09 Ağustos 2013

[Bayramin Ilk Gunu: Mad Mind in a Body, sort of.]

Bu kelimeleri yazarken arka fonda "mad man in a box" caliyor tum haunting etkisiyle. Yazacaklarima daha uygun dusecek bir baska sarki aklima gelmiyor su an, belki anjelika akbar...

Dun bayramin ilk gunuydu malum, aile ziyaretleri yapildi. Once babaanneme indik. Oraya babamin dayilari ve kuzenleri de gelmisti, bayramlastik. Sonra annemin teyzesi ve yengesine gittik, teyzoslar be dayicimlar da oradaydi, bayramlastik. Sonrasinda babamin dayisina gittik iadei ziyaret gibi. Sonra babaannemle anneannemlerin halasina gectik.

Sonra anneanneme gittik. Babamin teyzesine. Annemin anneannesine, dedesine. Babamin anneannesi, dedesine. Annemin buyuk dedesine, buyuk ninesine. Ama onlar, aslinda burada degildi. Artik burada degillerdi ve hep buradalardi aslinda.

Dusundum... Mezarlikta duraklari artinca mi yaslanir insan? Yoksa gencligin bir emaresi midir bu artan duraklar?

Dusundum... Her bayramda, her bayram arifesinde cocuklarini ziyaret eden ana babalari. Cocuklugunun, kayip giden buyuklerinle gittigini bilmek bir baska olsa da, icinden bir parcanin sen daha buyumeden, buyuklerden sayilacak yasa gelmeden senden alindigi dunyayi dusundum. Ben gecirdigim tum guzel zamanlar ve tatli anilara ragmen gozyaslarima engel olamazken, turk bayrakli kabirlerin tertemiz haldeki mermerlerini, cicek dikilmis topraklarini dusundum. Bogazimda dugumlendi solugum. Keske dedim, keske ve insallah kimse cocuklarini ziyaret etmek zorunda kalmaz boyle. Insallah, insallah.

Sonra arka taraflara yururken gozume bir kipirti carpti. Orada, mermeri solmus, mermeri kirilmis, bakimli, bakimsiz ve bazen sadece yerdeki tumseklerin isaret ettigi mezarlarin arasinda, bir mezar tasinin uzerinde bir sincap suruyordu, agzinda bir parca meyve. Olumun ortasindaki bu hayat, gozlerim dolu dolu ilerlerken ne guzel de kesivermisti yolumu.

Dusundum... Mezarlik, hayatin bir alegorisiydi sanki. Solmus, kirilmis, bakimsiz, bakimli, bazen sadece sekillerin varliga isaret ettigi unutulmuslarla dolu bir insan toplulugu. Aralarinda gezen baska insanlar, worldly insanlar.

Dusundum... Aslinda ne garip, yuzyillar oncesinden kanimiza karismis olan sekilcilik, sembolculuk ve i dare say it putculugu asamiyoruz, zihnimiz, gonlumuz izin vermiyor. Asla yanlis anlasilmasini istemem zira ben de anneannemi, dedemi ve diger buyuklerimi ziyaret ettigimde bambaska bir huzur duyuyorum. Ama aslinda gulusleri, sesleri orada olmayan, cay bardaklarina bir daha asla dokunamayacak, badem kirip kapini calamayacak kisileri gormeksizin onlari gormeye gitmek oyle garip ki... Duanin yeri mi olur demeyin, olmaz ki... Heryerde dua edebiliriz, O duyar oyle degil mi? Duyar, biliyorum. Ama yine de, bir sekilde alegorinin icindekilere gidiyoruz, dualari orada okuyoruz, ne garip. Sanki evden okuduklarimiz onlara gitmez gibi, sanki baslarinda okusak onlarin duymalari daha kolay gibi. Ne garip... Tumsek halinde topraga bakarken hissettiklerimizle, kabri yapilmis mezartasli topraga bakarken hissettiklerimiz farkli. Neden? Neden bu ad koyma telasimiz. Telas mi bu? Craving degil mi? Bir seylere yine sahip cikma, hatta daha ziyade onlara ait olma hissinden vazgecmek mumkun mu? Hic sanmiyorum.

Iste bayramin ilk gunu bunlari dusunurken buldum kendimi. Surcu lisan ettiysek affola. Ama bazi seyleri sesli dusunmezsek, cildiririz gibime geliyor. Yalniz miyim? Biri bana soylesin ne olur.