25 Şubat 2013

[Oscar 2013.]

yareppim oscar başladı şu an monologu dinliyorum. seth mcfarlane çok iyi başladı. zhehehehe. en önlerde bir yerde hugh jackman'ı gördüm ay yareppim baktıkça heyecanlanıyorum. ahahahahhamel gibson's voice mails zhehehehehe.

it's just an honor that meryl was not nominated! ahahahahahahahahahah.

captaion kirk ççıktı la. böyle geyikleri çok boş bulurum du bakalım.

ahahahahahahahaha we saw your boobs!

kirk bebeyimsin ya. ahahahahaha bu roast süperdi july 15.

charlize'in kıyageti muhteşem!

professor movies .çok iyiydi.

anam harry çıktı yeeeeee

sally field yaaaa, bebeyimsin!

çok iyi bir girişti yareppim helal seth helaaaal! tüm laflarımı yutturdun ve herkesinkini muhteşemdin!! 

robert denironun yüzündeki o umursamaz ifadeye kurban olmak istiyorum sayın seyirciler.

du bakalım lincoln duruşunu öğrenicez oscarın

fingers crossed for christoph. sesine kurban bebeyim.

ya ben seni yerim christoph. anam çok şkür ilk lincoln gazını atlattık.

jack nicholson: walking dead. tövbe tövbe.

avengers geliyooooor

melissa'ya bayılıyorum ya ahahaha ah those were the days my friend #gilmore girls

anam çok sevgili arkadaşım i'ye gitsin bu ödül, the en sevdiği film oscar aldı #brave

3 ödül gitti. geriye du bakalım ne kadar kaldı?

tövbe bismillah les miserable'ı reese sunuyor! chicago ekibi nerde jiyzız krayst!

sadecemüzikal olup bir de böyle bir yapımın müzikali olduğu için ve tüm bu oyuncuları biraraya getirdiğinden les miserable en iyi film oscarını almalı. ah yareppim keşke.

du bakalım ang lee neyin göründü çok heyecanlıyım.

hushpuppy çok güzel görünüyor anam bir de oscar alırsa ölürüm laaan

bebiş bu yaaaa yaş 9 allahım bebiş bu çocuk! 

jennifer'ın kıyafeti çok güzel. yani en azından rengi.

avenger ekibi geliyor ay yareppim düşünsenize joss'ın yarattığı hikayenin oyuncuları geliyor.

sinematografi gidiyor şu an. ahahaha jackson çok iyi.

life of pi sinematografiyi aldı. daha önce de curious case of benjamin'i yapmış. ay adama hayran oldum. bu zihnin içinde dolaşmak dolaşmak dolaşmak isterdim. harikasın adamım! konuşma çok tatlıydı yerim yerim!

dördüncü ödül de bitti oh.

heyoooo tahminler doğru yöndeeee! hem film hem görsel filan çok iyiydi meeen. çok mesudum son dakkada life of pi'yi izleyebildiğim için

nicole oouuv poor thing dedi. harikaydı bu sefer. ahahaha çok iyiydi. nicole güzelliğinden ne zaman birşeyler kaybedecek aceba??

the duchess'ı izlemek lazım yalnız! ralph fiennes'in I love you dediği her filmi izlerim prensip olarak. vay anasını bu adamı çok seviyorum ya.

bu bahaneyle game of thrones fragmanı da izlemiş olduk. oh. pazartesileri vericekler de nasıl olcek, kardeşim karadayı izliyor o sahnede. kaldık yine internete peh!

anna en iyi kostümü aldı şu an mutluluktan ölücem. cağnımsın anna. ben seni çok sevdim. daha doğrusu karakteri bu kadar sevdiren, bu kadar gönül bağı kurduran bir film ve o geçişler filan, muhteşemdi canımsın.

anam ters köşe olduk, hobbit neyin alır mı diyordum ama valla billa les miserables aldı laaan! çok mutluyum şu an

hakkaten şimdi halle berry en başarılı bond kızlarındandır. kıyafeti baya güzelmiş. yalnız bişiy diyciim, çok zayıf ya, çook..

anam scores adayı geliyiiii

6. ödülün sonundayız anacığım. ulen adele oscarı çakıcak gaaliba.

aboooooov tüm bond şarkılarını söylerseniz ölürüz sabaha kadar.

shirley the dünyanın en zekice kıyafetini seçmiş. yaşı ilerledi tabiiy, kolları kapatmış ve süper bir tül çakmış, afferim!

ayakta alkışlayın tabi lan she is a legend

barbra ne zaman çıkacak acebaaağğğ??

oscar'ın yönetmeni olmak da zor anacığım. bir tadına varamıyorsun programın varsa yoksa iş güç.

yeyyy. bu adaylığı ben de sevdim: #curfew. aa bu arada yanlış anlaşılma olmasın,  izlemedim bu filmlerin hiç birini, izleyip görmek lazım.

kirsten stewart baş köşede ay yarepim.

mondays in racine neydi ya öyle? izlemeli #noted

8. ödülü de bitirdik. 

all hail before liam!

never ever let anything go! muhteşemdi bu yaa, aradığım zero dark thirty yorumu buydu. zevkten kendimden geçtim bu gece!

çalışmaya başlamamın tam da birinci yılında (-3 gün tam olarak) çok gururluyum. oscarları izleme heyecanımı uykusuzluk, yarın iş olma kafası, belki de başımın ağrısından ölecek olmam gerçeğini hiç umursamadan izliyorum. iş, hobimin yerini alamadı. iş hobimi engelleyemedi. çok mutluyum. yani aslında çalışmaya başlarken de işin beni kısıtlayacağını düşünmemiştim. ama bu yazıyı böyle düşünen arkadaşlarıma ithaf ediyorum. seviyorsak, devam edebiliriz. hiç bir şeyden vazgeçmek zorunda değiliz. tamam, belki kırmızı halıdan vazgeçeriz. zaten kimseyi göremiyoruz hep son dakkada geliyorlar. 

du bakalım jessica'nın kıyafeti!

allahım sana geliyorum allahım sana geliyorum!

chicago yareppim zevkten bayıldım şu an! hadi çıkın söyleyin allaasen

söylüyo holy shit söylüyo

allahım all that jazz dinliyoruz canlı yayında. allahım inanamıyorum. iyi ki kalkmışım. kadın muhteşem şu an. ay jhud da çıkarsa birazdan ölürüm. ay catherine çok zayıflamış ama hala muhteşem. muhteşem muhteşem. allahım filmdekinin aynısını yapıyo. allahım çok üzel şu an ölücem zevktenç oysh diyorum .musical heavne, ı'm in musical heaven. jiyzız krayst! allahım biraz önce tam olarak ayağa kalktım ve dans ettim ve catherine'e eşlik ettim allahım çok mutluyum çoook. kelimeler anlatamaz.

jhud çıktı allahım ölücem şu an. walking out!! ı'm not gonna leave yaaaa. aaaaaaaaaaay eeeeeeeemmmmmmmmm tellinggggg yuuuuuuuuuuuuu aym naaat goin. ooooh. end aym steyiiiin end yuuu end yuuuu end yuuuu you gonna love meeee! allahım jhud! allahım sevdiğim müzikallerin hepsi compilation olarak karşıma çıkıyor. bu gece öleyim. hayattan başka bir beklentim olmaaaz! jhud zayıflayınca sanki ses bir ton incelmiş miii? hala muhteşem. bebeyimsin jhud! başka bişiy dileyeydim keşke demiycem a wish well speny. kalkın lan. kalkın ayakta alkışlayın. catherine söyledikten sonra düşüp bayıldım bir süre zevkten ornu da alkışlamışsınızdır umarım madırfakırs.

ay driiimd a driiiiim! ay hugh jackman'ın sunduğu oscarlardan beri anne hathaway'i  onunla beraber ekranda görmek istiyordum. amanda da katıldı, russel da katıldı ve şu an hepsi sahnede şarkı söylüyorlar. daha mutlu olamam. yani hayal ettiğim şeye ulaşmanın ötesinde bir de miserables ile ulaşmak bir zebk. müthiş bir muhteşem allahım russel çıktı. allahım helena bonham çıktı. allahım muhteşem. allahım anne çok zayıf. allahım anne'in oscar vakti geldi. allahım bu filmi izlemeli hatmetmeli yutmalı başucuma koymalıyım. allahım bu filmin afişini çerçeveletmeliyim. allahım bu filmi yatağa almalıyım filan. çok mutluyum. sahne doldu taşıyor. en önde hugh jackman. allahım çok iyiiiiiii allahım insanlar yürüyor! allahım fransa bayrakları açıldı. allahım sana geliyorum!!!!

10. ödülü de geride bıraktık. anam les miserable'ın sesini duymaya bayıldım zaten sesli çekilmiş. stüdyoda okunmamış canlı kayıt yapılmış. muhteşem.

skyfall'a bir bok ödül vermeyin lan sadece müziği hakediyor bok gibi bir filmdi GOT! 

game of thrones'un reklamı diyorum başka birşey demiyorum. ekranda koca koca göt yazıyor her çıktığında yarılıyorum ahahahahah. bundan sonra göt yerine got diyeceğim evet. got. got got.

they have a tie in oscars?!?! wtf lan!?!??!

koca bir götüm demek istiyorum got diyerek bunu zayıflatamayacağım. skyfall hiiiç sound editing bilmemne haketmiyor yeminlen. götüm! tren sahnesinin güzel olması bi bok anlama gelmiyor. neyse. yuttuk bunu. hadi 50. yıl filan geyiklerine bunu yuttuk.

skyfall'un sound editing'de ödül alan adamı bruce willis'in zayıf zayıf ve saçlı haline benziyor.

allahım anne hathaway oscar aldı şu an. canımsın. yeni nesil adayımsın. valla resmen oldun artık sen ya. çok mutlu oldum! hele de az rolün varmış dediler lesmis'de, ama bu iyi oldu kapak oldu ele güne karşı anthony hopkins gibisin kızıııım! çok mutluyum. kalktım ve biraz önce televizyona sarıldım. o kadar mutlu oldum. daha nice oscarlara inşallah! vay anasını sayın seyirciler çok güzel bir konuşmaydı anne. son cümleyle kitledin helal. kocası ne kadar aşkla bakıyordu ay nazarlardan saklasın. tü tü tü tü  maşşaalllaaaah..

anne oscar aldı sanıyorum ödülün kaçıncı ödül olduğunun ucunu kaçırdım çok mutluyum şu an.

11. ödül de bitti I believe.

hah, aynı şeyi düşünüyordum. sandra gülmeden hiç tepki vermeden sundu derken lensime bişey kaçtı iyiydi! =) sandra seni çok severim. en nihayetinde sen, julia roberts ve meg ryan favori üçlümsünüz. ama yaşlanmışsın. üzüldüm.

peki booth'ta oturmaları nedir?

argo bir ödül aldı. bir başkan amca konuştu filan. ok. kib. bye.

jennifer'ın kıyafeti oh my god! penelope cruz'un yıllar önceki bir oscar kıyafetini anımsattı bana. bayıldım ama eminim zor idare ediliyordur.

adele çıktı çok şükür. the beklenen an. oscar alcak ya, sadece oscar almak için şarkı söyleyebilirim oyunculuk yeteneğim hiç yok.

adele'in totally owns the stage! bir kısmet olaydı da seni royal albert hall'da izleyeydim adele'cim ya. 

bu arada bence filmlerin jeneriklerine de ödül vermeleri lazım. bond'unki iyiydi bak şimdi hakkını vermek lazım. sıçış kısmı film başlayınca başladı esasen.

sally field'ı fahri annem ilan etmek istiyorum. bir insan bu kadar sevgi dolu bu kadar harika bakamaz yeminlen. hayranıyım.

oscar şu an hızını kesti. biraz tadımız kaçtı doğrusu. şu an sadece en iyi erkek ve kadın için bekliyorum. onları beklemişken de yönetmen ve filmi izliycem. o yüzden hadi çocuklar biraz hızlanın allah aşkına.

allahım nicole kidman! she is a goddess. hihihi çok tatlıydı, let them clap. çok tatlıydı. canım benim.

amour. seni görmek bile kalbimi acıtıyor. çok.

efendiiim, ezan okunuyor şu an. sabahı sabah ettik valla.

ay keşke ödül alsa yine anna'cığım.

kirsten stewart are you high? o saçın nedir? en azından bir yıkasaydın. bi tarasaydın filan. 

bu governor ödüllerini duymadıydım bak hiç. nasıl kaçırdıysam bunu? cecil demille'in oscar şubesi neydi? bir de daha da önemlisi memoriam ne zaman? tam yazarken reklama girdik, biradan geliyormuş memoriam.

