11 Mayıs 2012

[Desperate Housewives: Finalden bir önce.]

dün akşam bir sürü dizim düştü internete, ama herşeyi bırakıp öncelikle desperate housewives izledim. ilk yorumum: öfkeliyim. yani o kadar yıl oldu, birsürü şey gördük, ama DH yazarlarına yanlış anlaşılmalar üzerine bir olay kurmak yakışmamış. lee ve lynette, tom lee'nin yüzünü görmüyor ay bak yazarken bile gıcık oldum. hadi ama lütfen artık bir araya gelin dayanamiyciim bu kadar dört koldan çileye. bu arada renee'yi hiç göremedik, hayırdı onu unuttunuz mu? yoksa düğününde bi pislik yapıp benim yüreğime indirmek tarzında fikirleriniz mi var sevgili yazarlar, heyecanla bekliyorum. gelelim susan'a. bu kadın ben gıcığım arkadaş, ömrüm boyunca sevemeyeceğim. ama kendisi esaslı bir hamle yapıp julie'ye güzel bir kıyak geçti. tamam annesi ve benim kıyak dememem lazım ama güzel bir andı, aferim. üstelik kendisine de iyi geleceğini düşünüyorum. onu öylece kapatıcaklar heralde. neyse pek de umrumda değil kendisi. şimdi gelelim gabriel'e. bu kadını çok seviyorum zorla değil ya? ne zamandan beri olduğunu daha önce yazdım mı bilmyiorum ama şuraya kısacık notunu düşeyim. lynette'in kanser sürecinde gaby'le lynette hastane odasındalar. gaby bir türlü odanın içinde kalmak istemiyor, şunu getireyim bunu getireyim diye koşturuyor. en sonunda lynette durumu fark edip, orada kalmak zorunda olmadığını, gerçekten isterse gidebileceğini, alınmayacağını söylüyor. bunun üzerine gaby şu hikayeyi anlatıyor. çocukken babası hastanede yatarken, annesi ve ablası eve gitmek zorunda kalmışlar. gaby'i geride bırakıp, babanın yanında kal ve sakın ağlama, sen gülümsersen ona iyi gelir demişler. ve minik gaby, babasının ölüm döşeğinde gülümseyerek beklemiş annesi ve ablasının gelmesini. babasının kalbi durmuş o gece. ama yine de ağlamamış. ağlayamamış. öünkü annesi ve ablası gitmeden ona hep babanın yanında gülümse demişler. işte gabriel tüm bunları anlattıktan sonra lynette'e döndü ve şöyle dedi. Ben o zaman gülümsemeyi başarmıştım. ama söz konusu senken, gülümsemeye devam edemiyorum lynette. sarıldılar, ağladılar, ağladım. o günden beridir ki gabriel ne yaparsa yapsın çok seviyorum ben kendisini. sağlam biri. neyse efendim gelelim gaby cephesine. kendisi vıyvıy hiç umursamaz hallerde takıldı bütün bölüm. bahse girerim kendisin sevmeyen iyice nefret etmiştir. ama en sonuna doğru juanita'ya kızarken o yüzünün ifadesi...mutsuzluğu beni benden aldı yine. sanıyorum ki öteki bölümde ifade veren bir gabriel göreceğiz. üstelik cinayet ifadesi değil, taciz edildiğinin ifadesini veren bir gabriel olacak karşımızda. düşünmesi bile beni geriyor, mideme ağrılar giriyor, hani bana ne oluyorsa artık. nasıl bir sahne olacak kim bilir. ancak o işi nasıl toparlayacaklar sezemiyorum malesef. o kadar dizi izleyip şu şöyle bu böyle diye çat çat söyleyen ben DH'nin içinden çıkamadım. çünkü bree'nin intihar mektubunda bu sırla yaşayamayacağım diyordu. yani bree neden gabriel'in sırrıyla yaşayamasın? nasıl çevirecekler o olayı düşün düşün deliriciim. yalnız şunu da buraya yazmak istiyorum. eğer en sonunda bree tutuklanırsa ve hapishanede mary alice'in yazdığı mektuptan yazıp intihar ederse gerçekten ölürüm! bütün öykünün tüm yükünü o kaldıramaz kimse kusura bakmasın. buffy finalinde buffy ölseydi, kaldırırdı mesela. çünkü o buffy, onun progress'i o şekilde olabilir. ama bree 4 kadından biri sonuçta nooluyoruz öyle değil mi? haydi bakalım burada kesiyorum. devamı -ki devamı derken muhtemelen geçireceğim krizin yansımalarından bahsediyorum- haftaya series finale'yi izledikten sonra efendim.