hazır geçen zamanda izlediğim dizilere başlamışken hemen sonraki gelsin efendim:
en son yazdığım yazılardan biri de post this is us season 2 olmuş. heyhat, geçtiğimiz günlerde this is us 6. sezonuyla birlikte final yaptı a dostlar. sonradan izlemeye başladığım ve hayranı olduğum bu dizi, harika bir son yaparak öyle bir final yaptı ki, ne yürek kaldı, ne akacak gözyaşı.
herkesin hikayesi mükemmel şekilde tamamlandı. kardeşlerin bağları, aslında final bölümünü olağan bir bölüm gibi çekip ince dokunuşlarla geleceğe umutla göz kırpan havayla jeneriğin akışı beni mahvetti.
tabi bu noktada her oyuncuyu tebrik etmek gerekir ama special thanks bölümünü tabiki de mandy moore'a adamak gerekiyor. zaten eskileri oynarken yanında milo'muz gibi bir partnerle oynamasının çok da zor olduğunu düşünmüyorum açıkçası. ama yaşlılık dönemini oynarken hali, tavrı, yürüyüşü, bir yandan da ilerleyen hastalığıyla soru işareti dolu ifadelerle bakan gözleri ve hemen ardından gelen o net ifadeleriyle muhteşem bir rebecca oldu mandy.
özellikle küçük jack'in kaybolduğu bölümde anneanne gücünü gösterirken içimin yağları eridi. bu arada bu bölüme ekstra bir selam olsun. zira dizinin en sevdiğim çiftlerinden olan toby ve kate'in nasıl bittiğini anlatan harika bir bölüm oldu. derken nişan bölümüyle de öyle hızlı ve yerinde bir geçiş yaptılar ki, sanki herşey olması gerektiği şekilde olmuşçasına bir hisle, hiç yadırgamadan diziyi izlemeye devam ettik.
doğrusunu söylemek gerekirse madison'dan tut sophie'ye, nick'ten toby'e, tüm kardeşler ve çocuklukları, queen'imiz beth, miguel (ah miguel beni mahvettin) herkes herkes harikaydı dizide. ama oyunculuklar ve öykü bir yana, sondan bir önceki bölüm olan tren bölümünde kalbimi bıraktım a dostlar. o nasıl güzel bir fikirdi öyle? hayatın vagonlarında ilerleyiş, vagon içerisindeki anonslar, bize eşlik edenler...
yakın zamanda birini yitirmiş biri olarak, tam da yaşananları o trendeki gibi hayal etmenin gönlüme verdiği hafiflik... tarif edilemez.
william'ın vagondan vagona eşlik eden hali, rebecca'nın bekleyişi, miguel'in son hazırladığı kokteyl, tüm bunların bir kaç bölüm öncesindeki caboose'a bağlanması. yani her anıyla mı mükemmel olabilirdi bir dizi? çıtayı bu kadar yükseltmek şart mıydı gerçekten? gibi gibi sorular soruyor insan ister istemez.
geriye dönüp baktığımda this is us'ı ılık bir aile hikayesi olarak tanımlasam, acaba nasıl olur? evet, çok mutlu çok özel anların yaşandığı kadar, gerek çocukluklarda, gerek yetişkinlikte insanın kalbini tuzla buz eden buz gibi dramlarıyla, karakterlerin anne babalarının hikayelerinden çocuklarına kadar süzülen bir evrende, one perfect circle bir dizi. aslında hakkında yazmaya başlasam sayfalarca yazılabilecek, çocukluk ve yetişkinlikle kurulan paralelleri yazsam tek okuyuşta birçok insanı kendine bağlayabilecek bu dizi hakkında kendimi spoiler vermeden durduruyor ve sizi davet ediyorum.
this is us dünyasına mutlaka gelin, pişman olmayacaksınız.