04 Ağustos 2011

[hayranlık olgusu.]

kaldığım yerden yazmaya devam, bu sefer başka bir kulvarın hikayesini anlatmak istiyor canım. aslında tek birşey üzerine yazıyor gibi görünüp, hayran olma teması üzerine gitmek istiyorum. hani yazayım da bilinsin gibilerinden, çünkü hayranlık olgusunu bilmeyenlere üzülüyorum. belki birgün birileri okur, aklında birşey kalır ve fan'ları anlarlar.
ilkokuldaydım, nasıl başladı bilmiyorum, hatırlamıyorum. ama sanki hatırladığım ilk an bile power rangers izliyordum. kim söyledi de başladım, nasıl duydum bilinmez. dedim ya, onlar hep oradaydı. hafta içi saat dört gibi biterdi okul, hatta 16.05ti. saat beşe yirmi kala evde olurdum. zehra teyze tepside yemeğimi getirirdi ve ben onun yemeği getirdiğini bile algılayamadan ekrana kilitlenirdim. şimdi fark ediyorum da o yirmi dakikalık dizi bana o zamanlar ne kadar uzun gelirmiş yarabbim. sanki bir ömür geçerdi izlerken. hiç okulda power rangers'çılık oynamadım ama. saçma bulurdum. elimizi kavuşturup değişim zamanı diye bağırmak hakaret gibi gelirdi bana. o kadar kaptırmıştım ki -gerçekle hayali ayırt ederdim. ama o hayatları, o maceraları hayal etmeyi severdim- en sevdiğim karakter kimberly'nin güç taşını çalıp onu hasta eden -ki bu kısmı da kısa geçiyorum, oysa ki burayı destansı bir şekilde anlatacak kadar iyi bilirim- oyuncumuz catherine bıkbık'tan hala nefret ederim. oyuncudan nefret ettiğimi göz önünde bulundurursak, onun yerine gelen karaktere -güç taşını çalan kızımız sonra iyi olup kimberly'dan bayrağı teslim almıştı- gı-cı-ğım! ah power rangers, ilk dizim! dergilerini alırdım, güç taşlarını aldım, biriktirdim, oyun kartlarını sakladım, pembe ranger oyuncağımı özel bir kutuda korumaya aldım, daha 2 yıl önce kimberly'nin gidişine kadar olan tüm bölümleri indirdim ve hala da izlerim. ama sonra ne oldu bu diziye? tabi ki süper türk mantığı bu diziyi komple yasakladı!! kimberly gittikten sonraki döneme gelmesi de resmen sevdigim karakterin gidişine üzülmemin kanalca yorumudur bence. catherine'li bölümler -yani mighty morphin'power rangers'tan sonraki zeo rangers kuşağı galiba- cine5te yayınlandı önceleri. sonra komple kalktı. pokemon dijimonla doldu heryer. power rangers çok zararlıymış!peh! hiç power rangers diye balkondan atlayan birini duydunuz mu? hiç pokemon diye balkondan atlayan birini duydunuz mu? evet. ikincisi gerçekleşti. sana burdan selam ederim showtv. bok ye. neyse efendim, bu ilk dizimden sonra bir brezilya  furyası başladı televizyonda. vahşi güzeller rosalindalar, fernando jose v. alex savaşları filan. türk cephesinde de yılan hikayesi vardı. kraaaaaaaaaal diye az bağırmadı memoli bey gözümüzün önünde her hafta. o döneme gelen en büyük dizim -ki hala senaryo kurgularken faydalanırım- böyle mi olacaktı? oldu. o kadar entrika o kadar macera gözyaşı hüzün ihanet kriz buhran şimdiki 10 dizinin toplamında yaşanamıyor. çat çat olaylar ardarda olurdu, soluk alamazdık. şimdilerde 1,5 saat özet izlerken uyuyakalıyoruz nerdeyse. efendim sonraları en büyük ikinci dizim hayatıma girdi.tabi arada titanic macerasını filan anlatmıyorum. o ancak bir başka yazının konusu olabilir. başlı başına bir anılar geçididir çünkü.
