07 Ocak 2015

[Doctor Who S8E11.]

1 kasım 2014'te yayınlanan doctor who bölümü hakkında daha yeni yorum yazıyorum. sanıyorum bu bile son iki bölümün benim için ne kadar yersiz ve hatta gereksiz, umutsuz, can sıkıcı ve hayal kırıklığına sebebiyet veren bölümler olduğunu ifade edecektir.

dizinin gittiği yeri ve geçmişini uzun uzun yazmayacağım, yazamayacağım. ama artık bu sezon o kadar bunaldım ki... yazık. salvage of a lifetime dediniz kızdım. sonra öyle bir olay sarmalı yaptınız ki clara'yı bambaşka bir yere koydunuz, kendisini kucakladık. şimdi bu gidişatta amacınız nedir diye soruyorum. neden gıcık olmamız için bu kadar çaba sarfediliyor? baya baya sinirleniyorum yani.

şimdi efenim bu bölüm dev bir olayla başladı kendi çapında. except it wasn't. eğer danny'i uzun uzun anlatmış olsalardı, biz clara'yla onların aşkına tanık olsaydık, bu ikili bizim hayatımızda danny ve clara konseptine sahip önemli bir çift olsaydı ve dahi aşklarının büyüklüğü hepimiz tarafından kabul görseydi danny'nin ölümüne üzülebilirdim. ama bunların hiç biri olmadı. kendi çağında clara boş vaktinde aşık oldu. biz danny'i hiç sevmedik, sevemedik. zaten düşünürseniz, doctor'un karşısındaki adamın sevilmesi için everything except danny olması gerekiyor. doctor'un action'larını sorgulatarak ona olan sevgi ve inancımızı kolay kolay kırmak mümkün değil tabii ki. neyse efendim, danny öldü. hem de son derece mortal bir şekilde. işte o sahneyi izlediğimde biraz olsun içimde ümit yeşerdi. neden mi?

efenim buffy'nin beşinci sezonunda "the body" diye bir bölüm vardır. 27 şubat 2001'de yayınlanmış. ben ondan 2-3 yıl sonra izledim diye bir tahmin yürütsek, en az 10 yıllık bölüm anlayacağınız. hala anlatıyorum, hala bazı şeyleri ona benzetiyorum ve hala kanım donuyor. bence doğaüstü diziler yapmanın en büyük avantajı, son derece dünyevi şeyleri olabilecek en extraordinary durum olarak gösterebilme gücü. mesela buffy bütün bölümlerinde kıyametlerle, yaratıklarla, vampirlerle savaşarak ömrünü geçirdi. ama bu bölüm, buffy'de ilk kez birisi tamamen doğal sebeplerle, fani olduğu için, zamanı geldiği için öldü. tanrım. hayat karşısında ölümün aniliğinin verdiği korku en büyük korku değil mi? çaresizlik. sessizlik. the body...

işte danny'nin bu fani ölümü son derece başka yerlere yazılabilirdi. olmadı. sonrasında clara'nın gözünün dönüp doctor'u anahtarlarıyla tehdit etmesi doğal bir tepkiydi. ah keşke bir de o aşkın gerçekten the aşk olduğunu göstermeyi başarabilselerdi. hayır neden başaramadıklarını da anlatamıyorum. Appalapachia diye bir dünya var diye yazıyorsunuz, inandırma kudretiniz var. ama bunu yazamadınız. inanılmaz yani inanılmaz. neyse efenim, orada doctor'un sözlerini zaten ayrı bir entry olarak yazdım. ama işin özü, danny'nin ölümü beni sarmadı.

doctor tabii ki clara'yı yalnız bırakmadı ve danny'e götürmeyi teklif etti. doctor being the doctor. canım benim. bence bu noktadan sonra anlatılanlar çok çarpıcıydı. three words.

"Don't cremate me"

kanım dondu.

ruhum çekildi.

such an imagination.

such horror.

bravo doğrusu. ne diyeyim başka? keşke bu yaratıcılığı başka yerlere bağlayabilseydiniz diyorum şu an. çünkü:

efendim ben doctor who'da en çok rose tyler ve donna noble'ı severim. rose tyler tanıdığım ilk companion, donna noble ise tanıdığım en komik, en tutarlı, en umarsız companion'dır. sonrasında pond'ları da çok sevmişimdir ama dedim ya, rose tyler ve donna noble'ın yeri bende ayrıdır. bu karakterlerin geçmişteki maceralarını reddeden, olmamış gibi yapan, yok sayan herhangi bir şey görürsem hemen tanırım. bilirim çünkü. ekran karşısında bu iki karakter için ağlamış biri olarak onların hikayesine yapılan bir tutarsızlık beni zıvanadan çıkarır. çünkü yazarların emekleri ve dizinin tarihi bir yana, benim gözyaşlarıma yazıktır, günahtır.

işte efenim benim duyduğum anladığım böyle bir fiyasko da the master hakkında gerçekleşmiş. doctor who'nun master'lı, martha'lı bölümleri hiç bir zaman benim favorim olmamıştır. zaten martha'yı bir kenara koyuyorum ezikler eziği olarak ama master da beni pek saran bir karakter olmadı hiç bir zaman. onun delilikleri pek tarzım değildi. ama bazı insanlar da onu benimsemişti benim rose ve donna'cığımı benimsediğim gibi. işte efenim herşeyi düşünüp taşınıp teee geçen sezonlardan master konseptini getirmelere kalkmak bence büyük bir haksızlık oldu. create. new. shit. işiniz ne allah aşkına ya?

velhasıl, cyberman'in dark water'dan çıkması, clara'nın sözleri, three words güzel nüanslar olmakla birlikte ben bu bölümü hiç sevemedim. bir sonraki bölüm için de ümit dolu bakışlar attım beeeelki in a million years ortalığı toplarlar diye ama o da olmadı pek. kısmet dedim geçtim bu sezonu. yazık yani. çok yazık.