09 Mart 2014

[Bir Hayat Tarzı Olarak: Güzel. Huzurlu. Sessiz.]

yattığım yerden yıldızları görebildiğim bir kentteyim. huzurlu. sessiz. sakin. 

öyle güzel ki.

postanenin önünde ufak metal halkalar var burada. meğersem insanlar postaneye girerken yer aramasın, köpeklerinin tasmalarını rahatça bağlayabileceği yer olsun diye konulmuş. böyle iyi niyetli, böylesine sizden bile önce sizin hayvanınızı dahi düşünen bir mantık. sevmemek mümkün mü?

mesela şu an oturduğum yerden terasa doğru bakıyorum. terasın bir yanında dev bir ağaç var, çam ağacı sanıyorum, iğne iğne yaprakları var. şu an her dalında sayamayacağım kadar çok kozalağı var. o kozalaklardan çıtır çıtır ses geliyor sürekli. hava güneşli, ağacın üzerindeki bir sürü kuş cıvıl cıvıl ötüyorlar. hatta çıtırtılara bakılırsa kozalaklardaki çam fıstıklarını yiyorlar. öyle güzel ki. an geliyor bir tane fıstık terasa düşüyor. korkak adımlarla hop hop hop inip, pıtı pıtı pıtı arandıktan sonra yiyip kaçıyorlar. hem onlara yemek, hem benim kulağıma ziyafet. cıvıl cıvıl. ne güzel.

uzaktaki bir ağaçtan gelen guguk kuşu sesleri var. bu sesleri en çok akşamüstü ufak yazlık kasabamızda duyardım çocukken. öyle güzel ki. sanki bir yazlık terası, çocukluğumun guguk kuşu sesleri ve evimin kuş cıvıltılarıyla bezenmiş gibi. üstelik yukarıda bahsettiğim kadar ince düşünen bir şehirde. 

geri dönüş zor olmayacak. sevdiklerim ve hayatım döneceğim yerde. 

ama aslında aynı zamanda geri dönüş zor olacak. sevdiğin bir yerden dönerken, ufak anlarda bir parçanı bırakmak gibi.