16 Temmuz 2013

[14 Temmuz 2013, Paris.]

Efendim pazar gunu tabii ki erken baslayamadi! Pisman miyiz? Hayir asla! Dunku yerde kahavltimi ettiktan sonra yollara dustum efendim. Bugunku hedefim monet'nin bahceleri! Bunun icin gare st lazarre'a gidip bir sure bilet sirasi bekledim. Biletimi saat 14.53 gibi bir saate aldim, yani o an itibariyle yaklasik bir bucuk saatim vardi. Garda bh vakti oldurmek yerine place de l'opera'ya yurudum ve huzurlara erdim. Cafe de la paix'de tatli ve kartpostal molazi verdim. Buraya yururken karsilastigim manzara hakkinda bilgi vermeden once parisi sevmemin bir ufak sebebinden daha bahsetmek istiyorum. Burada insanlar cicek aldigi zaman, cicekler kagia sariliyor, iple baglaniyor. Evet, sebep bu dostlar. Dogadan aldigimiz birseyi bir de platite sarip, renkli plastiklerle suslemek yok burada, dusunebiliyor musunuz? Bu durum oyle hosuma gidiyor ki elinde cicek gordugum herkese gulumsemekten alikoyamiyorum kendimi. Saka gibi. Neyse efendim, gelelim place de l'opera'daki manzaraya. Oturdugum yerden su ana tanik oldum. Birkac tane asker yolu kapatmis -artik gunlerden 14 temmuz normal tabii- insanlar toplanmis. Megersem bir baktim ki ne goreyim? Iki tane tank meydanin ortasina cekilmis, kapilari bacalari acik oylece duruyor. Tabii ki bir askeri darbe girisimi hayal etmedim ama kendimi sasirmaktan alikoyamadim dogrusu. Daha da sasirdigim sey, tanklarin uzerindeki askerler insanlara ellerini uzatiyor, gulumseyerek tankin tepesine cekiyor, icerisine yonlendiriyor, onlarla poz veriyordu. Insanlar, halk, askerin kendisine kapilarini actigi tankin uzerinde fotograf cekiyordu. Yareppim o an aklimdan o kadar cok sey gecti ki, hangi birini yazayim size a dostlar. Turkiyelim. Daha ne diyeyim? Askeri darbeler, muhtiralar, kapanmayan ve acilmayan davalarin tarih ve yasimdan oturu tanigiyim. Boyle birseyi gormeyi hic beklemiyordum. Hic. Neyse efenim, bu manzarayi gorup kendi ulkem icin dilekler diledikten sonra gare st lazarre'a biraz da kosturarak vardim. Vernon'a giden trende bir garip rdim, monet'yle kavusmami yari uyur yari uyanik durumda bekledim. Vernon garina indikten sonra taksilere yoneldim ve rusyadan gelen bir kizla ayni taksiye bindik. Sohbet muhabbet derken tum bahceleri konusa konusa gezdik. Ne hayatlar, ne hayatlar a dostlar. O anlattikca anlatti, ben anlattikca anlattim. St petersburg ve istanbul ziyareti planlari arasinda water lilies pond'a vardik. Tanrim canimi al mutlu oleyim dedim o an. Tam o ama kadar havanin sicagi, trenin olmayan/calismayan klimasi, is guc telaslari, dunya halleri, donus trenini yakalama dusuncesi uctuuuuu gitti. O an, zaman durdu ve ben monet'yle tanistim. Megersem hayatini pek bilmezmisim monet'nin, kendisi ender zengjn ressamlardanmis. Bu arasi onunmus, ev onun eviymis. Muhtemelen huzur icerisinde bahcesinde gezinirken bu resimleri yapmaya karar vermis. Zaten dedigine gore onlari resmetmek icin cocek yetistirmedim, onlari gordugumde resmetmeye karar verdim. Acikcasi ben botanikten pek anlamam ve asiri sicak bir gunde bahceyi gezmek cok zorlayabiliyor insani. Ama pond. Ah, the pond. Dedim ya, monet'yle tanisiyorsunuz burada. Her sey ayni. Her sey resimlerindeki gibi. Her sey. Ayni. Sanki elinde sehpasi karsiniza cikacak, sanki yolunuu kesecek. Inanilir gibi degil, her sey ayni. Hersey buyulu. Hersey gercek. Hersey hayal. Deli olmamak elde degil. Iste sairi deli eden dunya burasi, agaclar burada, niluferler burada acmis, yarab pure beauty burada. Kameraya bakmaniza gerek yok, her kare bir harika, her kare bir baska monet tablosu. Yazarken dusundugumde bile bit by bit delirdigimi hissediyorum. Sukur, sukur kavusturana beni bu bahceyle. Daha mesut olamam. Herkeslere oneririm, dost dusman ne olur buraya bir kere gidin. Sasirmaniz icin google'a monet yazin, iste o bahceleri burada bir de canli gorun. Harika fevkalade muhtesem! Ay hizimi alamadim, o kadar guzel ki!

