21 Mayıs 2013

[Name of the Doctor.]

Muthis bir mutluluk hali var uzerimde, gorulmeye deger dogrusu. Dinlediginiz muhtesem sarki nasil eargasm yasatiyorsa, bu bolum de bende bir eyegasm yaratti desem yalan olmaz. Neden?

Bu sezon verilen uzuuuun aralari bekledigimiz yetmiyormus gibi, sezon final bolumunun adini 'name of the doctor' aciklayan doctor who bbc yetkilileri oyle bir duruma getirdi ki beni, artik gecem gunduzum bos bos olabilecekleri dusunmek/dusunsem de hayal edemeyecegimi bilmenin tarifsiz yetersizlik duygusu icerisinde birakti beni. Hele de sezon icinde SACMA SAPAN bolumlerle bir haftalik bekleyisten sonra bekledigini alamamak icinde kalisiyla, duvardan duvara vurdum kendimi, nefret ettim senden moffat. Ama son bolumde, bu bolumde, oyle bir kurgu yapmissiniz ki hem devamini merak ettik, hem de bir kisim cevaplarimizi aldik! Full circle. Daha guzel olamazdi, gelelim bolumun konularina. 

Dakka bir gol bir: GALLIFREY. Su gokyuzunu gordum ya, artik gozum arkada gitmem. Eski doktorlari gormemizse ayri bir tatliydi, merak ustune merak derken clara'nin tam bir bad wolf all over time and space kafasinda oldugunu yine anladik. Hapishanedeki adam biriyse de cikaramadim ama zaten kendisinin birden bire nasil damdan dustugunu cozemedim. Yine de bir trenzalore introsu super oldu, tebrikler. Zaten biz de sezon finalinde bunu beklerdik. Jenny, madam vastra ve strax uclusunu pek de sevdigim soylenemez. En nihayetinde karakter yoklugunda geldiler: jack kalmadi, ood'lar tennant'a ozel gibiydi, pondlar ucup gitti, bunlarla idare ediyoruz. Ama clara, bu uclu ve river song'un masaya oturmasiyla isin rengi degisti. Madam vastra'nin guvenmezsin diye kagitta da o esans var yazisi harikaydi bi kere! :) yarab peki river song'a ne demeli? En sonunda clara ve river tanistilar, way to go river! Cok bilgi vermedin ama clara anladi senin doctor icin onemli bir kadin oldugunu. Canimsin river. Bebeyimsin river. Efendim bu esnada yeni kotulerimiz -vampir gentlemen'lari (evet bu bir buffy referansidir, hem vampirlere hem de gentlemen klanina)- biraz gereksiz buldum. Zaten great intelligence'in guclu oldugunu biliyoruz, bu dummyleri yaratmanin pek amaci yoktu bence ama yine de, korkunclar! Hakkini teslim etmeliyim moffat, cok korkunclardi! Neyse efenim, cok sukur kendimizi trenzalore'da bulduk. Trenzalore megersemsem doctor'un mezariymis! Ah doctor canim doctor, senin yuzundeki o umitsiz ifadeyi silmek icin dunyayi yerinden oynatmak istedim. River sadece clara'nin gorebildigi bir hayalken (evet telepatik bir goruntu olarak post silence in the library haliyle katildi bu bolume river. Bildiginiz uzere river'i ilk kez goren 10. doctor onun olmesini engellemis, bir bilgisayarin hafizasina yuklemis ve river'i olumden ancak bu sekilde kurtarmisti) bile river ve doctor'u ayni karede gormenin mutlulugu tarif edilemez. Aaa, itiraf ediyorum tabi, bir an doctor'un adi PLEASE sanmadim degil. Megersem river fisildamis adini kalp kalp kaaaalp binlerce milyonlarca kalp. O esnada doctor onun orada oldugunu anladi ama en sondaki salvoyu yine de beklemiyordum. Kalpler moffata gitsin bu sefer :) bir de tabi su noktada silence'tan bahsetmek lazim. 2 sezon boyunca darladiniz, iki sezon boyunca gudubet suratinizla arziendam eyleyip yuregimize indirdiniz, river'a sevdigi adami oldurtmeye kalktiniz, o oldurmeyince tum zamanlarin karismasina sebep oldunuz. Bunun icin miydi? Butun bunlar GI doctor'a zarar vermesin diye miydi? Siz aslinda doctor'u korumak mi istediniz? Amaciniz doctor'u koruyarak evrendeki butun o zaferlerin yenilgiye donmesini engellemek miydi yani? Soktayim. Oyle bir ters kose yaptin ki moffat, seni essek sudan gelinceye kadar dovmek istiyorum. O kadar ter bir kose, bu kadar guzel bir baglantiyla system overload olup dun gece olmedim ya, allah seni bildigi gibi yapsin. Cidden bak. 

