06 Nisan 2014

[2 Nisan 2014, Porto.]

Gozlerimi saat sekizi ceyrek gece actim. Alarmlarim cilginlarcasina calarken hepsini durdurup, ileri aldim. Saat dokuza dogru kapiya kulak kabarttim ama ses soluk yoktu. Demek ki, bugunku dev tekne gezim olamayacakti. Neyse efenim kahvaltiya inip yine uzuuun bir kahvalti yaptiktan sonra, kendimi disari attim. Icimi rahatlatan sey su oldu ki, bugun tekne turu zaten yokmus. Cok sukur ben kacirmis olmadim, merak ediyordum cunku. Kahvalti sonrasinda casa de musica'ya dogru yola koyuldum.

Burasi benim kaldigim otele gercekten cok yakin. 10 dakika bile surmedi varmam. Inilen cadde yokus asagiydi cunku. Dev bir yokus degil ama istiklal caddesi gibi bir kivamda yokus diyelim. Vallahi binanin icerisine girmedim. Ama seklen gordugum su, oldukca modern tarzda bilimum konseri bunyesinde gerceklestiren, cafeleriyle, sergi alanlariyla cok guzel bir bina burasi. Dogrusu akm'yi dusundum, huzunlendim. Kiymet bilmemek ne kotu su hayatta allahim, huzun sinirle karisiyor.

Bu noktadan sonra otobuse atlayip fundacao de serralves'e gittim. Burasi da contemporary bir muze efenim. Ama ben sergi kisimlarini degil, bahce kismini gezdim uzun uzun. Oyle guzel ki icerisi... Villalar, ufak bir gol, gozunun alabildigine akasya agaclari, mis kokulu bir hava -deniz kokusu mutlaka tum sehre siner mi allahim- ve hatta bufalolarin otladigi dev bir ciftlik. Aldigim kartlari yazarken, kayboldum bu buyulu dunyada dogrusu. Herkes gelsin, gorsun mutlaka.

Serralves'den ciktiktan sonra bir otobus hamlesi daha yapip -3 gun gecerli kartimi kaybetmem epic fail'ligi karsisinda kelimelerim yetmiyordu- kendimi castelo de queijo kalesine attim. Kale bahane, foz sahane a dostlar! Eski kitanin ucundan yeni dunyaya bakmak oyle guzel ki. Dalgalarin sesi, ruzgarin o tuzlu kokusu... Arkanda kelimenin tam anlamiyla koca bir dunyanin durdugu bir noktada olmak icimde tarif edilemez hisler uyandiriyor. Huzur. Ozgurluk. Baglilik. Tehlike. Heyecan. Oyle harika bir his ki... Aslinda new york'tan atlantik okyanusuna ya da san francisco'dan pasifik'e bakmak guzel ve bir baska hisler uyandirir bende biliyorum, ne de olsa okyanus beni her zaman cezbeden bir sey. Ama burada bir tarihin uzerinde durdugum gercegi bu deneyimi bambaska kiliyor dogrusu.

Cok uzatmadan bir de kisaca sunu yazayim. Okyanusa karsi ogle yemegi yedim ayiptir soylemesi. Iste bu sehir, nehirde, sahilde kahvalti / yemek yiyelim haydi muhabbeti yapilabilecek bir yer oldugu icin beni boyle fethetti galiba.
 

Yola koyuldum ki placa de liberdade. Efenim, kartlarimin bir kismini da burada yazdim, postaneyi bulup yolladim. Burada posta isareti uzerinde bir adam olan at. Kipkirmizi bir zeminde bu isaret. Hep sariya alismisim, cok garip geldi nedense. Bu noktada saat bese dogru geliyordu. Dedim ki haydi bakalim, son bir wine tasting'e dogru yola koyul RDIM.