ortaokulda -altıncı sınıftaydık- bahar gelir de bana anlatırdı. ama ne anlattığını şimdilerde hatırlayamam. tek bildiğim angel buffy diye iki karakter. ama ben buffy'nin kız olduğunu bilemediğim gibi-ya o nasıl bir isim hakkaten?- angel'ı da kız sanıyorum.neyse efendim sonra bir gün bahar bana david boreanaz'ı google'dan bir aratsana dedi. anam ben bir baktım ki angel adammış. hem de ne adam! ben karar verdim izlemeye! ama nerden bileyim internette gülümseyen, yanyan bakan adamın buffy'de depresyonlar ötesi brooding vampire rollerinde olduğunu. neyse, başladım izlemeye. hiç unutmam o ilk bölümü: bad eggs. nasıl korktum nasıl sindim oturdugum yerde anlatamam. elim gözlerimde, bir tek altyazı okuyorum o derece! babam geldi eve, bir baktı ben iki büklüm. ne yapıyorsun kızım dedi. dedim dizi izliyoruuum. sonra bir hafta izlemedim. derken bahar cuma sabahı kriz geçirerek geldi. dedi ki buffy angel yattılar da ah angel'ın dövmesi harikaydı da angel ruhunu kaybetti de kadının birini öldürdü yedi de buffy ağladı da mahvoldu da aman kötü adam oluverdi angel da! bende alarmlar çaldı tabi. o ezik vampir, kötü adam olunca nereye izlemiyorsun! karizmalar ötesi formuna kavuştu en sonunda! ve macera başladı. ardından her bölümü izledim. her hafta. kaçırmadan. bir kere kaçırdığımı hatırlıyorum. o zaman da diş doktrou randevum vardı yani, el mahkum. sabah 6'da kalkıp izlemiştim tekrarını. benim gibi uykuya düşkün birinin bunu yapması baya çılgın birşey. tanıyanlar bilir. neyse efendim yıllar geçti, yaz kampına gittik, o zamanlar cnbce çanakkale'de çekmiyor! düşün! çek-mi-yor!
-tanrım iki günlük koca bir aradan sonra kaldığım yerden aynen devam-
ama çekmese de bıkmadım usanmadım, dedem bir arkadaşını buldu, onda varmış da ordan kaydettik. ama ne oldu bir sorun??? ben kamptan koşarak geldim buffy buffy diye tabi. salak cnbce sezon finalinde herşey çözülüyor, bir hafta geç verelim heyecan olsun diyerek!!! ve evet bunu gerçekten dedi sevgili kanalımız. evet seviyoruz ama böyle salaklıklar mallıklar yaptı kendisi zamanında unutmadık da derinlere gömdük efendim o güzelim final bölümünün yerine gerizekalı seinfeld'i verdi. SALAKSALAKSALAKSALAK! bak hala öfkelenirim. uzuuun lafların kısası liseye yerleşme dönemi geldi. aldı mı beni bir hüzün -tamam zaten hüzün sardıydı beni o ilk birkaç ay, o başka bir yazıya kısmetse- ama düşünüyorum nasıl dizimi izleyeceğim diye. ama o yıl pazar günü akşam 8'e aldılar, ardından angel, üstüne de x-files koydular. mutluluğa bakar mısınız ya.
-dün kaldığım yerden devam, korkarım gün içinde çok yazamayacağım.-
biz başladık yatakhanede izlemeye ekipçe. evet minik bir ekip olduk bu arada. bu arada cumartesi geceleri olan buffy sendromumuzu anlatmak istemiyorum çünkü hala beni sinirlendiriyor. bir ara gelin kaynana evlilik programları vardı hatırlar mısınız? işte o programların birini izleyen vardı da birkaç kez izleyememiştik buffy! neyse efendim derken derken buffy bitti. ama o ne bitişti yarebbim? hani hüzün, mutluluk, beklentinin eksik kalması, yıllar sonra baktığında müthiş bir son olduğunu anlamak filan. efsanesydi efsane! veeee aylar geçti cnbce bir süpriz daha yaparak bize cennetin kapılarını açtı. buffy tekrar başladı! düşünebiliyor musunuz? birinci bölümden itibaren tekrar başladı. mutluluktan delirdiğimizi söylememe gerek yok heralde! en başından izleyince -eksik bölümler tamamlandı tabi çünkü ben bad eggs adlı bölümden, ikinci sezondan başlamıştım izlemeye- herşey yerine oturdu. artık bildiğimiz bölümleri beklemek heyecan verdi, izlemediğimiz bölümlerin senaryolarını okuyup dizi başladığında acaba hayal ettiğim gibi mi çekecekler diye beklerdim. nitekim öyle olurdu. bir de bu diziye başlamamın ortaokul yıllarında olduğunu söylemiştim. kelime hazneme de katkısı büyüktür. anyanka'cığım vengeance demon'dı mesela. intikam. uuuuu! tabi böyle izleyip takip ederken dvdlerini aldım -sadece 5, 6,7- ve bir hafta sonu kapanıp özel seçenekleri izlediğimi hatırlıyorum yazın fransadayken. sonra kopya dvd modası başladı, tüm seriyi edindim. hala da arasıra izlerim. özellikle acıklı bölümleri izlerim ki whedon zekasına bir kere daha hayran kalayım. bir insan 2 sezon önceden karakteri hakkında foreshadow yapabilir mi? "witch hunt" kapsamında idam edilen rosenberg ailesinin hayatlarını ve mektuplarını okuduğumda ürpermiştim. çok ama çok üzülmüştüm. sonra jetonum düştü. willow rosenberg gibi yıllar süresince değiştiğini gördüğümüz, dünyanın en güçlü cadısı haline gelen bir karakterin soyadı sizce tesadüf eseri mi rosenberg diye seçildi? hiç sanmam. joss. muhteşemdir. şimdi bir buffy macerasının sonuna geldik işte. çizgiromanları çıkıyor. ama itiraf edeyim, bok gibiler. spoiler olur diye bazı şeyleri söylemek istemiyorum ama s ve b ikilisi: şaka mısınız lan siz? yıllar yılı izledim ben o diziyi. kimi kandırıyorsunuz? hiç inanmadım böyle birşeyin olacağına. neyse. joss yazdıysa öyledir ne diyelim.
