21 Haziran 2012

[Photo-graph: Unutmak, unutmamak, unutamamak.]

aklıma geldikten sonra yazmadan uykuya dalamayacağım bir yazı bu galiba. ilham geldi evet.

herkes fotoğrafçı bu aralar. herkesin elinde telefon, herkeste bir kamera, herkes, herşeye tanık. herkes, kayıt halinde. bu çılgın platforma önceleri biraz öfkeyle yaklaşsam da -ağzı olan konuşuyor tadında bir bakış açısıyla- sanıyorum ki artık yanıldığımı anladım. seviyorum bu hali ben. herkesin herşeye uyanık olması, "o an"ları kaydetmesi görsel şeylere benim kadar ilgi duyan biri için çok, çok güzel. yalnız şunu sormak istiyorum: fotoğraf ne demek biliyor musunuz?

photo-graph ışıkla resim yapmak demek esasen. öyle güzel bir dil ki türkçe. karşındaki somut varlığın yaşadığı zamanın, akışkan ışıkla, resmini yapıyorsun. büyüleyici değil mi? rüya gibi değil mi? belki anlattım daha önceden fotoğrafa ne zaman gönül verdiğimi. karanlık oda dersiydi, orta okuldayım. hıncahınç dolu karanlık oda, herkese bir iş düştü, bana da kartı developer'a atmak düşüverdi. fotoğrafı attım kimyasala, yavaş yavaş belirdi görüntüler. hiçliğin ortasında çokluk belirdi. işte o an bu işle uğraşmaya karar kıldım.

zamandan o anıyı koparmak nasıl bir kudrettir aklım hayalim almıyor. unutmak unutmamak olgusu ile bağlantılı aslına bu durum. neden unutmuyoruz? neden unutuyoruz? sınavda cevapları yazarken o en son unsuru unutturan ne bize? ya da ben neden kristen stewart'ın ismini hatırlıyorum sevmediğim halde? tamam, herşeyin biyolojik açıklaması nöronu sinapsı filan var. ama mantıklı açıklaması nedir? sevmek midir ölçüt? brad pitt'i o yüzden mi unutmuyoruz? adı bir milisaniye için aklıma gelmezse o yüzden mi dehşete kapılıyorum? ama o zaman neden o bella'yı hatırlıyorum? peki nefret mi bu hatırlatma mekanizmasını kuran tetik? frollo'ya gıcık olduğum için mi unutamıyorum acaba? bu tip konuları düşünüp düşünüp bir yere vardıramıyorum.o yüzden düşünme kısmını deklanşöre bırakıyorum bazen. her ne kadar uzun süredir elime almasam da makinamı, fotoğraflar bana neden hatırladığımı, neden unutmadığımı hatırlatıyor.

unutuyorum, çünkü insanım.

unutmuyorum, çünkü o anı zamandan koparıp aklıma hapsediyorum ben. sakin bir denizden bir avuç su alıp şişeye doldurup eve götürüyorum. ne kokusunu kaybediyor, ne rengini, ne dalga sesini. hiçbiri fotoğrafta kayıtlı değil ama gözlerimin gördüğü alabildiğine ışıkla aklıma kayıtlı galiba.

bir yere bağlayamayacağım bu yazıyı. işte öyle diyeyim ve bitireyim olur mu?