Efendim bu noktadan sonra ortalik oyle bir karisti, daha bie karisti ki dillere destan. Bolum yayinlanmadan once duydugum bir spoiler gibi oldu. At the grave of the Doctor, there it stood the timeline of Doctor. Pure light. O kadar guzeldi ki o isik isik mavi kumeye bakmak, tadina doyamadik desem yalan olmaz evet. GI bu isik kumesinin icine girip doctor'un her macerasinda onu yenilgiye ugratirken, doctor'un yerde ciglik cigliga aci cekmesi... Clara aglarken bu bolumu izleyenler de ona eslik ediyordu hic suphesiz. Sarsilan, titreyen, aci icinde ciglik atan doctor... Clara'nin yerinde kim olsaydi bu muhtesem adami kurtarmak icin tum zamana dagilip asla kendisi olmamayi goze alirdi, biliyorum, ben alirdim. Iste tam o anda, Clara isik isik timeline'a girip her doctor'un hayatina dagildiginda hak verdim. She was the salvage of a lifetime. She really, undeniably was. Sonra bolumun basindaki goruntulere tekrar donduk. Clara tum doktorlarlari kurtardi. Ah, titanic'ten gelsin: "in everyway that a person can be saved." Bu noktaya kadar doctor'un cirpinislari, clara'ya kendini feda etmemesi icin yalvarislari ve river song'un aciyla bu sahneyi izlemesi arasinda bir yerlerde icimde nice parca yasamini kaybetti. Ama sonrasinda anladim ki, daha cok sey varmis icimde olecek.

Doctor kurtulup ayaga kalktiktan sonra clara'yi kurtarmak icin kendi timeline'inin icine girmeye karar verdi. Onu kurtaran clara'sini boyle bir sona mahkum edemedi. Doctor Clara'yi bu sona mahkum etse zaten doctor olmazdi. Ama timeline'ina atlayip clara'yi ordan cekip almak istemesiyle birlikte river sahneye cikti. Cikmaz olaydi. Cikmaz olaydi da beni boyle aglatmasaydi. Doctor'a yalvardi once. Gidemezsin, gidemezsin diye. Doctor onu duymadikca daha cok bagirdi. Uyan artik deyip tam ona bir tokat atacakken doctor donup onun gozlerine bakarak bilegini havada yakaladi ve river ona sen beni hep gorup duyuyor muydun diye sordu. Devaminda soyle oldu:

D: You're always here to me and I always listen. And I can always see you.
R: Then why didn't you speak to me?
D: Because I thought it would hurt too much.
R: I believe I could've coped.
D: No. I thought it would hurt me. And I was right.
R: You haven't said goodbye.
D: Then tell me because I don't know. how do I say it?
R: Only one way I would accept. If you ever loved me, say it like you're going to come back.
D: Well then, see you around, Prof. River Song. 

