği an lynette'in içinde kırılan kalp parçalarının sesini duydum resmen. öyle etkiledi ki beni...
part 2 ise tam bir closure tadındaydı. tam kıvamında, biraz acı, biraz ekşi, an gelip çok tatlı, bazen de gözyaşı tuzlu. bree ve avukatı kısmı mesela...allahım bree'nin o cümleleri ne kadar güzeldi. benim gibi birini nasıl seversin anlamıyorum dediği an 8 yıllık süreden sonra mutluluğu yakalamayı hak etmediğini düşünen bir kadına tanık oldum, öyle üzüldüm ki... ama avukatın cevabı beni benden aldı. gerçek birini istiyorum dediği an, hem ağlıyor hem marc cherry'e teşekkür ediyordum. lynette ve tom cephesinde ise o buz poşetinin yere düşüp de biraraya geldikleri, öpüştükleri anı herhalde hiç unutamayacağım. böylesine beklediğim bir barışma, böylesine sevdiğim bir çift ve böylesine kırıldığım bir tv ilişkisi olmamıştı herhalde. yalnız tom sonradan bi kere daha gıcık etti beni. kadın sana 31257349857 tane çocuk doğurup büyüttü daha ne istiyorsun göt diye bağırmak istedim. aa lynette2in de 8 yıl süren macerasının sonunda özür dilemeyi öğrenmesi, sadece bu değil, biliyordu elbette, ama alttan alması büyüleyici bir andı. ben o sahneyi bu gözle izledim sizi bilemem. gabriel'e gelince, dediğim gibi ifade vererek bölüme başlayacağını düşünüyordum ama karen bu görevi üstlendi. onun dışında tabii kendi işini kurması filan çok hoştu. ama esas noktaya geldiğimizde gabriel'in 8 yıllık macerasının sonunda kendisini carlos için feda etmeye hazır olması beni fethetti. hem de gözü kırpmadan yaptı yahu helal diyorum başka birşey demiyorum. e tabi they happily fought ever after dediklerinde gülmekten çatladım cidden. neyse efendim geliyorum the en gıcık olduğum karakter olan fikirsiz susan'ın hikayesine. her zaman dediğim gibi ben bu kadına gıcığım. hatta son bölümde şu taşınma muhabbetini yine bunun üzerinden başlatmalarına gıcık oldum. ama yanlış değildi, çok güzeldi o ayrı. benim gıcıklığım alışkanlıktan. julie için herşeyden vazgeçmesi şık bir hareketti kabul edeyim. mj ile olan ilişkisinde beni ağlatması da güzeldi. ama o arabayla tur atarken karşımıza çıkan sokağın ruhları beni mahfetti. susan yine çatlattın beni ama bu sefer ağlamaktan. gelelim aranağmelere...
karen gitmek üzereyken herkesin ona sahip çıkması beni çok ama çok duygulandırdı. dedim ya bu bölümde her tat vardı diye. işte an be an tanımlayamasam bile o an, çok ama çok tuzluydu. karen'ın sadece bir komşu, sadece bir ihtiyaç olarak değil de dost olarak görüldüğünü öğrenmesi aradığım şeydi bu neşeli kadın için. bree'nin ona böylesine sahip çıkması, eve geldiğinde yüzündeki o "yoo hayır" ifadesi çok güzeldi... roy için bir söz bulamıyorum. sadece şunu söyleyeyim: roy, sen çok özel bir erkekmişsin. seni çok seviyorum. cidden. bölümü izlerken, karen'ın an be an gidişine tanık olmak beni dağladı. bana bambaşka şeyler hatırlattı yazmayı düşünsem bile beni ağlatacağını bildiğim. işte o şarkı çalarken karen'ın kayıp gitmesi... derin bir enfes alıp daha neşeli bir konuya geçmek istiyorum... vanessa'cığım! senin en önce gerçek adını öğrenip sonra dizideki adını bir türlü hatırlayamamam çok garip olsa da sevgili renee, seni çok seviyorum ben yahu! gelinlikle limuzine binip, julie'nin suyunun gelmesi o kadar komik o kadar komikti ki gerçekten çatladım gülmekten. hele bir de fıtı fıtı koşup gelinliği çalıp ortamları terk etmen, bunu da gabriel'le yapman çok iyiydi bacım! susan tabi bu esnada çeşit çeşit mallıklara koştu ama normal yani, kızı doğum yapıyordu! neyse efendim, ben de beni benden aldı. zhehehe. bu cümleyi kurdum evet. Ben, renee'nin müstakbel kocası dostlar. çok güzel olmuşsun dedi ya o aksanıyla. allahını seven üstüme Ben atsın dedim o derece. aaaa bir de tabii mahkemede kızların açığını vermemesi, bree'yi yakmaması çok harikaydı. renee'nin onları ele vermesine şaşırmıyorum çok doğal bir tepkiydi, sonuçta kimse onun o kadar yakını değil lynette kadar ve adama aşık. ama neyse efendim orası da karen sayesinde çözüldü. velhasıl yeni kadın gelip kutuyla birşey saklayarak bittiğinde dizi (marc cherry'nin kargocu adam rolünde ekrana çıkması çok şık bir nüanstı evet) oh dedim. iyi ki izlemişim. izlemeyen öyle şeyler kaçırdı ki...
bu özel diziyle ilgili son yorumum şu olsun. pazar gecesi yayınlanıyor amerikada. dolayısıyla burada internete pazartesi günü düşüyor. ben de akşam izliyorum eve dönünce. ama bu sefer, forumlara girip tüm herşeyi okudum biliyor musunuz? son 10 dakikayı -ki the 10 dakika diyorum, herkesin sonunu, dizinin son sahnesini burada görüyoruz düşünün- izledim. buna rağmen yine aynı heyecanla eve gidip baştan izledim ve kah gülüp kah ağlayarak bu macerayı bitirdim. ah desperate housewives, 8 sezon daha izlerdim seni, çünkü biliyorum sende olaylar asla bitmez bitemez. tek üzüntüm kızların bir kere daha poker oynamamış olması oldu. ama inanıyorum. poker bahane.. onlar kopmamıştır. çünkü ne olursa olsun partners in crime'dı bu kişiler. hayır sadece son sezonda değil, 8 yıldır hemen herşeyde. kanserde, ihanette, alkolizmde, meraklılıkta. şimdi son cümleyi yazacağım: no matter how desperate you are, this life is worth living bebeğim!