george. sakalını kes. başka birşey demiyorum.

allahım canımı al cennetine. barbra memories söylüyor. allahım barbra'yı canlı yayın izliyorum şu an. all hail before her. oscar, emmy, altın küre, grammy sahibi bu tanrıçanın önünde yerlere kadar eğiliyorum. of the way we wereee! ay ağlıyorum şu an galiba. ağlıyorum hüngür hüngür yaş akıtıyorum. allahım çok mutluyum. dilerim şu hayatta barbra'yı canlı görürüm, umarım bir gün oscara giderim. bak dileklerimi tam bu anda gökyüzüne bırakıyorum. tell me would we? [of course we would]could we?  kurban olurum sana barbra. ofkors we would. coş burda coş coşşşş. coştu yareppim çok mutluyum.  the laughter we'll remember. whenever we remember the way we were! the way you were... allahım çok güzeldi. allahım ayaklara fırladım öyle alkışlıyorum filan deliriciim. 

chicago ekibi geliyor. şükür kavuşturanaaaaaa. valla richard aynı. saçlar daha bi beyazlaşmış hepsi o. renee tam bir zen gibi görünüyor. huzurlara erdiğidir galiba. queen tam bir mama. yani filmdeki gibi, öhöm, yanlış anlaşılmasın. catherine. catherine'e hayranım. yaşadığı her zor şeyden sonra, douglas'ın hastalığı, kendi bunalımlarından sonra muhteşem görünüyor. zayıflamış. ama muhteşem görünüyor. queen latifah muhteşemsin ya. renee kibarlıktan ölücek. richard'ın true gentlemen olduğu ortaya bir kere daha serildi. canlarım benim. on yıl olmuş siz alalı. ah ben o gece de ayaktaydım, o gecenin sabahında catherine doğurdu doğuracak diye beklediydim, o sabah evin içinde tur attıydım aaah ah. adele'in ödülü geliyor. hiç heyecan yok içimde malesef. keşke lesmis alsa.
ödül adele's gidiyor. helal yine de. hakkaten filmin en ve tek güzel şeyiydi konuşma da çok tatlıydı! cheers!

gece yavaşladıydı, birden tekrar hızlandı benim için. barbra filan salladı geçti. geriye kaldı the beklenen ödülleeeer.

charlize bebeyim çok güzelsin ya. sana hayranım. ama boynun boş kalmış. bir takı bir chopard sponsorluğu neyin yakışırdı yani. neyse.

ya bişiy dicem deee, neyse. argo'yu izlemedim atıp tutmak istemiyorum. ama c'mon.

tarantino ıslık çalmayı bilmeseydi ne müzik koyacaktı filmlerine çok merak ediyorum. ve ciddi ciddi ödül aldı herif. wtf!  tamam çılgın adamsın, tam delisin, tama hayata başka bakıyorsun filan ama o kravat nedir! kendine gel lan!

arka fonda rüzgar gibi geçtinin müziği çalıyor gözümden kaçtı demeyin.

tam bir müzik festivali oluyor bu gece. çok güzel ya. çok mutluyum.

işte buna wow denir. çocukları da muhteşem oldu dediler ve jane fonda ile michael douglas çıktı. wow! canımsın michael! seni çok seviyorum. canımsın. 

bebeyimsin ang lee! canımsın ya. pi'yi oynayan çocukcağız ağladı ağlayacak. canımsın ang lee. senin estetik anlayışın, senin o yumuşacık geçişlerin, senin spiritual vision'ın muhteşem, keşke dünyayı senin gözlerinden görebilsem. keşke benim yarattığım şeylere göz gezdiren biri, bu RDIM'ın dese. tıpkı benim senin eserlerine baktığımda daha ismini görmeden bu ang lee yapımı diyebildiğim gibi. canım benim. çok heyecanlı konuşması. canım ya. namaste diyen ang lee'ye kurban!

ahahaha who was nine when this show has started! hakkaten abiiy! 3 saat oldu toplayın artık. geçen yıl bu vakit kalktığımda törenin sonu filandı! saat 6.20'de meryl çirkefi konuşma yapıyordu lan, yediye yirmi var hala bitmedi. jiyzız krayst.

emmanuelle'in alması laızm. noolur. 

bu yıl ilk kez benden küçük biri oscar aldı. bunu kolay kolay sindirmem mümkün değil. emmanuelle'in almasını çok isterdim. ama olmadı kısmet değilmiş. demek ki kızın oyunculuğunu değerlendirirken yaşı da araya koymak lazım. hihihihi doğum gününü kutladı.

allah belanı versin meryl çıktın yine karşıma. kurtulamadım senden. her yıl zebellah gibi karşımdasın ya. 

du bakalım en iyi aktör dağıtılıyor. of. yüreeğime incek şimdi.

eh. as expected. daniel day lewis. lincoln'u es geçeceklerini düşünmüyor idik zaten.

bu arada twitter'da takip ediyorum da, Jlaw'ın düşmesi. the worst nightmare became true! wow! o kıyafeti manage etmesi zor demiştim sana jlaw.

daniel'ın konuşması harikaydı. müzikal referans, meryl referansı filan muhteşemdi ahahaha. rebecca ne güzelmiş, eşini beğendik daniel day lewis. vay anasını 3 oscar aldı adam en iyi erkekte. bundan adamın 60. yılında alkışları ödülleri ayağa kalkmaları filan hayal edebiliyorum. 

oha şimdi hatırladım octavia spencer'ı. the help'te oynadıydı inanamıyorum. 

michele obama çıktı abi! jack nicholson derken o sunuyor şu an en iyi filmi. ulan bunlar argo - zero dark thirty - lincoln'den birine verecekler ben size diyim. arkadaki ağlamık suratlı tipler kim allah aşkına??

hah. as expected in the bad sense çocuklar. tüm bu filmler arasında argo mudur? bu mudur? I don't think so.

ay benim de kocam oscar alsın ben de ağliyim oralarda inşallaaah

kim derdi ki jennifer lopez'ın yılın en seksi adamı seçilen sevgilisi oscar konuşması yapacak.

jennifer garner'a bayılıyorum ya, canımsın.

ahahaahha son şarkı çok iyi, here's to losers!  gucci giymiş seth. hangover 4! ahahahahahahahaha

şarkıyı yarıda kesen cnbce bok ye. 

efendim harika bir oscar geçirdik. sabahı sabah ettik. sunucu seth macfarlane'e bayıldık. müzikal temasıyla kendimizden geçtik. harika bir geceydi. şu an acceyip enerjiğim koşmaya çıksam yeridir. en iyi kadında üzüldüm açıkçası ama jlaw'a desteğim tam naapalım artıkın. film konusunda argo için atıp tutmak istemiyorum ama yeterince atıp tuttum sanırım. mutsuz oldum argo yüzünden ama olsun, bu yıl anne'in ödülü için diğer herkesi herşeyi feda etmeye varım. canım benim. konuşmalarınıza bayıldım. gecenin olayı sunum dışında jlaw'un düşmesi oldu galiba ama esas kırmızı halı haberlerini birkaç saat sonra alıp yorumları patlatmak lazım. çok öperim sizi cicişler. RDIM signing off.

24 Şubat 2013

[Suits Sezon 2 - Son İki Bölüm.]

bu dizi ne kadar uyduruk bir dizi olduğunu gözler önüne serdi. adeta böyle boktan bir sezon finaliyle üçüncü sezon izlemesem mi aceba düşünceleriyle beni başbaşa bıraktı. ne saçmalık yareppim ne saçmalık! son iki bölümde bir ortaklık muhabbeti çıkardınız. scottie yine binbir hile desise ortama girdi, alavera dalavera merger krizi patlak verdi. ay harvey de bir havalar bir havalar. allah aşkına jessica artık bu adamı frenlesin istiyoruz artık. derken son bölümde frenledi. jessica sorarım sana, biraz geç olmadı mı? koskoca naming ve hatta managing partner'sın, harvey'le orta yolu bulman bu kadar zaman aldı bu nedir? ben mi büyüttüm aceba gözümde seni? harvey'nin de scottie nevrozları gerçekten beni benden aldı bitmiş gitmiş bir hikaye bunlarınki bence. sürekli dönüp dolaşıp bir araya gelmeleri aradığım derin hikaye değil. ne kadar boş bir entrikaydı bir bardak suda kopardığınız. hey yareppim. donna, please knock some sense into harvey. lütfen yani.

aa bir de şu "davalar" meselesi var. ya birden bire yine bir olay yarattınız. adeta bu kadar olur. adeta. tam bir epic fail. hatta kısaltmak istemiyorum: epic failure. ya bir dizinin sezon finaline kadar gelen olayları kurarsınız, kurarsınız ve birden bire tüm sezonun kurgusu tıkır tıkır işler, zemberek boşalır ve closure yaparsınız. tabii ki öteki sezona insanları bağlamak için de bir açık uç bırakırsınız. siz bu olay silsilesini kurmadınız. daha doğrusu hardman'ı sürmek filan derken bir merger'a gittiğiniz belliydi de, yeterli gelmedi bana. belki de bir genre olarak dramatik diziler izlediğim içindir. hani hep bir merak unsurunu açık bırakabiliyorlar. ama hukuk dizisinde olmamış çocuklar. üzgünüm. hadi burda sıçıp batırdınız. peki sezonun açık sorusunda da epic fail bir olaya imza atmanız şart mıydı? scottie burda mı olsun londra'da mı? seriously, who gives a shit about this? gelsin beni bulsun iki çift lafım var. neyse efenim. geliyorum the bölümün olayına. 

mike ve rachel. ay yareppim kafayı yiyeceğim. öncelikle rachel'ın ay ben harvard'a gidicem, giricem giricem eminim, ay muhteşemim, mülakat süper geçti harikayım, burda çalışmak istiyorum, pearson hardman'ı seviyorum, harvard olmasa yale filan istemem, bok yesin o okullar kafalarını yaşadıktan sonra 22958469548306 bölüm boyunca, red alınca içimin yağları erimişti. ki girseydi dizinin tüm konusunu geçiyorum mike'ın böyle bi yerlere girmesi mümkün değil bunu kabul ediyorum da, bu cidden uydurmanın dik alası olacaktı. neyse. velhasıl mike rachel'a doğruyu söyledi. rachel gibi hırs hırs hırs karısı bunu nasıl sindirdi? sindirdi mi? orası meçhul. ama sindirememesi gerekir. çünkü mike'ın elinde bir degree'si olmadan onun hayalini yaşamasını sindiremez bu kız ben size diyim. üstelik mike'ın söylemesine ihtimal vermiyorum. insan herşeyini riske edemez bence. sonuçta atılırsa herşeyini kaybeder hatta hapse mapse girer jessica'nın dediğine göre. o yüzden söyleyeceğine hiiiç inanmıyorum, kimse de beni inandıramaz. 

gelelim rachel ve mike'ın sevişme sahnesine. efendim dün suits izlemeden hemen önce spartacus'un dördüncü bölümünü izledim. sonrasında suits nasıl hissettirdi ay size nasıl anlatsam? requiem for a dream'den sonra evde tek başına izlemek gibi bir his. ya da american horror story'den sonra pis yedili izlemek gibi bir his. buffy'den sonra turist ömer gibi. doctor who'dan sonra gora izlemek gibi. seriously şaka gibi bir his. olmamış. olmaaaamııış. başka da bişey yazamiyciim, sanıyorum nekkaaağ hoşuma gitmediğini anlamışınızdır. 

sevgiler. saygılar.

