Efendiiiim, uzun bir süre aradan sonra beraberiz bugün. Aklımda yazacak o kadar çok şey vardı ki not aldığım! Ama en güncel olanından bahsetmeden edemeyeceğim. Oscarlar! Tek kelime değil, 3 harf yazıciim: WTF. Bu yıl malumunuz Oscar törenini izleyemedim. Bu durumun çevrem , ailem ve beni tanıyan herkes tarafından şaşkınlıklar içerisinde karşılanması mevzuunu geçersek, ben Oscar’ın benim için en kritik anına gelmeyi bir borç bilirim. Pazartesi günü erken kalkmam gerekince, en önce bir yatma merasimi başladı ey dostlar. Tabi ezelden beri Oscar gecesi uyumayan bünye, izleyemeyeceğini düşündükçe HİÇ uyuyamaz oldu. Artık başucumda çalan 40 dakikalık müzik listesi 3 tur döndü diyeyim size. Hani kalkıp salona geçiceeeem bi türlü, geçmiyceeem bi türlü. Neyse velhasıl yatıp uyumayı başardım. Bu başarıyı da yediye alarm kurup yedi buçukta kalkmaktansa, aman altı buçuğa kurayim, Michelle’ciğimi görürüm teskiniyle elde ettim. Alarmın ilk çalışında zıpladım yerimden. Aman allah o ne soğuktur. Sabahlık mabahlık, salon geçtim, soğuğa söylenerek televizyonu açtım ve karşımda ne göreyim! Kameranın uzak çekimiyle birlikte konuşmasını bitirmiş olan Meryl Streep. Burada kocaman bir parantez açıp (ki aslında fiilen bir parantez koymayacağım, lafın gelişi) bu kadından bahsetmek istiyorum. Kendisiyle ilk tanışmamızın anısından bahsedemiyorum tabii, çünkü bu tip bir anım yok kesin olarak. Ama kendisinin beni en etkileyen filminin Sophie’s Choice olduğunu söylemem gerek. Yiğidi öldür hakkını yeme. O filmde asker çocuklarından birini seçmesini istediğinde ben günlerce uyuyamamıştım. Daha da ilginci hala hangisini seçtiğini hatırlayamam. E o kadar düşünürseniz siz de hatırlayamazdınız bence. Neyse efendim, ondan sonra bir de out of africa’sını izledim. Dipnot: allahım Robert Redford ne kadar kötü yaşlandı öyle! Tamam, o da güzeldi, kabul ediyorum. Şu an arka plana imdb sayfasını açtım kendisinin. Pek ünlü olduğunu duymakla birlikte izleyemediğim ve izleyemediğime üzüldüğüm kramer kramere karşı var mesela. Onun da güzel olduğuna eminim tabii ki. Oyunu gelse de gitsem diye beklemelerdeyim. Şimdi gelelim diğer rollere. Saatler. Dalga mı geçiyorsunuz benimle? Yani kadın kendini oynadı orada resmen. Kusura bakmayın da Nicole kidman ve ed harris’ciğim çok iyiydi orada, meryl overrated. Şimdi karşıma çıkan isim angels in america. Bak ben bunu da çok izlemek istedim ama hiç unutmuyorum, saat 11’de cnbce’de Pazar günleri verirlerdi bu diziyi. Tabi ben yatakhanede izleyemiyordum, o zamanlar öyle diziportmuş bilmemneymiş de yoktu, tekrarının da ucu kaçtı derken izleyemedim. Ama çok güzel olduğunu duydum kimilerinden, kimileri de pek beğenmemiş. usanmadım hala devam ediyorum yazmaya efendim. kusura bakmayın da devil wears prada nedir? şaka mısınız siz? bu filmle ilgili yorumum bu kadar, daha uzun yazamayacağım kadar gıcık oldum şu an. araya evening giriyor tabi. güzel film, heeey geçmişe gidelim herşeyleri öğrenelim şov. ama elle tutulur bişiy yok. tabi elle tutulur dediğim cidden çamur