30 Haziran 2017

[Zaman ve Mekan Yanilsamasi.]

Bu satirlari Sigacik limaninin yanindaki Yali Cafe'de oturarak 30 Haziran 2017 gun batiminin hemen sonrasinda yaziyorum. Ama ruhum, cocuklugumun ufak sahil kasabasinda, anneannemlerin evinde.

Bu sokaklarda gezerken, sokak kapisinin disini toz yapmasin diye sulayan adamin evinin onunden gecerken, anneannemlerin bahcesini suladiktan sonraki bahcenin beton kokusunu duydum.

Perdesi aralik evlerin onunden gecerken, bir aksam vakti balkonda yemek yiyen ve ayni zamanda camin arkasindaki ekrani izleyen cocuklarda, bir zamanlarimin yemek vaktini yakaladim.

Evlerin onunde duran cop kovalarindaki agzi baglanmamis seffaf plastik cop posetlerinde karpuz kabuklarini gordum, dedecigimin bir zamanlar yaptigi gibi ozenlice kesilmis.

Bu kadar guzel bir ufakkentin ayni anda nasil bu kadar guzel ve kalp kirici olabilecegini dusundum ama aklima hic yatmadi, cevaplayamiyorum bir turlu.

Bulundugum konumda kaldirimin ustune atilmis tahta masa ve sandalyeler var. Ama sanki ben karsi yakanin isiklarini elimde un kurabiyesi ve frukoyla izliyormus gibi bir plastik sandalye uzerindeyim, sineklerden sikayet ediyor ve kiyida muhtemel bos banklari tariyorum gozlerimle.

Bu zamana ait tek benzer goruntu o kadar da uzak olmayan karsi yakadaki pervanelerin tepelerindeki yanip sonen kirmizi isiklar, onumdeki ufak kayiklara vuran suyun huzurlu sesi ve burnumda deniz kokusu.

Zor.