24 Kasım 2013

[Doctor Who 50th Special: Day of the Doctor - 23 Kasım 2013.]

the day has come. it's the day of the doctor.

yareppim öncelikle cnbce'ye türkiye adına büyük bir teşekkür iletmeyi bir borç bilirim. zira türkiye'deki doctor who hayranları aynı anda bu bölüme tanık olabildiler. ben aslında bölüm bittikten sonra internetlere düşünce izleyeceğimi biliyordum ama dayanamadım ben bile live stream linki aradım. aslında buldum link amma o kadar da güzel bir link değildi, sadece ana başlıkları görebildim. dolayısıyla bölüm bittiğinde bu bölümler ilgili hiç bir heyecanım yoktu. hayal kırıklığı değil de, havaifişekler yoktu havada uzun süredir beklediğim bunu söyleyebilirim. ama dedim ki, bağlantıları ve tüm diyalogları görmeden puan vermemeli, bir karara varmamalı. bölüme kavuştuğumda, ne kadar haklı olduğumu anladım.

yareppim bölüm clara'nın güzel bir edebi quote'u ile başladı. sanıyorum ki bu quote doctor için de geçerli. sonra doctor'la kavuşmaları sahnesi yaşandı filan. minik bir RDIM havuzu oldum. öyle bir sevgi pıtırcığıydım ki adeta eridim hala da insan formatıma dönmeye çalışıyorum. efenim unit'in bölüme dahil olması güzeldi. zati tüm bu kadar çok konuyu bir de unit'in sahip olduğu eşyalarla renklendirmeleri çok güzel olmuş. dahası unit'te çalışan ve THE ATKIyı takan kız hepimizi fethetti. THE ATKI'nın sahibi son sahnede görünen curator aka the dördüncü doktor! yareppim bu kadar çok ufak ayrıntı beni zevkten öldürmezse iyi! neyse efenim sonrasına gelirsek, matt'in resmi gördüğü anda yüzüne yayılan dehşet ve hüzün harikaydı. matt biz seni xmas bölümünde nasıl bırakabileceğiz hiç bilmiyorum doğrusu! orda clara'nın elini tutman filan, ay canım benim sen ne kadar human oldun ya, sen ne kadar doctor oldun, valla düşündükçe gözlerim doluyor uykularım kaçıyor. 

bu arada ara not: time lord science'a zaten hayrandık: it's bigger on the inside. anam time lord art da apayrı bir güzelmiş. fotoğraf gibi değil, gerçekten slice of time'ı durdurabiliyorlarmış. dahası resmin içine birilerini götürebiliyorlar filan, allahım ne kadar güzel birşeydir bu? böyle bir ırk var mı? nereden? çok uzakta mı gerçekten? bir gün tanışabilir miyiz onlarla? kendi medeniyetimizden, kendi ırkımızdan uzaklarda bambaşka hayatlar yaşandığını düşünerek uyuyacağım bugün. ve hiç sebepsiz gülümseyeceğim. 

geliyorum no more sahnesineeeee! yareppim john hurt'un tabii ki öncelikle bir tanrı, bir kral, bir şampiyon ve bir ilah olduğunu söyleyerek başlamak isterim. aslında herkesten yaşlı olan bu adam herkesten genci oynadı ve inandım yahu inandım! çok mutluyum kendisine tanıklık etme imkanına eriştiğim için. ya bir düşünün time lord silahını. o kadar büyük bir silah ki kendisi kullanılmasın diye vicdan geliştirmiş yareppim. time lord'ların silahları bile iyi, silahları bile güzel. ve bu noktada belirtmeliyim ki benim beklediğim an yaşandı. rose tyler ile kavuştuk!  tabii ben kendisinin post-darlig ulv stranden rose tyler olmasını ve 10 ve 11'le aynı anda karşılaşmasını çok isterdim. sonuçta bu iki adam da aynı adam ve bu kadına aşıktı. o tension değil ama o zamanların ayırdığı insanları görmek fırsatı hep aklımı çelmişti. ama içten içe biliyordum ki rose tyler bad wolf olarak gelecek. tabii vicdan'ın interface'i olarak geldi ama yine de bad wolf kılığındaydı. öncelikle billie piper'ı çok iyi gördüğümü söyliyim. valla çoluk çocuğa karıştı yanlış hatırlamıyorsam, çok yakışmış, yıllar ona çok çok iyi davranmış. neyse efenim, uzun lafın kısası bad wolf boyutları kapıları açtı ve yareppi şükür tüm doctor'lar yavaştan bir araya gelmeye başladılar. 

öncelikle tüm dünya bitti elizabeth mi kaldı diye sormak isterim. zaten uzun süre sonra kavuşmuşuz, özlemişiz, david'in maruz kaldığı çirkin öpüşmelere tanık olmasak daha iyiydi. neyse. konu gereği gerekliydi, kabul edebilirim, güzel bağlanmış unit'le filan. neyse gelelim david'e. ya seni çok özledim 10 ya! velkam decem! allahım wimbly wobbly deyişine kurban olayım! converse'lerini bile özlemişim şaka değil ya. o ceketin meketin, gözlüğün ve basit screwdriver'ın ile beni benden aldın david. ÇOK ÖZLEMİŞİM!  tavşanla konuşma sahnende yarılarak güldüm onu söyliyim bir de. gerçi DING'in bir türlü çalışmaması beni benden aldı bilesin. yahu sen çılgın bir insansın, nasıl çalışmıyor o sistem allaaasen? neyse affetmek ne kelime, din'i takmıyorum bile. ay çok özlemişim yahu! keşke bad wolf da olsa rose tyler ile karşılaşabilseydiniz!