11 Mayıs 2012

[Desperate Housewives: Finalden bir önce.]

dün akşam bir sürü dizim düştü internete, ama herşeyi bırakıp öncelikle desperate housewives izledim. ilk yorumum: öfkeliyim. yani o kadar yıl oldu, birsürü şey gördük, ama DH yazarlarına yanlış anlaşılmalar üzerine bir olay kurmak yakışmamış. lee ve lynette, tom lee'nin yüzünü görmüyor ay bak yazarken bile gıcık oldum. hadi ama lütfen artık bir araya gelin dayanamiyciim bu kadar dört koldan çileye. bu arada renee'yi hiç göremedik, hayırdı onu unuttunuz mu? yoksa düğününde bi pislik yapıp benim yüreğime indirmek tarzında fikirleriniz mi var sevgili yazarlar, heyecanla bekliyorum. gelelim susan'a. bu kadın ben gıcığım arkadaş, ömrüm boyunca sevemeyeceğim. ama kendisi esaslı bir hamle yapıp julie'ye güzel bir kıyak geçti. tamam annesi ve benim kıyak dememem lazım ama güzel bir andı, aferim. üstelik kendisine de iyi geleceğini düşünüyorum. onu öylece kapatıcaklar heralde. neyse pek de umrumda değil kendisi. şimdi gelelim gabriel'e. bu kadını çok seviyorum zorla değil ya? ne zamandan beri olduğunu daha önce yazdım mı bilmyiorum ama şuraya kısacık notunu düşeyim. lynette'in kanser sürecinde gaby'le lynette hastane odasındalar. gaby bir türlü odanın içinde kalmak istemiyor, şunu getireyim bunu getireyim diye koşturuyor. en sonunda lynette durumu fark edip, orada kalmak zorunda olmadığını, gerçekten isterse gidebileceğini, alınmayacağını söylüyor. bunun üzerine gaby şu hikayeyi anlatıyor. çocukken babası hastanede yatarken, annesi ve ablası eve gitmek zorunda kalmışlar. gaby'i geride bırakıp, babanın yanında kal ve sakın ağlama, sen gülümsersen ona iyi gelir demişler. ve minik gaby, babasının ölüm döşeğinde gülümseyerek beklemiş annesi ve ablasının gelmesini. babasının kalbi durmuş o gece. ama yine de ağlamamış. ağlayamamış. öünkü annesi ve ablası gitmeden ona hep babanın yanında gülümse demişler. işte gabriel tüm bunları anlattıktan sonra lynette'e döndü ve şöyle dedi. Ben o zaman gülümsemeyi başarmıştım. ama söz konusu senken, gülümsemeye devam edemiyorum lynette. sarıldılar, ağladılar, ağladım. o günden beridir ki gabriel ne yaparsa yapsın çok seviyorum ben kendisini. sağlam biri. neyse efendim gelelim gaby cephesine. kendisi vıyvıy hiç umursamaz hallerde takıldı bütün bölüm. bahse girerim kendisin sevmeyen iyice nefret etmiştir. ama en sonuna doğru juanita'ya kızarken o yüzünün ifadesi...mutsuzluğu beni benden aldı yine. sanıyorum ki öteki bölümde ifade veren bir gabriel göreceğiz. üstelik cinayet ifadesi değil, taciz edildiğinin ifadesini veren bir gabriel olacak karşımızda. düşünmesi bile beni geriyor, mideme ağrılar giriyor, hani bana ne oluyorsa artık. nasıl bir sahne olacak kim bilir. ancak o işi nasıl toparlayacaklar sezemiyorum malesef. o kadar dizi izleyip şu şöyle bu böyle diye çat çat söyleyen ben DH'nin içinden çıkamadım. çünkü bree'nin intihar mektubunda bu sırla yaşayamayacağım diyordu. yani bree neden gabriel'in sırrıyla yaşayamasın? nasıl çevirecekler o olayı düşün düşün deliriciim. yalnız şunu da buraya yazmak istiyorum. eğer en sonunda bree tutuklanırsa ve hapishanede mary alice'in yazdığı mektuptan yazıp intihar ederse gerçekten ölürüm! bütün öykünün tüm yükünü o kaldıramaz kimse kusura bakmasın. buffy finalinde buffy ölseydi, kaldırırdı mesela. çünkü o buffy, onun progress'i o şekilde olabilir. ama bree 4 kadından biri sonuçta nooluyoruz öyle değil mi? haydi bakalım burada kesiyorum. devamı -ki devamı derken muhtemelen geçireceğim krizin yansımalarından bahsediyorum- haftaya series finale'yi izledikten sonra efendim. 

[Ringer: 21. Desperate Housewives: s8e19. The Borgias s2e2.]

uzun süredir kenara not ettiğim bir kaç dizi bölümü var, onlarla ilgili yorumumu yazmassam çatlayacağım evet.

ringer: bu diziye başladığım için çok mutluyum resmen. hep şaşırtıyor beni hep şaşırtıyor. bir an durağanlaştı diyorsun, sonra yine bir şaşkınlık silsilesidir gidiyor. yani ennnn sonunda olan zehirleme meselesi beni benden aldı. resmen buffy'ciğimin başı dönünce yüreğim zıpladı. tabi catherine'in çay iç çay iç ısrarlarından bir bokluk çıakacağı çok belliydi. ama yani buffy, bu kdar faka basmana ianamıyorum. aa bir de tamam seni bridget olarak benimsedik de yine de bazı anlar öyle bir buffy rolüne bürünüyorsun ki, gözümden kaçmıyor. hatta elimde değil. tam hatırlayamadım şimdi, hastanedeyken o bakışında da hissettim bunu. yerde yatarken de. sanki hep yalnızmışsın hep yalnız olmaya mahkumsun gibi. üzüldüm yahu. neyse ki sevgili ioan'cığım dünyanın en mükemmel erkeği olduğundan bir an önce kendi ailesini güvene aldı. sonrasında bridget'in amannın beni al herkes iyi olsun temalı konuşmasında da etkilenmemek mümkün değildi. üstelik machado'nun artistik hareketleri, telefonu dinlemeleri filan renk üstüne renk kattı. ve şok şok şok şok şok şok şok. benim gıcık olduğum kadınla catherine'in sevgili çıkması nedir?! ya kadın heryerde bi dikkat çekicek illa hey allahım. dexter'da gıcık oldum ya, spartacus'te karşıma çıktı, orada uyuz oldum ve üstüne öldürüldü ya, bana rahat yok yine karşıma çıktı. ay kadın bi de güzel valla hakkını yemiyim. ama kaş göz o hareketleri beni öyle rahatsız ediyor ki, bi fettan kadın rolüne girse de bi kurtulsam yarebbim.böyle ara rollerde sinir olduğumla kalıyorum çünkü. bi de parantez açayim, bu kadın benim julie benz'ciğimle bff! dexter'da tanışmış bunlar belli, vıdıvıdı konuşup birbirlerini tag'leyip duruyorlar. ama tekrar hak vermek lazım, kendisini twitter'da takipteyim, gerçekten komik bir kadın. hani tanışıp konuşsak muhabbeti çok iyidir eminim, ama bu rolleri beni deli ediyor. yes efendim, artık bu noktada ringer'ın sezon finalini beklemeye geçiyoruz. kendisi bu akşammış. artık yarın düşer internete de mevzu biter. üstelik resmini gördüm, buffy'ciğim giymiş gelinlikleri. bakalım söyleyecek mi andrew'a? andrew ne yapıcak? malcolm ne cehennemde? bodoway macawi bu olayları nümeroları yuttu mu? arkası yarın efendim.