Ah yuregim, zavalli yuregim! As River and Doctor shared their last kiss, icim acidi icim! Boyle bir aski hic bir dizimde gormedim. Biri "billions and billions will suffer and die" konseptini umursamayip benim canim onlardan daha cok yanar diyor, digeri seni gordugumu kabul etmek cok acili olurdu diyor. Birisi bilegini kiriyor -angels take manhattan- tum regeneration haklarini kullaniyor, digeri elveda dememek icin kacabildigi kadar uzaklara gidiyor, oldur beni you have to do it diyor. Ah yuregim! Dilerim bu onlari son gorusumuz olmaz. Daha sonic screwdriver'ı doctor'a nerede verdiğini görmedik, daha doctor'un ne zaman ismini river'a söylediğini de görmedik! üstelik river'ın hala nasıl o telekonferansa devam edebildiğini de öğrenemedik! spoilers dedik bıraktık. of river, lütfen senin olduğun son bölüm olmasın bu bölüm yoksa üzüntüden ölürüm. birinin dediği gibi no goodbye is proper cidden. ay vallahi yazarken bile içim karardı. sanıyorum bu noktada clara olayına geçmeliyim.

efendim doctor river'la vedalaştıktan sonra -ne vedalaşma ne vedalaşma yorumunu tekrar yazmadan  edemeyeceğim. en nihayetinde alex kingston ve matt smith'i birbirine yakıştıracağımı kırk yıl düşünsem aklıma getiremezdim. matt gibi çıtırlık sınırlarında olan o raggedy doctor'la 15 sezonluk er'ın koskoca mark'ının eşi muhteşem elizabeth corday nasıl birbirine böylesine yakıştı aklım almıyor doğrusu. kadının spoilers diye sırıtıp yan yan bakışlarına mı aşık oldu doctor? yoksa onun herşeyi bilen ama kendisini çözemeyen haline mi aşık oldu river? deli olacağım bu ikiliyi düşündükçe. bence bir spinoff yapıp river'ı anlatmalılar. doyamıyoruz efendim doyamıyoruz. aah ah.- doctor timeline'ına daldı. orada clara'yı buldu. clara önce onun gerçek olduğuna inanmadı. düşünsenize, o kız, doctor'un bin yıllık hayatında tehlikede olduğu her anda -ki inanın bu anlar çok fazla sayıda- doctor'u kurtarmak için oradaydı. bin yıl boyunca bir yaprak olarak bu dünyaya düştü ve doctor'u sayısız kez ölümden kurtardı, onun yerine ölmeyi seçti. düşündükçe deli olacağım. kız gözlerini kapadı, düşündü, gözlerini açtığında neden impossible girl olduğunu anladı. tarih boyunca atom atom heryere clara olarak dağılmayı kabul etti -her companion'ın yapacağı gibi. doctor bu, herhangi bir adam değil- ve defalarca defalarca geldi. her seferinde kurtardı. yarab moffat'ın böyle birşey yazdığı günleri bana gösterdin ya başka ne diyeyim, çok şükür çok! neyse, doctor clara'yı kendisine çağırdı. clara önce ona inanmadı. ama sonra ona doğru yürüyüp doctor'a sımsıkı sarıldığında "my clara, oh my clara" dediği sahnede doctor mu daha çok ağlıyordu, yoksa ben mi daha çok ağlıyordum bilemiyorum. orada film koptu desem yeridir. hakkını veriyorum clara. ne rose, ne donna, ne de ponds. sen "salvage of a lifetime" olduğunu kanıtladın, helal olsun sana! 

bu ikili gölgeler arasında uzaklara bakan adamı izlerken, clara'nın soru işaretleri haklıydı. bu adam kimdi? doctor'un her halini gören ve doctor olduğunu anlayan bu kız, karşısında sırtı dönük olan bu adamı neden tanımıyordu? ve o anda, doctor söyledi. that was his secret. clara artık bu minnoş haliyle bu kadar olayı kaldıramayışının doruğunda doctor'un kollarında bayılıp kaldığında doctor'la en büyük sırrı konuştular. 

12 Mayıs 2013

[Doctor v. Eva]

Aklim bir time lord'un akli gibi su an. Ya da eger time lord diye bir tur olsaydi, gallifreyce donen o irili ufakli halkalarin cikardigi sesleri ve scattered yet confined dusunceleri boyle hayal ederdim herhalde. 

