13 Haziran 2012

[sandıktan çıkanlar vol.2]

 Ocak 2011.
ingiliz hasta hayatımda en etkileyen filmlerden biri diyebilirim. en çok etkiledi desem de yeridir, ama emin olamam, ruh haline göre farklı cevaplar veriyorum evet. oradaki katherine'in mektubunu okudum bilgisayarımda. kulagımda all by myself. ilk kez celine dion'dan dinledim hiç unutmam. titanic filmine biletler dogumgünü hediyem olunca onunla ilgili herşeyi aldım, celine dion albümleri dahil. o şarkıyı hem de burcu güneşten dinledim, ilk okuldaydım çıktığında. sonra fatih erkoç geldi, when i fall in love, nat king cole'la aynı günde doğduk biliyor musun? my way'ler girdi araya Robbie Williams ilk gençlik aşkım, fly me to the moon Sinatra, ilk gönül yaramı almadan neşeyle söylerdim ben onu. Sonra yıllar yılı bazen ağlayarak, bazen aman tanrım çığlıklarıyla gözlerimi kapatarak, hatta bazen itiraf ediyorum gözlerim karararak izlediğim ER'daki Mark'ın son mektubunu okudum. sevgiyi hep taşımalı insan dedim içinde. Hala her ayrıntısını bildiğim bir Buffy bölümü geldi aklıma. Başrol Buffy kendini tımarhanede bulmuşken, düşündükçe inandı gerçekten hayal gördüğüne herşeyi. O büyünün altındaydı ama ya biz, korkmadık mı acaba aman tanrım 6 yıldır boşa mı izliyoruz diye? insan geçmişini düşünüyor, özlüyor. geleceği hayal ediyor. gününü yaşıyor. ama hiç o anlamları kaydıramıyor dedim kendi kendime. geçmişini hayal eden var mı tanıdık? hiç lise yıllarında olduğun bir zaman dilimini hayal ettin mi üniversitedeyken? hayal kurmak kötü mü, olamayacakken? geleceğini özledin mi mesela? en yorulduğun, boğulduğun anda tatil olsun demek mi geleceği özlemek? gününü öldürmek ne peki? boş boş oturmak mı? yoksa canını dişine takıp çalışmak mı nefes al(a)madan? Böyle düşündükçe başka yerlere gitti aklım. Mesela bu akşam bir dizi izledim, başrol öldü. Daha neler dedim, başrol ölür mü, toplanmaz bu dizi, oooo, bir sürü dram şimdi, kesin on yıl sonra diye başlar. düzen kırıldı, diyorlar ya, sistemde bir kayma oldu, kilitlendim kaldım, şoka girmek dedikleri böyle birşey herhalde.

işte böyle düşündüm düşündüm nereye vardım? klavye bana şunları yazdırdı. belki de şiirsel birşey diye, el akıl hafıza alışkanlığı. ama ben tesadüften fazla olduğuna inanıyorum. hayat minikminikminikminikminik detaylar bütünü, hepsi öyle bir şekilde bir araya geliyor ki, şu anı oluşturuyor. ama bu an, işte tam bu an, aslında şimdiki zaman değil, onu her zaman yaşayabilmek en güzeli. Doctor Who söyledi geçen gün, zaman linear değil, küre gibi, tam bir küre. aynı anda, hep. insan onun -o kim? işte o. the one. hatta the chosen one. gözlerinin tek gördüğü. başkalarının görüntüsünü, tüm yakışıklılığını, cazibesini varlığıyla silen. aşkın değil. aşk'ın ta kendisi. iye değil. nesnenin kendisi- yanındayken o yüzden böyle mutlu değil mi? çünkü herşey onunla tanışmak için, bu anı yaşamak içinmiş diye düşünüyor. herşeyi ona yoruyor. aşk, bu yüzden güzel. işte o yüzden rahatlıkla aşka aşığım diyebiliyorum. (edith piaf'ı bu yüzden seviyorum. yaz sıcağında mezarına bu yüzden gidip, elimde tek adet araklanmış gülle gözlerim doluyor. aşk yemek gibi, soğuyunca onu yiyemezsin diyor o. öyle kuvvetli ki etkisi, marion oscar alınca kodak tiyatrosunda, ben istanbulda iki gözüm iki çeşme ağladım, işte o an, bir küreydi zaman. 7 saat fark, binlerce kilometre, fransa amerika türkiye.)
herkes aşka aşık değil biliyorum, kimisi inanmıyor, ama ben buna inandığım için zamanı mekanları sıra değil de küre olarak düşünüyorum bazen. bana çok huzur veriyor çocukluğumdan beri. düşünüyorum, o ben buradayken bir başka yerde, benimle büyüyor. gülümsüyorum. ufak tesadüfler, minik ayrıntılar. ona doğru gidiyorum hissi veriyor. o kim? o ne? gelecek dedikleri. işte bu yogun dönemde öyle bir his kaplıyor ki içimi tarifi mümkün değil. gelecek hiç olmadığı kadar yakın. ne bekliyor beni bilemiyorum. ama umut doluyor içime. bir şarkı buldum, güneş doğacak diyor. hep doğuyor ya belki de bir başka doğar gelecekte.


[aylar sonrasından edit: fly me to the moon'u söyleyemediğim uzun geceler ve ayları hatırladım. garip, insan hafızası unutmak istediği şeyleri öyle bir kaybediyor ki, hatırladığında yaşadığından dahi emin olamıyorsun ve üzerine yepyeni anılar kodluyorsun. insan beynini seviyorum evet.]