[Shameless S3E5.]

shameless iyice sıçtı batırdı. yani durumu başka türlü nasıl anlatırım bilmiyorum. tabi bu dediğim bölüm çok kötüydü bu ne laaağn temalı bir yorum değil yanlış anlaşılmasın. benim sözüm son sahneye. kıçından vurulmuş bir çocuk. tepesinde cerrah adam. etrafta 10 tane minik çocuk. kendini kız sanan 10 yaşındaki erkek çocuğu. etrafta maytaplar. heryeri zaten kir pislik götürüyor. deb içeri gömdükleri cesedi bulmanın neşesiyle üstü başı toprak çamur çok afedersiniz kelimenin tam anlamıyla bok kokusuyla gelmiş -evet kanalizasyon borusunu patlattılar!- debs de kızın birini havuzda boğdum you never mess with gallaghers çığlığıyla içeri giriyor. tam karşılarında tüm bunlara tanık social services memuru. üstelik kendisi frank'in bizimkileri ihbar etmesi sonucunda gelen memur bu. ve hatta lane'di o memur, hani gilmore girls'deki. imdb'ye baktım henüz credit girilmemiş ama oydu bence.

bölümün geri kalanı ile ne desem bilemiyorum. her zamanki en garip durumları karşımıza getirip kahkahalar attırdılar. tebrik tebrik =) joan cusack, inanılmazsın ya! bir kere daha söylemeden edemiycim, inanılmazsın! bu nevrotik hallerin filan artık beni öyle bir kitliyor ki, cidden seninle tanışmadan bu karakterin gerçekten bir karakter olduğuna inanamiyciim. bence kendini oynuyorsun. aksi halde bu kadar başarılı olamazsın bacım. helal valla!

jimmy. allah aşkına pull your shit together, man! man-up! yani bu kadar mızmızlık edip alkollere kendini boğdun filan, anladık büyük şok yaşadın da, bi shut the fuck up! gallagherlar neler yaşıyo sen nerelerdesin deal with it of! çok iyi söyledi fiona. oh, az bile söyledi. ooof.

bu noktada galiba yazmaktan vazgeçmiş, bıkmış ve yazıyı yarım bırakmışım. herkesi yazmaya gücüm yok çünkü herkes ayrı bir çalıp oynuyor doğrusu. bakalım yarınki bölümde neler olcek a dostlar. heyecanlıyız. fiona'ya destek ekibi olarak hazırız. nolur bir gün yüzü görsün bu kız yoksa ben çatlayacağım. 

[Spartacus: War of the Damned 4.]

Efendim itiraf ediyorum ki spartacus 4. bolumle ilgili bu yaziyi yazarken korkuyorum. Cunku yanlis anlasilmak istemem. Cunku insanlari ayiran biri degilimdir. Cunku ast-ust iliskili, digerlerini meta olarak tanimlayan toplumlari hayret ve dehsetle okurum kitaplardan. Ama soyleyeceklerimi soylemezsem catlayacagim!

Bu haftaki bolumde kolelerin ne kadar vahsi, ne kadar kafasi calismayan insanlar oldugunu gorduk cok afedersiniz. Spartacus dahil ustelik! Ya kardesim man of honor kafalariyla romalilari oldurmuyorsun tamam. Ama bu adamlarin gozu donmus cidden seni dinleyeceklerine nasil inandin cok merak ediyorum dogrusu. Ustelik o kadin binbir numara yapmisken onu oldurmeyisin malligin doruguydu. Ben romalilar gibi olmiycam. Bok ye cok afedersin! Bak suleyman'a, pargali'yi oldurttu, sen ne kafalardasin spartacus?

Kolelerin malligini ayri paragrafa yazmak lazim, bi onceki paragrafa sigacak gibi degil. Once kaltak naevia'dan baslayalim. Ya sen ne menem bisiysin naevia? Hata yaptin, bok yedin demirciyi oldurdun. Ozur dile be kadin! Oyle hilililili zeyna hareketlerini alip parcalayasim geliyor. Crixus, lafim sana. Tamam, anliyorum sevdigin kadinin arkasindasin filan. Ama tepemize cikardin kadini yeter artik. Haksizsiniz. Deal with it. Ama yoook, sen git gannicus'a saldir. Neden? Cunku o hakli ve senin sevgilin sirret cirkef paranoyak obsesif kadinin teki. Ve gannicus bunu crazy bitch diyerek dile getirdi. Al iste. Seyin seyini gordun, gannicus o sozlerini yedirdi sana. Boguyordu seni o bitchy bitch bitch naevia tas atmasaydi. Nitekim o tasi da naevia'nin basinda paralayacaktim. Sen kim oluyosun da gannicus'a saldiriyorsun? Biraz onurunuz olsun cift olarak lan. Yeniliyorsa yeniliyor, sana mi dustu crixus'u kurtarma kamikazeligi! Oh cok iyi oldu seni savurup atti bebisim gannicus. Gerci Crixus gozumden dustu ama yine de, oh cok iyi oldu oooh! Devam edersek, kolelerin butun romalilari yardiranzi katletmesi, ve hatta katletmekten ziyade bundan keyif almasi ve tum pislik adamlarin o kadina yaptigi seyler... Bi kasik suda bogucam lan sizi. You need to be tamed! Tamam, 'efendiler' de bunu size yapti. Ama boyle gelip gecen bir duzende bir romalinin 'aaa ben kole istemiyorum, bu insanlara da saygi gosterin' demesini beklemek mumkun mu? Hayir. Gercekci olmak lazim. Ancak bu sekilde bir uprising'le olurdu ki bunu da spartacus baslatti. Ama en nihayetinde insan olun ya. Kilici saplayip oldurun. Basini duvarda ezmek nedir? Kafatasini parcalamak nedir? Bu nedir ya? Ayrica da heeerkesi iceri almaniz filan ne ayak? Ayrani yok icmeye tahtirevanla gider sicmaya. Bir de sezari teste filan tabi tutuyorsunuz. Cok zekisiniz gercekten. Peh! Ay sezarin 'ozgur' biraktigi kadina ne demeli? Icim parcalandi. O kirilmis, sokulmus tirnaklari, kan icindeki vucudu, agzinda pis bir bez parcasi, pislik icerisinde. Allah belanizi versin. Cidden. You will be remembered canim. Icim kanadi boyle uzulemezdim. Iste en nihayetinde akli fikri bu kadar yani bu insanlarin. Sezar hemen manipule etti, armut gibi dustuler tuzaga. Oh! Cok iyi oldu!

Gelelim marcus crassus'a. Bebeyimsin marcus! Sana hastayim! Adam zeki yahu, cok zeki, fazla zeki. Spartacus bile anladi. Kendini komutan yaptirdi mis gibi. Oh. Hele de oglunun sozunden cikanlari cezalandirmasi, otoriteyi yeniden kurma yontemi, o neydi ya oyle? Kabul ediyorum cok vahsiydi. Ama bir daha hic bir asker ka-ca-maz artik! Genius! Ve o sahnelerde oglunun dostunu paralamasi... Insanoglu kotu ya. Cidden bak. Sinirlarimizi bildigimizi saniyoruz. Ama zorlandigimizda hangi yola sapacagimiz mechul. Recm bunun yansimasi mesela. Nazi fasizmi de oyle. Insanin kendi zihnine aciklayip rahatca, 'gorev bilinci' ile hareket etmesi yillar boyu teror yaratmis. Dizi bunu gozler onune serdi, helal valla! Sapka cikardigimdir! Artik saf degistirdim, marcus ve sezarciyim cocuklar. Itirafimdir evet. Daha fazla pis, kaba, vahsi, ustu basi kan icindeki kolelere dayanamiycam. Ne haliniz varsa gorun laan! Hele de crixus. Ayrilin da seyin seyini gorun! Oh! Naevia olsun parti vericem.

Eski glorious gunlere donduk sanki. Dizinin bu bolumu cok iyiydi. Ayni kan vahsetle devam diyorum. Cheers for sezar ve marcus the emperor! Hell yea.

19 Şubat 2013

[Frankly-- or not.]

albümün ilk şarkısı. son şarkısı. isim şarkısı. klip şarkısı. hepsi çok güzel. hepsi apayrı güzel. ve malesef hepsi, haunting. evrene yaydığı o ses asla kaybolmayacak biliyorum. böylesine bir sesiin kaybolması çok yazık olacağı için belki de kader ağlarını örmüş ve şarkı söylemeye başlamış, albüm yapmış, tanınmıştır. belki bu yüzdendir aşık olması. bu yüzdendir aşk acısı çekmesi. kim bilir...

oradan oraya gezinirken şarkılarını dinlerken buldum kendimi. ve evet, itirafımdır. en sevdiğim şarkısı wake up alone. rehab değil, you know I'm no good değil, just friends değil, back to black değil.

çok değil benden birkaç yıl önce, çok uzak değil İngiltere'de doğmuş. yıllar ve yollar bizi ayrı yerlere atmış doğru. ama "That silent sense of content that everyone gets. Just disappears when the sun sets" dediği an, tanıştık biz. meğersem yıllar ve yollar ötesinden tanışıyormuşuz amy'le. farkında değilmişiz. o, an gelip de benim düştüğüm bu hissi beni tanımadan bilemezdi. zamanında suya anlattıklarımı duymuş olmalıydı ki, gün batımının nasıl bir etkisi olduğunu ben dilimin ucuna getirmeden yazmış olsun.

öyle acıtıyor ki kalbimi tanıdığım bu yüzün kayıp gidişi yıldızlara. biliyorum, onca konuşulana rağmen, tüm toz bulutu dindiğinde, evrende onun yankılanan sesi, onu, beni ve başkalarını kelimeleriyle bağlayacak. tanıdık olacağız biz. birbirinden uzaktaki sırdaşlar. 

ah amy... bu gece gafil avladın, ağlattın beni hiç sebepsiz.

öyle.

evet.

[Once Upon a Time S2E14.]

bööööyle kurulduğum salon koltuğunun üzerinden yazmaya üşendiğim, ama yine de bahsetmeden geçmek istemediğim çok sevgili dizilerimi düşünüp gülümsüyorum şu an. arka fona at last açtım, böyle bir huzur olamaz a dostlar.

öncelikle once upon a time. bu bölümü çok sevgili arkadaşım i'ye ithaf ediyorum. zira kendisinin bütün kehanetlerinin gerçek olduğu bir bölüm oldu. düğümler çözülürken daha da çok karışırken, once upon a time, ilk sezonundan çok daha güzel bir dizi olduğunu kanıtladı. benim merakım ve endişem baelfire'la rumpel kavuştuktan sonra -ki bir noktada barışaacaklar- what's the point of living there pozisyonuna gelinmesi. düşünün yani. koca sezonun tek entrikası cora mı olacak? haydi hayırlısı. gelelim bölüm yorumlarınaaa. burdan sonra ciddi bir spoiler bombardımanı geliyor dostlar. her zaman dizi başlığı açıp yazdığımda spoiler oluyor ama bunlar çok major, çok yoğun spoiler niteliğinde, dikkat. emma, henry ve rumpel vardı gitti baelfire'ın evineeee. adam kaçtı kaçıyor derken emma da peline takılmasın mı? ve the beklenen an. emma henry'nin babasıyla karşılaştı, meğersem henry'nin babası rumpel'ın oğluymuş. yani en nihayetinde charming, snow ve rumpel'ın torunları ortak beheey. emma'nın o ifadesini unutamayacağım heralde. resmen benim bile dizlerimin bağı çözüldü. kalbini kıran, seni hapse atan -ki hepimiz biliyoruz illa ki parmaklıklar ardına düşmek gerekmediğini. derinlerinde bir yerdeki hapishaneye mahkum olmak için illa ki bir hakim hükmü gerekmediğini. hepimiz. biz, kalbi kırılanlar.- adamla karşılaşınca başından aşağı kaynar sular döküldü emma'nın. muhteşem bir sahneydi. bravo canım, bu sahneyi çok güzel yakalamışsınız. hele bir de pubda konuşurlarken o zaman neden benim key chain'i takıyorsun diye sordu ve kolyeyi koparıp attı ya emma, ah vallahi kalbim parçalandı, yapmayın böyle yahu. oyh. iç çektim. devamında regina ve hook ve belle sahneleri üzerinde tabii ki durmiyciim. bayıktı oralar. emma hakkında bir de şunu söylemeli: orda öylece kalakaldıktan sonra telefona sarılıp en yakın bildiğini araması ne kadar insaniydi öyle? bayıldım bayıldım bayıldım. tebrikler çocuklar. gelelim the next best konsepte. elbette ki rumpel'dan bahsediyorum. rumpel'ın geçmişiyle ilgili daha çok bilgi aldıkça kendisini daha çok seviyorum, daha çok merak ediyorum ve daha çok bölüme ihtiyaç duyuyorum. seer konsepti muhteşemdi. hatta it was about time demek istiyorum sayın seyirciler. tüm yazında ve dizilerde anlatılan o yükü çok güzel göstermişsiniz. o dikişler, ellerdeki gözler, vauv dediğimdir, çok etkilendim. sonunda seer'ın ölmesi ve en sonunda yükünden kurtulduğu 2 dakikada dahi mutlu olması çok vurucu bir darbeydi. geleceğin tamamlanması gereken puzzle'lardan oluştuğu, you will get use to differ what can and what will be teması... vauv. şapka çıkardığımdır. artıkın tek merakım henry'nin rumpel'ın ne şekilde sonu olacağı konsepti. bunu da önümüzdeki bölümlerde görürüz herhalde.