Bir yandan doctor who'nun son bolumunu dusunuyor, kafa patlatiyorum ne olacagina, nasil olacagina dair. Saniyorum ki bir noktada sorgulamayip, bazi seylerin doctor who evreninde oluverdigini kabullenmeliyim. Ayrica paralel bir dunyada, it's just the way it is demek de heer zaman iyidir. Overthinking is simply unbearable. 

Bambaska bir halkanin icinde bugun gittigim festivalde gordugum binbir yuz var. Hemen hemen bir yil sonra ilk kez gittigim okulumda yururken sunu dusundum: binalar degismezken insanlar nasil da yaslanabiliyor bu dunyada? Kutuphane onunun sigara sinmis kokusu ayniyken, ben nasil oluyor da o sabahlamalardan bu kadar uzagim? Minik paralel evrenler. Her birimiz, cizdigimiz yollarda yururken karbon kopyalarimiz, bizim birakmayi biraktigimiz izlerimizi kendi karbon kopyalarina aktariyorlar. Quite remarkable, isn't it? 

Baska baska yerlerden tanidigim ve bugun aman tanriiiigm diye sevinc cigligi atarak sarilip selamlastigim bir suru insanin gozleri ayni, bakislari ayni. Ama biliyorum ki iki fotograflarini yanyana koysam dunya kadar farkli. Biz gercekten de partly kurbagayiz galiba. Sicak suya atilinca feryat figan kacan kurbaga degil. Suyun icine oturtturulduktan sonra kaynatilmaya baslanan tencere icindeki kurbaga. Hani suyun kaynadigini fark etmeyen. Tabiy ben demiyorum ki haslanip olecegiz. Tam tersi, ayni asin icinde baska baska baharatlariz, ayni anda yaslanip buyudukce farkina bile varmiyoruz, ne mutlu. 

Tamamen farkli bir yandan ise, cok yorgunum. Yazmaya istekliyim, ama yazmaya mecalim yok. Bu coken yorgunluk neyin nesi bilmiyorum. [Sonradan gelen edit] Dun yatagima uzandiktan sonra yaklasik bir saat daha uyuyamadim. Kulaklarim uguldadi, kalbin sanki agzimdan firlayacakmis gibi carpti durdu. Karanligin, sessizligin ortasinda sirtustu uzanip kesik kesik nefes alirken, sunu dusundum. Belki de ayni anda bircok seyi daldan dala atlayarak dusunmek mumkun, ama tek bir yurek kaldirmiyo bunu, olamaz mi? Belki bu yuzden doctor'un iki kalbi vardir. Dusuncelerine, hayallerine bedeninin yetisebilmesi icin. Unlike eva peron.


11 Mayıs 2013

[Ellerimiz.]

Ellerime bakiyorum. Annemin ellerine benziyorlar. Tirnak sekillerimiz farkli ama eklemler, eklemlerin kirisikliklari hep ayni. Seviniyorum. Zamanin akip gidisine de uzuluyorum bir yandan.

10 Mayıs 2013

[Kavusmak.]

Insan hayal ederek uykuya dalmayacaksa ne anlami var uyumanin? Saksisinda suyu bekleyen bir bitkiden, komadaki bir hastadan ne farkimiz var? Koklerini suya dogru uzatan agac bile suya kavusmanin hayaliyle her gun adim adim yol alirken, hayal etmeden uyuyan bir insan, iki kol iki bacak bir yuzle dogdugu icin insan midir gercekten? Agac bile cabalarken gelecek umutlari ve istekleri icin, evinden isine, isinden evine, hayatim cok monoton diyerek gidip gelen bir insan, en azindan gozlerini kapatmadan evvel hayal kurmuyorsa, ben nasil insan derim geride kalan bir kabuga? Evet. O insan degildir. Geriye bir kabuk ve dildeki takilip duran plak kalmistir. Ogrenciyken bile haftalik bir program icerisinde yasayan bunye, ki cuma geceleri icmek de bir programa oturmustur bu donemde belki de, calismaya baslayinca monoton hayatindan sikayetlenmeye baslayinca, saniyorum ki salterlerim atiyor. Hayir. Ogrencilik hayatimi ozlemiyorum. Eve geldigimde aklimin rahat oldugu, her birimizin aklinda birseyler donuyor gerci ama, dersten ciktigimda bir de su kitaplari okumali, ne zaman okumali, sinavlar ne zaman, nerden cikar sorularinin olmadigi hayatimi seviyorum. Alakasiz bir ders icin sabahladigim gunler, sosyoloji ne bayikti oyle ya, yerini gerekirse birseyleri anlamak icin, uretmek icin, kendim icin, en olmadi ay sonunda aldigim para karsiliginda sabahladigim gunlere birakti. O ince cizgiyi net belirlemek lazim. Ogrenciligi ozlemedim. Tek ozledigim, sabah kalkip, saate bakip, bosver bugun gitmezsem birsey olmaz demek. Yagmurlu havaya, kar toplayan gokyuzune geceden bakip, yarin disari cikilmaz zaten deyip gonul rahatligiyla uyumayi ozledim. Kar yokusumuzu kapatir mi acaba'larim tadimi kacirmasin istedim mesela ben bu yil. Sonra dusundum, tek derdim de bu olsun ne mutlu diye.

