06 Nisan 2014

[3 Nisan 2014, Porto - Cenevre.]

Dun gece otele girerken kahvaltiya kacta gelecegimi belirttim. 11.45 ucagim icin saat dokuz bucuk gibi cikarim, saat dokuz gibi kahvaltida olurum dedim. Ohoo rahat ol, saat onda git yeterli dediler. Genelde rahat bir insanimdir ama ucak saatlerine hep cok dikkat ederim. Malum zurih'te havaalanina giderken treni bozulmus biri olarak -tabii ki ben cok erken yola ciktigim icin bir sikinti olmadi ve tabii ki alana vardigimizda tum ucaklar bir saat ertelenmisti harika swiss yetkililerinin ozen ve nezaketi sagolsun- erken yola cikmanin bir zarari olmaz uluslararasi ucuslarda oyle degil mi? Ama efenim, ben gercekten yola 10.10'da ciktim. Havaalanina varisim yarim saat surdu, guvenlikten gecisim 5 dakika. Alana girdigimde iceride saksafon ve cello sesleri duyuluyordu. Porto, yine porto'lugunu yapip beni gulumsetmisti iste.

Oteli terk etmeden once uzerimde I ❤️ PORTO sweatshirt'umle hesap kitap olaylarini hallettim. Para uzeri bozdurulurken -ki enteresan bir andi, para konusmaktan hic haz etmem ama 35 euro para uzeri icin para bozdurdular, heralde herkes kartla odeme yapiyor olsa gerek- biraz daha sohbet ettik. Bana cikolata kapli bademimsi citir tatli paketi hediye ettiler. Bir tane de magnet secmemi isteyip, hatira olarak almami rica ettiler. Daha ne diyeyim, sizi seviyorum yahu!

Alana girisimden 10 dakika sonra duty free'deydim dostlar. Porto'da son yasadigim harika an tam da bu duty free'nin kasasinda yasandi. Bu noktada sirt cantamin agzina kadar dolu oldugunu belirtmeden edemeyecegim. Dev cantami ucaga sokmam sart kafasiyla girdim duty free'ye. Kasaya vardigimda uzerimdeki son parayi icki icin vermek uzere oldugumu biliyor, bu duruma gulumsuyordum. Zira bu durum artik bir gelenek halini almis vaziyette. Inanilmaz olay su oldu, ben uzerimdeki tum parayi cikarirken -bir sent filanlar dahil- 2 sent (bu arada sent mi diyoruz o en ufak bir penny'e?) eksik kaldi. kasadaki kadin kimlik kartinin icindeki bozuk paralardan cikardi ve ben tamamlarim pampa, merak etme diyerek benim eksik kismimi tamamladi. dedim bebisim, harikasin ya.

Bu noktadan sonra zaten ucaga bindim, uzun uzun anilarimi yazmaya oturdum. Cenevre'ye indigimde elimde bir poset duty free, bir de sirt cantam vardi. Evime giden treni 1 dakika ile kacirdim. Gercekten. Cunku resmen perona indigimde trenimin kalktigini gordum. Uzuldum ama uzulmedim de ayni zamanda. Belki benden once bilet alirken bir saat ugrasan kadin bu kadr ugrasmasa yarim saat daha erken olabilirdim ama, o kadar guzel bir hafta gecirdim ki, boyle bir nazar boncugu cani gonulden kabulum.

Eve geldigimde, evime geldigim icin huzura erdim tabii ki. Ama yine de, kalbim Porto'da kaldi dostlar. Oranin okyanus, nehir havası ve marti seslerinden sonra bu ufak kent beni uzdu demeyecegim ama gecen hafta yasadigim sevinc dalgasi gibi selamlayamadi beni. oyle mutluyum ki en azından on gun kadar yeniden marti seslerine donecegim icin, anlatamam.

bir gezi gunlugunun daha sonuna gelirken, eger ki donus yolculugu gununu okuyorsaniz sadece, ya da en son yaziya gelip bakalim RDIM porto hakkinda ne diyor diye merak ettiyseniz sadece sunu bilmelisiniz:

porto'ya gitmelisiniz. yoksa eksik kalirsiniz. 

oyle ki, bazi sehirlerden geri donunce bir parcami orada biraktigimi hissediyorum. o parcami almak icin yeniden gitmem gerekliymis gibi. ancak porto'ya gidince var oldugunu bilmedigim bir parcami buldum. daha cok gidip, daha cok tamamlanmayi diliyorum bu noktada. 

'til next time, obrigado porto.