11'in yerdeki kumdan olayı çözmesi çok güzeldi, onu güzel kurmuşlar. fes bulup takması ise cümlemizin gözüne river song'u arattı çok afedersiniz. kendisi goodbye sweetie dedikten sonra zaten beklemiyorduk ama yine de, umut fakirin ekmeği stayla bir yorum yapmayı bir borç bilirim evet. gelelim 10 ve 11'in buluşmasına. DOCTOR'LARI SEVİYORUM! ay yareppim ne uyumlu ne komik ne harika bir çifttiniz. geronimo'larınız, allons-y'leriniz, sonic'lerinizi karşılaştırmanız, birbirinizin kıyafetine laf atmanız filan, john hurt'ün gelişiyle daha da tatlandı. papyonu beğenmedi, konuşmalarınızı beğenmedi, sizi companion sandı yeminle gülmekten yarıldığımdır! çok çok güzeldi just act like a grown up kafaları! 

bir aranağme daha yapıp captain jack'e bir sayg duruşu yapmayı bir borç bilirim. yahu vortex manipulator deyince yine aklıma river geldi amma, keşke jack'çim de oaydı bu bölümde aaah ah! şifreyi duvara yazmak brilliance'ından filan bahsetmiyorum. ayrıca üç doktorun da kapıyı kontrol etmemeleri harika bir semboldü. time lord'lar bile başına geleni kabul ediyor vesselam. arada same software diye ipucu veren rose tyler, canımsın. bebişimsin. valla an be an o rose tyler gülüşünü gördük. hep bad wolf ve interface halindeydin amma, rose tyler gülüşleri gözlerden kaçmadı, kalp! 

ikinci bir aranağme olarak shift sonunda insanın hafızasını silen makinalarınız var laaan diye çığlık atmaktan kendimi alamıyorum doğrusu. ne muhteşem bir güvenlik sistemidir o öyle valla hayran oldum. tebriks. bir de clara unit'e ne zaman gelmişti daha önce? ilk gelişinizde seni kaydettiydik gibi bir olay geçti yanılmıyorsam. biri beni aydınlatsın, valla internetlerde arayacak halim sabrım gücüm kalmadı. öyle heyecanlandım ki izlerken, adeta yorulduğumdur. ya bu arada bu bölümün kötüsünü oynayan zygon'lar mıdır ne boktur, neydi öyle ya! daha çirkin bir kötü seçemediniz mi? hiç mi başka shapeshifter yoktu? adeta makyözünüze yazık dedim kendi kendime. 

"conquering future from the past." bundan daha genius'ı var mı aceba diye soruyorum a dostlar. başka yorum yapmama gerek yok heralde. gerçi bi de elizabeth'in yine david'e salya sümük bir öpücük vermesinden de iki kelam bahsedeyim. iki kelime evet. yikes. yikes. diren david. 

şimdi izin verin biraz clara'dan bahsedeyim, our clara'dan. kendisi diziye asylum of the dalkes'te müthiş bir giriş yapmıştı hatırlarsanız. yani katrilyar tane dalek'e doctor who dedirten bu kıza şapka çıkarmak ne kelime, kendisini doctor who evrenimizin baş köşesine koymuştuk. sonrasında kim olduğunu bilmeksizin salvage of a lifetime diye bahsedilikçe sinirlenmeye başlamıştım. sonuçta hem çok çok sevdiğim başka companion'lar var, hem de dizi bayaaaaa uzun bir dizi, bilmediğim başka companion'lar da var, sonuçta bu kıza ne oluyordu öyle değil mi? meğersem tüm bu düşünceler son bölüm the name of the doctor'da göt olmam içinmiş. gerçekten de kendisinin salvage of a lifetime olduğunu itiraf etmeliyiz. yahu doctor'u hayata döndüren ve her zaman kurtaran bu kız dizimizi mümkün yapan insanmış. adeta oksijenmiş doctor who dünyasında. üstelik kendisi anne ve babasının tanışmasına vesile olan yaprağı saklamasıyla ufak tipitoş şeylere gösterdiği özenle hepimizi clara olarak da fethetti salvage of a lifetime olmasa bile, ki öyle. neyse efendim , bu bölümde yine clara başka bir boyutlarda adeta. yahu kız gallifrey'i kurtardı daha ne diyim? üç doktor'un yapamadığı şeyi, düşünmediği şeyi, bizim 11 doktora düşündürttü iyi mi? valla pes! hayran oldum. keşke clara olsam da doctor'cuğum bana da my clara, my impossible girl dese. öyle bir sevgi, öyle bir kıskançlık benimkisi efenim. işte bu bölümde de clara yine sempatik, to the point, duygusal tavırlarıyla kendini bir kere daha sevdirdi. o koccaman bakan gözlerinden yaşlar süzüldükçe, be my doctor dediğinde matt'i gülümsettikçe, arşa değdi başım yahu. kalp kalp kalp.

john hurt'ü yalnız bırakmayan david ve matt, sizi çok seviyorum. çok. aklına birşey geldiğinde koccaman gülümsemesiyle içimi aydınlatan matt, seni çok seviyorum. tardis'ine doğru koşup bir beşlik çakan david, seni çok seviyorum. heyecan dolan, aman tanrıııığm heyecanın bize de geçiren john, seniçok seviyorum! karanlık bir bilgisizlik anında kaldığımı o bir dakika içerisinde hepinizin oyunculuğunu aşan bir içtenlik içimize geldi oturdu, ben bu bölümü asla unutmam, bilesiniz. sizi çok seviyorum.

ve beklediğim an. bad wolf girl denilen anda david'in yüzündeki ifade... bad wolf girl, i want to kiss you denildiği anda, that's going to happen diyen rose'un yüzündeki ifade... david'in yüzündeki ifade... işte hayal ettiğim, beklediğim bölüm buydu. yareppim ne güzel bir iki saniyeydi o iki saniye. canımsınız. moffat, tüm kalbimle teşekkürler. gerçekten teşekkürler. 

