12 Ekim 2012

[Geçmiş zaman olur ki: Fransa hatırası.]

hani hep burada yazıyorum ya doctor who ile ilgili bölüm yorumlarımı, tahminlerimi, heyecanlarımı ve hatta başka birşey anlatırken o olaya cuk oturan referanslarımı, hiç neden yazıyor diye düşünen var mı acaba?

daha doğrusu, şimdi ben düşünmeye başladım ve bu diziye olan tutkumun iki soruda odaklandığını fark ettim. zaman algısının bambaşka kapılar açmasından dolayı mı seviyorum doctor who'yu? yoksa doctor who'yu sevdiğim için mi algıda seçicilik ile zaman algısını düşünür oldum?

2 gün önce çok çok sevdiğim bir insandan bir yazı geldi bana. yazı dediğim de facebook'tan yazmış aslında. kim derseniz eğer, uzuuuun zaman öncesine gitmek lazım. c'ciğim ve çok sevgili eşi x (şaka değil, adı x ile başlıyor)'nin harika evinde kalmıştım bir ay boyunca yıllar önce. lise ondan sonra bir aylık fransa maceram süresince evlerinde yaşamıştım. zannımca daha nazik, daha harika bir ev arkadaşı olamazdı. la rochelle'in harika hayatı ile birlikte  uzun ve bol kahkahalı sohbetlerimiz, onların çocukları, her birinin çocukları, torunları ve bilimum anılarıyla birlikte kocaman bir aileyi de tecrübe etme fırsatı harikaydı. işte çok sevdiğim, ama sonrasında malesef koptuğum bu güzel aileden c beni facebook'ta buldu geçen gün! hemen kendi hayatımı, bu kadar yılda neler değiştiğini, şimdi nerelerde olduğumu yazdım. öyle güzel bir his ki, o zaman onunla konuştuğum hayatı yaşıyorum şu an. harika bir his ey dostlar.

işte dün c'ye yazarken (okuyorum anlıyorum da zannımca bir ara fransa çıkarması yapmak lazım, yazmak vaktimi aldı doğrusu. resmen akşam eve gidince notlarımı çıkarıp çılgınlarcasına fiil çekimi yapmak istedim. ay yarabbim gerçekten sabahlara kadar bununla uğraştığım lise yıllarını hiç unutamayacağım. çok sevgili madam t bizi dönem içerisinde çok zorlasa da, sayesinde final dönemindeki rahatlığımız ve yine sabahlara kadar uyanık kalıp bu sefer sex and the city geceleri düzenlememiz paha biçilemez anılardan hala. kayıtlara geçsin efendim. une casserole: tencereden küçük tavadan büyük kapaksız süz ısıtma tenceresi. ay madam t, ne çılgın bir insandın sen yahu.) o zamanları düşündüm. öğlene kadar derse girip, akşama kadar kumsalda yattığımı, sabaha kadar gezdiğimi, öğlene kadar derse gittiğimi düşünüyorum da, çok güzel günlerdi gerçekten. alkolün hayatıma bu kadar etkili girişi o günlerdir. daha sonrada  türkiye piyasasında yerini alan mariachi, orada desperado diye satılırdı beheeey. resmen yaşlandığımdır. bir de şunun pişmanlığını hala yaşıyorum: o meyveli şaraplar. birkaç yaz önce paristeyken la rochelle çıkarması yapıp bu sefer onlardan kasa kasa alacaktım ama yine kısmet olmadı, herkesin gidesi tuttu da bilet bulamadık, peh! aa bir de şunu söylemek lazım. la rochelle'in benim için bir başka anlamı daha var yahu. yani aslında anlam sayılmaz da, güzel telaşlar diyelim. önce güney fransa macerası, ama güney doğu değil, daha doğrusu bir hocamın deyimiyle nice cannes monte carlo suları değil de daha ziyade, ispanyaya doğru olan haftasonu macerama çıkış bu evdendir. biarritz'i herkes görsün diyorum başka birşey demiyorum. ne tatlıydı o kumsallar. ve la dune du pyla diyorum. 45 dakika boyunca tırmanıp gözünün alabildiğine okyanusu ve paraşütleri izlediğin bu muhteşem tepeden iniş toplam 2 dakika sürüyor. öyle dik ama öyle yumuşak ki o çöl kumları. muhteşem muhteşem muhteşem. gelelim diğer maceraya. en özeline tabii ki. la rochelle'in yeri bende ayrıdır. çünkü herşeylerimi ayarlayıp la rochelle'deki evimden paris'e çıkıp gidişim hala aklımda. paris'te bıraktığım ilk parçam, işte bu yaz bırakılmıştır dostlar. biletlerimi filan ayarladıydım ama c sağolsun bir de motel rezervasyonu patlatmıştık ki, sonrasında her ne kadar yetmese de 3 gün muhteşem bir la vie parisienne yaşama imkanı olmuştu. yetmemişti, ama güzel bir içki gibi, tadı damağımda kalmıştı. sornasında zaten o parçayı almaya tekrar gittim. o başka bir hikaye. neyse efendim, ne diyordum, işte c'den bu mesaj gelince o zamanı düşünmeye başladım. bambaşka bir ben, bambaşka bir zaman. yaşadığımı bilsem de düşünmesi çok garip. çok uzak. çok.

o zamanlar lisede olmam, şimdi üniversiteden çıkışıma değinmeyeceğim. çünkü it would be stating the obvious. ama yukarıda da değindiğim gibi, o zamanlar c ile mutfak masasında konuştuğumuz, ulaşmayı umut ettiğim noktaya şu an varmış olmak beni mutlu ediyor. hem de tarifsiz bir mutluluk. ama o zamanı düşündüren şey başka. o zaman aşıktım ben yahu. hem de sırılsıklam. ilk aşk.

zaman ne çabuk geçiyor düşününce. ve aslında zaman ne kadar zor geçmiş şöyle bir düşününce.