02 Haziran 2012

[Desperate Housewives Finale: Farewell.]

desperate housewives hakkında yazmak istiyorum. benim için çok çok farklı yeri olan bir dizidir bu dizi. resmen onunla büyüdüm desem yalan olmaz. dile kolay tam sekiz yılımı beraber geçirdiğim bir dizi bu. buffy'den de uzun bir zaman dilimi bu farkında mısınız? asla hayal kırılığı yaratmayan bir dizi bu. tamam kabul ediyorum, yıkıldığım, üzüldüğüm, sinirden delirdiğim bölümler oldu. hele ki mike'ın ölümü beni çok üzdü daha önceden de yazmıştım. ama geriye dönüp baktığımda hemen her bölümünden inanılmaz bir keyif aldığımı hatırlıyorum. tüm o pürüzler silinmiş, geride ışık dolu bir enerji topu kalmış gibi hissediyorum. böyle hissetmemde finalin - yok hayır, büyük final demeliyim- etkisi çok büyük. öyle güzel, öyle harika bir bölümdü ki... herşeyin sonlandığı, herşeyin tekrar başladığı böyle bir finali daha önce hiç görmemiştim.
part 1 daha çok bree'nin davası üzerindeydi. gabriel'in kürsüye çıkıp benim delicesini cesur bulduğum bir hareketle ifade vermesini beklerken bölümün başında bu şövalyelik görevini karen'ın üstleneceğini anladım. onun bakışları, o esprili üslübu her zamanki gibi keyif verdi. kızların yüzündeki sevinç ve şaşkınlık ifadesi ise tek kelimeyle muhteşemdi. aaa tabi bu noktada tom'un öküzlüğüne değinmek lazım. boşanalım dediği an lynette'in içinde kırılan kalp parçalarının sesini duydum resmen. öyle etkiledi ki beni...
part 2 ise tam bir closure tadındaydı. tam kıvamında, biraz acı, biraz ekşi, an gelip çok tatlı, bazen de gözyaşı tuzlu. bree ve avukatı kısmı mesela...allahım bree'nin o cümleleri ne kadar güzeldi. benim gibi birini nasıl seversin anlamıyorum dediği an 8 yıllık süreden sonra mutluluğu yakalamayı hak etmediğini düşünen bir kadına tanık oldum, öyle üzüldüm ki... ama avukatın cevabı beni benden aldı. gerçek birini istiyorum dediği an, hem ağlıyor hem marc cherry'e teşekkür ediyordum. lynette ve tom cephesinde ise o buz poşetinin yere düşüp de biraraya geldikleri, öpüştükleri anı herhalde hiç unutamayacağım. böylesine beklediğim bir barışma, böylesine sevdiğim bir çift ve böylesine kırıldığım bir tv ilişkisi olmamıştı herhalde. yalnız tom sonradan bi kere daha gıcık etti beni. kadın sana 31257349857 tane çocuk doğurup büyüttü daha ne istiyorsun göt diye bağırmak istedim. aa lynette2in de 8 yıl süren macerasının sonunda özür dilemeyi öğrenmesi, sadece bu değil, biliyordu elbette, ama alttan alması büyüleyici bir andı. ben o sahneyi bu gözle izledim sizi bilemem. gabriel'e gelince, dediğim gibi ifade vererek bölüme başlayacağını düşünüyordum ama karen bu görevi üstlendi. onun dışında tabii kendi işini kurması filan çok hoştu. ama esas noktaya geldiğimizde gabriel'in 8 yıllık macerasının sonunda kendisini carlos için feda etmeye hazır olması beni fethetti. hem de gözü kırpmadan yaptı yahu helal diyorum başka birşey demiyorum. e tabi they happily fought ever after dediklerinde gülmekten çatladım cidden. neyse efendim geliyorum the en gıcık olduğum karakter olan fikirsiz susan'ın hikayesine. her zaman dediğim gibi ben bu kadına gıcığım. hatta son bölümde şu taşınma muhabbetini yine bunun üzerinden başlatmalarına gıcık oldum. ama yanlış değildi, çok güzeldi o ayrı. benim gıcıklığım alışkanlıktan. julie için herşeyden vazgeçmesi şık bir hareketti kabul edeyim. mj ile olan ilişkisinde beni ağlatması da güzeldi. ama o arabayla tur atarken karşımıza çıkan sokağın ruhları beni mahfetti. susan yine çatlattın beni ama bu sefer ağlamaktan. gelelim aranağmelere...
