15 Şubat 2013

[Cümlenin Öğeleri.]

özne ve yüklem olmadan anlamlı bir cümle kurulamaz.

hep bunu öğrettiler bize. ilkokul ortaokul ve hatta lise yıllarında bile kulağımızda çınlayan bu cümle, sinsi bir şekilde üzerimize sindi. ilkokulun gizli özne bulma çabaları, ortaokulun artık ben bu işi kaptım dedirten cümlelerin öğeleri konusu ve lisede artık gına getiren bu çılgın konu, hayatımız boyunca o veya bu şekilde hep kulağımızı tırmaladı. özne veya yüklem olmadan anlamlı bir cümle kurulamaz.

oysa şimdi düşündüğümde bu cümlenin yanlış olduğunu görüyorum.

doğrudur, bir eylemi kimin yaptığı önemli. doğrudur, bir kişinin hangi eylemi gerçekleştirdiği önemli. ama kişi ve eylemler önemini yitirdiğinde, bizler için en önemli olan şey zaman ve mekan değil midir? iz bırakan anılarda dolaylı tümleç ve zarf tümlecini aramıyor muyuz hep?

kelimeler bittiğinde nasıl diye sayıklarken bulmuyor muyuz kendimizi?

ne olduğundan ziyade, nasıl olduğu ağlatmaz mı insanı?

kim olduğu, ne yaptığı bu kadar önemli olsaydı, o cümle, bu iki bilgi olmadan kurulamasaydı, gittiğimiz yerlerden bir süre el ayak çeker miydik acaba? mekanların hayaletleri bir süre uykularımızı kaçırır mıydı? sonra sorgular mıydık kendimizi, ben neden böyle oldum diye, eğer sadece özne ve yüklem şart olsaydı?

kurallara uygun bir cümle kurmak, anlamlı bir cümle kurmak mıdır? yoksa o cümleden atıp sadeleştirdiklerimiz kendi kurallarımız mı? kurallarımız can mı yakıyor? yoksa tümleçlerden kurtuluşta mı çare buluyoruz?
 

kıvrılıp içinde uyuduğumuz özne ve yüklemden oluşan kabukta güvendeyiz, o kabukla güvendeyiz.

güvende olmak olgusu ise bambaşka bir hikaye.

tüm dolaylı tümleçlerden, tüm zarf tümleçlerinden, nesnelerden, nasıllardan arınmış özne ve fiiller ile ördüğümüz duvarlarla yarattığımız ev. öylesine ki, yüklemlere dahi ihtiyaç duymadığımız ev. zamirsiz özneler. isimler. isim yerine koyduğumuz sıfatlar. cins isimlerin yarattığı özel isimler. anne. baba. dede. anneanne. babaanne. özel. isimler.

kendi evinin büyüğü olmak. baba evinin küçüğü olmak. dede evinin ilk göz ağrısı olmak.

dolaptan elmalı soda içmek. önüne bir tabak soyulmuş meyve gelmesi. sen daha gitmeden dolapta seni bekleyen buz gibi şeftaliler.

evinde ve güvende olmak iç rahatlatıcı.

evinin güvende olması ise--

bambaşka bir hikaye.

paha biçilemez.

anlatılamaz.


sadece-

-------

[gözlerimin daha önce de değdiği birkaç kelime öyle yerleşmiş ki zihnimin bir ucuna, gecenin geç bir saatinde uyumam gerekirken aklımdakileri e-mail taslaklarıma konu başlıkları halinde yazarken buldum. doctor who ile ilgili olarak teee 4 Ekim 2012'de yazdığım baktığını görmek konsepti yeniden vuku buldu desem, yeridir. ben baktığımı gördüm görmesine. esas önemlisi baktığım kelimeler nereden geldi, öyle değil mi? yine dolaylı tümleçteyiz. insan düşününce gülümsemeden edemiyor esasen. elbet bir dost ilham verdi birkaç kelimesiyle. ama önemli olan BENim YAZmam mı bunları? sadece BEN yazdım diye özne ben mi olmalıyım illa ki? ilham bir yerden geliyorsa, dolaylı tümleç özne olabilir mi acaba? yoksa yazdıklarımı yazdıran anılar ve kırıklar özne, gözyaşları ve kahkaha sesleri zarf tümleci mi? yazmak mı fiil? yoksa aklımdan çıkardığım bir yazının ardından, uyumak mı yüklem? insan düşünüyor tabii ve hatta insan düşünüyor, ne mutlu! kaynak için dosta teşekkürler.]