13 Nisan 2012

[Not special, extraordinary: KW]

benim için çok özel bir oyuncudan bahsetmek istiyorum bu yazıda. her role bürünen demek yanlış onun için. sanki her rol onun için yazılmış çünkü. sanki içinde binlerce kadın varmış da onu inceleyen birileri, her seferinde bir başka kadın için yazıyor öykülerini. onun kadar doğal, sempatik, kendisiyle barışık ve aynı zamanda yetenekli bir oyuncu yıllardır görmedim. eskiden julia roberts, meg ryan, sandra bullock üçlüm vardı mesela benim. onların hangi filmi olsa gözüm kapalı gider izlerdim. ama şimdi onların izi yavaş yavaş sinemadan silindikçe, yükselen bir yıldız seçmem gerekseydi, kesinlikle onun ismini verirdim. 
ingiliz aristokrasi ailesinin kızı olarak tanıdım kendisini. o dönemde kendi zincirlerini kırıp ailesi pahasına özgürlüğüne koşmasını, sözünün ardında durmak için yıllarca özlem çekmesini, pes etmemesini, inadını takdir ettim. bir kere izledikten sonra diğer filmlerini de takip altına aldım hemen. bir baktım ki ophelia olmuş karşımda. bu karakter daha kitabın kendisini okurken bile beni çok etkilemişti. yapayalnız, çiçeklerin arasında ölüme giden ophelia. aşık ophelia. karşılık göremeyen ophelia. hamlet'ten pek haz etmeyen bünyem için ophelia'yı bu insanın oynaması ölümcül darbeydi benim için. sonrasında ise şifre kırmaya çalışırken gördük kendisini. güzelliğin arka planda bırakıldığı bir film olmakla birlikte bence oldukça enteresan bir dönem filmiydi. sonra bir gece uyku tutmamışken bir baktım ki yine karşımda bu kadın. bu sefer üstünde sariler, alnında kırmızı bir nokta, hindu olmuş çıkmış karşıma. bütün ailesi onu "geri dönmeye" ikna etmeye çalışıyor. ama o asi, kolay kolay ikna olmuyor. arada bir filmini izledim ama malesef 20. dakikasında bozulduğu için tamamlayamadım, ama güzel ve farklı bir film olduğunu hep duymuşumdur. sonrasında bir yazarın gençliği olarak çıktı karşıma. yaşlılık dönemine girerken yaşlı halini oynayan kadınla mimiklerinin benzediğini fark edip bir kere daha takdir ettim. sonra herkes tarafından yavaş yavaş tanınma dönemi başladı bence. o ünlü filminde çılgın saç renklerine sahip, karda koşan, çılgın kahkahalar atan bir kadın oldu. silmek istemedik aklımızdan. sonrasında bir baktım ki bir masala ilham veren kadın olmuş. hasta. hepimizi ağlatıyor, sevgiyle bakıyor, umut veriyor insana. uçup gidivermek dedikleri büyüyü gerçekleştiriyor. tam bir köşeye oturtturacakken yine bir ters darbeyle metresi oynuyor bu kadın. sigara içişi, kıyafetleri herşeyi herşeyi ucuz ama sen sempati duyuyorsun. aman ne fettan kadın derken sıkıcı ev hanımı hayatında kocasını aldatan kadın oluyor. yolun ortasında bırakılan kadına dönüşüyor. gözlerinde hep bir acı, içinde bir cesaret kırıntısı, seni sonsuza dek esir alıyor bu esaretiyle. ve onun son rolünü hatırlayıp hüzünle geçmişe bakarken, bir bakıyorsun ki maceraperest bir kadın, sanıyorsam los angeles'a gidiyor. tabi böyle basit değil. bir başka kadınla ev değiştiriyorlar filan ama teferruata girmek istemiyorum. anlayacağınız tipik bir romantik komedi. yalnız güzel olanı şu: bu kadın hep sizi şaşırtıyor. en uçlarda