15 Şubat 2014

[Epiphany: Anne Hathaway.]

Muzikaller her zaman daha lirik, daha epik olmustur gozumde. Gercek hayattan kopuk ama temelini ondan alan bir sahne ile onlarca enstrumanin eskizledigi bu harika filmler, beni her zaman kanatlarina almis, bambaska yerlere goturmustur. Normalde bile film muziklerine dikkat eden, onlar olmasa filmlerin anlamsizlasacagini dusunen bir insan olarak -ki bazen biletek muzik eklenmemis bir sahne de muzigin ne kadar etkili kullanildigini gosterir bizlere- herhalde her tur bir yana en cok soundtrack albumum vardir. O muzikleri dinledikce filmi bir kere daha izlemis olur, bir kere daha duygulanir bir kere daha neselenirim.

Bir de bazi sarkilar vardir filmlerde yer alan, her seferinde bogazinizda dugumlenir. O sarkiyi duydugunuzda bambaska bir yere gittiginizi animsarsiniz. Sarkida duydugunuz o boguk ciglik, ne yaparsaniz yapin aklinizdan cikmaz. O ilk duydugunuz ani dusundukce icinizde sizlar, kulaginizda cinlar. Kulaklarinizi kapamak degil, kosup o karakteri o girdaptan cikarmak istersiniz. Aklinizda baska hicbirsey yoktur ve anlarsiniz ki aslinda siz o gittiginiz yerden hic donmemissiniz. Bir parcaniz orada kalmistir. Iste o sarkilar oyledir ki, kulaginizda ilk duydugunuz o an, o sahne, o oyuncu, o yonetmen, o yazar gonlunuze kazinir. Uzerinden ne kadar sure gecse de, takdirle, sevgiyle yeniden dinler, yeniden parcanizla bulusursunuz.

Iste o sarkilardan biri de "I dreamed a dream"

Anne hathaway, aldigin o oscar helal olsun sana.