23 Eylül 2014

[Defiance: Post Season 2.]

defiance. defiance defiance defiance. inanamıyorum sana defiance!

ikinci sezonun başlangıcında zaten beni fethetmiştin beni çok sevgili defiance. ilk sezonda bir noktada bıraktığımız karakterlerimiz kendilerini bambaşka yerlerde bulmuşlardı. tabii ki bu durum benim çok hoşuma gitti çünkü aynı karakterler ile hiç tahmin edemeyeceğimiz sonuçlar yazmak öyle kolay değildir a dostlar. işte senaristler bunu başarmış. bravo doğrusu. şimdi gelelim en son kaldığım yerden -gerçi o noktayı da hatırlayamıyorum ama- sezon finaline kadar yaşadığımız highlight'lara.

öncelikle tabii ki amanda ile başlayacağım. yahu amanda sen benim yüreğime indiriyordun! sana bi zımbırtı takıp yavaş yavaş seni delirttikleri bölüm beni benden aldı! biz seni bağımlı olarak düşünürken vay anam neler gelmiş başına! tebrik ediyorum seni sevdili julie benz. harika bir performanstı doğrusu! amanda'dan devam edersek, bir de tabii kız kardeşiyle kavuştuğu sahnelere değinmek lazım. o güçlü, herşeyi başarabileceğini bize hissettiran amanda, kenya'nın ölümünden şüphelenirken nasıl da küçük bir kız çocuğu oluverdi? ah öyle hüzünlü bir andı ki, doğrusu kenya'nın yaşadığını görünce bir ufak sevinç ççığlığı da ben patlattım sayın seyirciler! daha sonrasında kenya'nın kenya olmadığı gerçeği ile yüzyüze kaldıktan sonra ise o çaresiz hal, o öfke, herkesi derinden yaraladı zannımca. bravo bravo.

tabii ki bu noktada tarr'lardan bahsetmek gerekli. datak'a zaten doctor who'da vincent'ı oynadığında beri hastayım. o muhteşem adam, nasıl da bu acımasız patrona dönüşmüş hayret doğrusu! kendisinin stahma ile olan love/hate ilişkisi incelenmeye değer. stahma'dan bahsetmek gerekirse daha önce de bahsettiğim üzere tv'de gördüğüm en manipulative bitch'lerden biri. tebrik etmek lazım. hem o sakin sakin konuşmasıyla savunmasız izlenimi veriyor, hem de bildiğini okuyor yahu bravo! doğrusu bu ana babadan o ezik alak'ın çıkmış olması bence dizinin en büyük sürprizi. kendisinin christie ile olan evliliğinden hiiiiç bahsetmeyeceğim zira bayık bir çiftsiniz çocuklar. sonradan entrikalı bir çifte dönüşmeniz christie sayesinde oldu, go girl diyorum. alak'ın bu ezikliğini adını anımsayamadığım kızla gidermeye çalışması filan oldukça sıradandı. ama christie işin rengini değiştirdi ve ebeveyn tarr'ları kazandı ya, doğrusu orda ben bile gevrek gevrek güldüm. yanlış anlaşılmasın kıza üzüldüm amma yine de kurulan entrika zinciri takdire şayandı. bazen korkunç şeyler yapmak zorunda kalabiliriz. önemli olan uğruna kötü şeyler yaptığımız şeyin, tüm kötülüklere değmesi. daha güzel anlatılamazdı bu durum. tebrik ediyorum. şimdi tarr'ların genel bağlamından çıkıp castithan geleneklerinden bahsedeceğim. ben bu castithan geleneklerine hayranım. yok tabii ki ikinci plandaki sessiz, hizmetkar ve herşeyi kabul etmek zorunda olan kadın konseptini benimsemiyorum. ama evindeki hizmetkarlardan birinin ölümü ile yaptıkları cenaze merasimi oldukça etkileyiciydi. ayrıca af dilemek için yaptıkları o diz çökme seremonisi ve bilimum şey için bilimum başka söz öbekleri accayip hayranlığımı kazanmış vaziyette. bir de tabii enteresan barda çalan castithan dilindeki şarkılardan anladığım kadarıyla, dillerini de çok beğendim. go castithans!

tommy ve berlin'den uzun uzun bahsetmeye gerek yok. ama tommy'nin ölümüne sevindim. zaten beni sıkan bir karakterdi, hiç de aramayacağım kendisinni diyebilirim. ama tabii bu ölümün berlin ve özellikle irisa üzerindeki etkisi ne olur bilinmez. inşallah maşallah üçüncü sezon onayını alırsak görebileceğiz. berlin'e gelirsek, ben şahsen bu kızın ekibe katılmasına çok sevindim. hem enteresan bir hikayesi var, hem tough bir insan, hem de dobra olduğu için konuyu uzatmadan çat çat mevzuyu özetlemesiyle seyirciyi baymaktan kurtaran biri. tebrik ediyorum yazarları.

niles pottinger. senin gibi bir sürüngene ne denir bilemiyorum şu noktada. go get a life bebeyim ya. ne amanda'ymış yauv, ne amanda'ymış. anılarını çaldın bilmemneler yaptın, yemek hazırladın, güller verdin, madenlerde şövalyelik tasladın filan. ay valla pes yani niles! go get laid. başka kadın mı yok. ama tabii amanda'nın bu mıymışın çabalarına boşa çıkarmayacağı belliydi. nolan gibi havalı bir adamdan sonra bu ezikle olduğuna inanamıyorum amanda. beni kaybettiğin tek nokta bu oldu doğrusu. bak hızımı alamadım. yine söylüyorum. get a life niles.

