part 1 daha çok bree'nin davası üzerindeydi. gabriel'in kürsüye çıkıp
benim delicesini cesur bulduğum bir hareketle ifade vermesini beklerken
bölümün başında bu şövalyelik görevini karen'ın üstleneceğini anladım.
onun bakışları, o esprili üslübu her zamanki gibi keyif verdi. kızların
yüzündeki sevinç ve şaşkınlık ifadesi ise tek kelimeyle muhteşemdi. aaa
tabi bu noktada tom'un öküzlüğüne değinmek lazım. boşanalım dediği an
lynette'in içinde kırılan kalp parçalarının sesini duydum resmen. öyle
etkiledi ki beni...
part 2 ise tam bir closure tadındaydı. tam kıvamında, biraz acı,
biraz ekşi, an gelip çok tatlı, bazen de gözyaşı tuzlu. bree ve avukatı
kısmı mesela...allahım bree'nin o cümleleri ne kadar güzeldi. benim gibi
birini nasıl seversin anlamıyorum dediği an 8 yıllık süreden sonra
mutluluğu yakalamayı hak etmediğini düşünen bir kadına tanık oldum, öyle
üzüldüm ki... ama avukatın cevabı beni benden aldı. gerçek birini
istiyorum dediği an, hem ağlıyor hem marc cherry'e teşekkür ediyordum.
lynette ve tom cephesinde ise o buz poşetinin yere düşüp de biraraya
geldikleri, öpüştükleri anı herhalde hiç unutamayacağım. böylesine
beklediğim bir barışma, böylesine sevdiğim bir çift ve böylesine
kırıldığım bir tv ilişkisi olmamıştı herhalde. yalnız tom sonradan bi
kere daha gıcık etti beni. kadın sana 31257349857 tane çocuk doğurup
büyüttü daha ne istiyorsun göt diye bağırmak istedim. aa lynette2in de 8
yıl süren macerasının sonunda özür dilemeyi öğrenmesi, sadece bu değil,
biliyordu elbette, ama alttan alması büyüleyici bir andı. ben o sahneyi
bu gözle izledim sizi bilemem. gabriel'e gelince, dediğim gibi ifade
vererek bölüme başlayacağını düşünüyordum ama karen bu görevi üstlendi.
onun dışında tabii kendi işini kurması filan çok hoştu. ama esas noktaya
geldiğimizde gabriel'in 8 yıllık macerasının sonunda kendisini carlos
için feda etmeye hazır olması beni fethetti. hem de gözü kırpmadan yaptı
yahu helal diyorum başka birşey demiyorum. e tabi they happily fought
ever after dediklerinde gülmekten çatladım cidden. neyse efendim
geliyorum the en gıcık olduğum karakter olan fikirsiz susan'ın
hikayesine. her zaman dediğim gibi ben bu kadına gıcığım. hatta son
bölümde şu taşınma muhabbetini yine bunun üzerinden başlatmalarına gıcık
oldum. ama yanlış değildi, çok güzeldi o ayrı. benim gıcıklığım
alışkanlıktan. julie için herşeyden vazgeçmesi şık bir hareketti kabul
edeyim. mj ile olan ilişkisinde beni ağlatması da güzeldi. ama o
arabayla tur atarken karşımıza çıkan sokağın ruhları beni mahfetti.
susan yine çatlattın beni ama bu sefer ağlamaktan. gelelim
aranağmelere...
karen gitmek üzereyken herkesin ona sahip çıkması beni çok ama çok
duygulandırdı. dedim ya bu bölümde her tat vardı diye. işte an be an
tanımlayamasam bile o an, çok ama çok tuzluydu. karen'ın sadece bir
komşu, sadece bir ihtiyaç olarak değil de dost olarak görüldüğünü
öğrenmesi aradığım şeydi bu neşeli kadın için. bree'nin ona böylesine
sahip çıkması, eve geldiğinde yüzündeki o "yoo hayır" ifadesi çok
güzeldi... roy için bir söz bulamıyorum. sadece şunu söyleyeyim: roy,
sen çok özel bir erkekmişsin. seni çok seviyorum. cidden. bölümü
izlerken, karen'ın an be an gidişine tanık olmak beni dağladı. bana
bambaşka şeyler hatırlattı yazmayı düşünsem bile beni ağlatacağını
bildiğim. işte o şarkı çalarken karen'ın kayıp gitmesi... derin bir
enfes alıp daha neşeli bir konuya geçmek istiyorum... vanessa'cığım!
senin en önce gerçek adını öğrenip sonra dizideki adını bir türlü
hatırlayamamam çok garip olsa da sevgili renee, seni çok seviyorum ben
yahu! gelinlikle limuzine binip, julie'nin suyunun gelmesi o kadar komik
o kadar komikti ki gerçekten çatladım gülmekten. hele bir de fıtı fıtı
koşup gelinliği çalıp ortamları terk etmen, bunu da gabriel'le yapman
çok iyiydi bacım! susan tabi bu esnada çeşit çeşit mallıklara koştu ama
normal yani, kızı doğum yapıyordu! neyse efendim, ben de beni benden
aldı. zhehehe. bu cümleyi kurdum evet. Ben, renee'nin müstakbel kocası
dostlar. çok güzel olmuşsun dedi ya o aksanıyla. allahını seven üstüme
Ben atsın dedim o derece. aaaa bir de tabii mahkemede kızların açığını
vermemesi, bree'yi yakmaması çok harikaydı. renee'nin onları ele
vermesine şaşırmıyorum çok doğal bir tepkiydi, sonuçta kimse onun o
kadar yakını değil lynette kadar ve adama aşık. ama neyse efendim orası
da karen sayesinde çözüldü. velhasıl yeni kadın gelip kutuyla birşey
saklayarak bittiğinde dizi (marc cherry'nin kargocu adam rolünde ekrana
çıkması çok şık bir nüanstı evet) oh dedim. iyi ki izlemişim. izlemeyen
öyle şeyler kaçırdı ki...
bu özel diziyle ilgili son yorumum şu olsun. pazar gecesi
yayınlanıyor amerikada. dolayısıyla burada internete pazartesi günü
düşüyor. ben de akşam izliyorum eve dönünce. ama bu sefer, forumlara
girip tüm herşeyi okudum biliyor musunuz? son 10 dakikayı -ki the 10
dakika diyorum, herkesin sonunu, dizinin son sahnesini burada görüyoruz
düşünün- izledim. buna rağmen yine aynı heyecanla eve gidip baştan
izledim ve kah gülüp kah ağlayarak bu macerayı bitirdim. ah desperate
housewives, 8 sezon daha izlerdim seni, çünkü biliyorum sende olaylar
asla bitmez bitemez. tek üzüntüm kızların bir kere daha poker oynamamış
olması oldu. ama inanıyorum. poker bahane.. onlar kopmamıştır. çünkü ne
olursa olsun partners in crime'dı bu kişiler. hayır sadece son sezonda
değil, 8 yıldır hemen herşeyde. kanserde, ihanette, alkolizmde,
meraklılıkta. şimdi son cümleyi yazacağım: no matter how desperate you
are, this life is worth living bebeğim!