06 Nisan 2014

[Firefly: Another Journey in Jossverse.]

uzun süredir beklediğim an geldi de çattı sayın seyirciler. bu yazıda firefly'dan bahsetmeye çalışacağım. 

biliyorsunuz ki firefly, joss whedon'ın çok sevilen ancak bir sezonun sonunda iptal edilen dizisi. space western olarak geçiyor türü. fox bu diziyi yayınlarken maalesef bölüm sırasıyla yayınlamamış, dolayısıyla bölük pörçük yayınlanan dizi bir bütünlüğü sağlayamadan, yeterli sayıda izleyiciye ulaşamadan iptal edilmiş. öyle bir iptal edilme olmuş ki bu, son 3 bölümü insanlar dvd çıkınca görebilmişler.

ilk izlenim olarak, dizinin karakterleri çok tatlı diyebilirim. hele de wash'a bayılıyorum. captain malcolm reynolds ise bence eik biri, o kadar da karizmatik değil. insanlar hala halloween'de onun kılığına giriyorlar. zoe sert bir karakter, ama onun wash'ın yanındayken sakinlemesi o kadar güzel ki, en sevdiğim whedon çifti diyecek kadar ileri gitmeyeceğim ama sevdiğim bir çift oldu bu ikili. diğer favori karakterim tabii ki kaylee. ilk bölümde yüreğimi ağzıma getirmiş olsa da, doktor'la arasındaki minnoş etkileşimi izlemek çok keyifli. doktorcuğum da (doctor yazma isteği ile kavruluyorum, öyle alışmışım ki doctor'u anlatmaya =) ) kardeşi river'a (river evet, yey) sahip çıkmasıyla beni ayrıca fethetmiş, kalbimi kazanmıştı. shephard'ın bu gizemli halleri nedir, ne kimliği taşıyor ayrıca merak konum. son karaktere gelirsek, (jayne'in o şaşkın / tough guy hallerinden bahsetmeyeceğim, beni çok da etkilemedi açıkçası) merak içerisindeyim ki inara'nın ölümcül hastalığının ne olduğunu görsek ne güzel olacağdı, ah malcolm'cuğumla da olaylarını görürdük, üf biraz mutsuzum. kafası çalışan kadın karakterler beni çok mutlu ediyor. hayıııır, erkekler başrol olmasın gibilerinden değil de, özellikle joss'ın yarattığı evrende güçlü hemcinslerimi görmek harika bir his, güçlüyüz, dünyayı fethediyor, dünyayı koruyoruz. yey. bu arada joss'ın inara'ya oryantal bir bakış açısı getirmen harika. medrese sözünü duymak bile beni mutlu etti. en nihayetinde insanları anlamak, onlara ortamlarda doğru hitap edebilmek için ayrıca ders alan kadınların, sadece seçtiği erkekler beraber olabildiği registered bir sistem zannımca çok genius. tebrik ediyorum seni adamım.

karakterlerle ilgili bir diğer yorumum ise şu olacak: malcolm, sen buffy'de caleb'ı oynayoıp bir de utanmadan xander'ın gözünü çıkardığın için sana ayrı bir nefret besliyor olabilirim. ama yine de dizilerim arasındaki bu cross over'lar beni çok mutlu ediyor. inara, kırk yıl düşünsem homeland'in brody'sinin eşi olarak seni düşünemezdim, dehşet içindeyim vallahi. orada çok gıcıktım, ama joss sağolsun, sempatimi yeniden kazandın bu diziyle. zoe, zoe. jasmine rolünle nefretimi kazanmış olsan da angel'da, burda sempatimi kazanma yönünde başarılı oldun. gel gör ki, seni asla jessica pearson olarak göremeyeceğim. ne zaman saçların fönlü tayyörlü halini görsem, silahın nerde be kadın diyesim geliyor.

tabii ki bölüm bölüm bahsedemeyeceğim ama dizi gerçekten çok güzel. kısa soluklu olmasına rağmen river'ın hikayesini tamamlıyor (serenity filmi ile birlikte özellikle). hemen her karakter ile ilgili bir background hikayesi veriyor. üstelik diyaloglar her joss whedon yapımında olduğu gibi çok başarılı. görsel anlamda ise, ben çok sci-fi hayranı değilimdir ama oldukça göze hitap eden bir görseli var. yapmacık gelmedi bana hiç bir şey. 

bu noktada bir de esas kötülerden bahsetmeliyim. tabii ki her bölümde karakterlerimiz kötü birileriyle karşılaşıp maceralar yaşıyorlar ama, reaver'lar en kötüsü bu dizilerin. insanları yiyen, evrenin ucunda yaşayan, medeniyetten kopmuş, kendilerine zarar vererek deliren, işkence ederken zorla izlettirip, izleyenleri de delirterek kendilerinden biri yapan bir ırktan bahsediyorum. öyle bir ırk ki, güvenlik önlemlerini almayıp, uzay gemilerinin hızını arttırıyor, öyle bir ırk ki, kurbanlarının kanıyla gemilerini boyuyor, kurbanlarını gemilerinden sallandırıyorlar. bilemiyorum... görüntüleri hariç, herşey insan ırkını anlatıyor gibi. etkilendiğimdir.

overall, dizi kısa soluklu olduğu için bir buffy - angel derinliği yok. dolayısıyla bulunduğum derinliği kabul etmek zorunda kalmış vaziyetteyim. hani derseniz ki, biz bu diziye başlayalım mı, başlayın görün diyebilirim. kaçırılmaması gereken bir şey olduğu için değil ama, kaçırılmaması gereken diyaloglar ve durumlar olduğu için. dünyanın iki büyük devi amerika ve çin'in bir alliance oluşturduğu bu çılgın evren sistemi, gerçekten düşündürecek şeyler veriyor size. anglosino bayrağına bakmak bile, bu ayrıntıyı yakalamanız için bir sebep doğrusu.

ayrıca, ben joss whedon'ın psychic karakterlerine bayılıyorum. onların söylediği şeylerin zamanla gerçek çıkması ile ilgili foreshadow olmaları bir yana, hikayelerini düzgün kronolojik sıralarda öğrenemeyişimizden ötürü, iyice meraklanıyor, kendimi izlemekten alıkoyamıyorum. dolayısıyla river'ın hikayesi ve devletin onu ele geçirmesi hatta mavi eldivenli adamlar için (buffy'nin hush bölümündeki gentlemen tipi amcalar bunlar bence) izlemeye değer. hele ki, whedonverse hayranıysanız, izleyin, referans kültürünüzü tamamlayın a dostlar. nasılsa whedon sevdiği oyuncuları dizilerinde hep oynatıyor. böylece onların minik diyolaglarla nerelere gönderme yaptığını -ve emin olun yapıyorlar- çok daha iyi anlayabilirsiniz.