15 Şubat 2013

[Cümlenin Öğeleri.]

özne ve yüklem olmadan anlamlı bir cümle kurulamaz.

hep bunu öğrettiler bize. ilkokul ortaokul ve hatta lise yıllarında bile kulağımızda çınlayan bu cümle, sinsi bir şekilde üzerimize sindi. ilkokulun gizli özne bulma çabaları, ortaokulun artık ben bu işi kaptım dedirten cümlelerin öğeleri konusu ve lisede artık gına getiren bu çılgın konu, hayatımız boyunca o veya bu şekilde hep kulağımızı tırmaladı. özne veya yüklem olmadan anlamlı bir cümle kurulamaz.

oysa şimdi düşündüğümde bu cümlenin yanlış olduğunu görüyorum.

doğrudur, bir eylemi kimin yaptığı önemli. doğrudur, bir kişinin hangi eylemi gerçekleştirdiği önemli. ama kişi ve eylemler önemini yitirdiğinde, bizler için en önemli olan şey zaman ve mekan değil midir? iz bırakan anılarda dolaylı tümleç ve zarf tümlecini aramıyor muyuz hep?

kelimeler bittiğinde nasıl diye sayıklarken bulmuyor muyuz kendimizi?

ne olduğundan ziyade, nasıl olduğu ağlatmaz mı insanı?

kim olduğu, ne yaptığı bu kadar önemli olsaydı, o cümle, bu iki bilgi olmadan kurulamasaydı, gittiğimiz yerlerden bir süre el ayak çeker miydik acaba? mekanların hayaletleri bir süre uykularımızı kaçırır mıydı? sonra sorgular mıydık kendimizi, ben neden böyle oldum diye, eğer sadece özne ve yüklem şart olsaydı?

kurallara uygun bir cümle kurmak, anlamlı bir cümle kurmak mıdır? yoksa o cümleden atıp sadeleştirdiklerimiz kendi kurallarımız mı? kurallarımız can mı yakıyor? yoksa tümleçlerden kurtuluşta mı çare buluyoruz?
 

kıvrılıp içinde uyuduğumuz özne ve yüklemden oluşan kabukta güvendeyiz, o kabukla güvendeyiz.

güvende olmak olgusu ise bambaşka bir hikaye.

tüm dolaylı tümleçlerden, tüm zarf tümleçlerinden, nesnelerden, nasıllardan arınmış özne ve fiiller ile ördüğümüz duvarlarla yarattığımız ev. öylesine ki, yüklemlere dahi ihtiyaç duymadığımız ev. zamirsiz özneler. isimler. isim yerine koyduğumuz sıfatlar. cins isimlerin yarattığı özel isimler. anne. baba. dede. anneanne. babaanne. özel. isimler.

kendi evinin büyüğü olmak. baba evinin küçüğü olmak. dede evinin ilk göz ağrısı olmak.

dolaptan elmalı soda içmek. önüne bir tabak soyulmuş meyve gelmesi. sen daha gitmeden dolapta seni bekleyen buz gibi şeftaliler.

evinde ve güvende olmak iç rahatlatıcı.

evinin güvende olması ise--

bambaşka bir hikaye.

paha biçilemez.

anlatılamaz.


sadece-

-------

[gözlerimin daha önce de değdiği birkaç kelime öyle yerleşmiş ki zihnimin bir ucuna, gecenin geç bir saatinde uyumam gerekirken aklımdakileri e-mail taslaklarıma konu başlıkları halinde yazarken buldum. doctor who ile ilgili olarak teee 4 Ekim 2012'de yazdığım baktığını görmek konsepti yeniden vuku buldu desem, yeridir. ben baktığımı gördüm görmesine. esas önemlisi baktığım kelimeler nereden geldi, öyle değil mi? yine dolaylı tümleçteyiz. insan düşününce gülümsemeden edemiyor esasen. elbet bir dost ilham verdi birkaç kelimesiyle. ama önemli olan BENim YAZmam mı bunları? sadece BEN yazdım diye özne ben mi olmalıyım illa ki? ilham bir yerden geliyorsa, dolaylı tümleç özne olabilir mi acaba? yoksa yazdıklarımı yazdıran anılar ve kırıklar özne, gözyaşları ve kahkaha sesleri zarf tümleci mi? yazmak mı fiil? yoksa aklımdan çıkardığım bir yazının ardından, uyumak mı yüklem? insan düşünüyor tabii ve hatta insan düşünüyor, ne mutlu! kaynak için dosta teşekkürler.]

11 Şubat 2013

[Manav Paradoksu.]

Cok enteresan. Hayata dair cok basit bir durumun beni sasirtmasindan bahsediyorum evet. Cok cok enteresan.

Kendi eksenlerimizde kendi kurallarimizla, hayata karsi kendi durusumuzla, kendi anlayislarimizla yasayip gidiyoruz. Ayni duruma bizim disimizdaki kisiler farkli kural/durus/anlayis sablonlari uyguluyor mesela, biz farkli. Sonuclar benzer cikiyor bazen sonuclar farkli kimi zaman. Cok garip. Bu oyle ornek verilerek anlatilacak birsey degil ustelik. Cunku asktan ise, hobilerden fobilere, maddiyattan maneviyata kadar uzanan bir spektrumda gerceklesiyor bu farkli sablonlar. Mesela...

Bence kis mevsimi elmasiz, yaz mevsimi karpuzsuz olmaz. Elma cikmadan kis geldi diyemem. Keza ilk karpuzu yemeden de yaza girmis gibi hissetmem mumkun degil. Peki ya manav bana elma/karpuz getirmezse? Manavla benim akibetim ne olur? Kavga dovus, muhabbet pazarlik, fis fatura en sonunda elma/karpuz getirtirim eve. Ya da o manavdan bir daha alisveris yapmam, oyle degil mi? Elma/karpuz bu kadar onemliyse benim icin tabii.

Bir de mesela soyle bir durum var. Benim kavgaci/uzlasmaci/sempatik tavirli sablonum orada patliyor acikcasi. Misal bir arkadasim var, hic meyve sevmez. Adeta bu kadar olur yani! Enginar menginar pirasa brokoli zamazingo butun mevsim yesilliklerini yer, elma/karpuzu gectim, bir mevsimi birer meyveyle tanimlamayi gectim, yahu meyve yemek kirk yil dusunse aklina gelmez. Peki manav ona meyve gondermezse ne olur? Ne olacagi mi var ayol? Mutlu mesut yasiyor iste. Kavga gurultu patirti yok. Meyveyi mi yeteri kadar sevmiyor, manavi mi sallamiyor bilemiyorum. Hatta belki manavi sebzelerden oturu seviyordur, ne dersiniz? Sahsen benim sablon patliyor bu noktada. Nasil yani abii? Meyve yemeyen saglikli olamaz sonucta. Meyve girmeyen eve doktor girer hatta.

Iste cok enteresan nokta bu. Ayni duruma farkli sablonlar yaratan dimaglar var dunyada, cok garip degil mi? Ben diyorum ki mesela, "yahu meyve sevmeden yasanir mi? Manavin gorev tanimi meyve uzerinden yapilmis. Behey." O da bir yandan belki de bana bakip, "hayir ne alakasi var diyor. Manavin amaci sebzedir. Onu da eve gondermesine gerek yok, ben kalkar gider alirim. Sen de bir garipsin yani insan meyvesini ayagina bekler mi?"

Cok garip. Iki taraf birbirini hayatin bir noktasinda anlarlar mi bilmem. Ama meyve ve sebzelerinden vazgecmeyecekleri kesin. Gun olabiler, devran donebiler.

Burada esas mesele, hangisi daha faydali deyip, yerli mali yurdun mali haftasi geyiklerine dalmadan RDIM (eveet, kendi adimi initial'lara indirdim. Yih yih yih. Cok guzel oldu bu relative dimensions in mind) signing off.

[The Carrie Diaries: Başlamak ya Başlamamak.]

Carrie Diaries'e baslamak istiyorum ama dizi yayindan kalkarsa diye elim yuregimde endise dolu bir bekleyisle ilk sezonunu atlatmayi bekliyorum. Tabii baslayacagim her dizi icin boyle bir endise var icimde. Hele de son bolum cekildikten sonra iptali ilan edilen diziler en aciklisi. Cunku ilk sezonun sonunda ikinci sezonun zemberegini kuruyorlar ve o sekilde bitince dizi, hink diye elin bogrunde kaliveriyorsun, misal the secret circle. Iptal edildigi sezon finalinden once belli olan diziler daha sansli tabii. Her dugumu cozup bitiriyorlar genelde. Ama o zaman da, ee hersey cozuldu, bir engel yok, karakterlerimiz naapicak acaba diye bir merak kokleniyor icine, misal ringer.

Ama carrie diaries'de soz konusu olan apayri bir durum. Bu hikaye adi uzerinde carrie bradshaw'un hikayesi. Dusunun bir. Bu durumu tartin. Anlamaya calisin. Alti sezon, iki filme yayilmis, yillarca belki de bininci tekrarini izledigim, hala agladigim, hala guldugum, an gelip carrie'nin kafasina cicek gecirmek istedigim, an gelip big'e savurdugunu nikah buketine hickirarak agladigim dizinin en basina donuyoruz bu diziyle. Ground zero. Eger guzel olmazsa, kotu olursa, ya da guzel olup yarida kalirsa yuregime iner kesin. O yuzden bir sure daha reytingleri takip etme taraftariyim galiba. Bes bolum bitti, sezona tamamlayalim, elbet baslayip bitirmesi kolay.

[Spartacus: War of the Damned 1-2-3.]

Sira geldi spartacus sezon 4'ten bahsetmeye a dostlar. Bu diziyle olan kisisel tarihimi anlatmayi bir borc bilirim. Onceleri ilk sezonu pek takip etmedim. Sanirsam o aralar baska baska dizilerim vardi. Bir de internetten dizi izleme konseptine hem asina degildim hem de gec de olsa televizyonda izleyip bir hafta o saati beklemenin heyecanini daha cok seviyordum. Simdi ayni hissi internet uzerinden yasiyorum. Neyse efendim. Velhasil birinci sezonu ardarda izleyemedim ve tek tuk izleyerekten konuyu ogrendim. Sezon finalinden oncesi ve kendisini izledim tabi o ayri. Muhtesemdi. Neyse. Ikinci sezon sevgili spartacus'un -may andy whitfold rest in peace- hastaligiyla birlikte dizi gecmiste neler oldugunu gostermeye basladi bence. Iste bu sezonu bastan sona her bolumu heyecanla bekleyerek internetten takip ettim. Roma entrikasinin gobeginde, ganniguc ve crixus'un hikayelerinin ortasinda valla insani mutluluktan kendinden geciren bir sezondu. Plus the obscenity tabi. Herkes egri oturup duz konussun bu noktada. Ikinci sezon baya baya explicit'ti anacigim. Bu nasil roma imparatorluguymus yooouv nidalari havada ucustu. Borclar degil aile hukukunun kaynagi mubarek! Sonra ucuncu sezon geldi. Tempo yavasladi. Malum, artik evin icinde koleler yoktu, isyan cikaran sokakta yasayan, bir yerleri isgal eden koleler vardi. Efendim ucuncu sezon baydim. Ama bu bayma seviyesi de yine ortalama bir seviyedeydi. En nihayetinde illythia ve zeyna ve kocasi ve o essoglessek ashur ve bilimum karakterlerin entrikasi diziye yetiyordu. Yareppim zeyna sen neydin oyle ya? Ashur'dan neler cektin oyle? Sezon finalinde agzimiza sictin o kul rengi yuzun ve kan icindeki bebekle. Muhtesemdi sezon finali muhtesem! Peki sorarim size? Simdi nerdeyiz?