gelelim meselei gallifrey'e. end of time'ı unutmuuuş gitmiştim. çünkü o bölüm benim için gallifrey'i yeniden kaybettiğimiz bölüm değil, donna noble'a veda ettiğimiz bölümdü. o bölüm, rose tyler'a bir kere daha veda etmek zorunda kaldığımız bölümdü. ama doğruya doğru, bu bölümde gallifrey'in başına gelenler düşünülünce how is this possible diye sorabiliyor insan. ama ben karar verdim ki it's all about timing. son gün gelmiş bu işi bu şekilde çözmüşler diye düşünüp daha da derine inemeyeceğim a dostlar. bir de tabi tüm doktorların aynı timeline'da karşılaşma meselesi var. nasıl yer gök yırtılmadı merak içerisindeyim ama bölüm o kadar güzeldi ki, hiç cancağzımı sıkamayacağım. zeki birileri bana da anlatsın. açıklaması yoksa da benim kabulüm. boşverdim gitti. şimdi gelelim bir gezegeni olduğu gibi dondurma konseptine. BİR TIME LORD DAHA NE KADAR ZEKİ OLABİLİR? BİR YAZAR DAHA NE KADAR YARATICI OLABİLİR? bu iki soruyu sorarım size dostlar. yareppim arada sırada karşımıza çıkan cyberman iskeletleri, parçalanan dalekler, atkılar, fesler, tanıdık repliklerin hepsini geçiyorum yaratıcılıkta. ama time and space traveler'a bir hedef vermek, bir ev vermek fikri öyle basit birşey ki... ama öyle güzel ki... basitliğini düşündükçe sevinçten çıldırasım geliyor. beauty in simplicity. ama aslında 1200 küsür yaşındaki bir adama böyle bir umudu verdiğiniz senaryo ne kadar yaratıcıydı öyle. beni fethettin moffat. eskiyi umursamasan da, bazen beni çileden çıkarsan da, dw markasını sürekli kendinle eş anlamlı kullanılsın diye bazen distort etsen de, beni fethettin. doctor'a bir umut verdin. arada peter'ın gözlerini gösterdin. he always says that diyerek i don't want to go'ya selam çaktın. david'in hislerini gösterdin. river'ı anımsattın, jack'i andın. insan olmanın ne demek olduğunu, kim olduğunu unutmanın bazen iyi olduğunu anlattın bu bölüm bize. helal olsun.

ah doctor... trenzalore'da kendini bulan doctor... evinin rüyasını gör artık. sen bunu hak ettin. bu kadar maceraya öyle çok hakettin ki, çok çok mesudum.

en sonunda bir başka doctor'un curator olarak gelmesi de beni ayrı bir fethetmişti evet, söylemeden edemeyeceğim. 

verdict: ben bu bölümü çok sevdim. aylardır beklediğime değdi mi? fazlasıyla değdi. en nihayetinde gecenin bu saatine vardım, 3 kere izlemiş vaziyetteyim. yazarken de bahsetmek istediğim bir sahne kaçmasın diye 4. kere üzerinden geçtim tüm bölümün. daha tipitoş minnoş ayrıntılarla ilgili de yazmak isterim ama, diziyi izlerken öyle keyif aldım ki her seferinde, aynı anda izleyip yazmak pek mümkün görünmüyor. kim bilir, belki daha sonra yaparım bu olayı da. şiddetle tavsiye ediyorum diyeceğim ama, zaten doctor who hayranlarının bu bölümü kaçırması mümkün değil. doctor who'nun diğer bölümlerinden sezonlarından, karakterlerinden ve companion'larından keyif almamış, ve hatta daha doğrusu bu saydıklarımı izlememiş/kaçırmış insanların bu bölümü izlemesini dilemek çok garip geliyor. çünkü çok eksik olurdu onlar için bu bölümü izlemek. dolayısıyla sevgili whovian'lar dışındaki insanlar, reca ederim yanınıza bir whovian alıp izleyin bu bölümü. size anlatırlar. anlatırken keyif alırlar. anlattıkça dizinin ne kadar perfect full circle olduğunu tekrar tekrar düşünüp takdirle dolarlar, yaratıcılara şükran duyarlar. ve belki de siz, işte o zaman doctor who'dan keyif alırsınız, belki de o zaman whovian olursunuz. ama rica ederim hiç fikriniz olmadan, yanınızda kimse olmadan bu bölümü izleyip notlar puanlar yorumlar vermeyin olur mu? çok zor... çok eksik... dizimizin ellinci yılını kutlarken, dizimizi o şekilde tanımayın, ne olur...

ve biz, whovian'lar. biz ne yapmalıyız bu bölüm de bittiğine göre. xmas special da uzakta. öteki sezon hemen hemen bir yıl sonra. geriye tek birşey kalıyor bu akşam yatmadan. 2013 proms dinlemek ve song for fifty'e eşlik etmek.

happy birthday.
happy birthday.
happy birthday doctor, you.

sonrası vale decem, sonrası doctor who theme tune.

doctor rüyalarında evine gidecek artık. gallifrey'de buluşalım bu gece a dostlar?

geronimo!
allons-y!
gallifrey stands!

