12 Mayıs 2015

[Aranağme 13.]

efendim uzun süredir bir kenara taslak olarak kaydettiğim ve başına oturmaya fırsat bulamadığım yazılarımın başına geçip tamamlama yoluna giriyorum. bu yazılar tiyatroyla ilgili. ama aklımdan, kallbimden geçenleri anlatmaya başlamadan önce birkaç noktaya değinmek istedim:

özel tiyatroların devlet tiyatroları karşısındaki duruşu/konumu vs: bu hususla ilgili eminim üstadların bin bir yorumu vardır. zaten çok da fazla yorum yapmak bana düşmez, çünkü her iki platformdaki oyunları da öyle çılgın keskin ayrımlara girmeden takip etmeye çalışıyorum. ama şunu söylemek lazım a dostlar: özel tiyatroların tadı bir başka. neden mi? çünkü öncelikle daha ufak oluyorlar. yani gerçekten tüm olay önünde cereyan ediyor. devletin büyüüüük sahne ve salonlarına nazaran gözyaşının akışını gördüğün oyuncular karşındayken kalkıp sarılasın geliyor yeminle. sanki daha bir denk hissediyorsun. yani ünlü olma, olmama konusunda değil de, sanki sen o odada konuksun, o dünyanın bir parçası gibisin. hani dışardan izleyen röntgenci gibi değilsin. çok güzel bir his çok, desteğim tam bu yüzden.

bir de özellikle koltuk numarası olmayan tiyatrolara hayranım. yani eğer bileti alırken koltuk numarası yoktur diyorsa bir kere kafadan dev bir olay beklemek lazım. hep döne döne oynama ihtimali seni bekliyor olabilir, hem de birkaç farklı yerden izlenme isteğiyle seni yakıp kavuran bir  oyun türü seni bekliyor olabilir. ikisi de farklı bir heyecan. hani kapıda bekleyip yer kollamaya çalışmak harika bir his, herşeyi daha da kıymete bindiriyor ve özel hissettiriyor.

son olarak bir de bu aralar gittiğim iki oyunda karşıma çıkan trendi -trend demek ne kadar doğru bilemiyorum- paylaşayım. efenim oyun tek perde bir saatten biraz daha fazla bir süre ama kesinlike iki saatten az olunca da bir başka dünya insanı bekliyor mesajını almaya başladım ben. aslında dünya alem vaktinde örneğin 75 dakika kısa bir süre, ama o oyun nasıl da uzun geliyor size anlatamam. oyuncular değil, sen ara vermek istiyorsun. ara vermek, soluk almak, boynundaki şalı fırlatıp atmak istiyorsun. öyle bir mola lazım işte bu tip oyunlarda. ihtiyaç molası değil, nefes molası olsun adı da. işte bu kısa oyunlar beni benden alıyor son iki seferdir. yahu bir oyuna gittim gözüm hiç saate gitmeden gözlerim yaşlı bitirdim, bir oyuna gittim gözüm sürekli saatte benden geçtim, bari kızcağız soluk alsın diye panik atak halinde bitirdim. neyse velhasıl, bu trende bayılıyorum, ama ömrümden ömür almıyor desem yalan olur.

haydi bakalım, şimdi ver elini taze taze personel.