karen gitmek üzereyken herkesin ona sahip çıkması beni çok ama çok duygulandırdı. dedim ya bu bölümde her tat vardı diye. işte an be an tanımlayamasam bile o an, çok ama çok tuzluydu. karen'ın sadece bir komşu, sadece bir ihtiyaç olarak değil de dost olarak görüldüğünü öğrenmesi aradığım şeydi bu neşeli kadın için. bree'nin ona böylesine sahip çıkması, eve geldiğinde yüzündeki o "yoo hayır" ifadesi çok güzeldi... roy için bir söz bulamıyorum. sadece şunu söyleyeyim: roy, sen çok özel bir erkekmişsin. seni çok seviyorum. cidden. bölümü izlerken, karen'ın an be an gidişine tanık olmak beni dağladı. bana bambaşka şeyler hatırlattı yazmayı düşünsem bile beni ağlatacağını bildiğim. işte o şarkı çalarken karen'ın kayıp gitmesi... derin bir enfes alıp daha neşeli bir konuya geçmek istiyorum... vanessa'cığım! senin en önce gerçek adını öğrenip sonra dizideki adını bir türlü hatırlayamamam çok garip olsa da sevgili renee, seni çok seviyorum ben yahu! gelinlikle limuzine binip, julie'nin suyunun gelmesi o kadar komik o kadar komikti ki gerçekten çatladım gülmekten. hele bir de fıtı fıtı koşup gelinliği çalıp ortamları terk etmen, bunu da gabriel'le yapman çok iyiydi bacım! susan tabi bu esnada çeşit çeşit mallıklara koştu ama normal yani, kızı doğum yapıyordu! neyse efendim, ben de beni benden aldı. zhehehe. bu cümleyi kurdum evet. Ben, renee'nin müstakbel kocası dostlar. çok güzel olmuşsun dedi ya o aksanıyla. allahını seven üstüme Ben atsın dedim o derece. aaaa bir de tabii mahkemede kızların açığını vermemesi, bree'yi yakmaması çok harikaydı. renee'nin onları ele vermesine şaşırmıyorum çok doğal bir tepkiydi, sonuçta kimse onun o kadar yakını değil lynette kadar ve adama aşık. ama neyse efendim orası da karen sayesinde çözüldü. velhasıl yeni kadın gelip kutuyla birşey saklayarak bittiğinde dizi (marc cherry'nin kargocu adam rolünde ekrana çıkması çok şık bir nüanstı evet) oh dedim. iyi ki izlemişim. izlemeyen öyle şeyler kaçırdı ki...
bu özel diziyle ilgili son yorumum şu olsun. pazar gecesi yayınlanıyor amerikada. dolayısıyla burada internete pazartesi günü düşüyor. ben de akşam izliyorum eve dönünce. ama bu sefer, forumlara girip tüm herşeyi okudum biliyor musunuz? son 10 dakikayı -ki the 10 dakika diyorum, herkesin sonunu, dizinin son sahnesini burada görüyoruz düşünün- izledim. buna rağmen yine aynı heyecanla eve gidip baştan izledim ve kah gülüp kah ağlayarak bu macerayı bitirdim. ah desperate housewives, 8 sezon daha izlerdim seni, çünkü biliyorum sende olaylar asla bitmez bitemez. tek üzüntüm kızların bir kere daha poker oynamamış olması oldu. ama inanıyorum. poker bahane.. onlar kopmamıştır. çünkü ne olursa olsun partners in crime'dı bu kişiler. hayır sadece son sezonda değil, 8 yıldır hemen herşeyde. kanserde, ihanette, alkolizmde, meraklılıkta. şimdi son cümleyi yazacağım: no matter how desperate you are, this life is worth living bebeğim!