desperate housewives: bree, senin bu çektiklerini pişmiş tavuk çekmedi anacım! ilk yorumum kesinlikle bu. yani olay resmen kadının üstüne kaldı. tamam, hissediyorum bu işten yırtıcak ama yani böyle de kendi kendinize heyecan yaratmayın kuzum, yakışmıyor. aa bi de o avukat tam senin tipin diyecektim, valla okuduğuma göre zaten aşık maşık olucakmışsın, haydi hayırlısı. lynette için de yorumum şu: bastır bebeğim! o jacqueline bisset çakması kadını geldiği yere gönder, bıraksın tom'cuğumuzun peşini göt! tebliğ vermeler filan ne ya, sen kimsin be kadın! sen kim oluyorsun da böyle yapıyorsun! tom artık bu konuda birşeyler yapma vaktin geldi, kırılıyorum ama olmaz ki. zaten mike öldü, tek sağlam kaya sen kalakaldın başımıza. susan, ilk kez senle ilgili bir sahneyi beğendim, şaşkınım. normalde fikirsizliklerin, gerizekalılıklarınla beni benden alıyorsun, ama bu sefer mike'ın sırrını merak etmen doğal gelişen bir refleksti. neler olduğunu öğrenince yüzündeki o anaç ifade görülmeye değerdi, aferim diyor omzuna pıt pıt vuruyorum. ve julie'nin ifadesi harikaydı. o bebeği bırakmayacağını biliyorduk, hatta bence adını mike bile koyar bunlar şimdi, çok güzel şekilde bağladın en sonunu duygulandık. bu hafta gabriel pek şaşırtmadı doğrusu. normalde beni benden alan sahnelere sahip olup genelde beni ağlatan bir role bürünmene alışmıştım ama bu sefer baya baya gevşek gördüm. bree'nin olayını bu kadar kolay üstünden atman garipti gerçekten. haydi hayırlısı, haftaya toparlanır herşey inşallah. 

borgias: bu noktada dayanamayıp borgias izlerken içimde kalanları da yazacağım. öncelikle juan, sen nasıl bir öküz, nasıl bir hayvansın anlayamadım. sana ne oluyor? şey kadar aklınla böyle işlere kalkışmak senin ne haddine? cesare gibi organizatör bir ruh dururken, elalemi asmalara kalkman nedir? aklın başka bir yerindeyken bu kızdan ne istedin? lucretia senin malın mı, hayır, yatacaksa cesareyle yatacak bi siktir git defol karşımdan. öfkeliyim sana juan. zaten salak bir suratın vardı, iyice düştün gözümden. bok ye. of. cesare'ciğim, bebeğim, seni çok seviyorum. öfkelerin sevinçlerin pek güzel pek güzel. o sümsük rahibe kadından vazgeç ben sana diyim. artist bozuntusu -hadi böyle demiyim, kız vatikanı kurtardı çünkü- kızla ol. gerçi baban duptıs duptıs havada uçak dişi sineğe bile kaydığı için onu seçmesen daha sağlıklı olabilir tabi. o en sonunda attığın tripler, indirdiğin flamalar filan, karizmadan öldün bebeğim sen. çok güzeldi. o sümsük kardeşin juan'dan ziyade senin ön plana çıkmana, hele de aklınla ön plana çıkmana bayıldım. hele de en sonunda topu yere atıp, gerçeklerini yaptıralım demen epic güzellikteydi. rodrigo, sen papasın, kıçını kır otur dua et. ne oğlum 2 kadınla yatağa girmeler filan? bu ne ateş, bu ne şehvet, bu ne istek, bu ne kuvvet? bin yaşına geliyorsun filan, valla bak hoşuma gitmedi böyle görüntüler olmuyor. aaaa bi de farnese'yi yetkili kılmalar filan kısmın var. o konuda aferim, valla kadını en başa getirdin, fakirlerin halini gördün, bir ilerleme kat edersiniz inşallah. bu noktada bir de şunu söylemek gerek: paolo. yavrum sen borgia'lara kurban gidecek çocuk muydun yahu? ne iyi biriydin, ne minnoştun, kızımıza yaban ellerde sahip çıkıp onu azaplardan kurtardıydın. aaaah ah üzüldüm. valla üzüldüm. seni juan ve cesare, lucretia'ya çaktırmadan öldürüp, cesare'nin senin ağzından okumayı öğrendim bıdı bıdı diye lucretia'ya mektup yazacağını hayal etmiştim. gerizekalı şey akıllı kardeşini sallamayıp çılgın işlere kalkıştı. vah yavrum paolo. asıldı kaldı oracıkta.şimdi geliyorum lucretia'ya. ben dün onu izlerken çok üzüldüm yahu. böyle bir hüzün yok yani. sevdiği adamı boynunda iple görmesine mi yanayim, yoksa elindeki nota mı yanayim? kucağına alıp ağlaması filan, gözlerim doldu resmen mahvoldum. cesare'ciğim o sahnelerde kalabalığı da dağıttı ki orada kendisine de hayran oldum. kız notu bulunca ne yazıyor diye merak ederken jetonum geç düştü: paolo okuma bilmiyor kiiiii! biri öldürdü onu. aşık olduğu adamın ölümüne sebep oldu. mutsuzum şu an yazarken. hele de o notu bulduğunda, bu jeton düşüşünü yaşadığında yüzündeki ifade, lucretia bayıldı, ben öldüm resmen. sonra da bebişini falan unutup bööyle boşluğa bakarak yatması filan...içlendim yahu. kolay değil tabii. ama dizinin geri kalanındaki modu harikaydı. mezarlık başındayken başındaki eşarbın rengine de bayıldım. derken o mumu öylece koyup, abisinin ölümünü beklemesi, üstelik yüzünde harika bir gülümsemeyle beklemesi esnasında sanıyorum entrikanın boyutlarının verdiği heyecana dayanamayıp bayıldım. diledim ki o şamdan juan'ın bi yerine saplansın. ama gel gör ki şanslı eziğin fahişenin üstüne düştü, o yine yırttı. son sahnelerde şunu hissettim ki lucretia'nın intikamı daha bitmeyecek, sonuna kadar uğraşacak itiraf ettirmek için. tut ki ettirdi, artık ne yapar bilinmez. bastır lucretia. heyecanla diğer bölümü bekliyoruz efendim. tabi burada dip not düşmek zorundayım: micheletto sen neymişsin yahu? bi insan bu kadar akıllı, bu kadar öngörülü olur mu yarebbim? adam tüm tehlikeleri sezip en baştan önlem alıyor. öldürüyor, ajanlık yapıyor, cesetlerden kurtuluyor (nehre ceset atılmasını sevmedim, hastalık filan olur). bayıldım sana micheletto. hele aşk nasıl birşey derken yüzünün aldığı ifade filan ölümcül güzeldi. seni daha çok görmek istiyorum. haydi hayırlısı.