[Gallifrey falls no more.]

christmas special bölümünün fragmanını veren bbc, sherlock'un fragmanını veren bbc, sen benim yüreğime mi indirmek istiyorsun? hayır, öldürmek istiyorsan söyle yani bu kadar dolaylı yapmana gerek yok! dalek, cyberman, silence ve weeping angels. TÖVBE BİSMİLLAH! bu nedir abi! bu nasıl bir ekiptir? adamı da trenzalore'a götürüyorsunuz bir de! ya anladık doctor regenerate edip 12. doktora dönüşecek BİR DE BU SIRA DEĞİŞTİ ARTIK 13 MÜ DİYİM NE BOK YİYİM BİLMİYORUM KARAR VEREMEDİM HENÜZ ama yani bu kadar da bodoslama ölümüne gönderilmez ki bir adam ya! bir de bu kadronun arasında clara olursa artık çatlaya çatlaya fenafillaha ereceğimi düşünyorum. bu nedir! ar yu kiding miy? ay matt'i göndermeye hiç hazır değilim dostlaaaar! yangın var diye bağıracağım. dışarısı -5 derece filan, valla koşmaya çıkıcam adeta böyle bir içim içime sığmamazlık durumu. dur bakalım, hayırlara yazsın. lütfen moffat, bu gece yarattığın takdir hayranlık ve hikaye tanrısı olduğun inancının içine sıçma, yüreğimize indirme.

[sherlock'u en son üniversitedeyken izledim. iki yıl oldu. sherlock çatıdan atlamıştı ve ölmüştü. ölmediğini biliyoruz ama nasıl olduğunu çözmemiz moffat evreninde mümkün görünmüyor. allah aşkına artık tarih verin de ona göre soğuk sulara atlayalım yani.]

christmas special'da görüşmek üzere dostlar. o zamana kadar...

Gallifrey falls no more! [artık this is sparta yerine bunu söyleyeceğim. bilesiniz. heh]

18 Kasım 2013

[Özlemek.]

aşağıdaki konuşmaya, tanımlara belki de size sorsam asla izlemem diyeceğiniz bir dizide denk geldim. iyi ki denk gelmişim. bir kenara not alıyorum, üzerinde belki bir düşünen daha olur benden başka.

+ sen hiç onu özlediğini söylemedin.
- çünkü özlemek sessizdir. hırkasını...
+ hırkasını mı?
- her seferinde kapıcıya vermek için ayırdığım sonra da üzerinde gördüğüm hırkasını. yastığa bıraktığı baş çukurunu. uyurken hafif gülümseyen dudak kıvrımlarını özledim. bir de... sadece kitap okurken taktığı ve yaşlı görünmemek için köşe bucak kaçırdığı gözlüğünü özledim... bir erkek sevdiği bir kadını herhangi bir sebepten kaybederse onun saçlarını, gözlerini, tenini, kokusunu özler. ama bir kadın bir erkeği kaybederse sadece ona ait olan şeyleri özler.
+ neden?
- çünkü onlar hala o adama aittir. ama sen değilsindir.

[meraklısına kaynakça: Karagül, FOX, 21. bölüm]

05 Kasım 2013

[Afraid of fire. Yearns for it.]

yazlıktan dönerken çantamıza atıp getirdiğimiz deniz kabuklarının, kışlık eve vardığımızda hiç bir anlamlarının kalmadığını anlamak ne hazin... bunu yeni anlamak, daha da hazin. belki de anladığına kendini inandırmak için çabalamak en hazini. hezimetin ve hüznün hangi noktasında olduğumu biliyorum. keşke. iyi ki. 

yaz aylarını harcayıp topladığın o deniz kabuklarını neden topladığımı düşünüyorum. çok sevdiğim denizin parçası oldukları için mi acaba? yoksa ben deniz kabuklarının kendilerini mi çok seviyorum? cevabı biliyorum. hayır. yalan söylüyorum. hayır. söylemiyorum. 

artık deniz kabuklarım yok. attım hepsini. varsa yoksa gelecek. sadece merak ve heyecan. umut. ışık. gürültü.

yani aslında afraid of fire. yearns for it. 

epic caption. or is it?

03 Kasım 2013

[Once Upon A Time S3E3-4-5.]

bu dizinin başladığı noktadan 3 sezon sonrasında asa böyle bir yerde duracağını tahmin etmezdim. charming ve snow'un bir türlü biraraya gelemeyip içimizi daralttığı ilk sezondan sonra keyifli geçtiğini söyleyebileceğimiz bir ikinci sezon ve ardından tam gaz neverland'de kendini bulan bir üçüncü sezondayı sayın seyirciler. bu durumdan öyle memnunum ki. hem yepyeni karakterlerle tanışıyoruz, hem de tanıdığımız karakterlerin hikayelerinin devamına tanık oluyor. daha ne ister bir dizi izleyicisi sorarım size.

üçüncü bölüm itibariyle tinker bell ve regina'nın da geçmişindeki hikayeyi öğrendik efenim. tinker bell'in dizide kötü olmaya itilmiş iyi karakteri oynamasına bayıldım. işte böyle böyle challenge'ler kalbimi fethediyor bilesiniz. robin hood'un ise rumple'a borçlu olup, neal'a yardım etmesi ise yine yüzleri aydınlattı. cheers.

dördüncü bölümde karşımıza daha da çok çıkan pan'i o kadar merak ediyorum ki... bu çocuk nasıl bu kadar kötü olabilir? ya da ilk sorum şu: bu çocuk daha ilk kez bu adaya nasıl geldi? orijinal peter pan hikayesinde var mı bu sorunun cevabı bir bakıveren olsa da bana söylese yahu. kendisinin kötü ve sinsi bir karakter olduğunu gördükçe çocukluğumun tüm o hayali kahramanını -canım benim ne iyi çocuktur yahu peter pan, hayal edebildiği için uçabilen ve bissürü çocuğa sahip çıkan bir kahramandır benim gözümde- şimdi bambaşka bir yerde görmek beni zorluyor olsa da, insanın zihninin ve dahi geçmiş anılarının sınırlarını zorlaması, senaristlerin insanı bu zorlamaya itmesi brilliant bir his. teşekkür ederiz.