atmak için değil, hani ortada bir million dollar baby gibi dönüşüm geçirmedir, monster gibi kendinden çok farklı bir karakteri o zarafeti yansıtmadan oynamaktır yok, black swan yok, reader yok yani, bunu kastediyorum. arada lions for lambs filmi görünüyor ama valla bu çok bayık bir filmmiş dediler, yine de izlemedim yorum yapmayacağım. gelgelelim mamma mia'ya! allah aşkına bin yıllık bir müzikalde, kızını evlendirecek kadın rolüne, pierce brosnan'ın karşısına başka kadın mı yok sizlere sorarım! kala kala meryl mi kaldı yani, hani bir catherine zeta jones görmekten geçtim, yemin ederim kendimden iğrendim yahu. sonrasında doubt var. bu filmi izledim ve etkilendim. ancak etkilenmemin sebebi meryl streep değil, Phillip Seymour. ben esas böyle bir rolü ondan beklemezdim, çok çok çok şaşırmıştım. ama meryl streep dudaklarını büzüp ciddi ciddi baktığı her filmde maşallah göklere çıkarıldığı için tırsmıştım oscar moscar alır diye. son olarak geldik julia & julia'ya. bu filmi çok istememe rağmen izleyemedim, ancak çok iyiymiş. son bir ekleme, adaptation filminin sıradışı olduğunu duymuştum. ancak itiraf ediyorum, afişi ilginç değil diye izlememiştim. nicholas cage ve meryl'i aynı anda görmeye dayanamam diyerekten.(hayır romantik ilişkiyi kastetmiyorum, on-screen hoşuma gitmeyen bir ikili bu. sebebini bilmiyorum, sadece göz zevki heralde.) veeee en sonunda oscar gecesinde kapıyorum parantezi. cidden beğendiğim/beğeneceğimi düşündüğüm 5-6 tane filmi var bu kadının. bu abartma nedir yarebbim! delireceğim! 38 milyon adaylık nedir? artık bence akademi koy ver gitsin namımız yürüsün mü diyor nedir yani. lafın özü: meryl streep efsanesi diye abartmanızı engellemek amacıyla yazdım bunu, dönüyorum parantezi kapatıp oscar gecesine. efendim kalktım, televizyonu açtım ve karşımda meryl'i gördüm ya, kaynar sular başımdan aşağı döküldü. dökülmek ne kelime lav olup aktı arkadaş! o andan sonra en iyi filmi filan gözüm görmedi. zaten izleyememiştim ya, iyice koyverdim. son filmini görmedim. ama thatcher gibi soğuk, güçlü, hırslı bıdı bıdı bir kadını allah aşkına kim oynayacak başka? angelina mı oynasın? Catherine Deneuve mü? Helen Mirren mı? Goldie Hawn mı? Tabi bu kadın oynayacak, e kendisi de yaşını başını aldı, bir resmiyeti, bir soğukluğu da vardır hep suratında. oscar'ı verdiler ezikler! inanamıyorum bak hala yazdıkça. peki ne oldu? daha doğrusu bana ne oluyor da bu krizler geçiriyorum? ben açıkça söyliyim, Michelle'in ödül almasını çok istiyordum, onu accayip destekliyordum. neden? nesildaşlarına bir bakın. katie holmes zaten şaka gibi, tom'la evlendi, broadway'e çıkıyor, arada batman'de oynuyor ayılıyor bayılıyor, çocuğunun kıyafeti, yarım gülüşü derken ezikti ezik kaldı kusura bakmasın. öyle tom'un havasıyla sahnede kendine güvenle olmaz bu işler zannımca. pacey (joshua) dizi çekiyor, dizisi de iyi güzel de yani durduğu yerde bir dizi oyuncusu. dawson'dan bahsetmiyorum. evlendi gitti, artık dawson gibi bir film milm takılıyor kendisi, biliyoruz. şimdilik kendi çevresini