23 Eylül 2014

[Doctor Who: S8E1.]

Doctor who. aylardır beklediğim canım dizim!

bi dakika bile soluk aldırmadan her zaman beni şaşırtan, hayalgücümü her zaman besleyen, beni bambaşka yerlere götüren biricik dizim! şükürler olsun kavuşturana!

şimdi efendim ilk bölüm ile başlayacağım yazmaya. ama ilk üç bölümü izleyeli iki hafta geçti. dolayısıyla highlight olarak bahsedeceğim beni etkileyen sahnelerden.

öncelikle bir doctor'un regeneration sonrası hallerini görmeyeli o kadar uzun süre olmuştu ki, bu çılgın şaşkınlık günlerini unutmuşum tamamen! doğrusu görünce accayip afalladım! doctor'u her konsepte hakim bir insan olarak gördükten sonra doğrusu böyle dağılmış görmek öyle garip bir kafa ki!

kıyamam ben sana doctor, dinozoru dinleyen ve yalnızlığına üzülen doctor. ben sana kıyamam. bu arada jenny strax ve madam vastra ekibinden aslında pek hoşlanmıyorum. daha doğrusu keyifli bir ekipler ama ben diğer companion'ları daha çok sevdiğim için çok hafif kalıyorlar bence. ama ne yalan söyleyeyim, vastra maskelerle ilgili yaptığı konuşmada beni fethetti, o noktada takdirlerimi sunuyorum.

sevdiğiniz kişinin yüzünün değişmesi konusu. tanrım... ne güzel sözlerdi o sözler öyle jenny... doctor'un bölümün sonunda ben buradayım, gerçekten görmüyor musun deyişinde içim kan ağladı. bu durumda kendimi hayal ettim ve kestiremedim neler hissedeceğimi, neler düşüneceğimi. ne kadar da yüzeyseliz öyle değil mi? ne kadar da insanız?

capaldi ile ilgili yorumlarıma gelince: peter capaldi'yi sanki yıllardır tanıyorum. hiç ama hiç garipsemedim, doctor haline geldikten sonra -çılgınlık anları geçtikten sonra- sanki hep oradaymış gibi hissettim. seni çok sevdim be ben peter capaldi!

gazeteye verilen ilanın çılgın zekasına bayıldım. doğrusu clara ve doctor ikilisi yine harika, hiç bir değişiklik hissetmiyor gibiyim.

şimdi gelelim restoran sahnesine: tanrım bu sahnede çok korktum! çok ama çok korktum! o kuklaların kurulmuş yaylarının boşalırken çıkardığı ses, bizimkilere karşı yürümesi filan accayip etkiledi beni! bu arada bölümün adı da ayrıca bir etkiledi! clara'nın nefesi azalırken ben daraldım, bir nefes daha almaya çalıştım sanki benim nefesim ona yardımcı olabilecekmiş gibi. hele de doctor onu yalnız bıraktığında öyle korktum ki! doğrusu weeping angels bile beni böyle korkutmamıştı. yalnızlık... her canavardan daha da korkunç...

ters köşenin tanımı: işte yukarıda anlattığım sahneden sonra daha da bir korkutucu sahne ile yeniden yüreğimi ağzıma getirdiniz, bir önceki sahneye dua ettirdiniz. alacağınız olsun. doctor'un clara'yı bırakıp gitmesi nedir? bir an için bile inanmadım ama aslında bir yanım da inanmaya beyilli kaldı. bunu bu diziyi bu kadar seven bir izleyiciye yaptığın için yerin dibine batın. peh!

şimdi gelelim son dakikada yaşadığımız sürprize. beni öldürdünüz ulen! beni benden aldınız! ağlattınız! diz dövdürdünüz! olacak iş mi karşımıza yeniden matt smith'i çıkartmak! beni benden aldınız ya, alacağınız olsun. öyle hoşuma gitti ama öyle boş bulundum ki onu karşımda görünce... clara'ya o çok korkuyor deyişindeki titreyen ses sonrasında capaldi'nin o kır saçlarının düştüğü yüzündeki gencecik gözlerini görmek, beni görmüyor musun sorusu... ah bittim ben bittim. kıyamam ben sana doctor. canımsın.

son olarak, promised lands nedir bilemiyorum. tahmin de etmiyorum çünkü eminim karşımıza yeniden çıkacak. bu noktada sevindiğim şey, birkaç kez karşımıza çıkacak olması (diğer bölümleri izlediğim için rahatça söyleyebiliyorum tabi bu sözleri). hele şükür bölümlere yayılan sezon kurgusu, hele şükür bir bölümde patlayıp kapanmayan sezon etnrikaları. seni seviyoruz capaldi. vurun moffat'a.