14 Mart 2012

[11 Mart: Once Upon a Time, Shameless, Spartacus, Walking Dead, Yer Gök Aşk; Desperate Housewives.]

öncelikle lafa başlamadan önce hepinize birşey söyliycem sevgili dizilerim: ALLAH BELANIZI VERSİN! gıcığım lan hepinize. bir hayırlı birşey olmaz mı sizde? geberin lan. kuruttunuz beni dün akşam, belanızı bulun istiyorum. oh. rahatlar gibi oldum. şimdi yorumlarımı patlatıciiim.

Once Upon a Time: ya lütfen kötü kraliçe bi siktir git çay demle. mary margaret'ın parmak izlerini kutuya filan bırakmalar hiç olmadı.senin olduğun açıklanmadı ama öyle hissediyorum. lütfen yani. mal mal şeylerle bizi oyalamayın iki hikaye yazın da şaşıralım artık lan. artık sümsük snow'dan da prensinden de bıktım. rumpelstiltskin istiyorum. onun hikayeleri en azından olay örgüsüne sahip. ne bu böyle öyle bir geçer zaman ki yaptınız lan bu aşıkları. kate kaybolmuş da bilmem ne? ay çok da umrumuzdaydı afedersin. bak ne güzel kırmızı başlıklı kızı gördük, hikayesini anladık. sonunu yine böyle sümsük bir şeye bağlamanız hoş olmadı. abi kız sevdiği adamı yedi, siz orayı kesip snow'lara geldiniz bu nasıl bir dünya lan?! kız orada bir dönüşümler geçirdi ayıldı bayıldı fenalaştı yok ben gidemem dedi, bir baktın garsonluğa geri dönmüş. derinleştirseydiniz ya. azcık depresyon olaydı olmaz mıydı göt herifler? ama yooook, herşey artık gözüme sevimliden çok sümsük görünen çiftin etrafında dönsün, başkalarını sallamıyalım. hadi be ordan. hikayemizi bize verin. bak geçen hafta astrid ve nova'da da bu hayal kırıklığını yaşattınız. büyük olay bekliyorduk, ayrılığa bağladınız. olmuyor ama. bu sezon finalinde elle tutulur birşey vermeniz lazım aaaa. 

Shameless: artık gallagher ailesi beni bende alıyor. 4 dizilik (spartacus'u pazarları izliyordum sanırsam) maratanun sonunda izlediğim, keyif verici dizimin içine bi güzel sıçtınız. tebrik ederim. anneleri geldi. gıcığım zaten. yüzsüzler. alışkınım. ama yani fiona da sabır taşı mübarek anasını satayim. neyse efendim bu hafta önemli değildi, güldük ettik. bebişim lip'in burnunu sürte sürte geri dönüşünü bekledik. ama o öyle salak salak ev ararken o kadar salak göründü ki gözüme söylemeden edemeyeceğim. neyse ben esas konuya geleyim: fragman. bir sonraki bölümün fragmanı ar yu faking kidding miy? nooldu lan? biri vuruldu o kadarını anladık da, fi'yi bu kadar şoka sokacak ne olabilir? daha doğrusu kim olabilir? çocuklardan biri mi vuruldu, ya da vurdu? what the hell?! çok gıcık oldum var ya kelimeler yetmez. yok öteki kız hamileymiş de bilmem ne bunlar önemli değil, o işler çözülür, maşallah bu ailede herşey problemli ama bu olay ve emmy rossum'un yüzündeki hassiktir phantom öldü ifadesi beni benden aldı. ayrıca da kızın doğum yapacak olması biraz erken olmadı mı yahu? zaman algım da bir kayma oldu bak ben bunu söyliyim. şimdi efendim bölümün olaylarına tekrar zıplarsak, sheila ile jody'nin birlikte olmasına hiiiiç şaşırmadım. belliydi yani o kadar bakışmadan. ama jody'nin şu şarkıyı, dur neydi hatırlayacağım, hah, kiss from a rose galiba adı, çalması. allahıııııııım, gülmekten ölüyorum ne zaman çalsa. kızımızın adını unuttum ama yüzündeki o iğrenme ifadesi gerçekten beni öldürüyor. hele de bölümde sheila'nın biraz meşgulüm demesi filan çok iyiydi. ha bir seksten diğerine geçersek, frank ve monica. yemin ederim bu kadar yakışmayan ve rezillikleri bu kadar yakışan bir çift görmedim ben. çok iğrençsiniz lan. iğrendim cidden sizden. mıç mıç ağız ağıza olmanız filan. ay allahım beni benden aldınız. bundan sonra diziyi izleyip, william h.macy'nin eli yüzü düzgün bir filmini izleyeceğim, katıldığı törendeki smokinli haline bakacağım. gerçekten lynette'ciğimle beraber olması gerçeğini seviyordum ama bu aralar fazla geliyor galiba. neyse efendim bu dizide o kadar çok kriz yaşayacak birşey yoktu. geçiyorum.

