20 Haziran 2012

[Buzdağı tekniğiyle yazılmış bir yazı değildir. Bu.]

ne zaman hatırlamıyorum, ama geçenlerde bir konu bir konuyu açarken bir cümle geçti sohbet esnasında. it gave me chills. hayır ne olduğunu yazmayacağım, ama kendime not olarak buraya birşeyler karalamak istiyorum. hani asla acı yemem diyorsun. ASLA. sonra bir bakıyorsun ki, herşey acı. ASLA yemem. HERŞEY. ACI. ASLA. HERŞEY. işte o muhabbette şöyle bir cümle geçti aynen: aç kalmaktansa acı yiyerek yaşamayı tercih etmek zorunda kalabilir bazen insan. yoksa tercih edebilir miydi orjinali? düşündüm ben bu cümleyi. tahtaya vurdum, başımı salladım başka şeyler düşünmeye başladım sonra. ı-ıh hoşuma gitmedi. ama tıpkı filmlerde olduğu gibi -film uykumu kaçırıyorsa güzeldir bence- bu cümle de uykumu kaçırdı o gece. demek ki o sohbet de çok güzel bir sohbetmiş. self-reflection'a itip tahtaya vurdurduğuna göre.
[bu bir hemingway tarzı yazı değildir. buzdağının ucunu gösterip devamını hayal etmenizi beklemiyorum. hatta rica edicem, hayal etmeyin. kendi kendinize bir anlamlar çıkarıp vay efendim yazar burada (fahrenheit'a dönüş yapıyorum) faber diyerek faber castell'e gönderme yapmış, (catcher in the rye) vay holden caulfield aslında hold-on caulfield'in açılımıymış da bilmemne demeyin. böyle de sert yaparım evet.]