14 Aralık 2014

[Once Upon a Time: S4E11.]

once upon a time izlemeyi çok seviyorum. bu dizi başladığı yerden bambaşka noktalara geldi, her sezonuyla beni şaşırttı güldürdü ve hatta ağlattı bile. o yüzden birazdan yazacaklarımı yazmadan önce bu bilgileri vermek istedim. hani sanki öncesi kötüymüş gibi anlaşılmasın diye. here we go: once upon a time'ın bu bölümü uzun süredir izlediğim en güzel bölümüydü a dostlar!

regina'nın çataaa diye evil queen kıyafeti geçmesi, emma'nın onu kızdırması ve neredeyse şeyinin şeyini göreyazması filan muhteşemdi. hele de regina ve snow'un kavgasına bayıldım! kurban olsunlar, çok özlemişiz masal dünyasını yauv! 

yareppim bu bölümün her bir anına ayrı ayrı bayıldım desem yalan olmaz. rumpel'ın çılgın planları, buzlar kraliçesinin çaldığı anılar, emma'nın çocukluğu, anna'nın şişedeki mesajı okuduğu an, charming'lerin bebişleri tehlikedeyken adeta shattered sight'tan kurtulayazmaları, herşey çok güzeldi her. şey!

uzun uzun herşeyi anlatmaya çalışmayacağım. anlatmak istediğim tek sahne var. 

buzlar kraliçesi, elizabeth mitchell.  self sacrifice noktasında beni benden aldınız. hele o müzik yok mu o müzik! adeta bir doctor who murray gold şarkısıymış gibi öldürdü beni. mahvetti. 

elsa, emma, anna hiç gözümde değildi o sahnede. sadece pure joy, pure fulfillment hafızamda kaldı. aaah ah, çok üzüldüm çok. içim parçalandı. bir yol bulmalıydınız, bir çözüm geliştirmeliydiniz. gitmeyecekti o kadın ya. çok kötü oldu. regina'nın dediği kadar var, kötüler iyileşse de mutlu sona erişemiyor işte of. çok daraldım çok.

bakalım yarın yayınlanacak bölümle birlikte araya giren once upon a time bizi nerede bırakacak? rumple'ın planları nereye gidecek? bir başka deyişle çanak çömlek patlayacak mı? heyecanla bekliyoruz seyirciler.