Efendim pazar gunu tabii ki erken baslayamadi! Pisman
miyiz? Hayir asla! Dunku yerde kahavltimi ettiktan sonra yollara dustum
efendim. Bugunku hedefim monet'nin bahceleri! Bunun icin gare st
lazarre'a gidip bir sure bilet sirasi bekledim. Biletimi saat 14.53 gibi
bir saate aldim, yani o an itibariyle yaklasik bir bucuk saatim vardi.
Garda bh vakti oldurmek yerine place de l'opera'ya yurudum ve huzurlara
erdim. Cafe de la paix'de tatli ve kartpostal molazi verdim. Buraya
yururken karsilastigim manzara hakkinda bilgi vermeden once parisi
sevmemin bir ufak sebebinden daha bahsetmek istiyorum. Burada insanlar
cicek aldigi zaman, cicekler kagia sariliyor, iple baglaniyor. Evet,
sebep bu dostlar. Dogadan aldigimiz birseyi bir de platite sarip, renkli
plastiklerle suslemek yok burada, dusunebiliyor musunuz? Bu durum oyle
hosuma gidiyor ki elinde cicek gordugum herkese gulumsemekten
alikoyamiyorum kendimi. Saka gibi. Neyse efendim, gelelim place de
l'opera'daki manzaraya. Oturdugum yerden su ana tanik oldum. Birkac tane
asker yolu kapatmis -artik gunlerden 14 temmuz normal tabii- insanlar
toplanmis. Megersem bir baktim ki ne goreyim? Iki tane tank meydanin
ortasina cekilmis, kapilari bacalari acik oylece duruyor. Tabii ki bir
askeri darbe girisimi hayal etmedim ama kendimi sasirmaktan alikoyamadim
dogrusu. Daha da sasirdigim sey, tanklarin uzerindeki askerler
insanlara ellerini uzatiyor, gulumseyerek tankin tepesine cekiyor,
icerisine yonlendiriyor, onlarla poz veriyordu. Insanlar, halk, askerin
kendisine kapilarini actigi tankin uzerinde fotograf cekiyordu. Yareppim
o an aklimdan o kadar cok sey gecti ki, hangi birini yazayim size a
dostlar. Turkiyelim. Daha ne diyeyim? Askeri darbeler, muhtiralar,
kapanmayan ve acilmayan davalarin tarih ve yasimdan oturu tanigiyim.
Boyle birseyi gormeyi hic beklemiyordum. Hic. Neyse efenim, bu manzarayi
gorup kendi ulkem icin dilekler diledikten sonra gare st lazarre'a
biraz da kosturarak vardim. Vernon'a giden trende bir garip rdim,
monet'yle kavusmami yari uyur yari uyanik durumda bekledim. Vernon
garina indikten sonra taksilere yoneldim ve rusyadan gelen bir kizla
ayni taksiye bindik. Sohbet muhabbet derken tum bahceleri konusa konusa
gezdik. Ne hayatlar, ne hayatlar a dostlar. O anlattikca anlatti, ben
anlattikca anlattim. St petersburg ve istanbul ziyareti planlari
arasinda water lilies pond'a vardik. Tanrim canimi al mutlu oleyim dedim
o an. Tam o ama kadar havanin sicagi, trenin olmayan/calismayan
klimasi, is guc telaslari, dunya halleri, donus trenini yakalama
dusuncesi uctuuuuu gitti. O an, zaman durdu ve ben monet'yle tanistim.
Megersem hayatini pek bilmezmisim monet'nin, kendisi ender zengjn
ressamlardanmis. Bu arasi onunmus, ev onun eviymis. Muhtemelen huzur
icerisinde bahcesinde gezinirken bu resimleri yapmaya karar vermis.