Bu sefer otobus yoluyla karsi kiyiya kendimi attim isin ozeti. Son sarap tatma maceram serefine oteldeki kadinin soyledigi uzere taylor's a sogru koyuldum. Allahim nasil bir yokus, nasil bir yokustur o anlatmak mumkun degil! Tepeye varim asagi bakinca dibini goremiyorsunuz, oyle bir yokus! Yokus var ama ciktiginiza degecek cumlesini tekrar ede ede vardim taylor's a. Degdi mi? Absofuckinglutely! Hem ortam iceride cok guzel, hem de taylor's'in bahcesi terasi filan nefes kesti. Anam o manzara nedir o manzara nediiir? Orhan Veli burada olaydi da siirler yazsaydi keske! Bahcede limon agaclari ve dallarindaki sapsari limonlar, mahzenlere gittigini tahmin ettigim patikanin uzerindeki sarmasik ve mor salkimlar... Bu mor salkimlar ki, nerede gorsem tekrar anneannemin beni izledigini hissedip gulumsuyor, elim gidip de alamadigim yuksukleri dusunerek huzunleniyorum. Velhasil dostlar, birkac kadeh sarap da burada ictikten sonra asagi dogru yola koyuldum. Sahilde yururken bir tekne gordum ve merak edip yakindaki bankta oturan gence sordum turlarin devam edip etmedigini. Hemen heyecanlandi, ayaklandi, isaretler yapti ve bilet ofisindekileri harekete gecirdi yahu! Sonuc olarak dev bir teknede sadece ben saat altida nehir turuna gectim. Yalniz bu tur daha once bahsettigim dev tur degil, yanlis anlasilmasin. 50 dakika suren ve porto'nun bes adet koprusu etrafinda gezmeyi kapsayan bir tur. Kisacik da olsa oyle guzel ki... Saniyorum ki bindigim saatle de ilgili bu durum. Okyanusa dogru burnumuzu cevirdigimizde gunes kamasarak selamliyordu gozlerimi. Bir siluet fotograf ki, insan sadece o ani dusunerek gulumseyebilir. Duoro'nun okyanusa kavustugu ve iki ucunu fenerlerin susledigi o aciklik tum berrakligiyla ufuk cizgim oldu yaklasik 5 dakika kadar. Hayat ne guzel allahim, hayat ne guzel!

Nehir turunu tamamladiktan sonra yeniden otobusle gecip ribiera'da son bir tur atip yemek yemeye karar verdim. Girdigim restorandaki (filha da mae preta) sempatik garson cocuk tum ust katin gonullerini fethetti dogrusu. Yan masayla wifi sifresini paylasarak baslayan sohbet uzunca bir sure devam etti, oteki masadaki ailenin minnos kizini herkes sahiplendi. Boyle bir minnos ortamda tekrar dusundum ki, benim portekizce ogrenmem sart. Cidden. Bir de baska bir yemegin kayda gecmesini istiyorum  sayin seyirciler. Midye yedim midye! Hemi de leon de bruxelles'i andiran bir sekilde pisirilmis midye! Oyle ozlemisim oyle ozlemisim ki, homini girtlak yerken gozum donmus bile olabilir! Sempatik garson cocuk ayri bir tabakta biriken tipitos midye kabuklarini gorunce 'I won't even ask whether you enjoy!' dedi, o kadarini soyliyim yani! Hazir yemekten bahsediyorken, bir de buralarin sardalyasini anlatayim musaadenizle. Sardakya o kadar meshur o kadar meshur ki, yer gok sardalya miknatisi, sardalya sekilli cikolata, duvar susu, nihale ve dahi vazo biblo kartpostal! Inanilmaz dogrusu! Tabii ki tum bunlari gordukten sonra benim de yemem sart olduydu, zaten cok severim ayiptir soylemesi. Efenim 'grilled' istedigim sardalya grilled geldi gelmesine ama, enteresan olan ayiklanmamis olmasiydi. Ayiklanmaktan kastim da, hani balikci soyle bir ortasindan gecirir bicagini temizler ye icini, onu kastediyorum. Artik dogru kelime nedir bilemiyciim. Gerci burda balik mevzusu kritik oldugu icin bilerek hic dokunmuyorlar, herseysini yiyorlardir. Neyse efenim, bu durum bana engel olmadi, severek yedim yine de. Ama beni esas sasirtan baligin boyutu oldu. Eger benim yazin tava yapip yemeye bayildigin balik sardalya ise, buradakiler onun iki uc nesil ustu! Cok cok buyuk alistigim boyuttan bu baliklar! Dort tane geliyor bir porsiyonda, tika basa doluyorsunuz, o kadarini soyleyeyim. Ama simdi boyle dedim diye lutfen levrek geldi sanmayin. Soylemek istedigim gelen balik bizim halis mulis sardalyamizin 2 gomlek buyugu.