Spartacus: ilk yorumum hala spartacus olan adamı sevmemek yönünde. hele bir de gannicus gelmişken hiiç şansı yok. neyse devam edelim bölümün olaylarına. sedullus'un yüzünün çeneden alına dikey bir kesitle ortaya saçılması neydi yahu? öyle birşey mümkün mü bir doktor arkadaştan haber bekliyorum resmen. çene çok kuvvetli bir kemik değil mi? gerçi gannicus'çuğum da sezon finalinde sanırsam adamın birinin literally ağzını yırtmıştı ama bu çok kötüydü valla. beyinler meyinler vıcık vıcık, pek hoşuma gitmedi. ama çok fazla duvara çarpma sahnesi vardı, gözden kaçmadı. bazen üşeniyorlar heralde. yalnız şunu da söylemeden edemeyeceğim, kan çok cıvık görünüyor. otorite değilim ama sanki daha yoğun olması lazım gibi hissediyorum. neyse. gelelim crixus cephesine. ay yarabbim naevia çok çirkinsin. yani her gün her dakika bunu söyleyesim geliyor, öyle böyle değil çok çirkinsin kızım. beni benden aldın. crixus'un da saçı uzamış, kısaltsın yine, ben öyle çok seviyorum. böyleyken naevia kuzusu gibi görünüyor. gerçi adamın boğazına sarılaraktan yine kalbimi fethetti. spartacus'un kankası. adını hatırlamıyorum. ama lütfen mal dostlarını alıp ortamı terket. zaten senin ayrı bir ordun varmış galiba, bir an önce bi siktir git allah aşkına. senden de, mıy mıy sevgilinden de bıktım bir bölümde. gelelim gannicus'a. bölümün sonunda beni şaşırttın bebeğim. gerçi sen beni hep şaşırtıyorsun maşallah. seviyorum ben seni. ama öyle gerizekalı kızlar gibi ay çok yakışıklııağ şeklinde değil. onurlu ama zaafları olan insan modelisin. spartacus gibi  her boku doğru yaparım havaların yok, bu bağlamda seni mümkün görüyorum. yalnız sen bizim lucretia'nın oyununu anladın mı, yoksa bu şekilde mi anlaştınız (hiç sanmam, kadın illiythia'yı seviyor malum) olayın nedir evladım? kendi kendinin başını yakman beni benden aldı. ayrıca da o fahişe kızı görünce bir üzüldün bir üzüldün ki valla içim acıdı. şu an benim için en bomba kişiye geldi sıra. ashur. ashur allah seni kahretsin, geber de kurtulayim. ya da ölme, ben seni ellerimle boğucam pezevenk herif! saç sakal gitti üzerine bi güzellik geldi ama götün tekisin lan. kırmızı peruklar almak filan ne öyle? bu zeyna seni çiğ çiğ yiyecek ya dur bakalım, o günleri göreceğiz inşallaaah! hani pislik karakterin tekisin tamam da, yüzünden gözünden akıyor pislik ben böyle şey görmedim. ve dizimizin lucretia'sı ama benim hitap bağlamında kolay olsun diye zeyna diye seslendiğim kadın. ya bu kadın beni üzüyor, bu kadın beni sinirlendiriyor, bu kadın beni korkutuyor. ashur'un yatağında boşluğa doğru bakarken ne kadar üzüldüm sana anlatamam. kadın kendinden iğrenirken ben ürperdim yani. çok üzüldüm yahu. batiatus'u seviyordu ne de olsa. bir de ashur gibi biri tarafından kullanılıyor olmak, ona tabi olmak resmen ben kendimden iğrendim ey dostlar. öyle boş boş bakarken bir plan program sezdim ama böyle çılgın birşey beklemiyordum. tabi gannicus'un başını belaya sokma planları yaparken beni sinirlendirdi ama yine de teşekkür ederim kendisine. çünkü bu kadın olmasa kirli çirkin kölelerin savaşları dışında bi bok olmayacak dizide. dizinin sonuna doğru illythia'yla konuşurken de hüzünlendim bu arada. tabi bi yandan ona da üzüldüm. adı da çok komplike birşey yazmak için ama thia diyeyim kısaca. kadın daha fazla dayanamiciim, atliyciim aşağıya dedi, üzerine zeyna ben de gelirim dedi ya, pek bir içime oturdu benim. kadının çaresizliğini bu derece yakından görmek kalbimi kırdı. tabiki de zeynanın intihar edeceğini düşünmedim ama bileğini kesip bu kan oyununu yapacağını düşünmedim düşünemedim eteğini aç deyinceye kadar. bir de kollarını bağlamış filan. ay aferim kız, iyi dostmuşsun demek istedim yani. yalnız en sonda thia glaber'a söyleseydi zeynanın planını, gerçekten kalkar, sete gider, iki tokat atar, geri dönerdim. aaa bu arada thia'dan bahsetmişken şunu da söyleyeyim: glaber sen neydin ne oldun ezik? kendini bi bok sanıp, adam öldürüp, asker elde etmeler, kayın pederi boğmalar filan nedir yani! bir baktık glaber o sümüklü halinden çıkmış, çıplak yatan adam modlarında. ay yıkıl karşımdan allah aşkına. hele de ehiehi kızla yatıp kalkacağını zaten dizinin başından anladıydık. kız sürekli aranıyor sürekli aranıyor. bir salak ifadesidir gidiyor ki gırla ooooo. yani inşallah askerlerin seni boğar da defolur gidersin gözümün önünden. peh.

walking dead: yok artık lebron james demek istiyorum. gerçekten. allahım ya hepsi ölsün, ya bu dünya kurtulsun zombilerden derken ölen herkesin zombi olması nedir lan!?!?!??!!!?! bu travmayı bana yaşattınız ya alacağınız olsun. sinirlerim oynadı. çok korkuyorum şu an! böyle bir şey mümkün mü bilmiyorum, gerçi otuz milyon korku filminde varsa mümkün olabilir gibi ama var ya düşünmesi, hayal etmesi filan kabus. başımı delicesine sallayıp git git diyeceğim bir kabus hem de. şimdi efendim bu hafta dale'in cenazesi vardı. bla bla bla diyeceğim kendisi için. pek de götümde değil açıkçası. vıy vıy konuşup sündürüyordu konuyu. ama glenn'le andrea'nın karavan başındaki sahnesi hoştu. shane'in bu psikopatlığı da beni benden alıyor bu arada. siktir git yani shane. gerçekten. true hero, muhteşem asker, aile babası pozlarından fenalık gelmişti zaten. dileğim kabul oldu shane öldü efendim. rick (the ben çok etiğim, her boku düşünürüm öyle hareket ederim yeyy ailemden önce insanların güvenliği bıdı bıdı) shane'i bıçakladı. zaten fark etmiştim ben elini arkasındaki bıçağına attığını. zaten shane had it coming yani. daryl de çaktı bence durumu. gerçi yine o çocuğun iz miz olmadan bööyle uyanması korkunçtu. yani öldün mesela ecelinle, zombiye yaratığa insan dışı bir şeye dönüşmemen imkansız. çok korkunç lan bu düşünce. ölmeden intihar mı edicen? neyse. gelelim carl'a. allahım carl sen ne gerizekalı bir tipsin?!?! ruhumuzu darladın. artık nevrozlarından kurtul, ya da en azından bizi rahat bırak yahu. yok benim yüzümden de bilmem ne. whatever. geç bunları. en sonunda shane'i öldürdün tebriks. bravo. şimdi geliyorum grimes ailesinin eziklikte, gerizekalılıkta, mallıkta, aptallıkta birincisi lori'ye. lori sen nesin anam? senin için bu dünyada bir kelime yok bence. gittin çocuk kimden bilmiyorum emin değilim dedin. bir de teşekkür ettin filan durduğun yerde. oldu olacak bacağını açıp gel üstüme kon diyeydin. sen demedin mi rick'e bu adam tehlikeli ailemize göz koydu diye? ne demeye böyle bir konuşma yapıyorsun o zaman mal mısın? allahım şu an kelime bulamıyorum gerçekten sana. zaten doğurucam da doğurucam diye tutturdun. insanlar sana birşey demiyor ama ben dayanamayıp söyleyeceğim: zır zır ağlayaack o bebek. zombiler sese geliyor helloooooo?! sen o çocuğu boğarsan nazi filmlerindeki gibi, bir de onun depresyonlarını yaşarsan artık götümü açıp balkonda gülücem yeminlen. ayranınız yok içmeye, tahtırevanla gidiyorsunuz sıçmaya kızım. use protection. wear condom demek istiyorum size. kaç yaşındasınız siz rick'le? sorumsuz musunuz? bir de mal gibi hap alıp çocuk düşürmeye kalktın! ölüp geberip gidicen sonra senin ölümünden sonra 10 sezon rick'in depresyonuydu, insanlıktan çıkmasıydı, carl'ın nevrozuydu çekip durucaz!  allahım bunlara akıl fikir ver gerçekten. a bir de o çiftlikten çıkın artık. ilk sezon 6 bölümdü ben korkudan sıçmıştım. tanklar, atlar, şehir dolusu zombiler vardı. ne lan bu 10 bölüm mü nedir götü devirip yatıyorsunuz? bakıp öğrendim şimdi 12 bölüm olmuş. artık bıktım sizden. gerçekten bu hazıra konmanızdan da, hershel'in nur yüzünden de bıktım! haftaya sezon finaliymiş bir de. utanmadan tüm sezon yattınız şimdi zombi atağı mı yapıcaksınız sezon finalinde?! hay götünüze girsin o zombiler. bütün sezon çatladık, son dakkada meraktan öldürün. hatta daha da iyisi kimin öldüğün bilmeden mal mal bekleyelim tüm yıl olur mu? gerizekalılar. kızdım bak şu an yine.

