06 Nisan 2014

[1 Nisan 2014, Porto.]

Yepyeni bir gune baslangici oglene dogru yaptim a dostlar. Otelde hic bir sikinti yok, sadece yastigim biraz sert geldi ve dolaptaki yedek yastikla degistirince huzura kavustum. Dun gece otele girerken kahvaltiyi kacta edersiniz diye sordular. Bir yasima daha giriyorum, 11e kadar kahvalti ettim. Ay lav yu porto. Ustelim kahvaltidaki pufidik taze ekmek beni oyle bir fethetti ki size anlatamam. Cok ozlemisim cok!

Kahvalti sonrasinda ilk duragim fotograf muzesi oldu. Ne yalan soyleyeyim, boyle bir seyi asla beklemiyordum. Video kayitlarim var, iceride kac fotograf makinasi var sayacagim. Ilk makinadan son trendlere kadar herseyi gorebiliyorsunuz. Ustelik ajanlarin kullandigi sigara paketi makinalarini bile unutmamislar! Bayildim bayildim! Dahasi giristeki bankta semsiyemi unutmusum, dondugumde hala oradaydi! Daha bir mutlu oldum! O kadar yagmur var ki, insanligin iyiligine inancim yenilendi, gozlerim yasardi vallahi.

An itibariyle, mercado borges ve infante dom henrique heykelli meydani birakip tram diye bir yere oturdum. Yanimda sao francisco kilisesi var. Icerideki hersey altinmis, orayi da gorunce bir harita sayfami daha bitirmis olacagim. Efendim tram'de ogle yemegi yedim. Somon izgara -ah somon izgara salatasinin kulagi cinlasin, ben ondan ne cok yedim yahu- ve yaninda pesto soslu makarna var. Harika bir beyaz sarap iciyorum. Kadehler de cok comert dogrusu. Simdi tatlim da geldi. Yahu biz bu insanlarla cok benziyoruz aslinda. Tatli revaninin keki gibi, serbetsiz olani. Uzerinde sutten oldugunu dusundugum kopuklu bir sos var. En uzerinde de seker var. Krem brule gibi yakilmis, en ust ek ise pudra sekeri. Tabii turk tatli anlayisi icerisinde bir tatli degil ama, ben baya begendim. Hem tanidik, hem yabanci.

Bu noktada rotam ikiye ayriliyor. Ya tekrar katedrale girecegim, ya da ver elini foz. Devami yakinda.

Nereden basladan dogrusu bilemiyorum. Oyle guzel bir gun geciriyorum ki! Oncelikle ikiye ayrilan rotada tabii ki foz'a gitmeyi tercih ettim. Okyanusla nehrin bulustugu noktada fenerler uzerinde patlayan dalgalar, her halukarda tum iddialari kazanir vaziyetteydi zaten. Ustelik orada dalga kiranlarin uzerindeyken i ile karsilastim! Yatakhaneden arkadasim olan i ile birbirimizi gordugumuzde yasanan saskinlik kelimeler ile anlatilamaz! Sohbet muhabbetten sonra efenim yollarimiz tren vagonu muzesinde ayrilsa da, muzenin kapanmis olmasi gercegi -yenileme calismalari varmis megersem- beni yeniden harekete gecirdi. Bu sefer gaia teleferigine geldim. Harika br manzara esliginde kendimi port wine diyarina attim. Bu alana geldiginizde size once mahzen ve port wine tarihcesi turu yaptiriyorlar. Sonra odediginiz kadar -mesela ben 3 kadeh icin odeme yaptim- sarap tadabiliyorsunuz. Port wine dedikleri olayda, fermantasyonu durdurup uzerine alkol ekliyorlarmis. Yani daha yuksek alkollu, daha meyveli saraplar ortaya cikiyormus. Bu meyveli saraplari da ahsap varillerde bekletince ver elini guclu alkollu, guzel saraplar! Bir baska yere daha bedava tadim hakkim olarak gittim, bir de 20 yillik bir sarap tattim -adi towny efenim- su an cok mesudum. Hem tadi cok guzeldi hem de alkolu %20 yahu! Oooh, comert 5 tadim kadehinden sonra pont luiz'den kendimi karsi tarafa atip cafe majestic'e gitmeyi planliyorum an itibariyle. Cok mesut, biraz da sarhosum. Ne yapip edip buradan port wine bulmak sart dostlar. Benim gibi sarap insani olmayan bir insani bile sarap hayrani yapan bu sehir, tekrar tekrar yapilacak ziyaretleri hakediyor! Ustelik oyle tipitos bir yer ki, daha bir bucuk saat once mahzenleri gezdiren tur rehberiyle otobuste filan karsilasiyoruz. Cidden buraya daha cok gelmek sart. Adeta yeni paris'im olmaya aday, icgudulerim cok hakli cikti.