Isyan aldi basini gitti. Kolelerin sayisi binlere ulasti. Artik spartacus'un karsisinda cok ciddi bir roman army toplaniyor. Acikcasi ben taraf degistiriyorum. Marcus crassus man of honor gibi gorunuyor an itibariyle gozume. Ayrica da oturup camur icinde yasayan bu vahsi adamlari daha fazla izleyemiycem gibi hissediyorum. Hep isyan hep savas, bir entrika olsun allah askina ya. Icim baydi. Gannicus'un sevgilisi olan sarisin kaltak kadin. Ya sen nesin ya? Kurtadamsin bence. Cidden. Kasin gozun ayri bir oynuyor yeminlen senden tirstim. Hakkaten seninki goz degil yani. Spartacus, ay sen de su life of virtue vesveseli hayatindan bir ciksan artik diyoruz. Karim da karim karim da karim diye valla icimi kiydin ya. Seni bi guzel bi kadinla gorelim olmaz mi? O oldurulen patronun karisiyla pek yakistirdim seni. Geliyorum crixus'a. O ve cirkinler cirkini naevia'ya diyecek bir cumlem var: allah cirkin sansi versin. Boyle cirtlak, boyle otu boku baska bisiy sanip milletin ustune hililililili diye zeyna gibi saldiran bir kadin zaten gormedim dee, boyle bisiy olabilecegini aklim hayalim almiyor. Demirci ustasini paraladin ama keske o seni gebertseydi de bu kadar atar bu kadar hava civaya ebenin munasip bi yerini goreydin cok afedersin. Ilk iki sezonki naevia'yi oynayan kizi ozluyoruz reyiz. Aaa yalniz serh dusuyorum burada. Ucuncu bolumde anlattigin o hikaye korkunctu. Kabusuma girdi. Cidden. Sicrayarak uyandim sabah 4.45 sularinda. Ya ne hayvanliktir, ne vahsettir bu yareppim? Ahirdaki metal arac gerec ne lan! Kanim cekildi yemin ederim. Pof. Crixus'cugum da ah alabileydim o anilari filan diyor. Bebisim ya, crixus adamsin! Ama derhal saclarini kes, korkunc olmus boyle. Ya da en azindan sakal biyik operasyonu yap. Boyle hic olmiyi. Agron ve suriyeli cocuk. Valla size bisiy diyemiyciim. O basti bacak suriyeli akilli bidik, bebisim agron'u goturuyor ya, adaletin bu mu dunya, sorarim size?

Dedigim gibi marcus crassus'u sevdim, sezar cok artist bence ama onu da sevme potansiyelim var. MC (valla kisaltcam ismini anacigim, cok uzun, kusura bakma artikin)'nin ogluna gotumle guluyorum cok afedersin. Spartacus cephesi beni baymis olabilir ama onlar bu kadar kolay yem degil. Reca ederim yani. Heehehehehehe :). Aaa gelelim kilikyalilara. "Anam hemsehrilerim gelmis hosgelmis!" demem lazim. Neden? Cunku kilikya, cukurova'dir. Ama bunlar biraz daha iranli kafalarinda bi tiplerdi dogrusu. Benzetemedim. Dur bakalim, havadisleri oteki bolumde bol bol alicaz gibi, muhur meselesi hemen kapanmamistir herhalde. Son kritik yorumumu yapmayi bir borc bilirim: absinthe ictiniz bir fici yahu! O neydi oyle! Oyle bisiy var miydi teee o zamanlar? Hatta diger bir soru: tam sabahin korunde ataga gecmeden bir adam hangover'ken kusuyor hani, sonra gannicus gittikce daha kotu hissediyorum filan diyordu, bildiniz mi? Valla o sahnede ahanda kilikyalilar bizimkileri zehirledi dedim! Ama oyle cikmadi which was epic fail. Gerci zehirleseler de sehir boyu rezillik olurdu. Ama yine de, birkac bas isyanciya boyle saldirsalardi iyiydi. Neden? Cunku gorup gorebilecegimiz tum entrikayi ceviren karakterleri oldurdunuz ve biz pis kilikli adamlarla kirmizi vatkali romalilarin savasina kaldik! Reca ederim toparlayin su isi ve derhal kumpaslari birkac koldan kurmaya baslayin. Dizinin son sezonuna yarasan bu olur cunku. Haftaya gorusmek uzere. Operim sizi gladyatorlerim. Muck.

[Suits Season 2.]

Efendiiiiim, sira suits'ten bahsetme sirasidir!

Bu diziyi o kadar cok duyuyor o kadar cok duyuyordum ki artik, baslamam sart oldu. Nitekim uzunca bir sure baslamayi denk getirmeye calistiktan sonra, en sonunda bir hafta sonu sardim ve birinci sezon ilk alti bolumu bir hamlede yuttum. Dogrusu suits cok eglenceli. Mike'in genius havalarini cok seviyorum. Bir insanin birseyi okuyup unutmamasi bir lanet bence ve o bu durumu super bir sekilde kendine cevirmis. Tebrik ederim. Ama first things first, mike'in harvard mezunuyum goyoyuyla harvey kumpasiyla p/h'a girmesine ihtimal vermiyorum. Ama bu konuda yazmiyciim cunku bazi seyleri kabul edip izlemek lazim. Hani buffy izlerken vampirleri kabul etmek gibi degil bu durum tabii ama, yine de kabul edilebilir bir background story. Gelelim harvey specter'a! Yarebbim harvey muhtesem. The best closer in town. Harvey'nin herseyi genius sekilde cozmesini seviyoruz efendim. Ama onun istisnai karizmasi elbet bu yeteneginden kaynaklanmiyor. Akli fikri mantigi tikir tikir calisiyor ama, onu esas muhtesem yapan kendini tum dunyaya satisi. Hayraniyim. I AM INVINCIBLE mottosuyla havalar havalarla arzi endam eylemesi. Boyle bi kafalar yok yani. Saci takim elbisesi tux'larinin muhtesem papyonlari arabasi mendili ickileri yani adam full package karizma evet. Bu yuzdendir ki kadinlar onu izlemeye bayiliyor. Bu yuzdendir ki adamlar onu izlemeye bayiliyor. Ama kayitlara gecsin. Ben sadece onu izlemeye bayiliyorum. Boyle bir adamla mutlu olamam. Hic bir zayiflik belirtisi gostermeyen bir adam, adami gectim insan gives me the creeps. Harvey specter lutfen insan mertebesine in. Bu kusursuzluk cakasi son derece rahatsiz ediyor beni. Duygular bir parcasi ama bastir bastir bastiriyor, ay delirecegim! Ay dur bir iki kisi hakkinda daha yazmak istiyorum. Once rachel'i aradan cikarayim. Rachel, ne uzuntun ne depresyonun, ne kompleksin varmis anacim icimi kiydin. Cidden. Don't make such a big deal out of it. Ya bir kere mutlu ol, bir kere kendini hor gorme allah askina icime fenalik getirdin. Geliyorum bahsetmek sitedigim iki kisinin ilkine. Louis. Ay senin yuzune bakinca my guts churn yemin ederim. Louis'i seviyorum aslinda, atarli, takintili, guc hedefli bir adamcagiz. Takir takir laf koymasini da seviyorum hatta. Ama harvey yaninda boyle bir komplekslere girmesi icimi bayiyor. Lutfen yuzunu kiristirip bakma cidden nefret ediyorum o halinden. Baleye git, tiyatro biletlerinle mutlu ol filan. Ne bileyim. Karsima cikma. Ama sunu soyliyim, kedinin oldugu gun sana sarilmak istedim. Adeta dizime yatiracaktim. Oyle uzuldum beybi sana. Louis, iste o an sen zayiftin which made you better than harvey. Aferim! Hele de donna'yi witness stand'e oturtup onun ustune gittin ya do you love harvey? Yes or no? Diye sordugun sahneden sonra sana karsi sevgim exponential bir sekilde buyudu. Harvey'nin sucuydu tabi! Essoglessek! Nefret ettim o an ondan! Kalbim kirildi lan! Sanki ben orda oturuyormusum gibi hissettim kalbim acidi! Madirfakirs, uzdunuz lan kadini! Peeeh! Hele sukur you showed some respect! You showed your feelings. Sukur! Bu aralar sana cok gicigim bilesin! Geliyorum jessica'yaaaaa! Ya ben bu kadina cok gicigim! Hayir jessica'ya degil, jasmin'e gicigim. Kendisiyle olan tanisikligimiz teeeeeee angel sezon dorde gider. Bu gudubet kadin millete kendini tanrica olarak yutturdu, bir tek cordy onun yuzunu gordu de, milleti inandirmak icin kicini yirtti cidden! Velhasil herkes onun korkunc yuzunu -literally, kadinin yuzunde kurtcuklar geziyordu, to this day o sahneyi hic unutamiyciim- goruyor da kurtuluyorduk kendisinden. Iste angel'daki o kotu kadin-tanrica wanna be, gelmis partner olmus basina peh! Diyorum. Ikincisi, jessica bana jasmin'i hatirlatiyor. Harvey ile olan guler yuzlu arasira kapismali iliskisi bile makes me sick. Abi kadin evlenmis ayrilmis, harvey'le boylesine bff ve hatta onun koruyucusu kafalarinda, harvey'nin bunlardan haberi yok. Nasil bir yapmaciklik bu? Hele dun aksam izledigim zane -rachel'in babasi olan cilgin avukat amca- ile olan diyalogu beni benden aldi. Ya ne guc savasiymis, ne power vacuum'mus arkadasim! Sizin hic hayatiniz yok mu? Bu mu yani tum hayatiniz? Ezik misiniz nesiniz ya? Inanamiyorum. Cidden inanamiyorum. Ya kadini sarhos edip siniflardan birine cirilciplak birakmissiniz bir is istiyorum diye. WTF AMK? Bu normal degil. Normal gibi davranmayin. Gotumle guluyorum. Neyse. Gelelim diziyle ilgili yorumlarima.

Dedigim gibi ilk sezona basladim, alti bolum izledim. Ama sonra biraktim. En nihayetinde ana temayi anliyorsunuz. Her bolumu farkli zamanlarda ve kronolojik izlemeden de durumu cakabilirsiniz bence. Yani olay belli, mike'in harvard'li belli olcek, cok surpriz birsey degil bu. Power struggle telasim yok. Ilginc dava olsun izleyelim tadinda hareketler. Ama sonra o kadar cok konusulmaya devam etti ki suits, hemen ikinci sezondan baslayip son bolumu yakaladim a dostlar. Hele de sen izle ben spoil etmiyim, sonra rahat rahat konusuruz temali sohbetler uzerine cok merak ettim a dostlar. Ve tum dost telkinleri hakli cikti, donna'nin olayi cok guzeldi be ya! Iste aradigim surukleyicilik bu! 3-4 bolume yayilan bir meseleye bayildim. Ayni olay disinda bir de jessica'nin partnerlikten alinmasina iliskin yildiz savaslari ve ortaklarin harvey'e guvenmesini saglama kumpaslari cok guzeldi. Tebrikler.

Simdi elestiriler geliyor and it will NOT be pleasant. Ikinci sezona bodoslama daldim, 7 bolumum eksik ve kendimi hic eksik hissetmiyorum. Boyle olmaz. Tek cepheyi merak ediyorum o da donna cephesi. Elbette ki cilgin film quote'larini kacirdim, geyiklere vakif olamadim. Bunlar bariz seyler. Ama dizinin konusundan hic geri kalmis gibi degilim. Ustelik altinci bolumden sonra yedinin yuklenmesini beklerken 13u izledim. Onun da durumunu caktim. Ozet var zati. Ilerlememis. Bir atraksiyon yok gordugum kadariyla. Oysa baska bir dizide olsa -misal doctor who, misal er, misal sex and the city, misal american horror story, misal parmakliklar ardinda, misal buffy, misal big bang theory- 7 bolum eksik kalsa ortalik karisir. Ve o sekizinci bolumu izlerken beynin karisir. Bu dizide oyle olmadi. Bu yuzden puanim dusuk. Dizi dedigin her bolumu birbiriyle baglantili olur. O dizinin gercek hayranlarinin anladigi incecik olaylari bodoslama girisen anlayamaz. Zaten hayranlara bu haz verir. Hayranlik olgusu bu hazdan beslenir. Ama masallah hic boyle bir eksiklik ve merak dogmadi benim icime. Kult dizim olma mertebesine cikamadin suits. Hayran oldugum dizi mertebesine evleviyetle cikamadin tabi. Izliyorum. Merak ediyorum. Are you trying to seduce me mrs robinson quote'larina gulumsuyorum. Ama power vacuum olaylarini dehsetle izleyip sonunuzu bekliyorum cocuklar. Hazirim. Jessica ve harvey kapissin. That would be a juicy fight to watch cunku.