örnek verdim ama örnekler çoğaltılabilir o nesilden, iddialıyım. bu kızımız ne yaptı? tabii ki de ay çocuğu oldu, heath'e aşıktı, heath ölünce ayakta kalması, duruşu, zarafeti mıymıy konuşmayacağım. herşey insan için. truly buna inanıyorum. o da bir şekilde devam etmeyi başardı. ama düşünün yahu, kız oscara aday olduydu zaten, alternatif mi doğru kelime bilemiyorum ama her zaman kendi mütevazı hayatını da sürdürdü filan feşmekan. yine oyunculuğu hakkında birşey demedim farkındaysanız. şimdi en kritik noktaya geldim son filmi: Marilyn'le Bir Hafta. bu noktada önceki bir yazıma referans vermeden duramayacağım. benim gözümden marilyn. yalnız, sevilmek isteyen, hatta mutsuz, kabul edilme ihtiyacı içerisinde bir kadın o. bence tabii. işte bu son filmde ben o kadını gördüm. beraber gittiğim kişiler marilyn nasıl kadın niye böyle yapıyor diye kriz geçirdi. oysaki ben onu bildiğim için, şaşkınlık yaşamadım, hatta filmin bir çok ufak ayrıntıyı içerisinde barındırmasına bayıldım. ve michelle williams yukarı yukarı bakarken, gözlerini devirip konuşurken, rüya alemindeyken, gerçek gibi görünürken, hayali oynarken, parmak ucunda sekerken, sevgilisinden ayrılırken, bir başkasına aşık olurken ve veda etmeye geldiğinde benim hayallerimdeki marilyn'di. çünkü benim hayallerimdeki marilyn, çok konuşulan tüm özelliklerine bir açıklama getirebiliyor Marilyn Monroe efsanesinin. İşte bu yüzden esas içerlediğim nokta, muhtemelen o efsaneyi gözleriyle görmüş, gazetelerdeki fotoğraflarını belki de kesip saklamış akademi üyelerinin (ki biraz yaşlı olduklarını varsayıyorum kendilerinin, yanlış biliyorsam affola) ve Marilyn'in neslinden sonraki nesil olan akademi üyelerinin bu basit açıklamayı görememiş olması. dahası, 10 tane film ilk kez aday olduğunda Casablanca'ya ödül veren akademinin, ikinci 10 filmlik adaylar arasından Hurt Locker'ı seçmesi. Tamam, kabul ediyorum her zaman adil bir seçim olmayabiliyor oscarlar. tıpkı eurovision usulu. ama kendine bu kadar pay çıkarmayı borç bilip, düşünce özgürlüğünü bıdı bıdı savunan bir ülkenin, biraz olsun geçmişiyle yüzleşmemesi (dikkat, yüzleşememesi demiyorum, engellendiklerini düşünmüyorum, sadece yüzleşmemeyi seçti bence onlar), hala hafızalarda kazılı olan bir ikonun birebir aynısını oynayan, hayalini ve gerçek halini yaşatan bir oyuncuyu bu kadar görmezden gelmesi ve kimse kusura bakmasın ama kıçıkırık meryl streep'e ödül vermesi olmadı bu sene! büyük hüsran büyük hayal kırıklığı! üstüne bir de meryl'in "zhehehe ben aldım bu da size kapak olsun, çok da fifi" temalı konuşmasını izledim kiiii, sinirlerim zıpladı. ya kadın bir olgun ol, otur aşağı, ne bu havalar cıvalar. suck it up meryl'in içinde yarattığı patlama mıdır sebep? tıpkı marion'un ödül aldığı yılda cate blanchett'in yaptığı gibi resmen michelle senden çok sevindi. tevazu göster, kızdan örnek al biraz. ama yoook,sen bir efsanesin. evet. efsanesin maşallah bunu fark ettim. epic fail.
Oscar izlenimlerim şimdilik bu kadar. gıcık olmaya aklıma geldikçe devam ederim artık.