Oscars etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oscars etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2016

[Oscars 2016.]

efendiiiim, bu yıl denk getirdim ve gece kalkıp oscar törenini izledim, öyle mutluyum ki!

2014 yılında bambaşka bir alemde, televizyonum olmadan yaşıyordum ve gece kalkıp da canlı yayın linki bulamazsam kahrolurum düşüncesiyle töreni izlememiştim.

geçen yıl da iş güç telaşesinden fırsat olmamıştı doğrusu.

ama bu yıl üşenmedim sıkılmadım kalktım. şimdi tabii yalan olmasın, dört buçuk gibi kalktım. ama ortasından da olsa ne kadar güzeldi o glamour'a dahil olmak.

bence bu yıl salon biraz sönüktü, zira benim favori isimlerim orada değildi, ya da belki en önde değildiler. üstelik açılış monologunu da kaçırdım. ama işin tadı açılışı yakalamakta değil. işin tadı, gece boyu seninle aynı an da gecenin kör vaktinde uyanık olduğunu bildiğin insanlarla mesajlaşmak, retweet'leşmek vesair.

ortak zevkleri olan insanları buluşturan en geniş / en bilinen bu platformu çok seviyorum ne yalan söyleyeyim. ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: bu kadar sever ve takip ederim, hala türkiye'de ödüllerin yayınlandığı gece yorum yapanların amacını çözebilmiş değilim. yani en nihayetinde gecenin köründe kalkmış bunu izliyorum, tabii ki senin yorumuna ihtiyacım yok. ben reklamlarda senin laklaklarını dinlemek istemiyorum. kırmızı halı yorumlarınız da umrumda değil. ben reklamını bile izleme istiyorum bu programın. ya da ne bileyim, game of thrones reklamı görmek istiyorum. ama ne fayda, yine çektik bu çileyi.

gecenin favori adaylarına gelince: benimki tabii ki leonardo di caprio değildi. benim favorim eddie redmayne'di. zira bu çocuk my week with marilyn'den sefiller'e ve hatta theory of everything'e beni fethetmeyi başaran bir insan. the danish girl'le almasını çok istemiştim, olmadı. iki sene üst üste ödül vermezlerdi belki ama yine de ümitlenmiştim, ne yalan söyleyeyim.

the danish girl gerçek hikayesi ve gerçekten çok çarpıcı bir hikaye. insan, eddie'nin düştüğü çaresizliği, o tanı konulamayışla delilik arasındaki ince çizgiyi çok iyi gözlemleyebiliyor. hem kendisinin dönüşümünü müthiş bir hayranlıkla izliyorsunuz ve bakışlarındaki minnet ve özgürlüğü yakalıyorsunuz, hem de alicia vikander -eşini oynuyor- özverisinde aşktan öte birşeylerin tanımını yakalamaya çalışıyorsunuz. brilliant. simply, brilliant.

leo. filmini izlemedim. eminim çok havalı şeyler yapmışsındır. ama bence oscar kriteri ekrandakiyle sınırlı kalmalı. hani öncesinde ne hazırlık yaptığın önemli değil. filmde biz bunu ne kadar görüyoruz, bu önemli. demek ki başardın. tebrikler. ama herşey bir yana kate winslet'a teşekkür etmemen kalbimi kırdı bilesin.

alicia vikander. bebeyim. canıms. ex machina ile seni keşfetmiş bir insan olarak, danish girl'le ödül alman beni accayip sevindirdi. ödül aldığın anı kaçırdım ama vallahi desteğim tam, sonrasında binbeşyüz kez konuşmanı izlemiş olabilirim.

yardımcı erkekte gönlüm tom hardy'dendi ama olmadı. çok takip ettiğim bir alan değildi bu alan bu yıl.

en iyi kadın. çok çok çok mutlu oldum! helal olsun brie larson'a. room muhteşem bir fikir. ufacık alanın içinde bunalmadan izliyorsunuz bu anne ve çocuğu. ama "o" sahnelerde soluğunuz kesiliyor çaresizlikten. sonra koltuğun ucunda buluyorsunuz kendinizi. bu kadın almayacak da kim alacak diye soruyorum ey seyirci? hakkını vermişler, aferim.

şimdi gecenin diğer tontiş detayları: mad max fury road bütün teknik ödülleri aldı, görselleri aldı bir olaylar oldu. ben bu filmi nasıl kaçırmışım diye düşünürken buldum kendimi. yakalayıp izlemek istiyorum ama bir yandan da sinemada izlenmesi gereken filmler kategorisinde olduğunu düşünüp hayıflanıyorum.

louis ck en iyi animasyon filmini duyururken mad max fury road, just kidding dedi, orada çok güldüm.

chris rock representation konularını esprileriyle zannımca yumuşak bir şekilde geçiştirdi.

charlize theron'un kıyafeti en beğendiğim kıyafetti, resmen bir tanrıça gibiydi. ki ben kırmızı halıda kırmızı kıyafete büyük bir nefretle karşıyımdır. 

spotlight'ın ödülü aldığı anda oyuncuların heyyooooğ sevinmesi ve yumrukları havaya kaldırması filan çok tatlıydı. 

en iyi film ödülünü vermeye gelen morgan freeman dünya dışı sesiyle, yine vay anasını dedirtti.

mustang en iyi film adayıydı. bu da bize yeter zannımca. zira bir türk filmi başka bir ülkenin (fransa olduğunu biliyorum ama hangi ülke olduğu fark eder mi sizce) en iyi yabancı film adayı oldu. almayacağını hissetmiştim ama yine de ümitleniyor insan. olsun. adı duyuldu ya yönetmenin, bu da yeter bana. umarım filmdeki sorunların çözümlenmeye başlaması konusunda ilk adım olur. hiç sanmıyorum ama belki, bir ümit.

in memoriam: çok zayıf bir andı bence. belki de dave grohl çok ilgi alanımda olmayan müzisyenlerden olduğu içindir. 

gecenin en etkileyici anı: lady gaga'nın "til it happens to you" şarkısını söylediği dakikalardı. insanın müziğin büyüsüne, sözlerine, anılarına nasıl kapılıp da kendini kaybettiğini büyüleyici bir şekilde gördük. izlemenizi tavsiye ederim. kendisinin de kıyafeti enteresan bir kıyafet olmasıyla beraber, sevmiştim. tam bir gaga oscar kıyafetiydi.

velhasıl, saat 7.00 civarında yatağa yeniden girip bir saat uyuyarak işe gittim. bölük pörçük 3,5-4 saatlik uykuyla oldukça yoğun bir haftaya başlamaya değer mi diye soruyorsanız eğer, tabii ki değer. insanın sevdiği dünyaya vakit ayırması, her saatte ayırması ruhu besliyor şüphesiz. ertesi gün ve eğer işte yoğunsanız devamındaki günlerde yorgun hissediyorsunuz, ama ruhunuz dinlenmişken bedenin bir hafta için pek önemi yok zannımca.

seneye görüşmek ümitleriyle.