Yemek sonrasinda bir tur daha yurudukten sonra otobus duragina dogru gidip beklemeye basladim. Daha sonra yaslari ilerice olan bir cift daha geldi, onlar da benimle beklediler. Oyle cok bekledik oyle cok bekledik ki, sohbete basladik. Megersem uzuuun zaman once buraya gelmisler, o zamandan beri ilk ziyaretleriymis, daha ilk gunleriymis. Otobusler bazen hic gelmeyebiliyor dediler ve bir taksi cevirdiler, beni de davet ettiler paylasalim taksiyk diye. Zaten bes dakika bile surmeyecek yol yuruyerek macerali olacagi icin -yaya yolunun devami olan tunelde bir calisma var, ya ana yoldan (ki olmek istemiyorum) ya da teeee ribiera'nin oteki ucundan dolasmak lazim- tabii ki kabul ettim. O kisacik surede sohbet ederken avustralya'dan geldiklerini soylediler. Beni sordular. Istanbul ve Efes muhabbeti yaptik ve gidecegimiz yere varmistik (sao bento oluyor kendisi). Bana kesinlikle taksi odetmediler ve istanbulda/avustralyada gorusmek uzere diye ayrildik. Meanwhile mal gibi aldigim bir gunluk pass'i de kaybettim. Ama allah affetsin bilet almadan metroyla otele gectim. Burada kontrol metroda filan olmuyor gordugum kadariyla. Ama otobuste soforun onunden kartinizi okuyup gecmek zorunda oldugunuz icin kacamiyorsunuz. Yalniz havaalanindan sehre ilk gelisimde, metrosa birisi biletleri kontrol etti. Belkim caydirma politikasidir, ya da gercekten kontrol mekanizmasi vardir, bilemeyecegim, uydurmus olmayayim.

Halihazirda konu toplu tasimaya gelmisken bir de bu konuda yazacaklarimi yazayim. Metro agi her yere girmiyor acikcasi. Cogunlukla tek bir hat uzerinde toplu tum hatlar. Bazilari saga sola ayriliyor ama ornegin 6-7 durak ortak. Gunduz oldukca sik araliklarla metro devam ediyor. Ama aksam olunca -ornegin saat dokuz bucugu gectiginde- 10 dakika kadar bekledigim oldu metroyu. Metronun gitmedigi noktalarda otobusler devreye giriyor. Oldukca sik orulmus bir aglari var. Ancak saatleri yetersi gibi gorunuyor. Ornegin foz'a giderken, serralves'de, hatta ozellikle gaia'da -bu kisma ulasim son derece kisitliydi mesela teleferikle inebiliyorsunuz ama saat altida kapaniyor. Ya pont luis'in asagi kismindan yurumeniz gerekli, ya da yukaridan baya kaptirip inmeniz (yukari kismi sadece yayalar ve metroya ayrilmis, arac gecmiyor). Mesela dun saatini ozellikle kontrol ettigim otobus gelmedi. Ama saniyorum ki bu durumun sebebi tum sarap cellar'larinin altida kapaniyor olmasi. Birkac istisnayla birlikte, gaia gece saatlerinde oluyor maalesef. Ben olsam yokus diplerine shuttle koyar, milleti yokusta fenalik gecirttirmeden kapima kadar getirirdim, cok zor olmasa gerek. Ama acikcasi pek umurlarinda degil. Bu durum da aslinda beni mutlu etti nedense. Cunku halk yokus yurumeye cok alismis vaziyette. Cunku saraba giden yolda biraz yorgunluk olunca daha da tatlaniyor ruby'ler towny'ler :).- otobusler 20-25 dakikada bir geciyor. Isvicre adabindan mi, yoksa besiktas sariyer minibuslerinin vizir vizir calismasina aliskanliktan midir nedir yadirgadigimdir. Ama otobuslerin cok da dolu olmadigini gozlemledim. Saniyorum ki talebe gore saatleri ayarlamislar. Bir de sunu soylemeden edemeyecegim, resmen burada carro electrico muzesinin onundeki durakta beklerken resssmen bir minibusun geldigini gordum. Burada da var minibus yahu! Pek sevindigimdir porto halki icin!

