ağlamak güzeldir.
hayır, pek katılamayacağım bu düşünceye. insanın karşılaştığı durum karşısında duygularını ifade etmek için ağlaması bana pek güzel gelmiyor açıkçası. daha da ötesinde, duygusunu ifade edemediği içi ağlıyorsa daha garip. hani stresten ağlayanlar, içine atıp en sonunda kriz halinde ağlayanlar. yok yok, bu his kesinlikle güzel değil. gözlerin acıyor, için yanıyor, kalbin parçalanıyor, nefesin daralıyor. ağlamak güzel değil. ama devamına katılıyorum tabii. ağlamak utanılacak birşey değil asla. hani belki ofisin ortasında ağlarsanız, mülakatta ağlarsanız, yani işin özü en olmaması gereken yerde ağlarsanız utanabilirsiniz. çünkü o ortama göre yeterince profesyonel ya da sahip olmanız gereken edaya sahip değilsiniz. ama ağlamak başlı başına artık limitlerinize ulaştığınızı ve vücudunuzu sıfırlamak isteğinizi gösteriyor. ki herkesin böyle bir limiti var, o yüzden utanmaya gerek yok. benim ağlamakla ilgili görüşüm ise başka. yani sevinçten, üzüntüden, kızgınlıktan ağladığım oldu, bazen melankolik bir hava içerisinde ağlamışlığım da vardır. sebebi ne olursa olsun ağlayınca kirlendiğimi hissediyorum. eve gelince banyoya girmek, saat kaç olursa olsun takıntılı bir arınma isteği geliyor nedense. gözyaşı da bir çeşit su ya hani, gerçi tuzlu ve yakıyor ve kuruyunca yapışıyor adeta, onu suyla temizlemek istiyorum. ben galiba lisede okuduğumuz romanların etkisini yeni yeni hissediyorum. hani klasik bir suya girince arınmak istiyor demekmiş, banyo yapınca ruhu temizlenirmiş, yüzünü yıkayınca çaresizmiş, su içince bilmemneymiş tadındaki benzetmeler gibi. ağlayınca, arınmak istiyorum. sanki fiziksel olarak beni daraltan herşey üzerimden aksa o kötü histen kurtulacakmışım gibi. mutsuzlukla, çaresizlikle kirliyim de, bitsin istermişim gibi.