27 Haziran 2012

[-Uzak-/-Yakın-/-Orada-/-Burada-?]

dün bilgisayarımı şööyle bir karıştırırken eski bir fotoğraf buldum. eski fotoğraf dediysem öyle ucu yanmış, can yakmış da saklanmış fotoğraf değil yahu, benim çektiğim eski fotoğraflardan birini gördüm. lise sondan bir önceki sınıftayken basmıştım ben onu hiç unutmuyorum. unutmamamın birkaç sebebi var. ilk sebep kullandığım teknik. o hafta hoca negatifleri üstüste koyup basabileceğimizi söyledi, ama riskliymiş, çünkü ya overexpose olurmuş ve iki fotoğraftan da karanlık dışında hiiiç birşey görünmezmiş, ya da under-expose olurmuş ve karanlık bile çıkmazmış. ama o iki fotoğrafı görünce üstüste koymadan, basmadan, tek kareye hapsetmeden yapamadım o gün. bir iki test strip aldım ve sonuç itiraf ediyorum mütevazı olamayacağım, muhteşem oldu. şimdi gelelim fotoğrafın hikayesine. fotoğrafı unutmamamın diğer sebebi daha sonraki yazılarda gelicek gibi düşünüyorum şu an, not to spoil the meaning diyerekten.

2007 yazında cuma pazarına elimde fotoğraf makinası ile gittim. üstelik sadece elimde bir makina yoktu, sırtımda kocaman çanta, içinde objektifler, binbir pimpirik yaratan bünyemin icadı olan yedek piller, filtreler ve bilimum fotoğraf eşyası. hava da öyle sıcaktı ki, gölgede çekmek istiyorsun ama gölgelerden o yüzlerdeki kırışıkları yakalaman mümkün değil. neyse efendim başladım ben muhabbete pazarcı teyze amcalarla. kimi fotoğraf çektirmek istemedi, kimi gazeteci misin deyip kötü kötü baktı, kimi koşarak geldi bizi de çek bizi de çek ama yolla diye söz kopardı benden. ama kimisi vardı ki öyle sessiz, mağrur, yorgun, güzel... sanki onlardan bir enerji beni güel bir parfüm gibi kavrayıp avcunun içine almışçasına yanlarına gittim. işte bu teyze, sıcaktan mı demeli, yorgunluktan mı bilemiyorum bir kenara oturmuş uzaklara bakarak birinin gelişini bekliyordu sanki. dünyadan habersiz, kendinden habersiz. güzelliğinden habersiz, yüzünde gördüğüm mutsuzluğunun farkında uzaklara dalmış bakıyordu.makinamı kaldırdım, gözlerinin üstüne netledim ve çektim o fotoğrafı. uzaklara bakan bir kadın zamanda dondu kaldı öylece.

ikinci fotoğrafın anısı da bambaşkadır onu da anlatmayı bir borç bilirim. akşamüstüydü o fotoğrafı çektiğimde. güneş şehri terk etmiş ama o yumuşak aydınlığı hala hüküm sürüyordu. makinalarımızı aldık, koştur koştur yıllarca önünden geçtiğim tren garına bir kere daha girdim-- girebildim. (başkaaa başka hikayeler evet) çok kalabalık kalmamıştı o saatlerde. demiryolu işçilerini çektik önce. tanıdık bankların önünden geçtim makinamı kaldırmadan. sonra karar verdim tren geçerken bööööyle kaymakta olan bir fotoğrafını çekecektim. babamla tartıştık aman enstantane kaç olsun diye, haklı çıktı evet. 21 nolu makasın yanından geçerken tren bastım deklanşöre, zaman aktı geçti, o akış elimde belge olarak kaldı adeta. artık son pozuna gelmiştim makaranın. evet, hala film kullanıyorum dijital pek sarmıyor beni konser filan gibi olaylar dışında. peron boyunca yürüdüm. insanların burada kimleri beklediğini, kimleri yolcu ettiğini, nasıl ağladığını, nasıl kucaklaştığını düşündüm. peronun sonunda döndüm ve o fotoğrafı çektim. insansız, trensiz, yapayalnız bir fotoğraftı belki dışardan bakanlara göre. ama ben o fotoğrafta neler gördüm neler gözlerimi kapatınca, anlatmak zor...

işte bu iki fotoğraf kıvrımlı koridorlardan geçip girdiğimiz karanlık odanın en arka sağ tarafındaki enlarger'da hayat buldu. ellerim titreyerek suya attım. sararır da bir daha aynı ayarı tutturamam diye çıkmadım bi süre. fixer'da dakikalarca beklettim pembe mor olmasın diye. sonra suyun içerisine bırakıp 15 dakika sonra elimde tepsiyle çıktığımda ortaya çıktı o fotoğraf. ülkenin bir ucunda bilinmeyeni bekleyen bir kadın, ülkenin diğer ucunda bomboş peronda bekleyişleri gören ben. kilometrelerce öteden hiç tanımadığın biriyle gözgöze gelmek gibi. sanki beni bekliyormuş da kavuşmuşuz gibi. anne gibi, kız gibi, dost gibi. daha önce yazmıştım aslında. göremiyorsan uzaksın, görmek isteyip gelemiyorsan daha da uzak. ama gözlerin kapalı görüyorsan, yalnızlıkta tenha sokakta kalabalığı hayal edebiliyorsan, uzanabiliyorsan öteye uzak değilsin işte. ölçü birimleri kendi ölçümlerini yapadursun... sen. oradasın. sen. burada.