[Cont'd] Gecen hafta yardirarak basladigim suits macerasinda elbette sona geldim. Ucuncu gunun sonunda tum dizi bitmisti, en azindan ikinci sezonu. Daha once taslak olarak yazip kaydettiklerime ek olarak daniel hardman hakkinda da iki kelam etmeyi bir borc bilirim. Ya sen ne pislik ne gudubet ne piece of shit bir adamsin ya. Iki elim yakanda olsem vatana millete hayirli bir is yapmanin huzuruyla olurum yeminlen! Ama iste bu noktada senin karakterinin bizi getirdigi noktaya bayildim hardman. Hem jessica hem harvey'nin sictigi noktaydi o dava cunku. Her ne kadar settle etseniz de, confidentiality ile ellerini bagladin ya bu havali civali ekibin, accayip mutlu oldum lan! You are NOT perfect cocuklar. Suck it up. Ooooh. O yuzden hardman'dan nefret de etsem bu islevine bayiliyorum. Koca bir kalp. Gelelim donna ve louis'le olan sahnelerine. Beheeeey louis sen ne sert bi adam ciktin ya? Muhtesemdi o asansor sahnen. Oyshh demek istiyorum. Ama tabi bu oyun devam edeydi, sen hardman'a naabicaktin onu cok merak ediyorum. Her ne kadar catir catir counter claim ve tehditler savurmak sana yakissa da, onu yapacak potansiyeli hic gormedim sende. Nitekim bir disi bir erkegi 35698 kez reddettikten sonra, 35699. kez yine disari cagirman: epic fail. Hatta loser hareket of all time. Geliyorum hardman'la donna'nin sahnesine. Donna, bebeyimsin! Yani seninle ilgili buraya apayri bir chapter acmak ne kelime, sana spin-off dizi yapmalilar! Ilk sezonun ikinci yarisinda harvey'le aranizda birsey oldu mu bilmiyorum. Ama sanmiyorum, yoksa coktaaaan kulagima gelirdi. Bu cilgin merak beni oldurecek. Olayiniz nedir? Daha dogrusu sizin olayinizi cozduk, sen citlattin zaten harvey kapina cekle geldiginde ama, diyaloglarinizi daha cok duymak istiyorum. Ne konustunuz, ne konusmadiniz. Askili beyaz elbisesiyle ommmm -as in suratindaki huzur- donna'nin hayati nasil geciyor? Ofisteki donna'ya bayiliyoruz, evdeki donna nasil? Adeta meraklar icerisinde kavruluyorum. Hatta diziyi onun kitlemeleri icin izliyorum. Harvey'nin alisilmadik birsey yapmadigi bir dizide birseyleri merak etmeden bu dizi izlenmez, ben seni merak ediyorum. Acikcasi mike filan umrumda degil. Tamam, o bolum beni uzdu, aileden kayip kartini oynamalarindan da haz etmedim ustelik ama, mike, sen de siradansin, bir sasirtamadin beni kisiliginle. Jessica zaten hirs kupu, jessica'nin gozu zaten disarda, I am the queen of the world kafalariyla beni sasirtma potansiyeli onun zaten yok. Bi donna'dan umutluyum. Nitekim konferans odasi muhabbetiyle hardman'a caktigi iki tokat bu beklentimi son bolum yeterince karsiladi, devam edin cocuklar. Aaa bir de sunu soyliyim: harvey ve jessica'nin lap dog muhabbeti bitebilir mi artik? Herkes birbirinden birsey sakliyor, sen de oyle yapardin yalan mi yani geyikleriyle dipten dibe kuyu kazma gerginligi hissettiriliyor filan. Biktim. Valla biktim. Tum bu power struggle rachel'in aaaauuuuu, ben harvard olmazsa baska yere gitmem, yoksa burda calisamam, burayi cok seviyorum, babam harvard'li yadi yadi yada temali nevrozlariyla birlikte el ele tutusup kendini 46. kattan -evet 46, dusun yani, 4 kat asagi olmasi gereken yerden uuu, cok onemli, cok onemli, boyle birsey nasil olur vah vah- asagi atlamali. Tum karakterler, you really need to relax for heaven's sake. Harvey, senin kizin abisine uzuldum bu arada. Atar atar atar yaptin ama en nihayetinde bir yere baglamadilar o olayi. Bakalim, beeeelki beni sasirtirsin, kim bilir? Evet efendim, suits izlenimlerim simdilik bu kadar. Son iki bolume girerken bakalim nasil bi havalar civalarla son bulucak sezon. Sahsen yakin dostlar tavsiyesi cercevesinde merakla takip ettigim bu diziyi izlerken accayip geriliyorum ve karakterleri muthis bir dehsetle izliyorum ama yine de, galiba seviyorum. Insan kendini korkutan seyleri izlemeli. It gives perspective. Neyse efendim, hadi size iygunleeeegr der, bu yaziyi burda sonlandiririm. Rachel'in ouuu, bu olmaz bu da olmaz, naapsaaam nevrozuyla -ki bu nevrozun adi bence dawson's creek'teki joey potter olarak isimlendirilmeli- opuyorum sizi.

06 Şubat 2013

[Etta James üzerine.]

I'd rather go blind diyor Etta James. 

bazen diyeceğin hiç birşey olmuyor. 

bazı şarkılar için.

bazen diyeceğin hiç birşey olmuyor bazı şarkılar için.

bazı şarkılar.

bazen.

birşey için diyeceğin.

olmuyor hiç.

Etta James konserinde bu şarkıya eşlik etmek kısmet olsaydı bana ve o an ölseydim, mutlu giderdim orası kesin. Gerçi eşlik etmek var. eşlik etmek var. If you know what I mean dostlar.

hani at last'i söylemek gibi. ıslıklarında hep onu mırıldanmak gibi.  içinde bitmek bilmeyen bir müzik. kendi melodilerinle uyumak, içindeki müziğe uyanmak gibi alarmın çalmadan.

uyanmak.

ne güzel bir fiil bu böyle. 

özneyi kendinde tutup binbir nesne, dolaylı tümleç, zarf tümleci hatta zarf tümleci ile birlikte hem mutlu hem mutsuz, ama güzel bir fiil işte. 

at last.

uyanmak. 

blind. 

or wide awake?

[Zero Dark Thirty.]

Oscar maratonu devam ediyor dostlar. Gectigimiz hafta sonu birkac filmle daha hayatimi senlendirdim. Gerci boyle deyip hemen geri cekilme ihtiyaci icerisindeyim, zira hayatimda var olan tum yasam sevincini oldurdu izledigim filmler. Ozellikle de amour. Nitekim kendisi hakkinda daha izlerken yazi yazmis, paramparca olmustum. Boyle bir filmden sonra zero dark thirty izlemenin bana iyi gelecegini dusunmustum acikcasi. Operation bin ladin. Altin kurede de denildigi gibi, iskence sahneleri oldugunu biliyordum, ama insanin kendi vucuduna hapsolmasindan sonra, vucudun son sinirlarini gormek dahi beni sallayip gecer, bu kasvet ustumden akip gider diyordum. Bi bok olmadi cok afedersiniz. ZDT basarisiz bir film. Muthis bir goygoy, muthis bir overrating, muthis bir karmasa. Kathryn bigelow bir damar buldu, ordan devam ediyor da, boyle bi bedavacilik yok. Gerci hurt locker'i izlemedim, onun hakkinda yorum yapmiyorum. Film suriye hucresine iliskin sorgularla basliyor, birkac chapter halinde ilerliyor. Dogrusu chapter adlari ve temalari cok guzel. Tradecraft miydi neydi, o kisma bayildim. Ne guzel bir isim koymadir bu boyle diyorum, yigidi oldur hakkini yeme. Filmin geri kalan kisminda gercek olaylara referans yapilmasi da cok guzel olmus. Misal, bir batili olarak ve evet, film bu kalibi kullanmis, this is the hotel where most 'westerns' prefer to stay during their stay diyerek, urperdim dogrusu. Arkadasinla ickini yudumlayip yemegini yerken, birden bire bildigin dunyanin altust olmasi cok dehsetliydi! Tabii bu dunyanin heryerinde gecerli, teror korkunc! Ama orasi, oryantal bir buyuyle sarmalanan sehirlerin boyle bi vahsetle sarsilmasi cok kotu! Cooook! Yine de takdir ettim maya'yi. Hemen kendini toparlayip ikisini de disari cikarmasi cok cool'du. Sok sonrasinda insan kendini hemen toparlayabilir mi v. yasama icgudusuyle kendini guvene atmak boyle birsey heralde. O kadarini soyliyim. Ama simdi dogruya dogru, Jessica Chastain meselesine geliyorum. Cok seviyorum bu kadini! Bence cate blanchett'in varisi. Oyle bir yuz ifadesi, oyle bi yuz sekli var. Hele de genelde dalip dalip uzaklara gidisleri yok mu, bayiliyorum kendisine! Ekrana cok yakisan bir isim! Tabii boyle sevince oscar almasini cok istiyorum. Ama bu filmle olmaz. Yani bu rolle kurtarmaz. O kadar siradan ki... Yakistiramadim o derece. Bazi sahnelerde dalip dalip ucuslara gecisi, o mutsuz bakislari ve an gelip de bas bas bagirarak yardirmasi cok guzeldi ama, dedigim gibi, bu gozler kimler kimler gordu, jessica'cigim kusura bakma, olmaz. Hatta kayitlara gecsin, bence en iyi kadin oscar'ini emmanuelle riva kazanmali. Muhtesem bir performansti. O yuzden onu gormusken, jlaw ile jessica arasinda oscar paylastirip riva'yi atlarlarsa deliricem. Gecen yilki michelle williams hezimeti ve meryl streep terbiyesizligi bir yana, amour'u izledikten sonra, cidden boyle birseyi kabul edemem. Tamam, oscar'in kimi zaman, hatta cogu zaman, subject to discussion, objektif temelli olmadigini dusunebiliriz, dusunebilirsiniz vesair, ama yani, allah askina, bu filme bin ladin goygoyuyla odul verirseniz cok yazik! Anliyorum, buyuk bir olay. Ki filmin en basi cok guzel. 9/11 tarihini yazip karanlikta sadece bagrismalari duymamiz, genius bir acilisti. O gun, eve geldigimde tum kanallarda yayini gorup, canli yayin binalarin cokusunu gordum. Ciglik attigimi hatirliyorum. Bu kadar buyuk bir sey, nasil bir anda darmadagin olabilir? Boyle bir sey nasil olabilir? Nasil olur? Nasil? Ne? Kim? Ama bu konuyu isleyen hersey de bastaci olmamali. C'mon. Misal, newsroom'daki bolumun sonu muhtesemdi. Hani ucak personeline aciklama yaptiklari sahne. Hani kanalda herkese soyledikleri devami. Ama burada izlerken garip bir his beni sardi. Bir kadin olarak cok caresiz, hatta tabirimi mazur gorun, cok damizlik hisettim. Kadinlarin kocalarini saklamalarini kinamiyorum. Neden saklamasin ki? Ama bu kadar brutal bir muamele, bu kadar kan revan cok amacsizdi sadece bagristiklari icin. Ustelik iki yuzlu buldum bu tutumu. Cocuklara dokunmayip anneyi oldurmek, ne kadar sacma. Cocuklara bunu gosterdikten sonra "will they ever feel normal again?" diye soruyor insan kendi kendine. Maya'nin confirm ettigi sahnede yuzune yerlesen 10 yilin rahatlamasi ve ucaktayken belki de 10 yil sonra akittigi gozyaslari. Bilemiyorum. Izlemesi guzel, chapter isimleri guzel konulmus, ama konusu cok siradan bir film bence. 120 gun bu evde kimin olabilecegini bilip bu bilginin ustunde oturmalari inanilmaz. Bir yandan da bu ne perhiz dedirtiyor. Sivillerle problem yasamamak mi amac? Mesrulastiramayacagi bir saldiriyi aciklamaktan mi korkuyor amerika? Nedir yani? Iskence yok yapilmayacak diyen baskan v. havlular sular ufak kutular. Dunya uzerinde cogu ulkenin -biz dahil- yaptigi ve soyledikleri birbirine uymuyor. Filmler de cekiliyor bu konuda, tamam. Ama of all nations, amerika'nin boyle sahte bir insan haklarini savunma kafalarinda aylarca bin ladin'in olma ihtimali olan evle bakismasina kicimla guldum. Kicimla. Cidden. Diyorum ya, her ulkede oluyor soylem farkliliklari. Kinamiyorum. Ama tag line'i bile greatest manhunt in history deyip cidden boyle bi kafalara girmelerine inanamiyorum. Ben boylesine buyuk bir teror saldirisina maruz kalsaydim birinci hafta sonunda filan maksimum yardirirdim. Belki amerikan baskaniyla benim aramdaki fark budur. O cok daha fazla sey dusunuyordur. Ama seriously, bu kadar cok sey dusunuyor mu acaba gercekten? Dusundum. Bulamadim. Bulmak istemedim belki de. Ya da en basindan hic kafami yormayip, dogrudan dusunmemeyi tercih ettim. Hatta dusunmedim bile. Her neyse. Bu filme oscar vermeleri cok haksizlik olur. Sanki eski sevgili sohbeti gibi. Kuyruk acisi olunca her konuda onun adini anip hay allahin cezasi tadinda yorumlarla anariz ya kalbimizi kiranlarin adini, iste bu bin ladin meselesi aynen bu. Her boslukta anip, araya film dizi vesaire sikistiriliyor. E insan ask acisini sindiremezken yasadigi en buyuk teror saldirisini elbet sindiremez ama, kabak tadi verdi bana turkiye'de yasayan bir insan olarak. Insan hayati olunca karsilastirma yapilmaz. Her biri bir inci. Her biri bir aile. Her biri kayan bir yildiz. Her biri yasanmamis binlerce ani. Ama biz, teroru hemen her gun, her hafta, ya da her ay yasiyoruz. Sayilarin toplamda ya da 'tek tuk' yasaniyor olmasinin gozumde hic bir fark yok. O yuzden, overrated a dostlar. ZDT cok overrated. Benden soylemesi.