geziniyor, üzüyor, gülümsetiyor, ağlatıyor, kahkaha attırıyor, nefret ettiriyor (ben etmiyorum, ama edenler var tabi rolünden etkilenip) ve sevdiriyor kendisini. sonrasındaki filmleri ise bence gerçekten şaheser niteliğinde.hala kim olduğunu tahmin edemiyorsanız sizler için yapabileceğim birşey yok. ama tahmin etme ihtimaliniz bu noktadan sonra daha yüksek. bahsettiğim şaheserlerden ilkinde bir naziyi canlandıyor bu kadın. yargılanırken, suratındaki duygusuzluk öfke uyandırsa da ona acırken buluyorsunuz kendinizi. yaptıklarını beğendiğizden değil hayır. sadece bu oyuncuyu öyle benimsemişsiniz ki engel olamadan bu ufak kadının dramına tanık oluyorsunuz. kasetler gelip giderken, onun yalnızlığını paylaşıyorsunuz. ölüm haberi. canınızı yakmıyor, kavuruyor. yalnızlık tüm hücrelerinize işliyor. derken bir sonraki filminde daha da derine saplıyor o kanlı bıçağı. kendi dar hayatında sıkışıp kalmış bir kadın oluveriyor önce. ihanet sularında yüzüyor. monotonlukta boğuluyor. hayallerini kovalamak istiyor ama gerçeklik bırakmıyor peşini. ben çok etkilendiğim için filmden çok bahsetmek istemiyorum, dilerim ki bu filmi izlersiniz. çünkü sonu geldiğinizde yine karmakarışık, mutluyla hüzünlü, rahatlamışla kabus görmeye meyilli ama her halükarda tahtaya vururken buluyorsunuz kendinizi. derken bi başka dala atlayıp sizi televizyonda şaşırtmaya devam ediyor. genç bir kadından orta yaşın sonlarına doğru ilerleyen, kızıyla başı dertte olan, aşktan korkmayan ama canı yanan bir kadını, 50li yıllarda kocası olmadan da hayatta kalmayı başaran bir kadını, bir iş kadınını anlatıyor. yüzünde çaresizlik, yüzünde her gün belki de çoğu annenin yaşadığı o ne yapacağını bilememe ile sizi yerinize kilitliyor. bölümleri ardarda izlerken pencereyi açıp soluk almak istiyorsunuz ama yerinizden kalkıp ara vermek imkansız görünüyor meraktan. son iki filmini henüz izlemedim. ama şu aralar yine göreceğiz kendisini ekranda. çünkü onu tanıdığımız filmi tekrar vizyona giriyor. galada tüm zarafeti, güzelliği, dişiliği, kendinden emin duruşu ve gülümseyen gözleriyle bakıyor etrafa. öyle bir his ki bu his, sanki yıllar sonra hemen her filmini izledikten sonra tanıyorsun onu. arkadaşın olmuş artık. tıpkı yıllar önce ağladığım gibi, tekrardan onun kaybına, onun acısına ağlayacağını biliyorsun. iple çekiyorsun o günü. benim, bizim, kimsenin takdirine ihtiyacı yok onun bence. çünkü insan onun filmlerini izleyince gözlerinin dolmasına engel olamıyor. ya hüzünlü bitiyor, ya gülmekten öldürüyor sizi. ama hep takdirle karşılıyorsunuz.öyle ki yıllar sonra en sonunda akademi de onu tanıdı. ona ödülü verdi. o ödülü aldığı an benim neden oscar törenlerini baştan sona izlediğimin tanımıydı. o an filmlerde izlediğimiz, ulaşamadığımız bir kadın yoktu karşımızda. o an, çocukluğundan beri şampuan şişesini eline alıp oscar konuşması yaptığını söyleyen, benim yıllardır tanıdığım, ayrılıklarına üzüldüğüm, sevinçleriyle kahkahalar attığım bir dost vardı ekranda. o kadın.hiç şüphesiz en sevdiğim oyuncu. geleceği için binbir dileğim, binbir hayalim var inanın. herkes tanısın, herkes kabul etsin istiyorum. oscar'lı bir dost. kate winslet.