19 Haziran 2017

[The Handmaid's Tale.]

bu diziye bir tanıdığımın tavsiyesiyle başladım. iyi ki başlamışım iyi ki! bahsi geçen tanıdığım şöyle anlattı: garip bir dizi, gergin, çok enteresan bir dünya var, henüz nasıl olduğunu ben de çözemedim. tabii ki böyle belirsiz gergin diziler favorim olduğu için hiç düşünmeden 3 bölümün başına heyecanla oturdum. az bile demiş meğersem!

efendim bu dizi margaret atwood'un bir romanından yola çıkarak yapılmış. romanın adı damızlık kızın öyküsü diye çevrilmiş, kitapçılarda bulunuyor. ben aynı zamanda kitabı da okumaya başladım ve doğrusunu söylemek gerekirse, dizi kitabın dünyasını yaratmakta gerçekten çok başarılı. hemen hemen benzer hızlarda, benzer detaylarla ilerliyor.

konusunu çok detaylı da yazabilirim aslında ama diziyi izlerken (ben önce diziyi izleyip sonra kitaba geçmenizi öneririm. zira görsellik ve replikler sizi bu dünyaya daha rahat hazırlıyor) şok etkisi yaratması daha da güzel. ne olduğunu anlamaya çalışırken yaşadığınız binlerce soru işareti ve nasıl yani sorularıyla keşif macerası daha renkli. kısacık ucundan anlatmak gerekirse, kısır olmayan kadınların devlet yöneticilerine çocuk sağlamak için evlere gönderildiğini düşünün. gerçekten de damızlık bir kızın öyküsü bu öykü. daha doğrusu damızlık kızların nasıl damızlık kız olduğunun, insan olmanın, anne olmanın anlamına dair oldukça vurucu bir yapım.

başrolünde madmen'den tanıdığımız elizabeth moss var, offred'i oynuyor. -of fred, fredinki- fred'i aık şekspir'den bildiğimiz joseph fiennes oynarken fred'in eşini ise yvonne strahovski oynuyor. kendisini dexter'da hannah olarak izlemiş ve nefret/sevgi karışımında hislerle takip etmiştik efendim. ufacık bir not daha, offred'in normal zamanlardan arkadaşı moira rolünde samira wiley var. kendisini orange is the new black'ten poussey olarak hatırlıyoruz. spoiler olmasın diye detaylıca yazmayacağım ama diziden çıkışı bu dizi içinse, gerçekten turnayı gözünden vurmuş. göğsümüze oturan öküzü affettim gitti.

dizinin bölümler öyle bir oturuşta izleyeyim bitireyim gibi bölümler değil. dizi ağır ilerlediği kadar, bölümler de çok ağır. düşünüyor, kendinizi özdeşleştiriyor ve nefesinizin daraldığını hissediyor ve köşeye sıkışmışlığın acısını derinden duyuyorsunuz. özellikle birçok flashback ile desteklendiği için soğuk terler dökmek dizinin olağan akışı içerisinde.

elizabeth moss'u madmen'de takip etmemiştim, zira bu diziye sonradan başlamak istediğimde çok yavaş ilerlediğini düşünüp, bırakmıştım. bu dizi itibariyle söylüyorum: elizabeth moss harikalar yaratıyor. kesinlikle ödül alacak gözüyle bakılması gereken bir cevher. sessizliğinde, kaşını kaldırışında, başını önüne eğmesinde, sessiz kalan kadının sesi olurken içinizden birşeylerin kopmasına sebep oluyor. olağanüstü. gerçekten olağanüstü.

çıtır çerez dizi değil ama sizi düşündüren, endişelendiren, uykunuzu kaçıran, farklı bir dünyaya taşıyan ve kendi gerçek dünyanıza tekrar tekrar bakmanızı sağlayacak bir dizi arıyorsanız, bu o, izleyin izletin efendim!