yer gök aşk: dizi tarihimin en acıklı bölümlerinden birine geçmeden önce bir de şu diziye değineyim de tam olsun. valla biz geceye önce bir osmanlı hikayesi kıyam'la başladık. çok ezik bir dizi baştan söyleyeyim. yani haremde olay olmadan, kadınlar peçelerini açıp yüzünü göstermeden bu dizi çekilmez. türkan şoray için izledim ben ama türkan şoray'ın da yüzünde bir değişilik var sanki. gerçi tam sultan olmuş da yine de, bir şey var, sanki bir müdahale ama uydurmayayim, bana öyle geldi. lamia -aslı tandoğan'ın bizim ailede sonsuza dek lamia olarak anılacak olması- çok güzel olmuş. siyah saç kabadayı'da da iyiydi. ama burada çok farklı ve güzel olmuş. dönem kostümleri çok güzel göstermiş kendini. hele de o sürmeler filan baya beğendik. tolga karel de allah için güzel çocuk. ama dedim ya, böyle geçmez bu dizi diyerek yer gök aşk'a döndük başlama saatinde. valla ben diğer anlattığım dizileri izlediğimden çok bakamadım. ama hamiyet tutuklandı. bade amcaoğluyla yattı. münevver bir lay lay lom havalarında anlamadım dur bakalım. havva da alışverişe filan çıktı, çok şükür hayatını yaşamaya başladı. yusufun sümsük hallerine hiç dikkat etmedim valla. ama en sonunda şöför yılmaz'a havvanın kendisini burçak olarak tanıtması beni benden aldı. bak havva, yusuftan intikam alıcem diye oyun yapıcaksın anladık. ama sonra hep aşık oluyorsun. sonra vay yalan söylediiiin diye herşey bombok oluyor. kendine gel. ya aşık olma, ya da düzgün anlat hayatını bu kadar komplike hale getirme evladım. ayrıca da yılmazı seviyoruz biz. üzme çocuğu. aa bu arada biz sizle tanışmıtık kısmındaki flashback çok güzeldi. biz teeee o sahneyi izlerken kızın gözlerine bayıldık, ay bu çocuk bunu unutmaz dediydik. hakikaten de bu güzel ayrıntıyı unutmamışlar. aferim. dedim ya, arasıra baktım yer gök aşk'a. o yüzden direk tarihin en acıklı dizi bölümlerinden birine geçiyorum şu an. bile bile lades: desperate housewives.