25 Şubat 2013

[Oscar 2013.]

yareppim oscar başladı şu an monologu dinliyorum. seth mcfarlane çok iyi başladı. zhehehehe. en önlerde bir yerde hugh jackman'ı gördüm ay yareppim baktıkça heyecanlanıyorum. ahahahahhamel gibson's voice mails zhehehehehe.

it's just an honor that meryl was not nominated! ahahahahahahahahahah.

captaion kirk ççıktı la. böyle geyikleri çok boş bulurum du bakalım.

ahahahahahahahaha we saw your boobs!

kirk bebeyimsin ya. ahahahahaha bu roast süperdi july 15.

charlize'in kıyageti muhteşem!

professor movies .çok iyiydi.

anam harry çıktı yeeeeee

sally field yaaaa, bebeyimsin!

çok iyi bir girişti yareppim helal seth helaaaal! tüm laflarımı yutturdun ve herkesinkini muhteşemdin!! 

robert denironun yüzündeki o umursamaz ifadeye kurban olmak istiyorum sayın seyirciler.

du bakalım lincoln duruşunu öğrenicez oscarın

fingers crossed for christoph. sesine kurban bebeyim.

ya ben seni yerim christoph. anam çok şkür ilk lincoln gazını atlattık.

jack nicholson: walking dead. tövbe tövbe.

avengers geliyooooor

melissa'ya bayılıyorum ya ahahaha ah those were the days my friend #gilmore girls

anam çok sevgili arkadaşım i'ye gitsin bu ödül, the en sevdiği film oscar aldı #brave

3 ödül gitti. geriye du bakalım ne kadar kaldı?

tövbe bismillah les miserable'ı reese sunuyor! chicago ekibi nerde jiyzız krayst!

sadecemüzikal olup bir de böyle bir yapımın müzikali olduğu için ve tüm bu oyuncuları biraraya getirdiğinden les miserable en iyi film oscarını almalı. ah yareppim keşke.

du bakalım ang lee neyin göründü çok heyecanlıyım.

hushpuppy çok güzel görünüyor anam bir de oscar alırsa ölürüm laaan

bebiş bu yaaaa yaş 9 allahım bebiş bu çocuk! 

jennifer'ın kıyafeti çok güzel. yani en azından rengi.

avenger ekibi geliyor ay yareppim düşünsenize joss'ın yarattığı hikayenin oyuncuları geliyor.

sinematografi gidiyor şu an. ahahaha jackson çok iyi.

life of pi sinematografiyi aldı. daha önce de curious case of benjamin'i yapmış. ay adama hayran oldum. bu zihnin içinde dolaşmak dolaşmak dolaşmak isterdim. harikasın adamım! konuşma çok tatlıydı yerim yerim!

dördüncü ödül de bitti oh.

heyoooo tahminler doğru yöndeeee! hem film hem görsel filan çok iyiydi meeen. çok mesudum son dakkada life of pi'yi izleyebildiğim için

nicole oouuv poor thing dedi. harikaydı bu sefer. ahahaha çok iyiydi. nicole güzelliğinden ne zaman birşeyler kaybedecek aceba??

the duchess'ı izlemek lazım yalnız! ralph fiennes'in I love you dediği her filmi izlerim prensip olarak. vay anasını bu adamı çok seviyorum ya.

bu bahaneyle game of thrones fragmanı da izlemiş olduk. oh. pazartesileri vericekler de nasıl olcek, kardeşim karadayı izliyor o sahnede. kaldık yine internete peh!

anna en iyi kostümü aldı şu an mutluluktan ölücem. cağnımsın anna. ben seni çok sevdim. daha doğrusu karakteri bu kadar sevdiren, bu kadar gönül bağı kurduran bir film ve o geçişler filan, muhteşemdi canımsın.

anam ters köşe olduk, hobbit neyin alır mı diyordum ama valla billa les miserables aldı laaan! çok mutluyum şu an

hakkaten şimdi halle berry en başarılı bond kızlarındandır. kıyafeti baya güzelmiş. yalnız bişiy diyciim, çok zayıf ya, çook..

anam scores adayı geliyiiii

6. ödülün sonundayız anacığım. ulen adele oscarı çakıcak gaaliba.

aboooooov tüm bond şarkılarını söylerseniz ölürüz sabaha kadar.

shirley the dünyanın en zekice kıyafetini seçmiş. yaşı ilerledi tabiiy, kolları kapatmış ve süper bir tül çakmış, afferim!

ayakta alkışlayın tabi lan she is a legend

barbra ne zaman çıkacak acebaaağğğ??

oscar'ın yönetmeni olmak da zor anacığım. bir tadına varamıyorsun programın varsa yoksa iş güç.

yeyyy. bu adaylığı ben de sevdim: #curfew. aa bu arada yanlış anlaşılma olmasın,  izlemedim bu filmlerin hiç birini, izleyip görmek lazım.

kirsten stewart baş köşede ay yarepim.

mondays in racine neydi ya öyle? izlemeli #noted

8. ödülü de bitirdik. 

all hail before liam!

never ever let anything go! muhteşemdi bu yaa, aradığım zero dark thirty yorumu buydu. zevkten kendimden geçtim bu gece!