Dusledim bugun yeniden. Yatagimda uykuya mahkum, uykuya kole gozlerim kapanirken, bambaska hayallere daldim. Berlin planlari ve bercy yollari ile gulumsedim sebepsiz, sebepli. Suya kavusan agac gibi, harflere vardim.

Ne mutlu, ne mutlu!

09 Mayıs 2013

[Game of Thrones S3E1-5.]

ne jon snow'un ygritte'le olan ilişkisi, ne lannister'ın kesilen eli, ne robb'un zor kararları, ne de joffrey'nin elalemi okla mokla vurup zevk alması, ne sansa ve kendi yaşıtı gençler arasında little finger hadım adam ve herkeslerin olaya dahil olmasıyla ortada dönen evlilik entrikaları, ne de duvar'ın ötesinde dönen olaylardan bahsedeceğim. bu dizide dört bölümdür bahsetmeye değecek tek hikaye Daenerys Targaryen'in hikayesi. gün be gün lekesizlerle ilgili pazarlığı sessizce devam ettirip, minik çocuklara sempati duyarak ölüm tehlikeleri atlatan bu muhteşem karakter diziyi izlenebilir kılan tek şey. kimse mr. ay nerdeyse ölüyordum beni kim öldürmeye kalktı lannister'ı, kimse duvar'ın ötesindeki kızlarından kız çocuğu sahip olan adamı, hatta duvarın ötesindekileri, götü boklu savaşınızı umursamıyor. şahsen ben umursamıyorum. tahtın gerçek varisi bu kız aradaki ezik bir deniz yüzünden bir türlü hak ettiğini alamıyor ya, delireceğim. abisinin yanında ezildikçe ezilen, bir eşya gibi satılan -aaah ah khal drogo'ya satıldı bebişim khal drogoooo açeydim kollarımı gitmeyeydin- kız, yerini ejderhalara yaşam veren, sevdiği adamı kara büyülerle kurtarmaya çalışan, khaleesi olup halkını peşinde sürükleyebilen bir kadına dönüştü ya, anlayamıyorum bu dizinin targaryen'in sahnelerini minimum düzeyde tutmasını. lekesizler ordusuyla kavuştuğu an -efendim bu öyle bir ordu ki, adamın meme ucunu kestiler, adam gık demedi ulaaaan! meğersem bu adamları çocukken toplar, eğitirlermiş. her birine bir asalak adını vermişler filan. aşağılama aşağılama üzerine- ben kendimden geçtim. tıpkı birinci sezon finalinde yaptığım gibi dizlerimin üzerine çöktüm ve kraliçe'yi selamladım! dany'nin adamın küfürler savurarak konuştuğu dili anladığını adım gibi biliyordum. hatta taking lives'da angelina jolie'nin oliver martinez'e yaptığı gibi -kanada'da geçiyordu galiba film, kadının yanında dangır dungur fransızca konuşan yüzsüz oliver ve polis ortağı, angelina'nın dönüp çataçat cevap vermesiyle birlikte çok güzel göt olmuştu çok afedersiniz, kadının annesi fransız, herkes soyadı sansa da kadının diğer adı jolie, ne anlatıyorsunuz bebeğim siz demek istiyorum- dönüp dan diye bir cevap vereceğini biliyordum. kaçınılmazdı. ama dracarys deyip adamı öldürmen bir yana, ejderhaların en sonunda yardıranzi alevler üflemesi bir yana, "herkesi öldürün. tüm efendileri öldürün. kırbacı olan her kişiyi öldürün." temasındaki konuşman harikaydı! resmen hırstan ağzımın suları aktı öyle böyle değil. hele de kırbaçı yere atıp yürüyüp gitmen, herkesi özgür bırakman, isimlerini dahi seçmelerine izin veren bir kraliçe olarak seni görmek bir şeref dany! böyle adaletli, kayıplar acılar ve mutluluklar yaşamış böyle harika bir karakterin kraliçe olmamasını hazmetmem mümkün görünmüyor. inşallah dany'ciğim o çok zayıf olduğu, özlemle baktığı çocuklara sadece bakmakla kalmaz da, khal drogo'cuğum kadar karizmatik olmasın, en az o kadar harika bir adamdan bir de çocuk sahibi olur. ah o kadar sevinirim ki! en son bıraktığımız noktada ne kadar sinirlendiğimi şu şekilde anlatmak istiyorum: dördüncü bölümde biraz önce anlattığım sahneye tanık olduktan sonra beşinci bölümde sadece bir dakika 45 saniye filan dany'i gördük. altıncı bölümde ise hiç göremedik. unsullied ordusuyla muhtemelen ordan oraya yardıran dany'i göstermiyorlar da göstermiyorlar. yok efendim hayvanın gözünden dünyayı görüyorum -o çocuğun da love actually'deki minik çocuk olması şaka gibi, büyümüş de neler neler yapıyor ayol- yok bilmemkimin kızıyla evlenmezsem savaşı kaybedeceğim krizleri, lannisterların gelecek evlilikleri filan derken artık iyice boku çıktı, dany'nin hikayesini sona saklıyorlar derken iyice unuttular. tamam, beşinci kitap ful dany ve ejderhaları ile doluymuş ama biz beşinci kitabı bekleyemeyeceğiz, haydin artık ya! evet efendim, hızımı aldım, inşallah haftaya dany'li bir bölüm görerek de mutlu olacağız. kısmet bir yerde tabi.