Bakalim gunun geri kalani bana neler gosterecek.

Cafe majestic'teyim a dostlar. Burasi yalniz porto'nun degil, avrupa'nin da ilk on cafesi arasinda yer aliyormus. Saraplari gumbur gumbur tattiktan sonra en nihayetinde yemek vakti dedim ve arayip tarayip buldum en sonunda. Tarif etmek gerekirse, inci profiterol'un buyumus hali adeta. Uc masayi alabilecek bir genislik, neredeyse 50 metre -aman yanilmis olmayayim ama bayaaa uzun bir koridor burasi- bir derinlik var. Iki taraf ayna kapli. Ahsap icerikli susler, mekani tamamliyir. Masalarin alti ahsap uzeri mermer. Yemek soylediginiz anda masanin uzerine bembeyaz ipek keten bir ortu serilip, uzerine krem rengi bir ortu daha seriyorlar. Servis peceteniz pamuklu bir kumas. Hersey cok guzel ilerliyor. Burada kesfettigim baska birsey ise yemekten once bir set getiriyorlar. Zeytin, zeytinyagi ve tonbaligi-mayonez gibi bir karisim. Dun tattigim icin beni pek cezbeden birsey degil dogrusu. Majestic'te gordugum ek urun ise tek bir maydanoz. Dal degil, daldan koparilmis tek maydanoz. Enteresan dogrusu. Burada da baska bir sarap deniyorum. Secerken en dikkat ettigim sey duoro vadisinden gelen bir sarap olmasi. Malum, buradaki tum port saraplari oradan cikan uzumlerle yapiliyormus. Fransizlar filan hak getire, esas sarap burada a dostlar. Cay kahve icmeye gelmis 'turistlerin' gidisiyle birlikte saniyorum sadece yerel insanlar kaldi. Garsonlar ve yereller sohbet ediyor, gormeniz lazim. Sanki tum sehir birbirini taniyor, birbirini tanimak istiyor. Insan tabii ki burada yasamak ister.

Bu noktada aklimdan gecen yapmak istedigim bir diger onemli sey fado. Bakalim denk getirebilecek miyim sehirde bir yerde. Accayip bastiran yagmur beni dizlerime kadar islatti ama merakim kotuma agir basacakmis gibi. Bakalim neler olacak.

Meanwhile, yemegim geldi. Steak istemistim, nasil pisecegini sormadilar bile. Megersem portekiz et pisirmeyi biliyormus yahu, harika bir et geldi. Sosuyla, yanindaki sebzelerle birlikte hem goze hem damaga hitap etti ayiptir soylemesi. An itibariyle yemek faslini bitirmis, saraba gecmis vaziyetteyim, yine, yeniden. Pisman degilim. Ancak sunu soyleyebilirim ki, havanin serinlemesi sadece bir bahane.

Yahu portekize kadar gelmisken fado dinlemeden doner miyim? Sordum sorusturdum, fado dinleyebilecegim bir jazz bar'a geldim. Normalde hep haftasonu birileri cikiyormus soylemek icin. Ama burasi koskoca porto'da tek canli fado olan yer olarak internetlerde arzi endam eyliyor. Vallahi nerden buldunuz derseniz, intercontinental otelin resepsiyonuna sordum. Tabii ki burada herkes uber super kibar ve yardimsever oldugu icin, arayip buldukar sagolsunlar. Bakalim beni neler bekliyor. Oyle heyecanliyim ki. Mekan sahibi harika parfumu ve icten tavirlariyla beni zaten simdiden fethetti. Ustelik daha canli programa 40 dakika var. Aaaa bu arada soyliyim. Mekan sahibi beni fethetti derken, yaninda sevgilisiyle alt katta takiliyor. Goz koydugumdan degil yahu, sadece dunya kibari, sevecen insanlari seviyorum. Herkes sevsin, talepten oturu daha da cok artsin sayilari insallah!

Fado basladi. Hayat durdu. Baska ne diyeyim bilemiyorum. Gittikce artan bir seyirci kalabaligi karsisinda, baska bir alemdeyim. Sukur, cok sukur.

Fado dinlerken ruby'leri yuvarladiktan sonra, yola koyuldum a dostlar. Oyle bir yorulmusum ki, saclarimi yikarken uyuyakaliyordum neredeyse. Girerken ertesi gun icin tekne turu ayarlamak mumkun mu diye soyle bir sorusturdum ama pek umit yok gibi gorunuyor. Kadin ayarlayabilirsem kapinizi tiklatirim saat dokuzda dedi. Ver elini saat sekizde calmaya baslayacak alarmlar. Iyi geceler porto, tatli ruyalari getir insallah.