12 Ekim 2016

[Victoria.]

ay bu diziye tabii ki jenna coleman için başladım!

clara'nın doctor who'dan çıkmasıyla birlikte tabii ki her sevdiğim companion gibi takip eden işlerini takibe aldım ve derken karşıma victoria çıktı.

ingiliz yapımı, itv'de yayınlanan bu 8 bölümlük dizi o kadar çok seyircinin ilgisini çekmiş ki, kanal ikinci sezon için uzattı, iyi ki de uzattı. meğer ben ne çok özlemişim ekranda clara'yı görmeyi!

dizinin ilk 3 bölümü biraz yavaş ilerliyor, victoria'nın tahta çıktığı zaman yaşının çok küçük olmasından kaynaklanan deneyimsizliği etrafında dönüp duruyor hikaye. lord m'e beslediği tatlış duygular bir yana, kraliçe olmanın ağırlığı henüz kendisine gelmemiş vaziyette.

sonrasında albert geliyor hayatına. ay albert, çok yakışıklı değilsin ama gönlümü kazandın. nasıl bir gelecek öngörüsü, nasıl bir nezaket, nasıl bir detaycılıktır bu? 1.57 ama dev gönüllü victoria kraliçemize de senin gibi bir prens yaraşır, bravo!

albert'in gelişinden sonra victoria'nın olgunlaştığı dönemlere giriyoruz. görevinin temsil ettiği konuları kendinden bile üstün tutan sevgili clara'mız gönülleri fethediyor da fethediyor.

çok fazla spoiler yazmak istemiyorum ama çok çok mutluyum bu diziye başladığım için. önce 2 bölüm izledim. sonra 2 bölüm daha izledim. son 4 bölümü ise bir solukta izledim. eğer tarihi dizilere merakınız varsa (ya da good old clara'yı özlediyseniz) takip edin kaçırmayın derim. tabii beklentileri the borgias ya da rome seviyelerine çekmemekte fayda var zira bu biyografik bir hikaye ama dediğim gibi, izlemeye değer.

ikinci sezonda da bu heyecanını koruyabilmesi dileğiyle.

dayanamayacağım ve doctor who hakkında biraz spoiler'a gireceğim şu an.
.
.
.
.
.
.
.
(bu yazıyı kapatmadan önce söylemek istediğim son şey: bari dedim yazarken face the raven dinleyeyim ve clara'ya ilişkin hoş bir nostalji olsun, ne de olsa biliyorum ki sezon finalinde taşlar yerinden oynadı. dinleyemedim. yüreğim kaldırmadı. hala çok can yakıyor, sindiremiyorum. penny dreadful finalinin ötesinde, closure olmaksızın, öyle ortada kalıveren sonu içim almıyor resmen. mesela rueful fate of donna noble'da böyle olmamıştı, çünkü donna'yı ailesiyle bırakmıştım. ya da doomsday'de rose tyler için böyle içim acımamıştı. dediğim gibi, karakterler baki değil, kötü son yaşamayacaklar diye de birşey yok ama en azından güzel yazılmış sonları hak ediyorlar. tekrar teşekkürler moffat, yıkıp geçsen de "düzelttiğin" için. her zaman binlerce kez teşekkürler murray gold. senin notaların olmasa bu kadar bu diziyi sever miydik, emin değilim.)