[Once Upon a Time: S2E21.]

once upon a time tadı damağımda kalan bir dizi haline dönüştü şükürler olsun. en sonunda mıymışık charming ve snow regina'yı kurtarma hamlesine girdiler ki, resmen içimin yağları eridi. çok şükür. kadının ne çilesi varmış yahu? elektroşoklar birşeyler birşeyler verdiniz de kadın gık demedi. ama snow onun gözlerinden bakınca ne oldu? yaaaa, snow'cum, işte böyle aklını kaybedersin acıdan! yanlış anlaşılmasın, seni de seviyorum ama regina'nın bu yalnız kalmış hali beni çok üzüyor. gelelim esas olaya, ay neil nerelere gittin sen yahu! işte emma'ya güvenmezsen böyle olur bebeyim! kadın sana dedi, bu mıymışık nişanlında bir olay var dedi, dinlemedin de dinlemedin. sana kızmıyorum. insan aşık olunca gözü kör oluyor ve burnunun ucunu dahi görmüyor ama ne oldu? apayrı bir boyuta düştün ya! valla çok mutsuzum. oysa ki senin shadow'u yenip peter pan olacağın ümidiyle yanıp kavrulduydum. aah ah. emma'yı böyle görmek içimi parçaladı. bu arada o çirkef adama ne oldu? işteeee, regina'cığımın kötü olması için herkes işbirliği yapıyor adeta. böyle şey olmaz. al işte! kadın babanı öldürmüş atmış. hayır ne bekliyordun? ne bekliyordun? ikinci sorum ise şu: who the fuck are you? büyüyü biz bir sürü şehirden kaldırdık derken biz dediğin kimdir amk? meraktan öleceğim. haftaya sezon finali yapacak dizimizde bir sonraki sezonda bu sorunun cevabını aramak istemiyorum. purging our world of magic. şaka mısınız? regina'nın kıçıyla güldüğü kadar var yani! you spoiled little humans, stealing magic diyorum. gerizekalılar. neyse efendim. sona doğru ilerlerken heyecanla takipteyiz. neler olacak, rumple'ın sonu nasıl henry'den gelecek filan gibi sorularla heyecan dalgası dahi yaşıyoruz desem yalan olmaz. dur bakalım, şu lacey meselesi bağlanırken henry olayını da bağlayacaksınız I believe. bir de henry'nin kim olduğunu öğreneydik iyiydi. neyse efendim, sezon finalinden sonra tekrar konuşmak üzere.