çalışmaya başlamamın tam da birinci yılında (-3 gün tam olarak) çok gururluyum. oscarları izleme heyecanımı uykusuzluk, yarın iş olma kafası, belki de başımın ağrısından ölecek olmam gerçeğini hiç umursamadan izliyorum. iş, hobimin yerini alamadı. iş hobimi engelleyemedi. çok mutluyum. yani aslında çalışmaya başlarken de işin beni kısıtlayacağını düşünmemiştim. ama bu yazıyı böyle düşünen arkadaşlarıma ithaf ediyorum. seviyorsak, devam edebiliriz. hiç bir şeyden vazgeçmek zorunda değiliz. tamam, belki kırmızı halıdan vazgeçeriz. zaten kimseyi göremiyoruz hep son dakkada geliyorlar. 

du bakalım jessica'nın kıyafeti!

allahım sana geliyorum allahım sana geliyorum!

chicago yareppim zevkten bayıldım şu an! hadi çıkın söyleyin allaasen

söylüyo holy shit söylüyo

allahım all that jazz dinliyoruz canlı yayında. allahım inanamıyorum. iyi ki kalkmışım. kadın muhteşem şu an. ay jhud da çıkarsa birazdan ölürüm. ay catherine çok zayıflamış ama hala muhteşem. muhteşem muhteşem. allahım filmdekinin aynısını yapıyo. allahım çok üzel şu an ölücem zevktenç oysh diyorum .musical heavne, ı'm in musical heaven. jiyzız krayst! allahım biraz önce tam olarak ayağa kalktım ve dans ettim ve catherine'e eşlik ettim allahım çok mutluyum çoook. kelimeler anlatamaz.

jhud çıktı allahım ölücem şu an. walking out!! ı'm not gonna leave yaaaa. aaaaaaaaaaay eeeeeeeemmmmmmmmm tellinggggg yuuuuuuuuuuuuu aym naaat goin. ooooh. end aym steyiiiin end yuuu end yuuuu end yuuuu you gonna love meeee! allahım jhud! allahım sevdiğim müzikallerin hepsi compilation olarak karşıma çıkıyor. bu gece öleyim. hayattan başka bir beklentim olmaaaz! jhud zayıflayınca sanki ses bir ton incelmiş miii? hala muhteşem. bebeyimsin jhud! başka bişiy dileyeydim keşke demiycem a wish well speny. kalkın lan. kalkın ayakta alkışlayın. catherine söyledikten sonra düşüp bayıldım bir süre zevkten ornu da alkışlamışsınızdır umarım madırfakırs.

ay driiimd a driiiiim! ay hugh jackman'ın sunduğu oscarlardan beri anne hathaway'i  onunla beraber ekranda görmek istiyordum. amanda da katıldı, russel da katıldı ve şu an hepsi sahnede şarkı söylüyorlar. daha mutlu olamam. yani hayal ettiğim şeye ulaşmanın ötesinde bir de miserables ile ulaşmak bir zebk. müthiş bir muhteşem allahım russel çıktı. allahım helena bonham çıktı. allahım muhteşem. allahım anne çok zayıf. allahım anne'in oscar vakti geldi. allahım bu filmi izlemeli hatmetmeli yutmalı başucuma koymalıyım. allahım bu filmin afişini çerçeveletmeliyim. allahım bu filmi yatağa almalıyım filan. çok mutluyum. sahne doldu taşıyor. en önde hugh jackman. allahım çok iyiiiiiii allahım insanlar yürüyor! allahım fransa bayrakları açıldı. allahım sana geliyorum!!!!

10. ödülü de geride bıraktık. anam les miserable'ın sesini duymaya bayıldım zaten sesli çekilmiş. stüdyoda okunmamış canlı kayıt yapılmış. muhteşem.

skyfall'a bir bok ödül vermeyin lan sadece müziği hakediyor bok gibi bir filmdi GOT! 

game of thrones'un reklamı diyorum başka birşey demiyorum. ekranda koca koca göt yazıyor her çıktığında yarılıyorum ahahahahah. bundan sonra göt yerine got diyeceğim evet. got. got got.

they have a tie in oscars?!?! wtf lan!?!??!

koca bir götüm demek istiyorum got diyerek bunu zayıflatamayacağım. skyfall hiiiç sound editing bilmemne haketmiyor yeminlen. götüm! tren sahnesinin güzel olması bi bok anlama gelmiyor. neyse. yuttuk bunu. hadi 50. yıl filan geyiklerine bunu yuttuk.

skyfall'un sound editing'de ödül alan adamı bruce willis'in zayıf zayıf ve saçlı haline benziyor.

allahım anne hathaway oscar aldı şu an. canımsın. yeni nesil adayımsın. valla resmen oldun artık sen ya. çok mutlu oldum! hele de az rolün varmış dediler lesmis'de, ama bu iyi oldu kapak oldu ele güne karşı anthony hopkins gibisin kızıııım! çok mutluyum. kalktım ve biraz önce televizyona sarıldım. o kadar mutlu oldum. daha nice oscarlara inşallah! vay anasını sayın seyirciler çok güzel bir konuşmaydı anne. son cümleyle kitledin helal. kocası ne kadar aşkla bakıyordu ay nazarlardan saklasın. tü tü tü tü  maşşaalllaaaah..

anne oscar aldı sanıyorum ödülün kaçıncı ödül olduğunun ucunu kaçırdım çok mutluyum şu an.

11. ödül de bitti I believe.

hah, aynı şeyi düşünüyordum. sandra gülmeden hiç tepki vermeden sundu derken lensime bişey kaçtı iyiydi! =) sandra seni çok severim. en nihayetinde sen, julia roberts ve meg ryan favori üçlümsünüz. ama yaşlanmışsın. üzüldüm.

peki booth'ta oturmaları nedir?

argo bir ödül aldı. bir başkan amca konuştu filan. ok. kib. bye.

jennifer'ın kıyafeti oh my god! penelope cruz'un yıllar önceki bir oscar kıyafetini anımsattı bana. bayıldım ama eminim zor idare ediliyordur.

adele çıktı çok şükür. the beklenen an. oscar alcak ya, sadece oscar almak için şarkı söyleyebilirim oyunculuk yeteneğim hiç yok.

adele'in totally owns the stage! bir kısmet olaydı da seni royal albert hall'da izleyeydim adele'cim ya. 

bu arada bence filmlerin jeneriklerine de ödül vermeleri lazım. bond'unki iyiydi bak şimdi hakkını vermek lazım. sıçış kısmı film başlayınca başladı esasen.

sally field'ı fahri annem ilan etmek istiyorum. bir insan bu kadar sevgi dolu bu kadar harika bakamaz yeminlen. hayranıyım.

oscar şu an hızını kesti. biraz tadımız kaçtı doğrusu. şu an sadece en iyi erkek ve kadın için bekliyorum. onları beklemişken de yönetmen ve filmi izliycem. o yüzden hadi çocuklar biraz hızlanın allah aşkına.

