19 Ekim 2013

[The Walking Dead S4E1.]

Efendim walking dead'in dördüncü sezonunun başlamasıyla birlikte vahşi görüntüler ve korkunç gerginlikler özlemimiz sona erdi. çok mesudum. dedikodulara göre walking dead'in dördüncü sezon işlk bölümü televizyonun en çok izlenen dizisi olmuş. nasıl olmasın? şahsım adına konuşmam gerekirse takip ettiğim diziler ya amerikan politikası üzerinden, ya doğaüstü konular üzerinden gidiyor. ya bir şekilde soğuk kanlı bir katili takip ediyorum, ya da ertesi gün ufak tefek sitcom'lara gülüp, ay nerde vahşet, nerde insan doğasını sonuna kadar zorlayan senaryolar diye hayıflanıyorum. işte walking dead, insan doğasını zorlayan senaryolar kategorisinden favorim. çok şükür kavuştuk.

en son rick ve ekibini bıraktığımızda koskoca kasaba halkını da aralarına alıp, zaten sınırlı miktarda olan kaynaklarını bu kasabayla paylaşmaya karar vermişlerdi. tabii ki bu fikre yüzde bin beş yüz karşıydım. ama sahne açıldığında gördük ki, insanlar bir şekilde birbirlerine yetmişler. mal governor'ın kendi çapında başlattığı savaş kısa sürdüğü için, güllük gülistanlık tadında hayatların bir de bağ bahçe eklemişler. anladığım kadarıyla asıl ekipten oluşan bir konseyleri var ve önemli kararlara bu konsey karar veriyor. hershel -ki kendisini hiç özlememişim bu nur yüzlü dede kafasındaki amcaya kanım asla ısınamayacak üzgünüm- rick'e gardening tavsiyeleri filan veriyor, böyle çılgın kafalar yaşanıyor. öte yandan daryl ve virkaç eleman hala hapishane dışına çıkıp kaynak arama arayışındalar. zaten böyle bir olay olmasa dizi inandırıcılığını kaybederdi diye düşünüyorum. neyse, gelelim dizinin youuuuv dedirten harika olaylarına.

efenim dediğim gibi bir grup insan yine bir süpermarketimsi askeri bir tesise gitti ve kaynak arayışına devam etti. burda enteresan olan asla tüm marketi yüklenip çıkmamaları. bana öyle geliyor ki sadece ihtiyaçlarını alıyorlar ki insanlar ihtiyaç halindeyse onlara da birşeyler kalsın. yaşanan kıyameti düşünürsek bu bir avuç insanın insanlığını kaybetmemesi beni her seferinde şaşırtıyor doğrusu. takdir ediyorum. neyse gelelim esas olaya. bir baktık ki çatıdan su damlıyormuş. dqha neydi ne oluyordu demeden patır kütür zombiler aşağıya düşmeye başlamasın mı? meğersem çatı sudan çürüdüğü için çok sağlam değilmiş. dolayısıyla zombiler sese doğru yürüdükçe tepemize düşmeye başladılar. harika bir sahneydi! neden? çünkü artık bir yere girdiklerinde içerden hüloğ diye zombi çıkması baymaya başlamıştı. üstelik ekip artık o kadar ustaca bir hamlelerle giriyor ki, birilerinin ani zombi atağında ölmesi çok da inandırıcı gelmiyordu. ama bu şekilde öyle bir mayın tarlası yaratmışlar ki, bir an cidden daryl ölecek filan sandım, dehşete kapıldım. hersel'ın küçük kızının sevgilisi parçalanıp öldü ama kız bu işi o kadr doğal karşıladı ki, en sonunda onu tanımak güzeldi noktasına gelmenin ne kadar kayıplara sebep olduğunu düşünmek bile ağır geldi bana. senariste selam ederim, adamsın. 