Sozu daha fazla uzatmadan son porto gecemde nispeten daha erken bir saatte otele vardigimi belirterek bu yazinin da sonuna geliyorum. Odaya girdigimde actigim televizyonda 'the bodyguard'in sonunu yakalamis olmam ise porto'nun bana ayrica bir goz kirpmasi olsa gerek.

Son bir soz olarak, televizyonu ozledigimi fark ettim burada. Izlemek baglaminda degil, zaten bilgisayardan cogu seyi takip ediyorum aslinda ama kumanda elinde biraz daha uzaktan takip etmek ekrani cok guzel. Bilgisayarlara kumanda yaparlarsa televizyon sektoru benim icin bitebilir, hissettigimdir. Ayrica televizyon bahsi acilmisken, yillaaaaaar sonra ilk kez mtv izledim. Cidden, muzik kliplerine ne olmus? Sacma sapan programdan goz gozu gormuyor, mtv kendine gel allah askinda. Sen bir zamanlar odul torenlerini heyecanla bekledigim muzik kanalisin! Bir baska notum ise fox life ve fox hakkinda. Otel odasinda bu kanallarin oldugunu kesfedince accayip sevindim. Cogunlukla polisiyr dizi izleyerek uykuya daldim -yoksa sizdim mi demeliyim hihihihi- porto semalarinda. Televizyondaki kanallar sadece misafirlere yonelik oldugu icin mi hep altyaziliydi cozemedim dogrusu. Eger sadece misafirlere ozel olarak ingilizce orijinal, portekizce altyazili kanallari temin ediyorsa bu otel bravo! Yok eger portekizdeki kanallar genelde altyaziliysa orijinal diliyle birlikte, bin kere bravo! Cok hosuma gittigidir.

Portekiz gozlerimle ilgili yazmaya basladim ya, resmen kendimi durduramiyorum. Bir de buradaki plakalarin akibetini ogrendim dostlar. Plakalar su sekilde: sayi - harfler - sayi. Tabi sag tarafta bir de p yaziyor portekize ithafen. Ama bazi plakalarin sag tarafinda sari zemine yazilmis bir kisim var. iki basamakli iki sayi, alt alta yazilmis vaziyette. Sordum ogrendim, megersem araclarim yapim yili da yaziyormus bir suredir plakalarda. Oteldeki kadin date de naissance des voiture dedi. Bunun da kesinlikle cevre ve vergiyle alakasi vardir, bak buraya yaziyorum. Artikin o kadarini konusmadik.

Son gozlemimi de yazayim da artik son gunumun maceralarina geceyim. Portekiz insaninin ingilizce ile ilgisi alakasi nasil? Belirli bir nesil, ingilizce bilmiyor. Yasli teyzeler amcalar gibi bir yas grubu. Daha orta yas grubu neden bahsettiginizi anliyor. Bazen. Cevap veremiyor ama siz meraminizi anlatiyorsunuz ya, yeterli oluyor. Ornegin zarf ve pul aldigim tobacco'daki bey amca. Bir kisim grup, ingilizceye hakim. Mesela benim otelimdeki gorevli aka resepsiyondaki kadinlardan biri. Digeri fransizca konusuyor portekizce disinda tabii. Kendileri otelin sahibi saniyorum. Ornegin jazz bar sahibi. Ornegin turistik yerlerdeki gise gorevlileri. Hatta mcdonalds calisanlari -gerci onlar icin bir sart olabilir ingilizce- Turist olarak arkaniz saglam oluyor evet. Genclere gelirsek, cogunlukla dile hakimler. Rahat rahat sohbet edip, sakaya esprilere vurabiliyorsunuz. Tum bu saydigim insan gruplarinin istisnasiz her biri yardimci olmaya calisiyor. Hepsi cok kibar, hepsi sicakkanli, hepsi dunyaya acik. Kimsede ay efenim portekizde portekizce konusulur kafasi ya da ay anlamadim kib bye kafasi yok. Bu insanlara bayildim gercekten, helal olsun.