allahım nicole kidman! she is a goddess. hihihi çok tatlıydı, let them clap. çok tatlıydı. canım benim.

amour. seni görmek bile kalbimi acıtıyor. çok.

efendiiim, ezan okunuyor şu an. sabahı sabah ettik valla.

ay keşke ödül alsa yine anna'cığım.

kirsten stewart are you high? o saçın nedir? en azından bir yıkasaydın. bi tarasaydın filan. 

bu governor ödüllerini duymadıydım bak hiç. nasıl kaçırdıysam bunu? cecil demille'in oscar şubesi neydi? bir de daha da önemlisi memoriam ne zaman? tam yazarken reklama girdik, biradan geliyormuş memoriam.

george. sakalını kes. başka birşey demiyorum.

allahım canımı al cennetine. barbra memories söylüyor. allahım barbra'yı canlı yayın izliyorum şu an. all hail before her. oscar, emmy, altın küre, grammy sahibi bu tanrıçanın önünde yerlere kadar eğiliyorum. of the way we wereee! ay ağlıyorum şu an galiba. ağlıyorum hüngür hüngür yaş akıtıyorum. allahım çok mutluyum. dilerim şu hayatta barbra'yı canlı görürüm, umarım bir gün oscara giderim. bak dileklerimi tam bu anda gökyüzüne bırakıyorum. tell me would we? [of course we would]could we?  kurban olurum sana barbra. ofkors we would. coş burda coş coşşşş. coştu yareppim çok mutluyum.  the laughter we'll remember. whenever we remember the way we were! the way you were... allahım çok güzeldi. allahım ayaklara fırladım öyle alkışlıyorum filan deliriciim. 

chicago ekibi geliyor. şükür kavuşturanaaaaaa. valla richard aynı. saçlar daha bi beyazlaşmış hepsi o. renee tam bir zen gibi görünüyor. huzurlara erdiğidir galiba. queen tam bir mama. yani filmdeki gibi, öhöm, yanlış anlaşılmasın. catherine. catherine'e hayranım. yaşadığı her zor şeyden sonra, douglas'ın hastalığı, kendi bunalımlarından sonra muhteşem görünüyor. zayıflamış. ama muhteşem görünüyor. queen latifah muhteşemsin ya. renee kibarlıktan ölücek. richard'ın true gentlemen olduğu ortaya bir kere daha serildi. canlarım benim. on yıl olmuş siz alalı. ah ben o gece de ayaktaydım, o gecenin sabahında catherine doğurdu doğuracak diye beklediydim, o sabah evin içinde tur attıydım aaah ah. adele'in ödülü geliyor. hiç heyecan yok içimde malesef. keşke lesmis alsa.
ödül adele's gidiyor. helal yine de. hakkaten filmin en ve tek güzel şeyiydi konuşma da çok tatlıydı! cheers!

gece yavaşladıydı, birden tekrar hızlandı benim için. barbra filan salladı geçti. geriye kaldı the beklenen ödülleeeer.

charlize bebeyim çok güzelsin ya. sana hayranım. ama boynun boş kalmış. bir takı bir chopard sponsorluğu neyin yakışırdı yani. neyse.

ya bişiy dicem deee, neyse. argo'yu izlemedim atıp tutmak istemiyorum. ama c'mon.

tarantino ıslık çalmayı bilmeseydi ne müzik koyacaktı filmlerine çok merak ediyorum. ve ciddi ciddi ödül aldı herif. wtf!  tamam çılgın adamsın, tam delisin, tama hayata başka bakıyorsun filan ama o kravat nedir! kendine gel lan!

arka fonda rüzgar gibi geçtinin müziği çalıyor gözümden kaçtı demeyin.

tam bir müzik festivali oluyor bu gece. çok güzel ya. çok mutluyum.

işte buna wow denir. çocukları da muhteşem oldu dediler ve jane fonda ile michael douglas çıktı. wow! canımsın michael! seni çok seviyorum. canımsın. 

bebeyimsin ang lee! canımsın ya. pi'yi oynayan çocukcağız ağladı ağlayacak. canımsın ang lee. senin estetik anlayışın, senin o yumuşacık geçişlerin, senin spiritual vision'ın muhteşem, keşke dünyayı senin gözlerinden görebilsem. keşke benim yarattığım şeylere göz gezdiren biri, bu RDIM'ın dese. tıpkı benim senin eserlerine baktığımda daha ismini görmeden bu ang lee yapımı diyebildiğim gibi. canım benim. çok heyecanlı konuşması. canım ya. namaste diyen ang lee'ye kurban!

ahahaha who was nine when this show has started! hakkaten abiiy! 3 saat oldu toplayın artık. geçen yıl bu vakit kalktığımda törenin sonu filandı! saat 6.20'de meryl çirkefi konuşma yapıyordu lan, yediye yirmi var hala bitmedi. jiyzız krayst.

emmanuelle'in alması laızm. noolur. 

bu yıl ilk kez benden küçük biri oscar aldı. bunu kolay kolay sindirmem mümkün değil. emmanuelle'in almasını çok isterdim. ama olmadı kısmet değilmiş. demek ki kızın oyunculuğunu değerlendirirken yaşı da araya koymak lazım. hihihihi doğum gününü kutladı.

allah belanı versin meryl çıktın yine karşıma. kurtulamadım senden. her yıl zebellah gibi karşımdasın ya. 

du bakalım en iyi aktör dağıtılıyor. of. yüreeğime incek şimdi.

eh. as expected. daniel day lewis. lincoln'u es geçeceklerini düşünmüyor idik zaten.

bu arada twitter'da takip ediyorum da, Jlaw'ın düşmesi. the worst nightmare became true! wow! o kıyafeti manage etmesi zor demiştim sana jlaw.

daniel'ın konuşması harikaydı. müzikal referans, meryl referansı filan muhteşemdi ahahaha. rebecca ne güzelmiş, eşini beğendik daniel day lewis. vay anasını 3 oscar aldı adam en iyi erkekte. bundan adamın 60. yılında alkışları ödülleri ayağa kalkmaları filan hayal edebiliyorum. 

oha şimdi hatırladım octavia spencer'ı. the help'te oynadıydı inanamıyorum. 