Efenim monet donusunde trenimi yakaladim, uyuya uyuya geldim. Vardigimda saat sekiz bucuk gibiydi yanilmiyorsam. Artik o kadar yorgundum ki, bir dinlenme duragi olsu deyu otele dondum, dus aldi. Ve sooyle bir yayildim. Yine cnn patlattim. Hah! Yola ciktigimda hedefim once georges v, sonra trocadero'ydu. Bir kere kacirdigim havaifisekleri bi kere daha kacirmak mi, asla! Georges v'tr ne yaptin derseniz tabii ki leon de bruxelles'e girdim. Hem tum gunden sonra -giverny'de ayakustu gazpacho (hava cok sicakti ayol, agir bisey yesem bayilirdim heralde), biraz cips ve birami ictiydim ama bu yemek sayilmaz tabii, aciktim elbet- actim, hem de malum ertesi gun donecegim icin son kez bi doyasiya midye yiyeyim dedim. Sonuc: 800 gram midyeyi yine kuplettim, daglara taslara bu nasil bir gozu ac olma durumu valla kendimi anlayamiyorum. Neyse efenim, uzuuuun lafin kisasi metronun kalabaliginsa mahsur da kaldiktan sora fisek gurultuleri esliginde ciktim disariyaaa. Ben ki cocuklugumdsn beri ne zaman fisek sesi duysam kendimi disari atar, gormeye calisir ve en nihayetinde gorurum. Ama ben omrumde bu kadar cok fisek gormedim arkadas! Kabul ediyorum, 29 ekim kutlamalarinda da COK atiliyor ama, onlar tum bogaza yayilmis oluyor aslinda. Ama burada o kadar ufak bir alandan bahsediyorum ki, metrekare basina dusen alevle mi olculuyor artik neyse, accayip yuksekti, hayran oldum hayran! The glory of republique francaise! Sapka cikardim! Hatta elimde telefonla kaydederken an gelip kendimj de kaydetmisim, yok artik filan diyorum o derece. Baya guzeldi a dostlar, siz siz olun kacirmayin tatilinizi oynatabiliyorsaniz bu gune illa bi denk getirin. Bu arada sozum kosedeki ev/otelin ust kati sakinlerine, sizi cok kiskandim, bir sonraki organizasyonumu orada kalacak sekilde ayarlayacagim bilesiniz! Efenim buraya kadar ne kadar guzel hislerle doldugum hissetmissinizdir fisekler esnasinda. Sonrasindaki cileye de parmak basmayi bir borc bilirim. O kadar kalabalikti ki metroya girmek mumkun olmadi, girdikten sonra vagona degil ulasmak, peronu gormek hic mumkun olmadi olamadi. Velhasil, trocadero'dan louvre'a kadar yurumek suretiyle takatimin son noktasina vardim. Yilbasi gecesinde de cok yuruduyduk amma en azindan canimizi metroya attiydik. Burada metroya binmemiz saat 1.45'i buldu. Shame shame shame. Otele vardigimda saniyorum ki ikiyi on geciyordu. Ama mutluydum be dostlar. Yorgun ama mutlu, paris'te ve huzurlu.