29 Kasım 2016

[5 Litrelik Bidon.]

yazın o ufak sahil kasabasına gittiğimde, uğradığım yerlerden biri mezarlık oluyor. ilk gittiğimizde ve dönmeden önce uğradığımız mekanın anlamı yıllar geçtikçe nasıl da farklı bir yere yoğruluyor böyle, aklım almıyor.

daha önceleri hayal meyal hatırladığım aile büyüklerimizi ziyeret ettiğim bu mekan sanıyorum anlamını kaybetti benim için. daha doğrusu, evet, burası bir mezarlık, ama anneannemi sonsuzluğuna uğurladığımızdan beri, mezarlık gibi gelmiyor.

hani filmlerde olur, karakterlerin önünden geçerken ürktüğü yerlerdir mezarlıklar. ya da ağır bir hüznün hakim olduğu, içinde barındırdığı ölümü hatırlatan o hazin havaya rağmen tüm canlılığıyla öten kuşlara yuva olan yerlerdir mezarlıklar. yanından geçerken müzik tamamen kapatılır. içeri girmek için daha başka türlü bir kılık kıyafet lazımdır sanki.

benim için anneannemi ziyaret ettiğim bir mekan burası. not necessarily mezarlık. sanki anneannem artık evlerinde değil de, burada ikamet ediyor. uzaklarda sesimi duyduğunu, beni izlediğini öyle derin-----

ben bu yazıyı yazmaya yukarıdaki gibi başlamıştım. dışarıdaydım ve aklımda olan yazıya başlığı veren konuyu yazmak için klavye başına geçtiğimde kendimi yukarıdaki kelimelerde bulmuştum. göz yaşlarının hücum ettiğini anladığımda yarıda kesmiş, tamamlamak için yapılacaklar listeme, evde yalnız olduğum bir zamana atmıştım. o zamandan beri aklımın bir köşesinde olan bu yazıya geri döndüğümde, geri dönüp tamamlayacak gücüm olmadığını itiraf etmeye karar verdim.

evet, o mezarlığa gittiğimde anneannemi başka bir formda ziyaret ettiğimi hissedip, sanki onun huzurunda, taşındığı bir başka evde gibi hissediyorum. akşam üstünde kabrindeki çiçeklerin üstüne düşen akşam güneşi, ben mario oynarken yan koltukta oturan anneannemin yanına düşen güneşi anımsatıyor. koltuğun o köşesi hala soluk renkli, artık ekranda mario oynarken parlamasın diye perdeyi çekmek için kalkmıyorum, ne mario kaldı o evde, ne de anneannem, dedem. hayalet bir şehre girermiş gibi bir korku. gelmeyeceklerini biliyorum, korkum bir an için odadan çıkacaklarını düşünüvermek. içim acıyor. giremiyorum.

1,5 litrelik su şişeleri toplu aile masalarında, soğuk su olsun diye dolaptan çıkarılan şişelerdir, damacanada su bittiğinde idareten alınan şişelerdir. 0,5 litrelikler el altında, bakkal tezgahında, gün içindeki koşturmaca esnasında aldığın bir nefes, bir yudum candır. 5 litrelik bidonlar mezarlıklar sulansın diye mi kullanılır hep? yoksa artık ben büyüdüm de başka bir yerden gördüğüm için mi düşünüyorum?

bilmek istemiyorum, bilemiyorum, bilmiyorum.

bitsin bu yazı. canımı çok yaktı, bitsin artık.