peki şimdi sırada ne var? neyi takip ediyorum? açıkçası beni bu kadar sürükleyen, defalarca izlediğim, her izlediğimde yeni anlamlar çıkardığım bir dizim daha olmadı, olamadı. büyük bir heyecanla günlük maratonlarla izlediğim dexter var mesela. arayı açıp sonradan kapadığım desperate housewives-ki önyargılı yaklaşmayın izleyin ve en sonunda mary alice'i dinlemeden kapatmayın- var. game of thrones izledim ama yaaani, özgün değil o bi kere. bir yazarın uçsuz bucaksız dehasından çıkma. killing'i izledim, ama daha çok yeni. şööööyle bir tudors ve madmen yapayım dedim, çok geç kalmışım bir kere, dördüncü sezondalar. ama yakalasam bile her hafta beni ekrana yapıştıracak zıpzıp zıplatacak diziler değiller. çok çok vaaaay, ooooo, aman tanrım derim. uykum kaçmaz. bak niptuck süperdi. onun carver'lı sezonu efsanedir, nevinle final bölümünü izlemiştik de delirmiştik hiç unutmam. sonraları biraz saçmalamakla birlikte dizi finalini süper yaptılar. kimber'cığım kalbimizde bir yaradır niptuck hayranları olarak. bak bu aralar doctor who'ya sardım. çok çok çok seviyorum o diziyi. 63 (68 de olabilir)'ten beri olan bölümleri internete düştü. ama izleyesim yok. dile kolay 26 sezon. bir de ne bileyim, yenileri izliyim yeter diyorum galiba. o diziyi yaratan kişilerin -yani en son izlediğim sezonları yazan kişiler diyeyim daha doğru şekilde- dehasına hayranım. hıı tabi bu demek değil ki yaratanlara hayran değilim. fikir süper! evren süper! karakter süper! neyse ne diyordum efendim, işte şu en son izlediğim sezonların kurgusunu yazan adama hayranım. şimdi ben bölük pörçük izlediğim için pek farkında değilmişim. ama yarebbim son izlediğim bölümlerdeki face of boe'nun öyküsünü ikinci bölümden kurmak nedir? rose'un -yok burada spoiler vermeyeceğim. şöyle diyeyim doomsday'in soundtrack'inin melodilerini rose'un tema müziğiyle uydurmak nasıl bir müzikal dehadır? eccleston'a tapıyordum o regenerate olduğunda kriz geçirmiştim izlemiyorum laaan diye ama tennant'cığımın casting'indeki güzellik boyutları ölçülebilir mi? veeeeee river song'un -yok yahu alışamadım hala: elizabeth corday'in- kurgusu neydi öyle!?!?!! onun çıktığı her bölüme DİKKAT: MERAKTAN ÇATLAYABİLİRSİNİZ. KAFANIZ ÇOK ÇOK ÇOK KARIŞABİLİR uyarısı koymalılar bence. elimde kağıt kalem ikisinin de timeline'ını yazmak istiyorum yani o derece. pes pes pes! hele de MERAKTAN ÇATLAYIP CENNETE DÜŞTÜĞÜNÜZDE ÖĞRENDİĞİNİZ ŞEY yok mu! öldüm ya orda. bu kadar planlı ipucu verilip hiçbirşey söylenmediğini ilk kez görüyorum! ya insan biraz çıtlatır hainler. +pandorica hikayesi neydi öyle? o gidip gelmeler, doctor'un versiyonları filan. oyh. çok güzeldi be. tabi burada dikkatinizi çeken şey rose tyler'a değinmemiş olmam olabilir. ama kayıtlara geçsin efendim: kimse bir rose diil. donna'yı seviyoruz, heyo heyo çok komik, aman aman çok acıklı filan. ama bir rose tyler değil. olamaz da. o konuya girersem -ki bölüm bölüm rose'un bizi şaşırtmasını (şu aralar baştan başladım ikinci sezon başındayım ühühühü), çılgın işlere imza atmasını (bkz: bad wolf the episode) saymıyorum- sadece doomsday hakkında saatlerce yazabilirim. böylece bunu okuyan olursa benden nefret edebilir. çünkü bir bakmışsın ki ben herşeyi anlatmışım, dizinin içine etmişim. hani sevdiğim diziler var, özellikle kritik sonlarını, olaylarını, bomba sahnelerini isteseler de anlatmıyorum ki millet merak edip izlesin. pasif reklamın da böylesi yani. rose konusu da öyle bir konu gençler. ancak bu noktada söylemeliyim: doctor'un her bölümü üstüste 3 kez izlenmez. doctor who'su gelip izlemek istediğinde izlenecek birkaç bölüm bulunur da, karakter hakkında aklınızdaki her soru cevaplanmaz. ne bileyim, işte bir buffy değil.