05 Şubat 2013

[American Horror Story: Season 2 Finale.]

OMG OMG OMG OMG OMG!!! evet hızımı bu şekilde alıyorum dostlar. american horror stroy'nin son bölümü muhteşem ötesiydi! üstelik ilk sezonun aksine tam bir closure gördük efendim. hangi karakterden başlasam bilemiyorum haydi vre bodoslama dalalım!

kit, sen ne iyi bir adam çıktın ya! valla bu kadarını beklemiyordum. jude'u evine alışın, onu resmen rehab'e sokuşun, onu çocuklarınla tekrar hayata döndürmen ve çocuklarının genius uzaylı über yaratıkların dünya şubesi olarak jude'a son günlerini güzel yaşatmış olması beni ağlattı sen ne yaptığını sanıyorsun! bayıldım o hippie hallerine bayıldım, yeni eşine de bayıldım, dilerim in a fiction universe, up in the sky hatta, mutlusunuzdur. en sonunda senin de pankreas kanserine yakalanıp, uçup uzaylılara karışman manidardı. vaouv. mutlu olsaydın iyiydi be kit. hak etmiştin.

geliyorum jude'a. jude kalbimi paramparça ettin sen. ölmeyecektin ya ölmeyecektin ağlayarak çocuklara veda ederek, it's alright I'm not alone diyerek ölmeyecektin. tamam, o angel of death'in getirdiği huzuru çoktan hak etmiştin ama, yani, ben seni hep yardırarak briarcliff'ten, monsenyörden hesap soracaksın gibi bir sona yakıştırmıştım. neyseki dizi genius'lığın doruklarında bir hamleyle hikayenin başında hem lana hem de jude'un yardıranzi havalarda güçlerde olduğu anları gösterdi de, aklımızda en son öyle kaldın hatta promo resimleri gibi pis pis sırıttın. when you look at the evil, it looks back at you dedin. bebeğimsin. altın küreyi sana vermemelerini sindiremiyorum amk! oturup o diziyi izleyeceğim ve julianne moore'a haksız bir şekilde ödül verdilerse -tabii ki by my standards dostlar- seni gönüllerin şampiyonu ilan edeceğim. ki zaten ilan ettim de, bu sefer resmiyete döküp twitter atarlarımı julianne moore merkezli yapacağım. ooof of.

lana. ay ben sana inanamıyorum lana. ne dişliymişsin sen bacım ya. gerçi götün kalkmış çok afedersin, sana sinir olmadım değil. hava cıva hava cıva peeh. şit. bu arada sonra briarcliff'e dönmen büyük bir cesaretti. helal. ben dönemezdim bak çok net. tırsmanın doruğundayım şu an bile. bu arada kayıtlara geçsin, bu görüntüler ve lana'nın görüntü ve seslere tanık olabilirsiniz ama kokuyu asla anlatmam mümkün değil cümlesi aslında bir belgeselden alıntıymış. willowbroke tımarhanesi diye geçiyor bu yerin adı. The Last Disgrace. youtube'da gördüm linkini bir kaç parça halinde ama doğrusu, izlemedim. izlemeye de yeltenmedim. madness in general beni korkutan bir olgu. bilinmeyen herşeydenkorkarım gibi bir genelleme değil de, kendi kafamın içinde değil, bir zihin hapishanesinde diğer mahkumlarla olmak dehşetle sarıyor beni galiba. neyse efendim, lana'nın bu halleri beni uyuz etti doğrusu. ama şunu kayıtlara geçirmekte fayda görüyorum: dizinin başında röportaj veren lana'yı çok iyi buldum. hayata karşı kendine güvenen bir tutum sergiledi ki, yaşadıklarını düşünürsek, takdir edilesiydi. üstelik oğlunun bir gün gelip kendisinden intikam için öldüreceğini bilmesi, bunu soğukkanlılıkla bekleyip bir de içki koyması ve en nihayetinde adamı çaaat diye çekip vurması muhteşemdi. lana'nın yüzüne yerleşmiş olan o yıllar yılı süren bekleyişin rahatlaması öyle güzel yayıldı ki, şapka çıkardım. sarah paulson, çok iyi bir oyuncusun doğrusu, aferim yahu!

bu noktada hangi karakterden bahsetsem bilemiyorum. çünkü her karakterin hikayesinin sonuna geldik ve 2 hafta sonrasında baktığımda biten defterleri açma ihtiyacı hissetmiyorum. ama bahsetmek istediğim son bir karakter var: angel of death. nam-ı diğer the woman.

bu karakteri çok sevdim. geldiği zamanda çalan müziğe bayıldım. jude'un çektiği acıyı hissettim zaten, hastalık, kanser... çok zor. ama I'm not alone dediği andaki gülümsemesi muhteşemdi. üstelik kit bunları lana'ya anlatırken lana'nın kimden bahsettiğini galiba biliyorum dediği an da çok güzeldi. neyse efendim, en nihayetinde huzur veren birinin gelip seni acılarından kurtarması, üstelik bunu arkasından açılan kocaman kanatlarıyla yapıp görüntü yönetmenine şapka çıkartması kolay bulunur birşey değil doğrusu. tüm ekibin ellerine sağlık.

üçüncü sezonda yine dehşet dolu olacağnıı umduğum, jessica lange'lı, sarah paulson'lu bölümlerde görüşmek üzere american horror story! bebeğimsin!

[Terli terli soğuk su içilmez.]

çocukluğumdan bir anı çınladı bugün kulaklarımda. o gün büyümenin ne kadar enteresan bir his, zaman zaman batan bir diken, kimi zaman çaresiz bir hastalık olduğunu düşünmüştüm. bile bile lades olmalıydı büyümek. ya da en başından o iddiayı başlatmak tutkusu.

bahçede oynuyoruz. yukardan s teyze bağırıyor. m, terli terli soğuk su içme sakııııın!

m oğlan çocuğu tabi, bahçenin içinde fır dönüyor. bense minnoş kız çocuğu, tavşan peşinde koşturup binbir alemlerde hayal ediyorum kendimi. s teyzeyi duyunca, doğru söylüyor diye aklımdan geçiriyorum. yoksa hasta olursun m. hep boğazların ağrır deyiveriyorum. yalnız içimdeki ses, ama çok susamıştır haklı çocuk diye konuşuyor. hak veriyorum m'ye.

ne kadar zaman sonra bilinmez, ben de kanter içinde bahçede koştururken buluyorum kendimi. ve bir an, çok susadığımı hissediyorum. su içmek istiyorum. soğuk su içsem çok da iyi gelecek ama, biliyorum, içmemeliyim. 

hikayenin sonunda su içtim mi içmedim mi hatırlayamıyorum.

bugün, annem telefonda yine soğuk su içme dedi. sonuçta terlisin. dinlemedim. önce bi yarım bardak içtim. sonra da çay demledim ciddi ciddi. yanında efi badem. mis gibi oldu valla.


03 Şubat 2013

[Amour.]

Aglaya aglaya yaziyorum bunlari.

Amour izliyorum bir yandan.

Yaslilik cok zor.

Emmanuelle Riva, su ana kadar izledigim tum filmlerdeki kadin erkek tum oyuncularin senden ogrenecegi bir seyler var.

Anne... Icimden birseyler kopardin. Kalbimde yasanan bir kurtaj gibi seni izlemek, canimi yakiyorsun. Parcalar kopuyor icimden. Akmiyor da, kanima karisip zehirliyor beni.

Jean-Lois Trintignant, seni izlerken Georges'u goruyorum. Sakinligin, ofken, ozur dileyislerin, Anne'i koruma icgudun... Nutkum tutulmus izliyorum.

Amour. Anne. Georges.

Ask.

Bir film degil de, birilerinin hayatini izliyorum. Senaryo yok, kamera yok, yonetmen yok.

Her anlamsiz hece, Georges'un her hikayesi, dalga dalga yayiliyor insanin ruhuna. Morfin gibi, agri kesici gibi, serum gibi degil. Bir bicak yarasinin sicakligiyla, dalga dalga, gittikce daha cok yakarak.

Icimdeki Deniz'de dedigi gibi, yasamak bir hak, yukumluluk degil.

Filmin sonuna gelmek uzereyken, aci ve isi ve yanma hissi, yerini biraz olsun guclu bir agri kesicinin gevsettigi bir beden hissine birakiyor. 


Amour.

Ask.

Baska turlu birsey.

[De rouille et d'os - Rust and Bone.]

Bu hafta sonu izledigim en guzel filme geldi sira. Bilerek sona sakladim evet. Rust and Bone. Marion Cotillard oynuyor. Fragmanini taksiyle eve donerken izledim ve kendimi aglarken buldum. Gozyaslarima engel olamadigim dogrudur. Fragmanlara odul verilseydi keske diyecegim kadar begendim. Filmin konusunu kisaca citlatmak istiyorum ama hic bahsetmesem izlemek isteyenler icin daha bir gizemli hava yaratsa da daha cok, daha cok insan izlese! Marion'u izlemek bir zevk. Tamam, jeux d'enfants kult bir film oldu, cogunluk izledi. Taxi serisi de bu acidan o derece kult olmasa da, herkesin duydugu bir film. Izlemedim ama yine de, saygi duyuyorum. Ama marion esas la vie en rose ve onun getirdigi oscar'la birlikte piyasaya muthis bir giris yapti. Cok sukur! Inception'i nolan filmi diye merak ediyordum elbet ama, marion ne yapiyor acaba merakiyla da izledim bu filmi, o derece seviyorum bu minnos fransizi. Iste efendim, kendisini takip ettigimden oturu bu film hemen gozume carpti. Filmde marion bedensel engelli birini oynuyor, bu kadarini soyleyebilirim sanirim. Soguk, esintili, kalp parcalayarak baslayan film, isiniyor surec boyunca. Ali'nin -oyuncunun adini hatirlayamiyorum malesef- o rahat, o ofkeli, o umursamaz ve bazen de umursar haliyle isiniyor evet. Marion'la Ali'nin iliskisinin -genel bir konsept olarak iliski, not necessarily romantic demeli aslinda burda- ne sekilde devam edecegi accayip bir merak uyandiriyor dogrusu. Ustelik tam sular duruldu, olan oldu derken zaart diye bisey olmasi -yok yok, hayatta soylemem- yuregimi agzima getirdi. Ali, seni cok sevdim ben ya. Son sahneyle beni bitirdin vallahi. Cok guzeldi film coook. Ustelik film sadece bir film olarak suruklemiyor sizi. Merak ediyorsunuz. Bizzat meraka kapiliyorsunuz. Ya nasil simdi bu durum of be filan tadindaki yorumlarla heyecanla izliyorsunuz. Engelli olmanin ne demek olduguna iliskin, belki de asla gormeyeceginiz seylere tanik oluyorsunuz. Kastettigim sey sadece yatak cephesi degil, hayir. Ama protez kaliplarinin alindigi sahne, cok baskaydi. Dagildim. Yonetmene cok tesekkur ederim, senariste cok tesekkur ederim boylesine sahnelere yer verdigi icin. Cok tesekkurler. Bu film yabanci film dalinda oscar adayi galiba ama kulislerde diger filmler konusuluyor. Acikcasi hangi filmler var bilmiyorum ama, oscar zor gibi. Gerci oscar'siz da olsa, bende yer edindi, bana o da yeter. Canimsiniz. Ve bu titanic quote'u tum film ekibine gelsin: keep up good work guys, you're the best!

[Silver Linings Playbook.]