michele obama çıktı abi! jack nicholson derken o sunuyor şu an en iyi filmi. ulan bunlar argo - zero dark thirty - lincoln'den birine verecekler ben size diyim. arkadaki ağlamık suratlı tipler kim allah aşkına??

hah. as expected in the bad sense çocuklar. tüm bu filmler arasında argo mudur? bu mudur? I don't think so.

ay benim de kocam oscar alsın ben de ağliyim oralarda inşallaaah

kim derdi ki jennifer lopez'ın yılın en seksi adamı seçilen sevgilisi oscar konuşması yapacak.

jennifer garner'a bayılıyorum ya, canımsın.

ahahaahha son şarkı çok iyi, here's to losers!  gucci giymiş seth. hangover 4! ahahahahahahahaha

şarkıyı yarıda kesen cnbce bok ye. 

efendim harika bir oscar geçirdik. sabahı sabah ettik. sunucu seth macfarlane'e bayıldık. müzikal temasıyla kendimizden geçtik. harika bir geceydi. şu an acceyip enerjiğim koşmaya çıksam yeridir. en iyi kadında üzüldüm açıkçası ama jlaw'a desteğim tam naapalım artıkın. film konusunda argo için atıp tutmak istemiyorum ama yeterince atıp tuttum sanırım. mutsuz oldum argo yüzünden ama olsun, bu yıl anne'in ödülü için diğer herkesi herşeyi feda etmeye varım. canım benim. konuşmalarınıza bayıldım. gecenin olayı sunum dışında jlaw'un düşmesi oldu galiba ama esas kırmızı halı haberlerini birkaç saat sonra alıp yorumları patlatmak lazım. çok öperim sizi cicişler. RDIM signing off.

06 Mart 2012

[Post-Oscar 2012 + Meryl v. Michelle.]