beşinci bölümle ilgili yorumlarıma gelince, aslında bu yorumun son üç bölüme uygulanabilir olduğunu söylemeden edemeyeceğim! yahu charming öleceksin, ailene söylesene artık! bu ekip iyiliğinden ölecek yeminlen kafayı yememek elde değil. neyse ki hook bu duruma bri el attı da charming'i kurtardı. yareppim charming neverland'i terk edemeyeceeeek. mary margaret bunu duyunca nasıl bir hüzünlü anlar silsilesi yaşanacak? tüm realm neverland'e mi taşınacak? en nihayetinde bu ikisi kral ve kraliçe yani. bir başka sorum da şu yönde: bunlar burada kalacaksa huzur mutluluk içinde pan'e ne olacak? herhalde o da iyi çocuk olmayacak birden bire. valla merakla bekliyorum.

meanwhile rumple'ın henry'i arama aramama ikileminin de farkındayız. öte yandan hook da neal'ın yaşadığını emma'ya söyleyip söylememe ikilemiyle başbaşa kaldı. yıh yıh yıh. o öpüşme sahneniz çok tatlıydı gençler. devamını bekliyoruz. ama sanıyorum ki hook'la emma'yı hayatta bir araya getirmezler, henry anası ve babasıyla kavuşur. ancak neal'ın ölmesi filan lazım ki, misal henry'i öldürmek isteyen rumple'ın önüne geçip heroic bir çıkış yaparak, henry'i de o anda kendini ispat eden hook'a filan emanet etmesi lazım ki gençler biraraya gelsin. bakalım ne olacak.

son olarak, regina tam bir voice of reason'sın anacığım. iyi olucaz iyi olucaz diye diye henry'i sen olmadan kurtaramaz bu ezikler. bak bi tane çocuğun kalbini eline aldın -magic la magic- onu kontrol ettin mesajınızı ilettin. valla eğer emma da snow'a destek çıksaydı orta yerimde çataaaa çataaa çataaa diye çatlayacaktım. bastır regina. bu arada senin de büyük aşkın robin çıktı ya, en sonunda huzura erdim. demek ki seni de eeeeen sonunda mutlu göreceğiz şükür yahu şükür. hep bir heart break hep bir kayıp hali, hep bir yalnızlık. içim parçalanıyordu artık. en sonunda biri geliyor. üstelik robin olduğu için de mutluyum çünkü bu demek oluyor ki yakın bir zamanda o realm'de karşılaşacaksınız. gerçi merak etmiyor değilim, snow ve charming--- dur la onlar dönmeyecek şimdi neverland'den di mi? o halde regina iyi kraliçe olarak kendi realm'lerini yönetecek. ay bebişim robin'in çocuğu var peki o ne iş? karısı ölmüştü değil mi? yahu marian değil miydi senin büyük aşkın? marian ölüyor muuu? neyse efenim, regina yönetir, sen de herkese yardımcı olursun, mutlu mesut yaşar gidersiniz. cheers. yoksam regina marian mı olacak? ay düşün düşün iyice merak ettim şimdi. tam bir team regina'yım.

dur bakalım bizi ilerideki bölümlerde neler bekliyor, heyecanla bekliyoruz seni once upon a time. 

02 Kasım 2013

[The Crazy Ones.]

yepyeni dizimle sizi tanıştırmayı bir borç bilirim dostlar. bölüm bölüm yorumlarımı yazmayacağım çünkü zaten bu 20 dakikalık komedi dizisini konusu dışında bir sebepten önereceğim. başroller arasında sarah michelle gellar var. kendi 7 sezon boyunca izlediğim, 2 sezon çizgi romanını okuduğum, defalarca tekrarlarını izlediğim ve hakkında fan fiction'lar yazdığım bir dizinin başrolü. ama ben bu diziye onun yüzünden başlamadım. o sadece bonus oldu yıllar sonrasında gelen tanıdık bir yüz tadında. -ringer'da keyifle izlemiştim kendisini, keşke devam etseydi dizi. neyse- bu dizinin başrolü robin williams. tek başına tüm karakterleri oynayabilecek bir insan, zaten söylememe gerek yok. izlerken hissediyorum ki bazı sahneler metinde yok, kendi kendine oynuyor yazıyor keyif alıyor. zaten dizinin her bölümünün sonunda bloopers kısmını koymuşlar, orada kendisine tanık olmak da başka bir keyif. izleyin. izlettirin. sadece robin williams'ın farklı aksanları, harika yüz ifadeleri ve dahi sadece fiziksel varlığı için bile izlemeye değer. onun dışında görüdğünüz herşey bonus olacak. ve itiraf etmeliyim, mcdonalds için robin ve diğer oyuncunun -üzgünüm adını anımsayamıyoreeee- yazdığı şarkıyı dinlerken gülmekten ağladım. hele de blooper'daki diğer konuk oyuncunun kahkahalara boğulduğu anda adeta oradaymışım gibi hissettim. izleyin. izlettirin dostlar.

[American Horror Story Coven E3-4.]

eğer bu dizi diziyse, diğer izlediğimiz haftalık programlar nedir? her bölümüyle ayrıca hayran bırakan bir dizi bu. harika. tek kelimeyle harika.

