28 Ağustos 2011

[Eulogy vol.2]

lise sondaydım. aklım o kadar dolu, beynim o kadar yorgundu ki o dönem, ara sıra dergi alıp okur, bununla çok mutlu olurdum. o aralar artık nasıl bir yorgunluksa, ardarda her hafta aldım dergi. hep de aynı kişinin aynı temalı haberleri. işin garibi, görüyorum onu, bu kim diyorum ama açıp da bakmıyorum internetten. sonra bir gün odada patladım, kim ya bu her hafta manşet? oda arkadaşım dedi ki öyle deme, sesi çok güzel.
sonra bir gün bir harici bellekten benim bilgisayarıma geldi o ses. ilk şarkısı hemen beni kazandı. hem hareketli, hem de durgun. ve ses... o ses gerçekten denildiği kadar yanık. belli daha ilk kelimeden büyük şeyler yaşayıp atlatmaya çalıştığı. belli ki kalbi kırılmış o kadının. belli ki birileri onu yarım bırakmış. öyle belli ki, albümün ortalarında gelince o meşhur melodiyi piyano eşliğinde ilk kez duyunca gözlerin doluyor, uzaklara gidiyorsun.
dedim ki birden, kaç yaşında bu kadın? kim diye yazmamıştım, kaç yaşında diye yazdım google'a. ne acı aslında şimdi düşününce. adı değil de, yaşı kaldı geriye gibi. benim şimdiki yaşımdan bir büyük... hani tanıdık olsa ismen hitap edecektim ben ona. belki bir arkadaş olacaktı. olamadı. artık asla olamayacak.
her şarkısı bir status aslında. evre evre bir ilişkinin ölümünü görüyorsun. bir kadının yavaşça öldüğünü hissediyorsun tüm benliğinde. bir akşam mutsuzluğun dibindeyken yazıveriyorsun o şarkının adını bir yerlere. o kadınla, o üç kelime nasıl bir anlam kazandı öyle? düşünüyorum da... olmadı bu böyle be diyorum sadece artık.
bir önceki öykümdeki tüm tesadüfler tek bir an için yaşandı bence. dedim ya, inanırım ben tesadüflere. olayları birbirine bağlamakta üstüme yoktur: youtube'da bir şarkı gördüm geçenlerde. şarkının sözleri ruhumu en derinine indi. fark ettim, bridget jones'un şarkısıymış. çığlık attım carole king yazmış. baktım o söylüyor. şarkıyı indirdim hemen, onlarca kez dinledim tekrarda. sonra bir gün, taksim'de kendime toka alırken telefon geldi. çığlık attım. daha onu izleyemeden nasıl gider ya?
gitti...
onun için kadeh kaldırdık. başka birşey gelmedi elden. dediler su testisi. dediler belliydi. dediler olacağı bu. truva'nın kralı demişti achilleus'a: "even enemies can show some respect." ahlak timsali olmak için, ondan faydalandılar. stating the obvious bu kadar midemi bulandırmamıştı hiç. bravo. yarattılar gündemlerini. minik kadını geride bırakabildiler ya. tebrikler.
işten dönüyordum o akşam. uykum vardı. yorgundum çok. evin huzuruna koşmak istiyordum artık.metrodan indim, asansöre yöneldim. bir şarkı daha bitti, diğeri başladı. kalbim. kırıldı. back to black, hep üzdüğünden de çok üzdü beni. amy winehouse, çok üzdü beni.
yazık oldu amy winehouse'a... o yetenek, o ses, o dağarcık... çok yazık oldu.