Efendiiiim, uzun bir süre aradan sonra beraberiz bugün. Aklımda yazacak o kadar çok şey vardı ki not aldığım! Ama en güncel olanından bahsetmeden edemeyeceğim. Oscarlar! Tek kelime değil, 3 harf yazıciim: WTF. Bu yıl malumunuz Oscar törenini izleyemedim. Bu durumun çevrem , ailem ve beni tanıyan herkes tarafından şaşkınlıklar içerisinde karşılanması mevzuunu geçersek, ben Oscar’ın benim için en kritik anına gelmeyi bir borç bilirim. Pazartesi günü erken kalkmam  gerekince, en önce bir yatma merasimi başladı ey dostlar. Tabi ezelden beri Oscar gecesi uyumayan bünye, izleyemeyeceğini düşündükçe HİÇ uyuyamaz oldu. Artık başucumda çalan 40 dakikalık müzik listesi 3 tur döndü diyeyim size. Hani kalkıp salona geçiceeeem bi türlü, geçmiyceeem bi türlü. Neyse velhasıl yatıp uyumayı başardım. Bu başarıyı da yediye alarm kurup yedi buçukta kalkmaktansa, aman altı buçuğa kurayim, Michelle’ciğimi görürüm teskiniyle elde ettim. Alarmın ilk çalışında zıpladım yerimden. Aman allah o ne soğuktur. Sabahlık mabahlık, salon geçtim, soğuğa söylenerek televizyonu açtım ve karşımda ne göreyim! Kameranın uzak çekimiyle birlikte konuşmasını bitirmiş olan Meryl Streep. Burada kocaman bir parantez açıp (ki aslında fiilen bir parantez koymayacağım, lafın gelişi) bu kadından bahsetmek istiyorum. Kendisiyle ilk tanışmamızın anısından bahsedemiyorum tabii, çünkü bu tip bir anım yok kesin olarak. Ama kendisinin beni en etkileyen filminin Sophie’s Choice olduğunu söylemem gerek. Yiğidi öldür hakkını yeme. O filmde asker çocuklarından birini seçmesini istediğinde ben günlerce uyuyamamıştım. Daha da ilginci hala hangisini seçtiğini hatırlayamam. E o kadar düşünürseniz siz de hatırlayamazdınız bence. Neyse efendim, ondan sonra bir de out of africa’sını izledim. Dipnot: allahım Robert Redford ne kadar kötü yaşlandı öyle! Tamam, o da güzeldi, kabul ediyorum. Şu an arka plana imdb sayfasını açtım kendisinin. Pek ünlü olduğunu duymakla birlikte izleyemediğim ve izleyemediğime üzüldüğüm kramer kramere karşı var mesela. Onun da güzel olduğuna eminim tabii ki. Oyunu gelse de gitsem diye beklemelerdeyim. Şimdi gelelim diğer rollere. Saatler. Dalga mı geçiyorsunuz benimle? Yani kadın kendini oynadı orada resmen. Kusura bakmayın da Nicole kidman ve ed harris’ciğim çok iyiydi orada, meryl overrated.  Şimdi karşıma çıkan isim angels in america. Bak ben bunu da çok izlemek istedim ama hiç unutmuyorum, saat 11’de cnbce’de Pazar günleri verirlerdi bu diziyi. Tabi ben yatakhanede izleyemiyordum, o zamanlar öyle diziportmuş bilmemneymiş de yoktu, tekrarının da ucu kaçtı derken izleyemedim. Ama çok güzel olduğunu duydum kimilerinden, kimileri de pek beğenmemiş. usanmadım hala devam ediyorum yazmaya efendim. kusura bakmayın da devil wears prada nedir? şaka mısınız siz? bu filmle ilgili yorumum bu kadar, daha uzun yazamayacağım kadar gıcık oldum şu an. araya evening giriyor tabi. güzel film, heeey geçmişe gidelim herşeyleri öğrenelim şov. ama elle tutulur bişiy yok. tabi elle tutulur dediğim cidden çamur atmak için değil, hani ortada bir million dollar baby gibi dönüşüm geçirmedir, monster gibi kendinden çok farklı bir karakteri o zarafeti yansıtmadan oynamaktır yok, black swan yok, reader yok yani, bunu kastediyorum. arada lions for lambs filmi görünüyor ama valla bu çok bayık bir filmmiş dediler, yine de izlemedim yorum yapmayacağım. gelgelelim mamma mia'ya! allah aşkına bin yıllık bir müzikalde, kızını evlendirecek kadın rolüne, pierce brosnan'ın karşısına başka kadın mı yok sizlere sorarım! kala kala meryl mi kaldı yani, hani bir catherine zeta jones görmekten geçtim, yemin ederim kendimden iğrendim yahu. sonrasında doubt var. bu filmi izledim ve etkilendim. ancak etkilenmemin sebebi meryl streep değil, Phillip Seymour. ben esas böyle bir rolü ondan beklemezdim, çok çok çok şaşırmıştım. ama meryl streep dudaklarını büzüp ciddi ciddi baktığı her filmde maşallah göklere çıkarıldığı için tırsmıştım oscar moscar alır diye. son olarak geldik julia & julia'ya. bu filmi çok istememe rağmen izleyemedim, ancak çok iyiymiş. son bir ekleme, adaptation filminin sıradışı olduğunu duymuştum. ancak itiraf ediyorum, afişi ilginç değil diye izlememiştim. nicholas cage ve meryl'i aynı anda görmeye dayanamam diyerekten.(hayır romantik ilişkiyi kastetmiyorum, on-screen hoşuma gitmeyen bir ikili bu. sebebini bilmiyorum, sadece göz zevki heralde.) veeee en sonunda oscar gecesinde kapıyorum parantezi. cidden beğendiğim/beğeneceğimi düşündüğüm 5-6 tane filmi var bu kadının. bu abartma nedir yarebbim! delireceğim! 38 milyon adaylık nedir? artık bence akademi koy ver gitsin namımız yürüsün mü diyor nedir yani. lafın özü: meryl streep efsanesi diye abartmanızı engellemek amacıyla yazdım bunu, dönüyorum parantezi kapatıp oscar gecesine. efendim kalktım, televizyonu açtım ve karşımda meryl'i gördüm ya, kaynar sular başımdan aşağı döküldü. dökülmek ne kelime lav olup aktı arkadaş! o andan sonra en iyi filmi filan gözüm görmedi. zaten izleyememiştim ya, iyice koyverdim. son filmini görmedim. ama thatcher gibi soğuk, güçlü, hırslı bıdı bıdı bir kadını allah aşkına kim oynayacak başka? angelina mı oynasın? Catherine Deneuve mü? Helen Mirren mı? Goldie Hawn mı? Tabi bu kadın oynayacak, e kendisi de yaşını başını aldı, bir resmiyeti, bir soğukluğu da vardır hep suratında. oscar'ı verdiler ezikler! inanamıyorum bak hala yazdıkça. peki ne oldu? daha doğrusu bana ne oluyor da bu krizler geçiriyorum? ben açıkça söyliyim, Michelle'in ödül almasını çok istiyordum, onu accayip destekliyordum. neden? nesildaşlarına bir bakın. katie holmes zaten şaka gibi, tom'la evlendi, broadway'e çıkıyor, arada batman'de oynuyor ayılıyor bayılıyor, çocuğunun kıyafeti, yarım gülüşü derken ezikti ezik kaldı kusura bakmasın. öyle tom'un havasıyla sahnede kendine güvenle olmaz bu işler zannımca. pacey (joshua) dizi çekiyor, dizisi de iyi güzel de yani durduğu yerde bir dizi oyuncusu. dawson'dan bahsetmiyorum. evlendi gitti, artık dawson gibi bir film milm takılıyor kendisi, biliyoruz.     şimdilik kendi çevresini örnek verdim ama örnekler çoğaltılabilir o nesilden, iddialıyım. bu kızımız ne yaptı? tabii ki de ay çocuğu oldu, heath'e aşıktı, heath ölünce ayakta kalması, duruşu, zarafeti mıymıy konuşmayacağım. herşey insan için. truly buna inanıyorum. o da bir şekilde devam etmeyi başardı. ama düşünün yahu, kız oscara aday olduydu zaten, alternatif mi doğru kelime bilemiyorum ama her zaman kendi mütevazı hayatını da sürdürdü filan feşmekan. yine oyunculuğu hakkında birşey demedim farkındaysanız. şimdi en kritik noktaya geldim son filmi: Marilyn'le Bir Hafta. bu noktada önceki bir yazıma referans vermeden duramayacağım. benim gözümden marilyn. yalnız, sevilmek isteyen, hatta mutsuz, kabul edilme ihtiyacı içerisinde bir kadın o. bence tabii. işte bu son filmde ben o kadını gördüm. beraber gittiğim kişiler marilyn nasıl kadın niye böyle yapıyor diye kriz geçirdi. oysaki ben onu bildiğim için, şaşkınlık yaşamadım, hatta filmin bir çok ufak ayrıntıyı içerisinde barındırmasına bayıldım. ve michelle williams yukarı yukarı bakarken, gözlerini devirip konuşurken, rüya alemindeyken, gerçek gibi görünürken, hayali oynarken, parmak ucunda sekerken, sevgilisinden ayrılırken, bir başkasına aşık olurken ve veda etmeye geldiğinde benim hayallerimdeki marilyn'di. çünkü benim hayallerimdeki marilyn, çok konuşulan tüm özelliklerine bir açıklama getirebiliyor Marilyn Monroe efsanesinin. İşte bu yüzden esas içerlediğim nokta, muhtemelen o efsaneyi gözleriyle görmüş, gazetelerdeki fotoğraflarını belki de kesip saklamış akademi üyelerinin (ki biraz yaşlı olduklarını varsayıyorum kendilerinin, yanlış biliyorsam affola) ve Marilyn'in neslinden sonraki nesil olan akademi üyelerinin bu basit açıklamayı görememiş olması. dahası, 10 tane film ilk kez aday olduğunda Casablanca'ya ödül veren akademinin, ikinci 10 filmlik adaylar arasından Hurt Locker'ı seçmesi. Tamam, kabul ediyorum her zaman adil bir seçim olmayabiliyor oscarlar. tıpkı eurovision usulu. ama kendine bu kadar pay çıkarmayı borç bilip, düşünce özgürlüğünü bıdı bıdı savunan bir ülkenin, biraz olsun geçmişiyle yüzleşmemesi (dikkat, yüzleşememesi demiyorum, engellendiklerini düşünmüyorum, sadece yüzleşmemeyi seçti bence onlar), hala hafızalarda kazılı olan bir ikonun birebir aynısını oynayan, hayalini ve gerçek halini yaşatan bir oyuncuyu bu kadar görmezden gelmesi ve kimse kusura bakmasın ama kıçıkırık meryl streep'e ödül vermesi olmadı bu sene! büyük hüsran büyük hayal kırıklığı! üstüne bir de meryl'in "zhehehe ben aldım bu da size kapak olsun, çok da fifi" temalı konuşmasını izledim kiiii, sinirlerim zıpladı. ya kadın bir olgun ol, otur aşağı, ne bu havalar cıvalar. suck it up meryl'in içinde yarattığı patlama mıdır sebep? tıpkı marion'un ödül aldığı yılda cate blanchett'in yaptığı gibi resmen michelle senden çok sevindi. tevazu göster, kızdan örnek al biraz. ama yoook,sen bir efsanesin. evet. efsanesin maşallah bunu fark ettim. epic fail. 
Oscar izlenimlerim şimdilik bu kadar. gıcık olmaya aklıma geldikçe devam ederim artık.