Veee bekledigim film: silver linings playbook. Film cok guzel. Cidden. Konu cok tatli. Bradley cok eglenceli. Onun o delirmelerine, kitaplari savurmalarina, terlemek icin cop posetiyle kosmasina bayildim otesi! Turk taraftar olgusunu De Niro'da gormek ayri bir eglenceliydi bak, bu da kayitlara gecsin. Heh. Ama. Yoooooouv, and the best picture oscar goes to... Silver Linings Playbook degil! Uzgunum. Bu yil neden boyle oldu anlayamiyorum. Galiba beklentilerim cok yuksekti. Henuz bir favorim yok. O derece. Film cok guzel, cidden cok keyifli, hatta -merak etmeyin spoiler yok- karakterlerimizden birinde jetonun dusus ani muhtesem. Bebisimsin SLP. Ama. Yok, boyle olmaz bence. Nacizane. Geliyorum Jennifer Lawrance'a. Hunger games ekolunun degimiyle jlaw'a. Oncelikle sapka cikarmak lazim. Aferim len jlaw, bi danslar bi cosmalar harikaydin! Resmen antonio banderas ve dans eden uber yetenekli liseli cocuklar tadi aldim bu isten. Kalp. O super atarlanmalarin da cok guzeldi. Karakter de superdi. En nihayetinde ne bok yiyorsam yiyorum, ben kendimi boyle kabul edip seviyorum tadindaki mesajin da basariliydi dogrusu. Ama uber bir yetenek, muthis bir oyunculuk sezemedim ben yahu, cok ozur dilerim. Seni true grit'te de aday olarak gormustuk saniyorum. Adaydin da, o film miydi adi tam toparlayamadim. Neyse. Yukselen grafigin icin cok mutluyum. Ama dul bir kadini oynamak bu kadar zor mu, bilemedim. Daha dogrusu, senin yasinda birinden -omg 90li olman nedir?!- bu rolun cikmasi cidden zor olur mu bilemiyorum. Turk oyuncular baglaminda konusmuyorum tabii. Onlardan oyle bir rol goremedik malesef de, by oscar standards, pek zor oldugunu sanmam. Tabi jurinin takdiri. Isterim oscar almani ama, zor. Galiba -the en amerikan ordusu operasyonu filmleri ceken yonetmen james cameron'un eski karisi- katheryn bigalow'un filmi zero dark thirty -daha izlemedim ama- alir bu odulu. En iyi filmi yani. Ya da life of pi alsin, izlemedim ama fragmani bile muthisti. Hatta ZDT'de jessica chastain alsin istiyorum, kendisini cok severim. Birkac filmde denk geldim -the help, tree of life gibi- pek sevdim. O alsin be ya. Neyse back to SLP. De niro'nun cilgin bir performansi yok, bence nezaketen verilen bir oscar adayligi. Bradley dedigim gibi cok tatli. Butun o deliligine bayildim. Ama oscar... Yani. Lincoln'u de cok cilgin bir oyunculuk deneyimi olarak almadim ama, juri onu secer gibi. Itiraf etmem gerekirse, romantik komedi bir filmin oscarlari silip supurecegi dusuncesine dunyalar kadar uzagim. Onyargi or not. Oyleyim. Ne yapiyim? Bu gozler marion cotillard, charlize theron, hillary swank, kate winslet, nicole kidman, catherine zeta-jones, daniel day lewis, denzel washington, adrien brody, morgan freeman, heath ledger ve daha nicelerinin oscar aldigina tanik oldu. Bu senenin performanslari beni kesmedi kimse kusura bakmasin. Bite me hatta. Evet, bir de o puanlama aninin sevincini hatirlayip, siritip, jlaw'un de niro'ya agzinin payini verdigi sahneye gulerek, caaat diye bagirarak bu filme yorumlarimin da sonuna geliyorum a dostlar.

[The Impossible.]

The Impossible. Bu filme hic bisey diyesim yok. Allah belanizi versin. Yani bu kadar olmaz allaaasen, naaptiniz siz? Tamam, felaket filmlerini severim. Ozel ilgim firtina filmleridir hatta. Deprem meprem, iklim degisikligi, kasirga, firtina, poseidon felaketi tadinda gorsel solenlere bayilirim. Ama bu film, hic benim felaket filmi kaliplarima uymadi a dostlar. Once oscar yorumlarimi yapayim: ewan ve naomi'nin isi zor bence. Naomi'cim burada sozum sana. Tamam, uykularimi kacirip kabuslara surukledin beni ama, cilgin bir makyaj -dear god, kadinin sol gozu ve sag dizinin arkasi ne hale geldi oyle bayilicam simdi yemin ederim!- ve korkunc cigliklarin sana oscar getirmez diye dusunuyorum. Ama verirlerse de sasiracagim dogrusu. Ewan, simdi sozum sana. Tam hatirlayamiyorum ama bir an aci bir ciglik attin filmde. O ciglik, moulin rouge'un en sonunda kollarinda satine varken ettigin feryadin aynisiydi. Oldurdun beni. Yillar oncesine goturdun inan. Ama yok, senin rolun hem azdi, hem de sadece muhtesem gozlerinle etrafta bakinmaya oscar vermezler bence. Ah keske verseler, ama kurtarmaz. Bu arada sol gozune kan oturmasi da ayri bir olaydi. Reca ederim renkli gozlu insanlari kana bulamasinlar. Hadi kan revan icinde biraktilar, bari gozlerinden uzak dursunlar. Kanim dondu cocuklar aaaa. Simdi geliyorum filmin sonunaaa. Korkmayin a dostlar, sonunu soylemeyecegim. Sadece su kadarini soyliyeyim: cok duygulandim. Insanlar olarak birbirimizin hayatlarina ne kadar teget geciyoruz oyle, inanilir gibi degil dogrusu. Beautiful. Sonlardaki hastane sahnesinde hep bunu dusundum: Teget geciyoruz, tek noktada dokunuyoruz ama kesisemiyoruz bir turlu. Kimbilir ne kumeler kaciriyoruz, hic dusundunuz mu? Iste bu filmin sonu bana bunu dusundurdu. Ruhumu daraltti ama bana tum bunlari dusundurdugu icin cok begendim. En sonunda ucakta oturup aglarken -evet, kimin agladigini soylemem- soyle bir asagiya dogru baktim ucaktan. Korkunc bir felaket. Cok caresiz. Hani ben yuzerim demekle olacak gibi degil. Suyun icinde metal parcalari, agac kokleri, teneke, araba hersey hersey suruklenirken, kutu kolanin bile olumcul bir sonuca sebep verebilecegi, kesikler acabilecegi, bizi dis dunyanin etkilerinden koruyan camlarin parca parca saplanabilecegini bilmek ayri, gormek ayriymis. Hele de denizi benim kadar seven bir insansaniz, denizin kendi gucuyle insani nasil savurdugunu gostermek korkunctu! Bunu bize nasil yaparsiniz? Cok ama cok urktum. Ustelik tsunami vurmadan belki de 5 saniye once elektrik kesildi ya hani, kokteyl yaparken o mixer durdu hani, of. Muthis etkili bir andi. Jaws'i gostermeden onun bakisiyla dehseti yaratan Spielberg'in kulagini cinlattim. Dehset geliyor. Biliyorsun. Ka-ca-mi-yor-sun! Sit. Fak. Korkunc otesi! Koca bir su duvari uzerine gelirken ne yaparsin? Cocuklarin, esin. Of be. Daraldim su an yazarken bile. Ama en iyisi havuza atlamak, havuzda kalmak heralde. Asagi kalinca belki cok suruklemez. Ne bileyim. Neyse. Daha fazla yazmayacagim. Yazamayacagim cunku ruhum tukendi. Hele de o hastane sahneleri beni benden aldi. Hastaneleri sevmiyorum. Hic! Bir kere kan aldirmaya da gitsem dayimin odasinda oturuyorum, gelip kanimi aliyorlar ve ben hastaneden cikiyorum. Sonra bi saat banyo dezenfekte macerasi. Zorla degil ya, sevmiyorum. Belki tip okurdum ama yapamazdim, yok. Iste benim gibi bir insanin hastanedeki, ustelik kimsenin birbirini anlamadigi, ana dili bilmediginiz, hic anlayamadiginiz, harfleri dahi size bir sey ifade etmeyen bir ulkenin hastanedeki sahnelerde cektigi cile korkunctu. Naomi ve lucas yururken ay tifo tifus kolera dizanteri ne bok kapicak bunlar acaba derken naomi ve yan yatagindaki kadini boyle hasta gormek, korkunctu. Yani yonetmen, goruntu yonetmeni ve tum ilgili insanlar, sozum size! Tamam, hasta insanlari, o dehseti yeterince verdiniz, kirik bacaklar gosterdiniz, bilmemneler yaptiniz, kadinin live-stream kusmasina gerek yoktu. Hadi gerek vardi diyelim, be humble lan, o neydi oyle. Ekranin basini terk ettim artik. Bi siktirip cay koydum cok afedersiniz. Abarttiniz. Hadi bakayim. Kendinize gelin. Ve overall dostlar, ruhunuz yeterse izleyin, dusunduren, sevindiren, uzen ama hep umut veren bir film. Umutsuzluga kapilmak bedava. Hodri meydan.

[Lincoln.]

Eveeeet, verimli bir haftasonu sonrasinda gelen oscar filmleri havadislerimle geri donuyorum a dostlar. Izleme sirasiyla basliyim bakiiim.

Lincoln. Vallahi benim bu filmden beklentilerim cok yuksekti. Ama o beklentinin karsiligini alamadim maalesef. Filmin konusunu 13th amendment nasil meclisten gecti diye ozetlesek heralde hiic bir bosluk kalmaz konu hakkinda. Fragmaninda gordugum atesli konusmalar, insani bu cagda hayrete dusuren o ayrimci, kendini ustun goren ve hatta dunyaya kibirle bakip aslinda kor olan insanlarin cumleleri, o kadar azdi ki, cidden bu filmde 2,5 saat ne yaptilar anlayamadim. Ustelik en buyuk sikinti bodoslama konuya girilmesi. bu teklifin arkasindaki hikayeyi cok genius bir sekilde abe'cigim anlatiyor ama, yine de, garip buldum bu tutumu. Ustelik sally field'in er'da daha basarili oldugunu soylemeden edemiyciim. Basarili bir oyuncu ve kendisine hic bir diyecegim yok, hasa, bana mi duser boyle birsey. Ama yine de onu bekledigim kadar cok goremedim. Bekledigim kadar dagilmis veya basina buyruk bir kadin yoktu karsimizda. Ortalama bir kadin duruyordu. First lady degil, abe'in karisi. Yorumlarim burada sinirli kalmayacak maalesef. Oncelikle bu teklifin republican parti tarafindan gecirilmesi beni cok sasirtti, bilmiyordum. Sapka cikardim. Ama yaaani, bir suru amcanin yanina yaklasip rusvet teklifi yok makam teklifi filan, ne kadar gereksiz bir uzatmaydi oyle. Bence baris gorusmeleri ayagini daha ayrintili anlatsalar daha hayirli olurdu. Bu arada gorusme heyetinde little children'daki taciz suclusu adam vardi. O filmi yine bir hatirlayip huzunlendim dehsetlendim. Neyse. Overall cok etkileyici bir film gibi bulmadim. Ama sezarin hakki sezara. En sonunda oylama bittiginde sadece oradakiler degil, ben de agladim. O kadar guzeldi ki... Yani cidden, cok guzeldi... Tabii en sonuna dogru gelirken lincoln'un nasil oldugunu unutmusum ben. Resmen bosa dustum en sonda. Aci birsey. Bazi zincirleri kirip, bir suru orumcek agini supurdugunu sandigin anda hayatta kayip gitmek. Hayatinin senden ucup gitmesi cok kotu, cook. Deger mi diye dusunurken buldum kendimi. Tarihe gecmek guzel. Ama son aninda insan ne iyi yaptim diyebilir mi acaba? Breaks my heart. Gelelim oscar tahminlerine. Sally'nin isi zor. Kendisini severim ama, zor, dogruya dogru. Daniel Day Lewis basariliydi. Ama bilemiyorum. O kostume girip, makyaja burundugunde bu rol zor bir rol muydu? Sanmiyorum. Gibi. Nacizane. En iyi film icinse hayatta olmaz bu is diyorum. Alirsa konu alabilir, amerikan tarihi alabilir, ama kesinlikle film almaz. I-ih. Almamali. Spielberg'e ragmen. Kismet tabii.

[Yükseklik Korkusu.]

duyup da not aldıklarımdan.

"Yukseklikten degil yercekiminden korkuyorsun. Dusmekten..."