şimdi buffy'e tekrar bir atıf yapmışken hikoşlara değinmemek olmaz. hikoş nedir? efendim hikoş bizim b'ciğimle yazdığımız alternative universe planlı buffy bölümleri veya kendi hayallerimizin senaryoları oluyor. çıtcığımı da kapsayan kara kaplı günleri de hikoş sürecine dahildir. şöyle yürüyor sistem: en başı kurulu zaten. biz b. ile exchange'e ve/veya üniversiteye gitmişiz. yani dikkat! gerçek hayatla da bağlantılıyız yaani. sonra birer karakteri gözümüze kestiriyore. spike olabiliiir, angel olabiliiir, ayy xander olabilir artık aklınıza kim gelirse. onunla bir ilişki başlatıyoruz. satır satır tanışmaca bakışmaca yazıyorsun. ve olay buluyorsun. olay nasıl bulunur? türkiye bölüm yayınlamada geride kaldığı için çoktan senaryolar internette oluyor. onlara peak edip konu çalabilirsiniz, cordy'nin başına gelenleri kendime yazmıştım mesela ben. ya da derin böyle mi olacaktı arşivi, bir önceki gece bizi ağlatan ally mcbeal'deki beyin tümörü! ayayay o kadar dipsiz bucaksız ki, kıskandığım, özendiğin her karakterin hikayesini kendine yazabilirsin. kalemin gücüne bak sen! işte bu hikayeler, buffy'ler, kara kaplı (kara kaplı hakkında genel bilgi dahi vermem, o bambaşkaydı yahu, ortaokul yıllarının tüm heyecanlarına dair bir anılar geçididir, hayaller dünyasıdır), çıtla yazdığımız detektiflik hikayeleri, tanrım hürrem sultan hikayesi filan! hepsi buffy üzerine yazılan hikoşlarla başlayıp tadına varılıp devam edilen konseptler aslında. o kadar etkilemiş, keyif vermiş ki hala sıkıldığımda minik bir kağıda sadece benim okuyabileceğim bir şekilde minik minik hikayeler yazarım. hikaye sayılmaz gerçi, sahne diyelim. eğlendirir uyandırır gülümsetir. sonra tekrar derse dönerim tüm enerjimle. okuduğum tüm kitaplar, izlediğim filmler, sevdiğim diziler, aşklar, maceralar hepsi öyle bir dağarcık oluşturmuş ki hala yazıyorum durduramadan. işte gençler. böyle birşeydir bir şeye hayran olmak. dışarıdan görenler takıntılı sanar seni. oysa sen xander duvara yumruk atıp eli içeri girdiğinde (kartonpiyer mi denir o kaplamaya?) çıkan toza alerjisi olan alyson hannigan'ın yüzünün yarısının kızarıp şişmesi üzerine bölümün geri kalanını diğer tarafın profilinden çekilmesini bilirsin. bunu bilmek hayatında hiçbirşeye yaramaz. ama tıpkı titanic'in çekim numaralarını bilmek gibi, tıpkı yüzüklerin efendisini izlerken arkada yeşil ekran var kehkeh demenin verdiği saçma hazları verir. haz da değil aslında bu, bilgi denizi olan dünyada bir evreni tüm ayrıntısına kadar bilmenin verdiği huzur, uzmanlık hissi. paha biçilemez. işte hayran olmak, bir konudaki herşeyi bilmek için çabalamaktır bence. bilsen de izlemek okumak yazmak ve daha çok geliştirmeye çalışırsın kendini. hatta bence hayran olmak gerçek bir perfectionist harekettir. üstelik bu, gerçekletirebileceğin bir mükemmeliyet. daha önce de dediğim gibi, kolay gelsin.
+ iyi eğlenceler :)