12 Mart 2012

[Kulağımda çınlayan keyif şarkım üzerine.]

hazır şarkılardan bahsederken bu şarkıyı neden daha önce anlatmadığımın şaşkınlığı içine düştüm. keyfin yerindeyken ıslık çalarak, sekerek söylediğim bu ölümsüz şarkıyı düğün şarkım yapacağım, o derece seviyorum. arada bu fikrimi la soledad olarak değiştirmiştim ama bu şarkıyı söyleyen adamı hiç gözüm tutmadı, vazgeçtim efendim, orjinal tercihime döndüm. şimdi şarkının adını vermeden biraz kendisinden bahsedeyim. böyle kaçak göçek yazmayı seviyorum. bu şarkı dünyadaki en ünlü şarkıcılardan birinin meşhur ettiği bir şarkı. ama onun ölümünden sonra, hatta yaşarken dahi onlarca insan tarafında yepyeni yorumları yapıldı. reklamlarda kullanıldı. sinemalarda bile izledik o reklamları. onu söyleyen adamın da adını vermeyeyim şimdilik. dedim ya, kendini dünyaca ünlü biri. klasikler arasına girdiği kesin. ancak hakkında duyduğum ve daha önce de bahsettiğim söylentiler sebebiyle pek haz etmiyorum bu beyden. eğer  bu "organizatörlük" hikayeleri doğruysa, bu bey marilyn monroe'yla kennedy'i tanıştıran adam diye geçiyor, o da doğrudur kesin. yıllaaaar sonra bu bey alzheimer oldu. yok, vicdansız değilim, kimseye kötülük dilemem. hele de hastalık asla dileyemem, çok zor sağlığını kaybetmek. dilerim herkes şifasını bulur şu dünyada. düşmanım yoktur öyle ama yine de söylemiş olayim, dost düşman dilerim herkes sağlığına kavuşur. neyse efendim bu bey, hastalığı sebebiyle yavaş yavaş unutmaya başladı çoğu şeyi, biliyorsunuz bu illet hastalığı. bilemiyorum duyduklarıma konu olan şeyler gerçek mi, ama öyleyse eğer, bu beye fazla geldiği kesin. bu sebeple bu duruma geldiğini düşünüyorum. ama yine de en ünlü şarkısının sözlerini sahnede unuttuğu ana kadar sanat hayatına devam etti. sonrasında dünya güzel bir sesi kaybetti malesef. bana fly me to the moon ile mutluluk veren, my way'in sözlerini unutan frank sinatra'yı tanırsınız herhalde. my way olsun, diğer şarkıları olsun güzeldir tabii ama benim için cidden en güzel şarkısı fly me to the moon. aman allah o nasıl bir keyiftir, o nasıl bir uçarı bir neşedir, parmakların ucunda sekmedir, topukları birbirine vurma (ama vurmama çünkü düşmekten korkma) isteğidir kelimeler anlatamaz ey dostlar. aman o nasıl bir aşktır, o nasıl bir uçuştur hep özenmişimdir. yani öyle ki, ne zaman bu şarkıyı dinlesem aşık olasım geliyor, gözlerimi kapatıp onun adını sayıklama istiyorum. gerçi aşkın bana uzak olduğunu düşünüyorum ya bu aralar, olsun, onun adı demek, öyle birinin henüz varolduğu anlamına gelmez. varolacağına inandığım anlamına gelebilir gerçi. işte ben bu şarkıyı aşkla söylemek istiyorum ya hani, daha güzel düğün şarkısı olamaz bence. ama hala düşünmeye devam ediyorum tabii. çünkü bu şarkıyı herkes biliyor, belki daha az bilinen bir şarkı seçerim beğenirsem. kısmet efendim. yalnız bu noktada şuna da değinmem gerekir: bu şarkıyı ünlü yapan frank sinatra. ve frank sinatra'nın versiyonu harika. ama ben onu çalmayacağım. hep söylediğim bir versiyonu var, bir sürü üflemeli çalgı çalıyor kulağımda. nerde duydum bilmiyorum. belki de kendim çalıp söylüyorumdur aklımdan. ama o jaz versiyonunu istiyorum. o gün gelince, söylerim orkestraya, öyle çalarlar artık. yok, tabiki de ben söyleyemem.