üçüncü bölümde fiona'nın supreme olmak için önceki supreme'i soğuk kanlı bir şekilde öldürdüğünü gördüğüm an, coven başlığının bahane, güç konseptinin şahane olduğunu gösterdi dizi bize. insan, cadı, vodoo rahibesi, hiç farkı yok. hepimiz gücün etrafında dönen minik pervaneleriz. kimler gidip o ışıkta kendini yakmayı göze alacak ve en sonunda mumun kendisi olacak, işte esas mesele bu. dizi bu durumu öyle güzel söylemiş ki, fiona'nın kendisinden sonraki supreme olduğunu düşündüğü madison'a öldür beni derkenki yüz ifadesinde, çırağını güce iten bir usta gördük. madison'ın duraksamasıyla birlikte onu öldüren fiona, yeniden mutlak gücünü ilan etmişti etmesine amma meğersem next supreme madison değilmiş. dur bakalım, daha neler olacak? işte bir dizide en sevdiğim şey bu. bir sonraki bölümü beklemek ayrı birşey. ama bir sonraki bölümü delicesine merak etmek. işte bunu her dizi sağlayamıyor malesef. bunu başaranları da başımızın üstüne tutmak bir borç adeta. unicorn'a sahip çıkmak gibi.

meanwhile, kyle cephesinde zoe sıçtı, sıvıyor. annesine filan götürdü kyle'ı. aslında iyi bir fikir gibi görünse de, ölmüş çocuğu kadına götürmek ne kadar mantıklı bir fikir? dünyaya nasıl açıklayacaksınız mesela? daha da kötüsü, annesi manyak çıktı manyak! diren kyle. annen sapıkmış yahu. zoe bir domino taşına dokundun, poponla köy yıktın yeminlen. hadi buyrun, kadını da öldürdü kyle. elin boş kıçın yaş kaldın. merak ediyorum ne olacağını ama merak da etmiyorum yani. neyse. teenage love sahneleri homeland gibi olacağına en azından böyle olsun. razıyız.

queenie. bacım sen naaapıyorsuuuuuun? dizinin yaratıcısının nip/tuck'ın yaratıcısı olduğu bir kere daha tarafımıza hatırlatıldı. minotaur ve queenie. beni benden aldınız. baygınlıklar geçirdim lan. neyse queenie ölmedi ve en azından delphine ile aranız düzeldi de, o hikayeyi de topladınız.

angela bassett. ödümü patlatıyorsun! yılanı kestiğin sahne kanımı dondurdu. gözlerimi filan kapadım. ayinlerin dehşetli. her kim görsel işler sorumluluğunu aldıysa puanlarım onyüzbinmilyon. witchcraft'tan daha dark, witchcraft'tan daha farklı, witchcraft'tan belki de daha gçlü birşeye tanıklık ediyoruz. şahsen ben hiç görmediydim dizi ve filmlerde. dehşete kapıla kapıla izliyorum. haydi hayırlısı. üstelik fiona angela'nın minataur sevgilisinin kafasını bu kadına yolladı ya, dedim çok net sıçtık a dostlar. ve cidden, kadın ölüleri uyandırıp delphine'in karşısına kızlarının zombi cesetlerini çıkardı. üstelik bununla da kalmayıp bissürü zombiyi eve yığdı. vay anasını. işte bundan sonraki bölümü heyecanla beklemeyip de ne yapacaksınız soruyorum size. dizi dediğin böyle olur. helal valla. 

son olarak lafı cordelia'ya getiriyorum. hamile kalamıyorsun diye witchcraft ritüelleri yaptın. anlıyoruz, çocuğun olsun istiyorsun ve elindeki gücün hepsini kullanıyorsun. ama cordelia, soruyorum sana, yılanların etrafta dolaştığı bir büyüden nasıl bir bebiş dünyaya getireceksin? nasıl bir sapkınlık bizi bekleyecek? aaaa o kocana da iki çift lafım var. ulan cordelia'yı aldatıyorsun. kadın o kadar uğraşırken bebeğimiz olsun mutlu olalım diye, vodoo rahibelerine yalvarırken fingirdiyorsun internetlerde tanıştığın kızlarla. kabul etmeye çalışırken, neler gördük bunu da sindiririz derken bir bakıyoruz bir de diğer kadını öldürüyorsun! bu ne lan! bu senaristler bizi nasıl bir darlama metoduyla test edecekler merak içindeyim. bu adamın olayı nedir. yahu bir de korkuyorum, adam iyi yüzlü bir zararı olmayan ve ailesi için çabalayan bir adam gibi görünüyor. psikoopat katil nedir laaaan? meraktan öleceğiz. bakalım cordelia'nın büyülerinin ritüellerinin sonucu nereye bağlanacak ve dahi kendisi kocasının ne haltlar karıştırdığını öğrendiğinde neler yapacak. 

merak içindeyim. içimden bölümlerin hiç birini izleme sonra üstüste izle diye geçiriyorum ama merakım o kadar büyük ki, bunu yapabileceğimi hiç sanmıyorum. o yüzden, haftaya görüşmek üzere AHS coven ekibi. o zamana kadar blessed be. 

[The Walking Dead S4E2-3.]

bir bu eksikti.

her renk bitti, fıstık yeşili kalmıştı.

evet dizinin son iki bölümün izlerken sürekli böyle dedim a dostlar. kendimi durduramadan sürekli bu iki cümleyi tekrarladım. zombi grib virüsü nedir abiiiy! bu dizi beni öldürmeye çalışıyor korkudan yeminlen.

evet efenim ben salgın hastalıktan çok korkarım. ama tabii ki kastım grip mrip değil. veba, cüzzam, kolera gibi hastalıklar her zaman kanımı dondurmuştur. bilemiyorum, belki bu hastalıklar çok can aldığı için, belki de sadece virüs ve bakteri ile sınırlı kalmayıp aynı zamanda fiziken de insan vücüdunu harap ettiği içindir. bilemiyorum. ama salgın ve büyük çaplı hastalıkları düşünmek bile beni gerer her zaman. işte böyle bir bünyeye insanlara grip gibi bulaşan ve onları zombi yapan bir hastalığı tanıtırsanız system overload olur. bu nedir! dehşet içinde izliyorum. çok hoşuma gidiyor. işte en sonunda markete girdiğimizde nerden zombi çıkacak gerginliğini aşıp, yepyeni bir soluk getirdiniz diziye. helal olsun valla. iyi düşünülmüş bir senaryo çalımı. ay çocuklar insanları ayrı bir koğuşa kapattılar. bıdıcık bir çocuğu da kapattılar. orda kim kime dum duma artık. hasta değilsen bile orda kesin hasta olur geberir gidersin çok afedersin. bence her insanın yanında ufak ajan silahlarından olmalı ve içinde de bir kurşun olmalı. ölmeden kendini öldürebilmeli. yoksa yeniden zombi olarak uyanmaktansa, öylesi daha iyi. iyi... ne garip, ne yersiz ama ne yerinde bir sıfat bu durum için.

