11 Ekim 2016

[Stranger Things Post Season 1.]

bu diziye başlamak için büyük bir heyecanım yoktu ama herkes başlayıp övünce dayanamadım izledim, pişman da değilim.

dizi daha korkunç olur diye düşünerek başlangıcı biraz geciktirsem de, çok korkmadığımı söyleyebilirim. çocuğu kaybolan anne rolünde winona ryder devlercesine bir performans sergiliyor desem abartmış olurum ama bence gerçekçilik sınırları içerisinde çıldırmanın eşiğine gelen bir anne rolünün altından başarıyla kalkmış.

kaybolan çocuğun arkadaşlarının her biri çok tatlı. inanılmaz güzel bir casting olmuş ve bu ufak genius çocuklar yetişkinlerden daha çok bilgiyle bizi aydınlatarak kahramanlarım oldular. doğrusu bazen çocukların hayal güçleri daha geniş ve sınır konulmamış olduğundan hep böyle öngörü gerektiren konularda daha başarılı olduklarını düşünmüşümdür, bu dizi bu konsepti çok iyi ele almış.

eleven. bayıldım sana ya! bu minnoş kız saçlarını kestirmek istemeyince mad max fury road'daki charlize theron'u göstermişler, bak harika olmuş değil mi diye, kızımız öyle saçlarını kestirmiş! bu küçük detaylar bir yana o jean grey-vari yeteneğine hayran oldum -iyi ki böyle yeteneklerimiz yok neyse ki- ve yüzündeki o donuk ifadeyi de takdir ettim. bu çocuğu bence gelecekte daha iyi yerlerde göreceğiz, heyecanla bekliyorum. sezon finali vay anam vay dedirtti, dilerim diğer sezonlar ve diğer işleri de böyle dedirtir diye ümit ediyorum.

kaybolan çocuğun abisi/eleven'ın kaldığı evin ablası. ay bu ikili girdikleri ağaç kovukları yüzünden yüreğime indiriyordu! kendilerini beğendim. doğrusu outcast bir çocukla popüler bir kızı yan yana yazmak fikri çok yenilikçi değil ama dizinin 80ler havasına çok yakışmış, bravo.

takip edin, izleyin, pişman olmayacaksınız a dostlar!