04 Ekim 2012

[Baktığını görmek konsepti: Analysis through DW S7E5.]

dün akşam b ile yemek yerken bambaşka birşeyi fark ettim. öyle birşey ki, neredeyse doctor who'nun son bölümü olan angels take manhattan'da cinlerimi tepeme çıkaran steven moffat'ı affedeceğim! 

hani amy son sahnede gözlerini kırpmadan angel'a bakarken, üstelik tam o bakış anında gözlerinden yaşlar akarken, doctor onu bırakmak istemediğinde, river öne atılıp bırak bırak diye üsteledi ya hani...

ya amy'nin gitmesi gerekiyorsa? yani oraya gittiğinde rory'le yaşarken o minik kızın kızları olduğunu anlıyorlarsa? ya onu büyütüyorlarsa? hani o yok ettikleri korkunç otelde değilse, 1930'larda yaşıyorlarsa? ya onlar öldükten sonra river'ın çocukluğu regenerate oluyorsa? sonra bir kere daha olup, çocukluk arkadaşları oluyorsa? 

şimdi bölüm özetini tekrar okurken 1930'luların dedektif romanından bahsedilmiş. o halde bu senaryomuzun imkanı yok galiba. çünkü yıl 2012, amy 26 yaşında. bir decade geçtiğini varsaysak, 36 yaşında 1930'a gidiyor. 1969'a geldiğimizde daha 11 yıl daha ömrü olacak gibi. hiç sanmam ki bu kızımız onları ömürlerinin son 10 yılında bulsun. ama yine de düşünmesi bile güzeldi. eğer böyle bir gönderme yaparlarsa, bir çıtlatırlarsa bize, mutluluktan deliririm.

b'ciğim söyleyinceye kadar nasıl görmediğime inanamıyorum. yani c'mon! statue of liberty as an angel çocuklar! o kasvetli sokak araları filan, tam da yılllaaaar öncesinde river'ın regenerate olduğu sokak yarebbim. çok farklı kafalar yaşıyorum dünden beri. yani sonuçta moffat, of all places and times, New York'u seçmiş dedik dün. böyle düşününce, bir de moffat'ın nasıl bir eşşoooğleşşek olduğunu düşünürsek, eğer bu bölüme bir referans daha yapıp ters köşe yaparsa ben zevkten ölürüm yemin ederim. bir daha bu bölümden bahsedilmese bile güzel. çünkü dün beni böyle bir aydınlatma içerisine sokan bir dostla yemekteydim. iyi ki varsın b.

overall, şunu sormayı bir borç bilirim: hiç gözünüzün önünde olan birşeyi görmediğiniz oldu mu? apaçık orada, daha ne istiyorum yani, arkada böööö diyen bir statue of liberty vardı bölümde, daha ne yapmaları lazım burası regeneration mahali demeleri için?! yani pes! gözümü açıp bakmama gerek yoktu, görmem lazımdı ama görememişim. kınadığımdır kendimi. ama sonra b şöyle dedi, sence de new york'ta olmaları çok garip değil mi? işte o anda, tıpkı river song'un kimliğini öğrenmeden önceki 6. saniyede yaptığım gibi duuuur diye bağırıp düşünmeye başladım ve ne demek istediğini anladım. process evresi uzun sürdü ama anladım yahu. yine sorarım size sayın seyirciler: jetonun düşmesi için ne duymak gerekli? yani arkadaşım river bas bas bağırdı bırak gitsin diye doctora! beheeey bir düşün di mi, bir algıla neden bu kadın böyle diyor diye. yook, hiç düşünmemiştim dün akşama kadar. 

ama dün en sonunda çok şükür jetonum indi. şimdi beklediğim şey şu, kapı çalsın, elinde kameralar bilmemnelerle adamlar eve gelsin, steven moffat salonuma girsin ve "you've been doctor who'ed!" diye suratıma bağırsın. hatta moffat-ed dese bile kabulüm. kendisinden de bu çirkefliği beklerim şahsen. çünkü hayranlık boyutunda puanlar yine yükselişe geçse de, öfkem hele de bu bölümün sezon arası öncesi son bölüm olduğunu düşündükçe geçmek ne kelime, katlanarak büyüyor dostlar. ama daha önce de dediğim gibi, even enemies can show some respect. o yüzden susuciim moffat'çım bundan sonra.

bak hangi cümle canlandı aklımda: otur! sıfır! hehehehe, daha gevşeğe bağlamadan kaydedip çıkıyore.