tabii efenim bölümün ana olayı iki tane hasta insanın cozur cozur yakılması olduydu. vay anasını. o tipitoş ev hanımı carol nerdeeeen nerelere geldi yahu! valla kadın cayır cayır yakmış ve she didn't even flinch about it. bence de doğru bir hamle. en nihayetinde koca bir kasaba hapishaneye taşındıysa, öldürecek boool bol karakter var, go for it çocuklar. ama tabii glenn de hasta olduğu için bakalım ne olacak onun kaderi? pizza delivery guy her zaman işine yaramıştı bu ekibin.

bu noktada tabii ki bir de hershel'dan bahsetmek lazım. amca sen nasıl ölmez bir adammışsın valla aklım havsalam almıyor. adam bu sefer de bu grip virüsünden bitki kaynatarak kurtulmayı akıl etti. kaynattığı otla motla gümbür gümbür karantina koğuşuna girdi çay dağıtıyor millete. öksürenler kan öksürüyor, hershel amca yüzünü silip bebişim iyi olacaksın demeye devam ediyor. lan iki kızın var ölüp gidicen onları bir düşün lan! hayır bir ilaç milaç gelecekse de onu bekle, gidenler gidiyor, kalanlar bizimdir. ama yoook, hershel amca herşeyde olduğu gibi bu konuda da alışılmışın dışında gidiyor. dale öldü bu adam ölmedi ya valla hayretler içindeyim. du bakalım hayırlısı. anladığım kadarıyla virüs olayını bu adam çözecek filan. öyle bir ulvi rol biçmezler umarım ama görünüş ve gidişat o yönde. bu arada insanlık ırkının kıyameti yaşadığı şu günlerde tüm ilaçlar bittiğinde ne olacak? fabrika yok, ilaç şirketi yok, yareppim yok allah yok! düşündükçe deli olmamak elde değil. dilerim öyle bir kıyameti asla görmeyiz a dostlar.

daryl ve michonne. canlarım. sizin için diziyi takipteyiz. gümbür gümbür zombilerin ortasına girmeniz neydi o öyle. orda zevcesi - sevgilisi her neysiyse artıkın ölen adam da arabadan çıkmamayı düşündü ya valla pes. parça parça bağırsaklarını koparacaklar sen canlıyken, hala ölsem mi ölmesem mi burada diye düşünüyorsun. madem çok kararlısın, belinde silahın var. do it. neyse efendim. daryl ve michone'un o zombi karmaşasından kurtulması hiç de mümkün görünmüyordu ama valla o yola girdiler ve kurtulacaklar diye düşünüyorum. ciddi ciddi daryl'i öldürürlerse cıngar çıkarırım. üstelik sadece ben değil, herkes çok seviyor adamı. olmaz. bunu bize yapmayın.

merakla beklediğimiz, korkunç, vahşi, kanımızı donduran ve ümit ediyorum ki herkesin hastalıktan arındığı diğer bölümde görüşmek üzere walking dead ekibi. let michone and daryl live. peace.

[Homeland S3E4-5.]

efenim ilk üç bölüm boyunca krizler geçirdik mi? geçirdik. saul'dan nefret ettik mi? ettik.

hepsi boşunaymış.

saul'la carrie eeeen başından beri plan yapıyorlarmış a dostlar. meersem saul'un gazetecilere ajanımız bipolar diye açıklama yapması carrie'yi hastaneye kapatması filan hepsi kurmacaymış. bunun için uğraşmışlar. böylece kötü adamlar carrie'ye sokulacakmış. o zaman soruyorum size, 4 bölüm mü sürer yani bunu kurmak? gerçekten hayal kırıklığı yaşadım. plot twist'in bu kadar zaman alması biraz dalga geçmek gibi oldu size burdan söylüyorum açıkça. neyse efendim, hazır bu konuya değinmişken saul'un bir başka hamlesini de eleştirmeyi bir borç bilirim. cia'deki herkes öldükten sonra araştırmak için gelen iran asıllı ve baş örtüsü takan kadının o kadar üstüne gitmesindeki sebep neydi? role play mi? hayır hiç sanmıyorum. çünkü hiç bir katkısı yoktu bu kurmaca oyuna. neydi? söylenmesi gereken şeyleri söylemek mi? içinde kalanları dökmek mi? insan doğası ne kadar tehlikeli... saul utanmazca, kendi yapamadığı işi, kendi işini yapamadığı için bir sürü insanın öldüğü bir saldırının arka planındaki kurmacaları o kadına araştırttı, üzerine de kendisini taciz etti. o sözleri duyduktan sonra da o kadın nasıl orda kaldı bilinmez. ama bu amerikan iki yüzlülüğü karşısında midem bulandı. nefret ettim. artık saul karakteri benim için bitmiştir. ölse kıçıma kına yakıcam.