08 Ağustos 2011

[oscar glamour vol.1]

dün düşündüm de neden en sevdigim organizasyonu yazmıyorum ben? organizasyondan öte, o gece benim için pür heyecan, öldürücü bir yürek çarpıntısı, bir ritüel, uykusuzluğun hissedilmediği, yılın en tatlı gecesi. oscar töreni.
önce aday adayı telaşı olur türkiye'de bak. aman hangi filmimiz aday olucak? ay ilk kez oscar adayı mı olucak bilmemne diye gazeteler basbas bağırır. oysa ben hiç umursamam o telaşı. tamam, tabi ki de sevinirim bir türk filmi aday olsa, bizi temsil etse. ama o film öyle bir film olmalı ki, batının gözünden doğuya olan bakışı güçlendirmemeli. sefaletti, uçan sinekti, töreydi cinayetti, hayır. böyle birşey istemiyorum. o film "sanat filmi" de olmamalı. bak ezik slumdog millionaire filmine. tamam kurgu konu çok güzel filan da hiç öyle sanatsal çekimler, uzuuuun sahneler, filan yok benim bildiğim. sözüm sana nuri bilge ceylan. itiraf ediyorum ünlü ünlü filmlerini izlemedim. ama bir fotografçı olarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim. filmle fotoğraf çok çok çok farklı. planları bu kadar uzun tutma diye yakana yapışasım var. senin de türkiye'yi oscar'da hayal ettiğim gibi temsil edeceğine inanmıyorum galiba. öyle bir film henüz aklımda yok, yönetmen adı dahi yok. ayyy ferzan'cığımın bakış açısıyla bir tarih filmi olsa, şöyle japon filmi tadında kostümlü, boğaz mekanlı. neyse daha fazla uydurup atmayacağım. bir de efendim o aday filmin ekibi de gidiyor ya törene, sanırım ben o olaya da hazır değilim. the hayatım insanlarının yanında kimse olmasın istiyorum ulen! kimse onlarla tanışmasın, el sıkışmasın, aynı havayı solumasın valla. düşün şimdi, kate winslet'la aynı yerdesin, cate blanchett orda, brad pitt filan, charlize theron, allahııııım antonio banderas! yok yok yoook, kesinlikle izin vermiyorum! işte bu bahsettiğim aday adayı film bu muhabbet. oysa ki benim derdim bambaşka. kim aday olursa olsun, ben o glamour'ı seviyorum. açıkçası bir türk filminin oraya gidip gitmemesi o glamour'a bir katkı yapmadığı gibi bir eksiklik de yaratmıyor benim için.
gelelim benim telaşımın başladığı noktaya. adayların açıklandığı gün. mübarek ben aday oluyorum sanki. öyle heyecanlanıyorum ki! hele de sevdigim bir oyuncuysa. hele de izlediğim bir film, takdir ettiğim bir yapım, uykumu kaçıran bir eserse! sanırım ben kafamda o aday oyuncunun tüm filmlerine veriyorum oscar'ı. hani mesela kate winslet oscar'ı reader ile aldı. harikaydı müthişti tamam. ama kate o ödülü, titanic, finding neverland, iris, revolutionary road, little children ve hatta quills, enigma bile dahil olmak üzere o müthiş dönüşümüyle haketti! [bu arada aman şu filmi unuttun, aman onu yazmamışsın o da çok güzeldi muhabbeti yapanı döverim. kate winslet'ın her filmini izledim, resmen çktığı dönemden beri takip ediyorum. bana mı anlatıyorsunuz ulen diye de çığlığı basarım.] misal natalie portman, kız leon'la girdi bu işe benim bildiğim, goya'nın hayaletleriyle, hele de o v for vendetta rolüyle beni benden aldı. bence yıllar süren bir emeğin en sonunda taçlandırılmasıydı o ödül. çünkü annemin teorisine -ve benim katıldığım bir teori bu- göre iyi oyunculara iyi işler geliyor ve böylelikle yükseldikçe yükseliyorlar. bir de yukarıda bahsettiğim ikinci kategori var: uykumu kaçıran beni mutluluktan öldüren bir filmden kişi adaysa kategorisi. örnek veriyorum: marion cotillard. mart ayıydı. onbirinci sınıftayım. akşam üstü sinemaya gideceğim ama hangisine gitsem diye beyazperde'yi açtım bakıyordum. kaldırım serçesi diye bir film. annemin kulağını çınlattım o an. annemin meşhur hikayesidir, çocukken edith piaf'ın hayatını radyo tiyatrosunda dinlemiş. ona kaldırım serçesi derlermiş, kaldırımda keşfedilmiş. minikmiş filan fıstık. dikkatimi çekti ve açıp fragmanını izledim. marion marcel marcel diye çığlık atarak dizlerinin üstüne düştüğü an. o an. o filmi izlemeye karar verdim. sadece o sahne için. sadece o sahneyi izlesem de yeter dedim. 3 ay o filmi heryerde aradım. yok yok yok yok yok. henüz gelmedi abla henüz gelmedi abla. delirttiler beni. en sonunda buldum limewire'da. indirdim itiraf ediyorum. dvd'si çıkınca da sildim derhal panik yaratılmasın. fransızcam var ama tüm filmi sular seller gibi izleyecek kadar değil. ama filmi izlemeye gittiğimde filmi zaten biliyordum. ağustos ayıydı. akşam 21.15 matinesi diye hatırlıyorum. beyoğlu beyoğlu sineması. annemi içeri sokana kadar çatlamıştım, efendim burasının düzgün sinema olduğuna eminmiymişim. annişim ya, çok alemsin çok tatlısın vallahi. neyse bir girdik filme. dağıldık. çıktığımızda anne dedim, oscar golden globe ne varsa bu kız alacak. almalı, alırsa valla hak etti dedim. o korkunç eve döndük kiraladığımız. o günden sonra evde edith piaf hiç susmadı. sonra adaylar açıklandı. marion adaymış! tarifsiz bir mutluluktu tanrım. çok çok