desperate housewives: ne kadar depresyona girdiği şöyle anlatmak isterim öncelikle: yukarıdaki yazıları yazarken aerosmith dinliyordum. dinliyorken çata çata, söylene söylene yazıyordum. kızgın kızgın yazıyordum. tuşlara basıp geber lan yazarken gerçekten istiyordum. hatta dün dizilerimi sıraya yanlış dizdiğim için kana susamıştım. tabi bu kadar deli değilim. susamadım elbet de artık bir olay olsun, saçmalıklar yaşanmasın istiyordum. ama bu kısma geldiğimde aerosmith'i bırakıp adele'den don't you remember açtım. çok mutsuzum sayın seyirciler. kahroldum öyle böyle değil. lynette ne kadar kırıldı gördünüz mü? yani tom sen benim rock dediğim insandın şu dizide. o orospu kız arkadaşın ne kadar kırdı lynette'i. lynette tabi duraksar yani. kaç yıllık kocasıyla arasına girildiğine inanıyor. kolay değil. yani böyle olmaz gençler. mutsuzum. lynette'in mutlu bitirmesi gerek bu diziyi. kadın neler yaşadı ya! kanser olduğu bölümler, gabriel'in anlattığı o hikaye, ellerini tutup sen gidersen bir daha gülümseyemem demesi ay allahım ne kadar acıklı dönemlerdi yarabbim. sonra gabriel'e geliyorum. ya bu böyle olmaz. kadın mutlu olsun bir kere de ya. tamam carlos'un rehab'den değişmiş bir adam olarak çıkacağını biliyordum. ama kendi hesabını dağıtmak nedir ya gerizekalı carlos! tamam seni seviyorum, 8 sezondur favori adamlarımdansın (tom aramızdaki ilişkiyi öldürdü yeminlen) ama böyle olmaz. topla kendini de gabriel herşeyi düşünmüşken biraz rahatlasın. kolay değil yani. bir de tam rahatlamışken juanita'nın pencerelerden düşecek olması neydi öyle? puts in perspective'miş. peh! yemişim sizin perspektifinizi! yürek çarpıntıları, baygınlıklar, fenalıklar geçirdim iki dakikada. reva mı bu? ya mcclutsy'e ne demeli? kanser dizilere dahil edilip bu kadar sündürülecek bir hastalık değil tamam mı? kolay değil. insanın hayatına bir kez girince, bir daha hiçbir diziye filme o aman kurgu bunlar bakışınızla bakamıyorsunuz ve inanın çok fazla insanın hayatında var bu. lütfen karen'ı da bu işe karıştırıp daha fazla parçalamayın. çok üzülüyorum. roy'un söyledikleri, sevdiğini göstermek, son anına kadar yanında olmak beni öldürüyor. ama gerçekten. dağılıyorum. yapmayın. yapma marc cherry. you are better than this. şimdi bree'ye geliyorum. çok şükür kızlarla barıştı görüştü. o baştaki sahne çok tatlıydı. insanın ara verdikten sonra bile dostlarının yanına dönebilmesi öyle güzel ki. bunu ekranda görmek çok tatlıydı. a bu arada dizideki comic relief'ler güzeldi. lynettte'in fotoğraflara girmesi, karen'ın arabanın altına yatması, bree'yi zehirlemesi filan tatlıydı. ama bu iki karakter öyle üzdüler ki beni, yetmedi. gülümsedim. sonra tekrar üzülmeye devam ettim. bu arada orson'un da son bokluğu gözümüzden kaçmadı. dur bakalım hapse girmeden nasıl biticek bu dizi? yani eğer eva longoria'nın dediği gibi her biri silahla kendini çekip vurursa bayılırım. bir daha da ayılmam. hepsinin çoluk çocuğu var olmaz kendinize gelin. bence eskilerin görüntüleriyle harmanlı bir final olucak. neyse. gelelim en acıklı olaya.  takip etmez oalydım sheridan davasını. onun haberiyle öğrendim mike'ın öleceğini. her an beklerken bölümün sonunda, tam da öldüğü yerde ölmesi olmadı. moulin rouge gibi. susan'ı hiç sevmem. yıllardır lüzumsuzluklarıyla beni benden almıştır hep. en son işlediği cinayetin resmini yapıp sergiye koyması artık beni benden almıştı. gerizekalı kadın. her hafta beni delirtir. vesair vesair. ama susan bile böyle bir sonu haketmedi. mike'la tam bir closure yapmışlar. herşeyi konuştular. belki susan, renee'yi suçlamayacak, mike being mike diyecek ama umrumda değil. onlar soulmate'ti. mutlu mesut yaşlanmayı hakediyorlardı. yaşanılan onca şeyden sonra, artık evlilikleri mi desem, boşanmaları mı, o kaza mı, böbrek meselesi mi, zach mi yarabbim o kadar çok şeyden sonra artık geçen hafta mike'la lynette konuşurken vay anasını demiştim. ne düzgün adam. olmadı bu. evinin önünde vurulup, tüm hayatını hatırlayıp yere düşmesi, susan'ın wisteria lane'de yankılanan çığlıkları olmadı. renee'nin halini de düşündüm. kahroldum öyle böyle değil. mj var hem. yani susan bir çocuğunu babası olmadan büyüttü. hatta julie'nin dediği gibi o çocuk susan'ı büyüttü. ama mj'in mutlu olması gerekiyordu. yani finale 7-8 bölüm kala bu yaptıkları orospu çocukluğu. artık davayı haklı çıkarmak için mi bilemiyorum ama mike delfino'nun ölümü beni öldürdü. eğer o dava içinse bu, eğer mike'ın ölümü sezonun gidişatına finale katkıda bulunmayacaksa tek dileğim umarım senaristler ölür. öteki haftada cenaze var. mutsuzum. düşünükçe içim acıyor. olmadı bu. hiç olmadı böyle apar topar. olmadı bu kadar mutluyken. herşeyi çözmüşken. birinin kayası olmuşken. olmadı.

12 Mart 2012

[4 Mart: Walking Dead; Shameless; Once Upon a Time, Desperate Housewives; Yer Gök Aşk.]

efendim hafta sonu boyu hafta içine yönelik yazdığım herşeyleri paylaşmaya başlıyorum: 
dün (pazartesi) keyfim o kadar yerindeydi ki, neler yaptığımı yazmadan edemeyeceğim cidden. öncelikle makul saatte evime vardım. bu başlı başına büyük bir mutluluk esasen. hani gocunduğumdan değil, yoruluyorum elbet ama yorulduğumdan da değil, ben evde pijamalarımla oturmayı seviyorum yahu. ev kuşuyum o bağlamda. ikinci mutluluk silsilesi ise dünün pazartesi olmasıyla geldi tabi. pazartesi zibilyon tane dizim düşüyor internete. hepsini doyasıya izledim. artık kalbimin ne kadar temiz olduğunu şöyle tahmin etmenizi istiyorum: geçen hafta ben deli divane gibi ineklemelerdeydim ya, dizilerim aradaydı, sadece bir dizi yayınlanmıştı ki zaten onu pazar gecesi izledim, bomba gibi oldu. şimdi sırayla hepsinin bende uyandırdığı delicesine hisleri yazıciim.

once upon a time: amy acker sen nesin bebişim sen nesin? bir insana peri kızı olmak bu kadar mı yakışır yarabbim? resmen gözlerimin önünde winifred burkle'ı gördüm gözlerim doldu yahu. o minnoş minnoş utangaç sakar hallerin beni yıllaaaaar öncesinin angel'ına götürdü kızım! emma caulfield'ı kör cadı olarak gördükten sonra seni de bi kötü potansiyelle bekliyordum, kkorkuyordum filan ama sen yine fred olmuşsun annem! grumpy'le olan muhabbetlerin, teknelere muhabbetin filan beni benden aldı. yalnız ben bunların aşklarının hüzünlü bitişini böyle hayal etmemiştim. hani amy'ciğim ölür mölür diye düşünmüştüm ama neyseki öyle olmadı, yoksa çok üzülürdüm yahu. diğer yorumum mary margaret'a. allahım böyle iyi bi insanın çektikleri reva mıdır yarebbiiiiim? bi türlü biraraya getirmedin şu prensle kızımızı! üstelik yorumlarda okudum, kate'in cinayeti bizim kızın üstüne kalıcak gibi. ar yu kiding miy? cidden ama yani. bunların mutlu olması lazım lan! dizi bitinceye kadar bizi öldürücek misiniz yani nedir anlamadım! iki mutluluk görsek ölür müsünüz?