neyse gelelim dana brody ve çilelerine NO ONE CARES. evet, kısaca bu şekilde özetleyebiliriz. brody gittikten sonra kızın depresyona girmesi ve intihara kalkışması ile ilgili olan başlangıç bölümleri senaryosu enteresandı. çünkü bir insan hayatlarımızdan çıktıktan sonra, onun fiziki varlığı kaybolduktan sonra duygusal varlığının hala hissedilmesi ile ilgili güzel bir tahlildi bu hikaye. canımızın, birileri gittikten sonra hala yanabileceğinin bir numaraları gözler önüne serilmiş kanıtıydı. bir insan mutsuzluklar içinde kavrulurken, aslında bir başka insanın da mutsuzluklar içinde kavrulabileceğinin, ama bu mutsuzluklar halkalarının her zaman kesişmesinin zorunlu olmadığının kanıtıydı. harikaydı. dana ve annesinin arasında o konuşulmayan fil beni etkiledi. ama ne zaman ki dana ve teenage sevgilisi kendini yollara attı, beni kaybettiler. bıktık anam bıktık. biz cia ve bilimum devlet plottinglerini, terörist tehditlerini izlemek istiyoruz, bunlar burda yok laundry room'da seks sahnesi çekelim kafasındalar. olmuyor valla. brody'i de bir bölüm gösterdiniz hala ses alamadık. yeminlen sezonun yarısı bitti iyice kızmaya başladım çocuklar haberiniz olsun. gerçi bu drawback'lere rağmen tabii ki homeland diğer sezonun uzatmasını aldı da, yani, bir tane soluk soluğa izlediğimiz var, iki bölümü soluk soluğa yaptıktan sonra brody ile yavaşlayıp, arka plan plotting'inizle ters köşe yaptıktan sonra carrie'nin ultimate planları tehlikeye attığı beşinci bölüm neyin nesiydi? dana kayıpmış değilmiş de bilmem ne. hayret valla. üstelik carrie'nin tüm bu bipolar hallerini claire danes'i zorladığı ve kendisini naçizane fikrimle harika oyunculuk seviyelerine çıkardığı için seviyorduk. ama seriously now, take you goddamn pills carrie. hep bir relapse, hep bir mental institution! senin olaylarından ancak beşinci bölümde ana kötü adamı görebildik bacım. lütfen. artık odaklanması lazım yazarların.

bir sonraki bölümü yine heyecanla beklemekle birlikte, daha da çok heyecanla beklediğim bir şey varsa o da carrie'nin venezuela'da brody'i junkie olarak bulduğu sahne olacak heralde. haydi bakalım. circulate çocuklar. circulate around the world and wrap this season. or at least start to do so.

01 Kasım 2013

[Çalıkuşu 2013 - Bölüm 3-5.]

çalıkuşu'nun ilk iki bölümünü izlerken aldığım keyif sonsuzdu. ancak son üç bölümde işin rengi iyice değişti sinirlenmeye başladım a dostlar. öncelikle ben kitapların dizi ve filme çevrilirken içlerinde olmayan hikayelerin eklenmesine karşı değilim. elbette ki 1-2 yıl sürecek bir diziye belirli eklemeler yapılması doğal. film için de, karşınızda gördüğünüz karakterlerin durumunu daha da netleştiren yan hikayelerden doğalı yok. ama bir romanın başka şeylere alet edilmesine dayanamıyorum. belki bir başka roman olsa dayanırdım ama yok, çalıkuşu söz konusuyken dayanamıyorum.

kamran'ın babası seyfettin enişte veba oldu malumunuz. iyileşti iyileşecek derken, yok efendim insanlar onu arabasına almadı derken, kamran babasını sırtında hastaneye yetiştirdi derken üçüncü bölümü bitirdik yanlış hatırlamıyorsam. sonraki bölüm yine uzuuuunca bir süre bu adamın hastalığı ile ayakta kaldık. hayır dizinin resmi kanalında bu adamın iyileşip metres tutacağını yazmışsınız, o zaman bu adam ölmeyecek. madem ölmeyecek, bu yan karakterle 3 haftamızı sündürmenizin anlamı nedir? şimdi diyebilirsiniz ki, efenim hürrem'in de ölmeyeceği kesin, o zaman onun kaçırıldığı bölümleri filan nasıl heyecanla izledin? hürrem'in kayboluşuyla arkasındakilere yaşattığı şeyler ve dahi sebep olduğu karakter analizleriyle kusura bakmasın ezikella seyfettin eniştenin etkisi aynı mı? deli olmamak elde değil. sonra bu bölüm, yani beşinci bölümde, artık hastalığı aşan seyfettin beyin tüm toplumdan dışlanmasını izledik. yahu adama katıldığı cenazede toprak attırmadılar. kan nakli günahmış. yaşam sıvısı bizim değilmiş, onu aktarmak insanın neyineymiş. anladım, o mesajı anladım. anladık. nerden nereye geldik mesajı güzel. karanlıklara kapılmayalım mesajı güzel. karanlıklar, yobazlıklar bizi kelimenin tam anlamıyla öldürebilir, tamam. ama Bİ SUSUN LA! 3 bölümdür içimiz çıktı seyfettin enişte ile. kamran'la feride'nin ilişkisini görmek istiyoruz biz. nasıl ilerleyecek onları görmek istiyoruz? her bölümde 3 cümle ile geliştirmenizi istemiyoruz. ya o teyze ne çekti ne çektiiiii! o kadın tüm oyunculuğunu sinir krizleri geçirerek kullandı yeminlen. yeter be. valla yeter. artık feride'nin o muzır hallerini görelim. dizi öyle bir hale geldi ki, çalıkuşu lakaplı feride en aklı başında insan! böyle bir şey olabilir mi! o şiirsel ilk iki bölüme dönün artık lütfen. diziyi bırakmayacağım çünkü o muhteşem havayı gördüm ve nelerin mümkün olabileceğini anladım. haydi. geri dönün. yoksa yangın var diye bağıracağım valla.