06 Mart 2012

[Aşk acısını nasıl öğrendim?]

aşk acısını nasıl öğrendim? oldukça derin, duygusal, sürreal bir başlık gibi görünse de aslında çok basit birşey yazmak için böyle bir soru sordum kendi kendime. dediğim gibi cevap oldukça basit: ben aşk acısını kitaplardan öğrendim. hangisini önce okudum hatırlamıyorum, ama kalbimin kırıldığı ilk kitap sanıyorum yeşil kiraz'dır. kiraz'ın çaresizliği, hataları, çocukluğu beni bunalımlara sürüklemekle birlikte, yıllar sonra aşık olduğu o yüzsüz adamı çirkin bir halde görünce içimin yağlarının erimesine sebep olmuştur. tabi burada çirkinden kasıt sadece fiziksel çirkinlik değil, yerinde saymanın verdiği çöküş olarak da adlandırılabilir. sonrasında kiraz o japon iş adamına aşık olup, yapılan arabaya kiraz'ın sembol olarak seçildiğini gördüğümde mutluluktan kitabı kapatıp göğsüme yaslayıp ayy dediğimi hatırlıyorum. bu noktada kimse kusura bakmasın ama spoiler verdim bir güzel. oh. okusaydınız kardeşim. ikinci büyük kitapsa, ki bu gerçekten büyük kalp kırıklığı yaratmıştır bende, sekizinci renk. aman allahım o yüzsüz çocuk ela'yı terk edince, hatta terk etse iyi, ela onu biriyle basınca hınk diye kalakalmamı unutamam heralde. hani million dollar baby'de swank taburenin üstüne düşünce çıt diye bir ses çıkıyor da bütün salon soluk alıp kalakalıyor ya, ben o sessiz nefessiz çığlığı ilk bu kitapta attım ey dostlar. ela, günlerce hasta halde kıvrandıktan sonra, ölümü bile göze aldıktan sonra eğer mutlu bitmeseydi o kitap, herşeye inancım sarsılacaktı neredeyse yahu. diğer bir kitap ise, sanıyorum aşk acısını ve kudretin ne demek olduğunu bana öğreten ilk kitaptır desem yalan olmaz. yeşil kiraz'da aşk acısına tanık olmuştum. ama çalıkuşu'nu okurken sanıyorum birine aşıktım, onu hayal ederek okumuştum da canım resmen yanmıştı. yıllar sonra gecenin karanlığında gelen o çarşaflı kadını okurken yine ürperdim biliyor musunuz? insan çok çok çok çok çok mutluyken allahım birşey olmasın ne olur derken ille bir sakatlık çıkar ya, işte bu kadın, bu sakatlığın vücuda bürünmüş hali benim için cidden. tamam, okuduktan sonra ben de asla evlenmezdim o hayvan kamran'la desem de, feride'nin yaptığı gibi evi terk etmek, anadolu'ya gitmek, kurtlar sofrasına oturmak, hele de cumhuriyet yıllarında, kadının esamesi okunmazken bunları yapmak...her baba yiğidin harcı değil tabi. yapardım yapamazdım demeyeceğim, ama orta okul çağlarımda ne kadar takdir ettiğimi hayal etmenizi isterim. dediğim gibi, yıllar içinde bu kitap hep karşıma çıktı benim. lisede sınavını da oldum ve tekrar bayıla bayıla okudum, üniversite yıllarıma gelince de bir kez daha bu gözle bu yaşla okuyayim diye de başlayıp soluk almadan bitirdiğim oldu. işte ben en son okuyuşumda o satır aralarında kamran'ın gözleri yeşil diye yeşile düşman, sarışın diye sarışınlar hep mi böyle diye sitem eden feride'yle bir kere daha ağladım. her lafın karşısında durabilen o güçlü kadın, anne, çocuk feride hayatımda beni en etkilemiş insan sanıyorum. tüm sıkıntılara katlanıp, herşeyi geride bıraktım derken en sonunda çöken feride. günlerce komada gibi yatan feride. munise'nin yatağına kolonya döken feride. sözünün eri feride. dedim ya, çalıkuşu benim için bir başka. yeşil kiraz ve sekizinci renk çocukluğumsa, çalıkuşu ilk gençliğim, kaybettiğim aşklarım ve gözyaşları dönemim. kudret. sabır. kısacası olgunluğum desem yalan olmaz heralde.