neyse gelelim desperate housewives'a. öncelikle karen. hatta karen ve roy. beni öldürdünüz. ağlattınız. mahvettiniz siz. karen'ın çektiği nedir biter ayak bu dizi?! illa birini öldürcek misiniz yani sayın marc cherry eziği! zaten sürekli ara veriyorsunuz, sündürüyorsunuz, bir kere konuya sardık, karakterleri seviyoruz diye bırakamıyoruz, bu kadar üzmen şart midur? gabriel'ciğimin o hüzünlü hallerini filan beğenmedim. oldu olacak carlos'u öldürün de hepimiz çatlayalım dizi bitmeden. ayağıızı denk alın. ona göre. ikincisi lynette :) bu kadını çok seviyorum yahu. hani evi yıkılmış gördüydü de bir koşuşu vardı ya evine doğru, o sahneden beri baştacımız kendisi. hatta hastaneye düştüğünden beri. lynette'e bişiy olmasıncılardanım. kadın çocuklarını da kendine yetebilecek şekilde yetiştiriyor helal. ve nitekim tom, sana da aşığım bebeğim. allahım beni şöyle tanıyan biri çıkmadı karşıma, bir görsem basıcam nikahı. mike, sen de takdirimi kazanmadın değil. aferim hem renee'yi korudun, hem de lynette'ciğimi delirmekten kurtardın. evet şimdi susan'a geçiyorum. kadın kadın kendine gel ya!!! bu nasıl bir yamşaklıktır, bu nasıl bir yavşaklıktır, bu nasıl bir eziklik, nasıl bir burnunu sokmadır kadın! back off lan. bir de sizin çocuğunuz nerde, gabriel'inkiler nerde, maşallah tüm çocukları unuttunuz yazarlar. neyse. şimdi geliyorum bölümün cidden orgazmik anına. bree orson'ın ne kadar hastalıklı bir göt olduğunu öğrendi ey dostlar. o sahnede bayıldım galiba. hele şükür! 3 bölümdür tükettin bizi orson. ya kadını hem uzaklaştır, alkole yine başlat, onu geçtim intihar ediyordu lan senin yüzünden bu kadın! AAAAAAAAAAAAA!!! baya kızdım şu an. bir de bree'ciğimin kızlarla barıştığını göreydim iyiydi ama artık kısmet öteki haftaya. neyse, küslük olmasın da işler düzelir. yalnız en sonunda orson'ın yaptığı son hayvanlık nasıl bir olaylar döngüsü yaratıcak hiç anlamadım. hayal bile edemedim. bütün kızlar hapse girerse şak diye düşer bayılırım orası kesin. 

gelelim AMC's Walking Dead'e. bölümün son 10 dakikasına kadar yorumlarım aslında 4 cümlede özetlenebilir. bi sus siktir git dale konulu kısım ilk kısım oluyor efendim. ikinci kısımsa seni o zombi yesin, geber de kurtulalım mal mısın carl kısmı. üçüncü kısım ay tartışmayı bırakın da bi action olsun aman be kısmı. son kısım da allah belanızı versin dale'e sus dedik öldürdünüz lan peh peh peh kısmı. artık o çiftlikten çıkın allaaasen. baydık anacım böyle mıymıy. yok aile dramı, yok kızı bulalım, yok hayvan güdelim, yok kuyu açalım filan. hadi şehirlere neyin gidin de azcık korkalım, beynimiz patlasın heyecandan. bir de şu shane ve rick gerizekalılığı da fazla artık. shane sen de ortamı terk et çay demle oğlum. kıskanmalar, ben liderim demeler, anaokulu değil burası, artistlik yapmayın. ayrıca da andrea ben seni beğeniyordum, ama ne zaman o çirkinler çirkini shane'le arabada işi pişirdin, yemin ederim çirkinleştin kızım. adamdan bir çirkinlik bulaştı, kaşın gözün dağıldı be. hershel'ın suya sabuna dokunmaz halleriydi, glenn'le kızın bıdı bıdı aşkıydı derken artık hakikaten baydık. ancak 40 dakkada bir vay anasını diyoruz. artık bir an önce eski performansa dönün, ödümü patlatmaya başlayın olmaz böyle daha fazla.

tabii ki o vahşi sonu görünce üzerine shameless ilaç gibi geldi. ama lip'çiğimin bu tripleri beni öldürüyor. lütfen okuluna gidip etrafa leyla leyla bakarak eski karizmatik günlerine döner misin yavrum? plus, lip'in bir numara küçüğü, sen ve sevgilinin basılmasıyla uğraşamiycam, alakasızsını kib bye. ama sevgili emmy rossum. aman allahım her bölüm beni şaşırtıyorsun. o leydi yerini sana bıraktı ya hayretlerden hayretlere düşüyorum. şu an senin adını hatırlayamadım dizideki, ama çok sağlam bir ablasın aferim. frank, artık sana inanamıyorum. hani hep sorumsuzdun ama bu kadarı da yetti lan. ananın morfinini kendine bağladın çüş ulan çüş. joan, beni benden alıyorsun cidden bu nevrotik hallerinle sana bi yorumum yok. ama çılgınsın meaan demeden duramayacağım. kızın da bir mal ama olsun sizi seviyoruz. ah jody'miydin neydin sen ne iyi bir insan çıktın azizim? valla beklemezdim helal olsun kadına sahip çıktın yahu. tebrik ettim, takdir ettim aferim. ama o aşık olduğun kız sana olmaaaaz, bir dost tavsiyesi olarak al bunu annem. evet, shameless bu şekil gevşek bir bölümle bitiyor. haftaya bekleriz efendim.

gecenin bombası tabii ki de yer gök aşk'tı. boyun posun devrilsin yusuf. kahrı bela okuyorum sana. o kadar gıcığım ki yorum bile yapmaya tenezzül etmeyeceğim. şimdi gelelim bebişimiz havvaya. allahım o nasıl bir mutsuzluktur yarebbim? kahrolduk kahrolduk. havvanın öyle canı yandı öyle canı yandı ki kız bağıra bağıra ağladı, yine atamadı o acıyı içinden. soğuklarda dondu da ateşi sönmedi bu yavrumun. ateşlerde kavruldu da soğumadı acısı ayol. ben taaa en başında demiştim sezonun. inşallah bu şöfer çocukla evlensinler de yusuf çatlasın patlasın ölsün diye. haydi niyeti bozduk maşallah. o kadar gözyaşı, o kadar hasret, o kadar acı, hastalık, baygınlıktan sonra sen de mutlu ol inşallah havva. o çocukla siz zaten süper tanıştıydınız, o çocuk seni sultanı yapsın inşallah. bayılıp kaldıydın da gözlerine baktıydı da, hey o gözler nasıldı öyle de, amaaan. işte yeni favorimiz çocukla havva. tabi çocuğun adını biliyor hatırlıyor olaydım iyiydi ama hatırlayamadım vallahi. kısmet. haftaya hatırlarsam görürsem yazarım cicişler. 

bu haftalık dizi maratonumuzdan bu kadar. haftaya inşallah artık. hatta umarım how i met güzel olur da onun arkasına yazarım yeni bişiyler diziler hakkında.