doc yewll. sen ne komiksin ya! gerçekten çok başkasın doğrusu, seni seviyoruz. şu çiplerle ilgili bölümde sevdiğin insandan vazgeçemeyip, çipi çıkarmayarak onunla konuşmaya devam etmen beni benden aldı. çok hüzünlendirdin çok, alacağın olsun! ondan sonraki bölümler hakkında uzun uzun yazmayacağım ama ağzı sıkı olan karakter sorarlarsa senin ismini vermekte tereddüt etmeyeceğim bir karaktersin doğrusu. son bölümde tüm entrikayı senin keşfetmen bir yana, çipi etkisiz hale getirmen kalbimi yeniden kırdı. oyh. dilerim senin çılgın esprilerinle dolu bir sezon daha görebiliriz.

rafe'ten çok bahsedemeyeceğim, ama oğlu için hapse girmeyi göze alması ve karısının bu gerçeği gerizekalı oğluna anlattığı sahneyi unutamayacağım. bravo teyze! çılgınsın mılgınsın ama lafı gediğine oturttun doğrusu! tabii bir de son sahnelerden bahsetmek lazım. ezik alak bir bok yapamadığı için kaçırılmaları hakkında, tarr'lar ve rafe kızlarının oğullarının peşine düştüler. orda hapishane basıp adamı çıkarmaları -ve berlin'i kurtarmaları- accayip zor ölüm sahnesi gibiydi. bu arada berlin'i öyle çaresiz görmek canımızı sıkmadı değil. bravo, yine iyi bir twist olmuş sevgili senaristler.

geldik nolan ve irisa'ya. ne yazayım ki ben o sezon finalinde sonra? ne yazsam az gelir? işte bu dizi aslında bir babanın kızını korumak için neler yaptığını gösteren bir dizi oldu çıktı en sonunda. şikayetçi miyim? hayır! ba-yıl-dım! adamsın nolan! uzaylı - insan. hislerin değişmediği, evlat olmanın, aile olmanın ne demek olduğunu şu çılgın konulu dizide bile göstermeyi başaranları ayakta alkışlıyorum doğrusu. bravo! nolan hakkında uzun uzun yazmaya gerek yok, dizi başladığında neredeyse, şimdi de orada bıraktık onu: irisa'nın yanında. farklı şehirlerde, uzakta, görevde ama her zaman irisa'nın yanında. irisa'ya gelince... bacım sen neler yaptın beni benden aldın! doğrusu sezonun gidişatında neler olduğunu anlamak için kıçımı yırttım çok afedersiniz. defiance yazarları da bence steven moffat-vari bir hamle yaparak her boku bize son bölümde, hatta son bölümün birkaç dakikasında yumurtladılar. ama o ana kadar herşey o kadar güzel bir sarmal içinde yazılmıştı ki, hiç rahatsız etmedi bu durum bizi. efendim, anladığım o ki, meğersem uzay kolonisi kurulacakmış dünyada. bu koloni için seçilmiş insanlar dışında herkes ölecekmiş. hatta ölümler new york'tan başladı, tüm şehir yokoldu. doğrusu o sahneler hem görsel olarak çok güzeldi, hem de zannımca tam da hayal ettiğim -korktuğum- uzaylı kıyameti gibiydi. dondum kaldım. yeniden bravo bunu yaratan ekibe. neyse efendim, işte bizim seçilmiş kişiler neyin bir araya geldiler. ama nolan irisa'yı kurtarmak için yılllaaaaaaaaar önce irisa'nın dünyaya gelmeden önce bu planı yaptığı kişiyi buldu. uzun lafın kısası, iki kişinin her birinde bir anahtar olunca sorun yokmuş. iki anahtar bir kişideyse dünya yok olacakmış. anahtarlar ayrıldı. tüm yer gök yıkılırken, nolan irisa'yı kucakladı -daddy's lil' girl sahnesi daha ne kadar güzel olabilirdi ki sorıyorum size- ve o anda bir kapsülün içinde donakaldılar. uzun süredir gördüğüm en tatmin edici sezon finali olmakla birlikte, eğer dizi üçüncü sezon onayı almazsa, uzun süredir gördüğün en güzel dizi finali de olabilir zannımca. go team nolan and irisa!

uzun uzun anlattıktan sonra diziyi ne kadar keyifle izlediğimi tahmin etmiş olmalısınız dostlar. dilerim bu dizi üçüncü sezon onayını alır ve biz tüm bu çılgınlığa biraz daha tanık olma şansına erişiriz. doğrusu senaristler üçüncü ve dördüncü sezon story arc'ları hazır diyorlar ama bu dizi iptal edilirse korkarım biz o arc'ları okuyamayacağız. ne olur açıklayın yea. şimdi tabii bir de bu dizinin oyunu da var, belki orada açıklarlar ama ben oyun moyun oynayamam. ne olur onay alsın, bak rica ediyorum çocuklar! haydi hayırlısı!