Zaten dedigine gore onlari resmetmek icin cocek yetistirmedim, onlari
gordugumde resmetmeye karar verdim. Acikcasi ben botanikten pek anlamam
ve asiri sicak bir gunde bahceyi gezmek cok zorlayabiliyor insani. Ama
pond. Ah, the pond. Dedim ya, monet'yle tanisiyorsunuz burada. Her sey
ayni. Her sey resimlerindeki gibi. Her sey. Ayni. Sanki elinde sehpasi
karsiniza cikacak, sanki yolunuu kesecek. Inanilir gibi degil, her sey
ayni. Hersey buyulu. Hersey gercek. Hersey hayal. Deli olmamak elde
degil. Iste sairi deli eden dunya burasi, agaclar burada, niluferler
burada acmis, yarab pure beauty burada. Kameraya bakmaniza gerek yok,
her kare bir harika, her kare bir baska monet tablosu. Yazarken
dusundugumde bile bit by bit delirdigimi hissediyorum. Sukur, sukur
kavusturana beni bu bahceyle. Daha mesut olamam. Herkeslere oneririm,
dost dusman ne olur buraya bir kere gidin. Sasirmaniz icin google'a
monet yazin, iste o bahceleri burada bir de canli gorun. Harika
fevkalade muhtesem! Ay hizimi alamadim, o kadar guzel ki!
Efenim
monet donusunde trenimi yakaladim, uyuya uyuya geldim. Vardigimda saat
sekiz bucuk gibiydi yanilmiyorsam. Artik o kadar yorgundum ki, bir
dinlenme duragi olsu deyu otele dondum, dus aldi. Ve sooyle bir
yayildim. Yine cnn patlattim. Hah! Yola ciktigimda hedefim once georges
v, sonra trocadero'ydu. Bir kere kacirdigim havaifisekleri bi kere daha
kacirmak mi, asla! Georges v'tr ne yaptin derseniz tabii ki leon de
bruxelles'e girdim. Hem tum gunden sonra -giverny'de ayakustu gazpacho
(hava cok sicakti ayol, agir bisey yesem bayilirdim heralde), biraz cips
ve birami ictiydim ama bu yemek sayilmaz tabii, aciktim elbet- actim,
hem de malum ertesi gun donecegim icin son kez bi doyasiya midye yiyeyim
dedim. Sonuc: 800 gram midyeyi yine kuplettim, daglara taslara bu nasil
bir gozu ac olma durumu valla kendimi anlayamiyorum. Neyse efenim,
uzuuuun lafin kisasi metronun kalabaliginsa mahsur da kaldiktan sora
fisek gurultuleri esliginde ciktim disariyaaa. Ben ki cocuklugumdsn beri
ne zaman fisek sesi duysam kendimi disari atar, gormeye calisir ve en
nihayetinde gorurum. Ama ben omrumde bu kadar cok fisek gormedim
arkadas! Kabul ediyorum, 29 ekim kutlamalarinda da COK atiliyor ama,
onlar tum bogaza yayilmis oluyor aslinda. Ama burada o kadar ufak bir
alandan bahsediyorum ki, metrekare basina dusen alevle mi olculuyor
artik neyse, accayip yuksekti, hayran oldum hayran! The glory of
republique francaise! Sapka cikardim! Hatta elimde telefonla kaydederken
an gelip kendimj de kaydetmisim, yok artik filan diyorum o derece. Baya
guzeldi a dostlar, siz siz olun kacirmayin tatilinizi
oynatabiliyorsaniz bu gune illa bi denk getirin. Bu arada sozum kosedeki
ev/otelin ust kati sakinlerine, sizi cok kiskandim, bir sonraki
organizasyonumu orada kalacak sekilde ayarlayacagim bilesiniz! Efenim
buraya kadar ne kadar guzel hislerle doldugum hissetmissinizdir fisekler
esnasinda. Sonrasindaki cileye de parmak basmayi bir borc bilirim. O
kadar kalabalikti ki metroya girmek mumkun olmadi, girdikten sonra
vagona degil ulasmak, peronu gormek hic mumkun olmadi olamadi. Velhasil,
trocadero'dan louvre'a kadar yurumek suretiyle takatimin son noktasina
vardim. Yilbasi gecesinde de cok yuruduyduk amma en azindan canimizi
metroya attiydik. Burada metroya binmemiz saat 1.45'i buldu. Shame shame
shame. Otele vardigimda saniyorum ki ikiyi on geciyordu. Ama mutluydum
be dostlar. Yorgun ama mutlu, paris'te ve huzurlu.