rick cephesine gelirsek... o kadını öncelikle lori'ye çok benzettim, el insaf. başka kadın mı bulamadınız. ben bir an o kadın lori'nin zombi versiyonu ama rick onu karşısında konuşurken görüyor filan sandım ayol! bir de o yerde duran domuzumsu şeyin içinde birşeyler kıpırdıyordu sanki, onu parçalayıp içinden neler çıkacağını görmek zorunda kalacağımız düşüncesi beni ufak ekran izlemeye bile itti yeminlen. oy. ama aslında bambaşka bir story arc yapmışlar. daha doğrusu story arc değil de, rick'in karakterini gözler önüne seren bir hikaye oluşturmuşlar, dehşet içinde, kanım donarak izledim. rick'in bıdı bıdı heykeli benim en sevdiğim heykel deyişinden sonra kadının evet benim de diye cevap vermesinin üzerine, rick'in yüz ifadesi değişti ya hani, o an kadında bir bokluk olduğunu anladı ama yine de oraya gitmesi, enteresan ama tam bir rick hamlesiydi. kadının kocasından bu kadar bahsetmesi -ve bu kadar hayatta kalması beni baya şaşırttı doğrusu- en sonunda olmayan bir kocaya itecekti bizi şüphesiz, ama kocasının sadece kafasına itmesi, rick'i ona kurban etmek istemesi ve en sonunda kadının bu hayata dayanamayıp kendini öldürmesi... vay anasını sayın seyirciler. insanın dayanamayacağı noktaya gelmesini anlaması bir başka insanla karşılaşmasına bağlıymış meğer. karşında güçlü birini görmek, ne kadar zayıf hale geldiğini gösteriyormuş. bilemiyorum senaristler bunu düşündü mü ama bu sahne beni düşündüklerinden de derin etkiledi. şapka çıkardığımdır. rick'in ölmek üzere olan kadına soracağı soruları söylemesi güzeldi. ama beni en etkileyen bir diğer ifade, aslında herkesin infected olduğu bir dünyada kadını başından vurup onun misery'sini sonsuza dek bitirmek istemesi ile kaynakların kısıtlı olduğunun farkında olan rick'in bu kadına bir kruşun harcayamayacak durumda olması çatışması çok güzeldi. gerçekten de ilk bölümde yerde sürünen walker'ı öldürmesinden yola çıktığımı bu yolculukta arkasını dönüp giden rick noktasına varmamız, karakterlerin de geliştiği değiştiği bir dizi olduğunu gözler önüne serdi walking dead'in. işte ben zaten bu yüzden walking dead'i izliyorum a dostlar. kabul, ilk sezonda çok korkarak izledim. ikinci sezonumu iğrenerek ve korku içinde geçirdim. ama artık yemek dahi yerken bu diziyi izleyip insan doğasının, karakterlerin sınırlarını izliyor ve çok keyifl alıyorum, iyi ki başlamışım diyorum. dizi dediğin böyle olur. tabi dizi dediğin böyle olur yorumuma bir şerh düşmeyi borçl bilirim. valla ilk sezon kampları vardı, ikinci sezonda çiftliğe sığındılar, üçüncü sezon hapishaneyi savunarak geçti derken, dizinin bu yerleşik düzeninin heyecanını kaçırdığını düşünmeye başlamıştım. gerçekten seanristler ve show runner sesimi duymuş olmalı ki öteki bölümün fragmanında gördüğüm kadarıyla hapishaneyi zombiler basacaklar ve bu ekip bir şekilde orayı terk edecek. inşallah yine yollara düşerler de bir de onun gerginliğini yaşarız. çünkü insanın nerede uyuyacağını bilmesi insana huzur vermekle birlikte, bu dizide huzur çok büyük bir lüks. artık senaristlerin bunu hatırlama vakti geldi de geçiyor.

son yorumlarımı da hastalık hakkında yapayım. korkudan öleceğim!!!! herşey bir yana bir de bulaşıcı bir hastalık hikayesine temelleri attılar, dehşet içindeyim. zaten salgın hastalıktan çok korkan bir insanımdır. hele de salgın hastalık bir virüsten kaynaklanıyorsa korku ve dehşet katsayım 1500 kat artar. ama burada zombiye dönüştüren, sizi insanlıktan çıkaran ve biri sizi vurmadıkça sonsuza dek, çürüyünceye dek, kopuncaya dek, yokoluncaya kadar, kurtlanıncaya kadar canlı etin peşinden koşmanıza sebep olan bir virüsten bahsediyoruz. valla allah yardımcımız olsun ben bu sahneleri nasıl izleyeceğim merak içindeyim.

korku ve dehşet içindeyim ama dördüncü sezona hazırım.

ps. andrea'nın öldüğünü unutmuşum yahu, valla tekrar hatırlayınca çok üzüldüm dördüncü sezonu izlerken bile. yazık oldu kendisine. neyse.