07 Şubat 2017

[İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu?]

Eğer bu yazıyı yazmak yerine tek bir kelimede bu oyunu anlatmak isteseydim "kaçırmayın" derdim. hani sag'de best ensamble ödülü filan veriyorlar ya, bu ekip bu ödülü almalı. oyun o kadar geçişken ki, kostümler, dekorlar havada uçuşuyor, karakterler hem aynı hem farklı şekilde seyreyliyor gözünüzün önünde. ben oyunun kendisini okumadım, metin çok güçlü tabii ama, doğrusu bu set/prodüksiyon algısı da muhteşem bir hava vermiş oyuna. iki perde sürüyor ama tek perde olsa, ara olmasa da devam etsek derken buluyorsunuz kendinizi. ikinci perde geldiğinde fatih koyunoğlu zirvelere çıkıyor, inmiyor. bir şeyler söyleyip de oyunun tadını kaçırmak istemiyorum ama gerçekten görmeniz gereken bir oyun olduğunu söylemeden edemeyeceğim.

izleyin, izlettirin.

derhal.

şu an.

dün.

[Akciğer.]

bu sezon izlediğim güzel oyunlardan biriyle daha buradayım sayın seyirciler. engin hepileri'yi 39 basamak'ta izlemiş ve beğenmiştim ancak nergis öztürk'ü daha önce hiç sahnede izlememiştim. bilimum dizimde kendisini sevmiş benimsemiştim doğrusu. bu sebeple çok merak ediyordum, iyi ki de merak etmişim.

akciğer, bir çiftin dünyaya çocuk getirmek üzere yaptıkları konuşmalardan oluşuyor. spoiler vermeden sanıyorum bu kadarını söyleyebilirim. ama oyunda hiç bir dekorun olmaması, diyalogları iyice ön plana çıkarıyor, mimikleri daha da önemli kılıyor. velhasılı kelam, bu çift konuşurken siz de bir an nefes alıyorsunuz, çoğunlukla kıkırdayıp gülüyorsunuz ve söylenen gerçek verilerle birlikte uzaklara dalıyorsunuz. an gelip de *facepalm* iç çekmesiyle başbaşa kaldığınızda, sanki yan koltuktaki seyirciyle bile bir bağ kuruyormuş gibi hissediyorsunuz. 

doğrusu oyunu izlerken zaman çok çabuk geçiyor. ama karakterlerin hayatı da çok çabuk akıyor, tek yerde durağan kalmıyor. bu özelliğiyle daha önce izlediğim parçacıklar'a benzettim bu oyunu, çok keyif aldım.

hele de sonlara doğru (korkmayın spoiler free konuşacağım) özellikle nergis öztürk ve engin hepileri naçizane fikrimce muhteşem bir oyunculuk şöleni yaşattı hepimize. 

izleyin, izlettirin.

[Kozalar.]

Yılın en beklenen, en bilet bulunamayan ve en kısa oyunu: Kozalar! doğrusu bu oyunun biletlerini daha haberi gazetelere düştüğünden beri arıyordum. ama ne mümkün! ekim ayı biletleri ağustostan bitiyordu adeta, ocak ayı kasımdan itibaren iptaldi. ama en sonunda bileti yakaladım ve balkonda, sahnenin tam karşısından izledim, ooh!

doğrusu ekip başarılı, zaten bu insanlara başarısız demek bana düşmez ama, bence oyun çok da büyütüldüğü gibi dev bir oyun değilmiş a dostlar. tamam, metin ve dekor güzel ama yakın zamanda çok fazla savaş filmi, göçmen buhranı izlediğimden ötürü, benim için biraz yüzeysel kaldı bu konuşmalar, kozalar. metin güçlüydü güçlü olmasına (adalet ağaoğlu tabii, nasıl olmasın?) ama yeteri kadar işlemedi içime, ne yalan söyleyeyim.

dediğim gibi, herkes başarılıydı başarılı olmasına ama, demet evgar'ın dişiliği ile ön plana çıktığı ikinci oyunu, benim gördüğüm. bu durumdan pek haz etmedim doğrusu. bu rol, kendisini daha kötü bir oyuncu mu yaptı? hayır. daha iyi bir oyuncu mu yaptı? ona da hayır. yani bilemiyorum, 39 basamaktan sonra da küçük tatlı sexual innuendo kafaları, oyunun metni ve etrafta salınan ağları düşününce, oyuna katkısı olan bir unsur gibi görünmedi bana.

dediğim gibi, izlediğim en kısa oyun rekorunu bu oyun elinde tutuyor. 45 dakikalık güzel bir oyun isterseniz (konu arka fonda savaş olduğu için boğucu denilebilir) izleyin, bilet bulabilirseniz. ama bu sezon, bu oyundan daha iyi oyunlar izledim, bu da bir gerçek.

[Nefesinizi Nasıl Tutarsınız?]

bambaşka bir dot oyunundan tekrar merhaba. ya da belki de derin bir iç çekiş sesiyle selam olsun. her zaman tanıklık etmemden ötürü beni hep şaşırtacağını bildiğim bu ekibin, beni tekrar şaşırtacağını bekliyordum zaten. ama bu kadarını hayal etmemiştim. oyun hakkında uzun uzun yazılabilir tabii ama çok fazla detay verip sizleri boğmak ve oyunun tadını kaçırmak istemiyorum. şunu söylemek lazım: 95 dakika boyunca daraldım. 96 dakika olsaydı dayanamayacaktım. kasvetli, gergin, umutsuz, telaşlı bir oyundu bu. çok uzak bir gelecek/geçmiş alternatifi değildi. tam tersi, salondaki tüm seyircileri bileğin tutup nefesini kesti. oyuna gitmek istememin sebeplerinin ikisi murat daltaban -dotun kurucusu- ve köksal engür'dü. ama gizem güçlü beni, bizi bitirdi.

eğer kafa dağıtacak, ferah, güzel bir akşam dinlencesi bir oyun arayışındaysanız bu oyundan uzak durun. bunalmaya hazırsanız hiç durmayın, hemen bir bilet alın.

nefesinizin kesilmesi garanti, benden söylemesi.