09 Mart 2014

[Keşke.]

birinden birşey almaya gidiyorum. süt alacağım belki mahallenin sütçüsünden, belki de bir yörükten toprak alacağım toprakları değişmesi gereken saksılar için, anımsayamıyorum. bisikletimle toprak yollardan geçip o kişinin evine gidiyorum. kapıyı çalıyorum ses yok. sesleniyorum, cevap yok. nerede diye soruyorum, komşuları çıkıp kasabaya indi diyor. hangi yoldan gittiğini öğrenip bisikletimle peşine düşüyorum nasılsa daha hızlıyım ve yakalarım diye düşünerek. fakat o basit toprak yol bir sürü ufak yola ayrılıyor, nereden geçeceğimi kestiremiyorum. bir yolu tamamen içgüdüsel olarak seçip dimdik bir yokuşta tam hız inmeye başlıyorum. yoldaki taşları, girdiğim çukurları hissediyorum tam hız inerken. deniz kenarına varıyorum. orada değil kasaba, bir tane ev bile yok. hüzünleniyorum o kişiyi bulamadım diye, evdekiler benden haber bekliyor. öyle dik bir yokuştan inince tabi, yeniden yukarı çıkmak için bisikletten iniyor, yokuş ykarı yürümeye başlıyorum. artık yolun düzleştiği bir noktada tekrar bisiklete biniyor ve onca sıcak ve yorgunluğun üzerine üzerimden akıp geçen rüzgarın tadını çıkarıyorum. derken evimizin önünden geçiyorum. sanki bizim evimiz gibi değil ama aslında bizim evimiz olmalı. çünkü anneannem ve dedem balkonda. ilk geldiğimiz günlerde olduğu gibi onları yarım saat önce arayıp çayı demleyin demişiz sanki. dedem gri pantolonu ve kçizgili kısa kollu tişörtünü giymiş. anneannemse eski fotoğraflarındaki gibi saçları beline kadar upuzun, gülümseyerek duruyor balkonda. geçerken onları görüyor ve el sallıyorum. hani daha bulamadım o kişiyi, bulup geleceğim gibilerinden.

rüyaymış.

keşke orada dursaydım. keşke konuşsaydım onlarla. keşke ben o kişiyi bulamadım ya, bir tavla oynasak onun yerine deseydim dedeme. keşke sütü filan boşver annaniş, vişne şurubu var yeter bize deseydim. 

demedim.

o günün akşam saatlerine doğru anımsadım rüyamı.

iyi mi oldu, kötü mü oldu, bilemiyorum.