güzeldi. işte o kız, birsürü filmde oynamıştı, konuları güzel, hatta bazıları kült haline gelmiş filmlerde oynadı evet. ama o adaylık bir filmle oldu bence. ödülü aldığı an, sabah 6.20'ydi. otel odasında yatakta kucağımda yastık bir elimle ağzımı kapatmıştım, bir elimde kumandayı tutuyordum. ikisi de titriyordu. forest whitaker marion'un adını söylediğinde gözlerimden yaşlar akmaya başladı. haketti bunu dedim, haketti, haketti haketti. dünya film endüstrisine hoşgeldin minik dev. aynı heyecanı yaşamadım, itiraf ediyorum, çünkü aileen'in hikayesi edith kadar çılgın mı desem, dolu mu bilemedim ama edith'in hikayesi kadar değildi. o kadar aşk dolu değildi. o kadar entrikalı değildi --edith'in hayatı öyle aileen ne yapsın- o filmin sonunda da gözlerimden yaşlar akmıştı. o kocaman güçlü kadının bile bile mahkumiyetini kabulü beni çok etkiledi. charlize oscar'ı aldığında yine ayakta alkışlıyordum adeta. işte bütün bu güzel anlara can veren ilk andır adayların açıklandığı an. sonra ise merak ve telaş başlar. kim alacak, ne giyecek, ne diyecek, nasıl diyecek?
veee uzun süren bekleyişten sonra oscar gecesi gelip çatar. yiyecek hiçbirşeye ihtiyaç duymam. çay alırım, ama buz gibi olur genelde, heyecandan unuturum. kırmızı halı töreni ilerler. ama itiraf ediyorum artık pek izlemiyorum, baydı yani. birkaç kişi dışında pek heyecan uyandırmıyor. ama sırf kodak tiyatrosundaki atmosferi almak, orada hissetmek için izliyorum. direk törene başlasam heyecandan ölürüm heralde. aaa bir de özellikle hugh jackman 'dan sonra yaşadığım kim sunacak telaşu var. o adamdan sonra her program korkunçtu bence. anne hathaway kendi başına götürdü, franco'nun ezikliğine inanamadım. bet suratlı yakışıklı adam. salak. neyse. ama ellen'la filan çok eğlendiğimi hatırlıyorum. neil patrick harris de açılış şarkısıyla gönülleri fethetti. ama dedim ya, hugh jackman tüm standartları yeniden yazdı. efendim tören başlar. işte makyajdı bilmemneydi 'inferior' ödüller gider. zaten benim beklediğim ödüller yardımcı ve en iyi erkek kadın en iyi film senaryodur. o an geldikçe kalp çarpıntısı. arada sürekli çıkan reklamlara sinir krizi. aralıklarla çalan en iyi şarkı adayları. hey hey hey. ne güzeldir. şimdi heralde esas soru şu. neden seviyorsun bu kadar? akademi çok taraflı davranıyor, ödüller adil değil, amerikan icatları bunlar, cannes daha önemli filan eleştrilerini duyar gibiyim. ama önemli olan ödül değil galiba bana göre.
bir filmi izliyorsun, karakteri çok beğeniyorsun, özdeşleştiriyorsun kendini. ya da tahtalara vurup ay iyi ki benim başıma gelmedi diyorsun. takdir ediyorsun gücünü onun. güçsüzlüğünü anlıyorsun. sesini beğeniyorsun bir müzikalse. o kadar dans etmesine edebilmesine. o karakteri muhtemelen sevdiğin veya o rolden sonra seveceğin kişi hayat veriyor. o kişi öyle biri ki ulaşılmaz. öyle biri ki seni tanımaz. öyle biri ki asla karşılaşmayacaksın. adını bilmeyecek. senin ne kadar ağladığını tahmin edecek belki, ama asla görmeyecek biri. bir hayranın gözünden o kişi bir tanrı/tanrıça. seni görmeden seni oynuyor. seni görmeden sen olabiliyor. bambaşka birine vücut veriyor. onun gözyaşlarını dökebiliyor. işte o yüce insan ödülü alınca ne oluyor hiç dikkat ettiniz mi? o über insan, takdirle izlediğin insan sen oluyor. senin hizana, senin insanlığına iniyor. ağlıyor konuşurken. kelimeleri seçemiyor tıpkı senin hayatındaki ilk sunumda kekelediğin gibi. ailesine sarılıyor. o ekrandaki dev, sahnede ufacık oluveriyor ödülü eline alınca. suck it up meryl diyecek kadar içten, hayatımın rolü diyecek kadar anne, şampuanla bunun provasını aldım diyecek kadar çocuk, it is true there are some angels in this city diyecek kadar nutku tutuk, kapıda ambulans bekletecek kadar hamile. insan işte. sen ya da o. insansınız. işte hollywood rüyası, everyday person oluyor o gece. ve o dönüşümü izlemek kadar keyiflisi olamaz. her oscar sabahı saat altı buçuk sularında nefesini kesen karakterlere can veren kişilerin senin gibi olduğunu görmek, o koca adamların çığlık attıp zıpladığına tanık olmak... böyle bir heyecan benim için oscar. biliyorum, catherine zeta jones hamile olmasaydı ve orası yine de resmi olmak zorunda olduğu bir platform olmasaydı 5 tur atardı kodak'ta, ben onun yerine attım. biliyorum. biliyorum ki nicole kidman içinden yerden yere vurdunuz, bu virginia woolf rolü de size kapak olsun dedi. marion ödülü alınca içinde fransa alamazmış, peh peh peh, aldım işte, edith'le aldık diye çığlık atmıştır sessizce. forest'cığım "diktatör, zenci ve ölüm emirleri veren bir kumandanı oynadım ve siz ona o kadar hayran oldunuz ki, bu ödülü aldım!" diye gururlanmıştır. işte oscar hikayesi böyle birşey. heyecanlar ötesi. gerçek. hayal. herşeyin birleştiği yer orası. anlamayan anlamaz. uğraşmayın. sadece söyleyin. bu sene kimlerle izliyoruz bebeğim? adayları alayım?