[Post Revolution Episode 16: The Love Boat.]

[uzuunca bir aradan sonra iki kelam birşeyler yazmayı bir borç bildim ilk fırsatta.

öncelikle izlediğim dizilerden başlamalı:]

revolution'da keyifler iyi. en sonunda danny'i bulalım çilesinden ciddi anlamda bir isyana ve hatta devrime doğru ilerliyoruz. dizinin derhal son dakikada birşeyler gösterip en sonunda ne olduğunu göstermeden bitmeye ara vermesi lazım. sneak peak yapıp sonraki bölümde olayı patlatmayı alışkanlık haline getirmeleri lazım. bir de şu konuya parmak basmalı: charlie'nin anası ve aaron'ın kuleye olan yolculuğunda bu gizlilik hile desise entrika artık son bulsun. valla içimiz sıkıldı. paralel devreler yok efendim seri bağlantılar bilmemne derken valla beni benden aldınız. bak ne güzel meredith grey'in annesini çılgın teyze rolünde getirdiniz bir heyecan geldi bölüme ne güzel oldu. ay bir de miles'ın ben karanlık adamım, bu adama dönüşmek istemiyordum, ah dönüştüm vah dönüştüm allah sizi kahretsin yorumlarını alıp bir tarafına sokasım geliyor. shut the fuck up miles. bak charlie kırk yılda bir plan yaptı aileyi serbest bıraktı filan, hayretler içindeyiz doğrusu. charlie'nin kendi kendine birşeyler başarmış olmasına inanamıyoruz doğrusu. dğer bölümlere doğru ilerlerken -bu arada bölüm sonundaki nora/miles sahnesi gözlerden kaçmadı, yoksa reytingleriniz mi düştü yıh yıh yıh- hissediyorum ki hala gelmeyen ikinci sezon onayıyle birlikte öteki sezona bu diziye veda edeceğiz. diliyorum ki tüm merak konusu soruları cevaplarsınız canlarım. bu yazının sonuna gelmeden bir de o çirkefler çirkefi neville'e iki çift sözüm var. survival of the fittest değil, survival of the omurgasız'a örneksiniz ailecek, geberip gideydin de kurtulaydık. neyse, oğlunu sevdik, karın da grey's anatomy'den sevdiğimiz biri. artık katlanıcak sana. tabii ki en yummy kısmı sona sakladım. monroe. canım monroe. seni çok seviyorum monroe. adeta bu kadar olur yani. bu kadar sakin olup da bu kadar kötü bir karakter oynayan bir insana tanık olmadıydık, pek güzel oldu senin gibi bir badass karakterin olması pek iyi oldu. ama emma'nın vurulduğu sahneden önce oğlunun olduğunu öğrenmen pek şaşırtıcı olmamakla birlikte, merak ettik, acaba sezon onayı gelmeyen bu dizide kalan bölümlerde o hikayeyi bağlayacaklar mı diye. bir diğer husus da tabi, emma ve sana ilişkin. emma anacığım bir karar vereydin iyiydi. miles ve monroe'yu aynı anda işletmeler ama aslında monroe'ya aşık olmalar filan, 5 dakka içinde diziyi dawson's creek'e çevirdiniz. heh. evet, hızımı aldım, yazımın sonuna geldiğimdir. selam olsun.